Tanrı’yı Öldürmek ve Ecinniler’e Teslim Olmak: "Kutsal Rusya"nın Son Nefesi

Tanrı’yı Öldürmek ve Ecinniler’e Teslim Olmak: "Kutsal Rusya"nın Son Nefesi
  • 1
    0
    0
    1
  • *Kutsal Rusya tabiri romandan alınmıştır.

    “Çağımız günah çağı ve böyle bir çağda insanların hayatın acılarından kaçıp kurtulabilmeleri ve inananlara vaat edilen sonsuz esenliğe kavuşabilmeleri, ancak Tanrı’ya inançla mümkündür…” (833)

    Ecinniler, Dostoyevski’nin beş büyük romanı olarak adlandırılan romanlarından biridir. Roman Rusya’da ilk kez 1872 yılında, Türkiye’de ise ilk kez 1958 yılında yayımlanır. Roman, Rusya’da yayımlandığı dönemde diğer Dostoyevski romanlarının çoğu gibi bir dergide tefrika halinde yayımlandı. Bu tefrika ediliş aslında romanın da kaderini belirler. Çünkü dergi, Dostoyevski’nin romanın asıl merkezi olarak tasarladığı bir bölümün içerdiği “çirkinlikler” nedeniyle yayımlanmasına izin vermedi. Dostoyevski editöre yazdığı mektupta ilgili bölümü analiz ederek amaçlarını ortaya koysa da sansürü yenemedi. Bu durum Dostoyevski yazını için ağır bir bedel. Nitekim Dostoyevski Ecinniler romanını yaşamı boyunca yalnızca bir kez basılı olarak görebildi ve o basımda da bu bahsi geçen bölüm ne yazık ki yoktu. Bu bölüm bazı basımlarda romanın sonuna eklenir. Fakat ana tablodan koparılan bu bölümün romanı zayıflattığını söylemek gerekir. Dostoyevski tasarısını gerçekleştirebilmiş olsaydı Ecinniler çıtayı daha yükseğe koyacaktı. Bu ilgili bölümün detaylarına incelemenin romanın başkarakteri Stavrogin‘i ele aldığım bölümünde gireceğim.

    Ecinniler, edebiyat dünyasında siyasi roman olarak tanımlanır. Hatta dünya üzerinde yazılan en iyi siyasi roman yakıştırmasını yapanlar da vardır. Bu unvan ona dolayısıyla tarihi bir roman olma özelliğini de verir. Burada bu tarihiliğin direkt gerçek olayları ele almadığını, gerçek olaylardan esinlenerek tarihin sembol karakterler ve sembol olaylar aracılığıyla işlediğini belirtmek gerekir. Romanın genel anlamda konusu 19. yüzyılın ikinci yarısında ateizm, nihilizm, liberalizm ve sosyalizm gibi akımların Rusya’da ve Rus toplumu üzerinde yarattığı etkidir. Yazarın romandaki tavrı bu akımları olumsuzlar. Bu tavırda Dostoyevski’nin biyografisi etkilidir. Romanın yazılış zamanı Dostoyevski’nin takviminde Sibirya sürgününden dönüşüne denk düşer. Sibirya’da sürgünde kaldığı dönemde İncil’i yakından tanıyan Dostoyevski muhafazakar bir karaktere bürünür. Bu muhafazakarlık Ecinniler’de de kendini gösterir. Yukarıdaki dört akımın üstüne Avrupacılığı da yeren Dostoyevski kurtuluşun Ortodoks Rusya’da olduğunu savunur.

    Romanın tarihi arka planına bakıldığıda Sergey Neçayev ismi göze çarpar. Bahsi geçen dönemde, nihilist bir lider olan Neçayev kendi grubu içerisinde bir cinayet işler. Kendini suçlayan fikir arkadaşı bir genci öldürüp havuza attıran Neçayev’in bu cinayeti Dostoyevski’ye ilham olur ve yakın çevresinde ateizm, nihilizm, liberalizm ve sosyalizm gibi akımların etkisini de gören yazarı bu akımları yeren bir siyasi roman yazmaya iter. Romanda bu cinayet sembol karakterlerle işlenir. Neçayev’i temsil eden Pyotr Stepanoviç, kendi grubundan Şatov’u paralel sebeplerle öldürüp kanala atar. Dönemin başka isimleri de romanda kendine yer bulur. Örneğin; bir başka Rus yazar Turgenyev. Romanda Karmazinov isimli yazar karakter tarafından temsil edilir. Dahası roman içerisinde Turgenyev ve onun ateist karakteri Bazarov yerilir. Burada edebi anlamda bir kapışma da mevcut. Ateist  ve Avrupacı Turgenyev’e karşı Ortodoks ve muhafazakar Dostoyevski. Babalar ve Oğullar’a karşılık Ecinniler. Buna rağmen Turgenyev bir mektubunda Bazarov karakterini en iyi anlayan iki kişiden birinin Dostoyevski olduğunu söylerken diğer yandan Dostoyevski’nin ölümünü Tanrı’nın Rus gençliğine verdiği ağır bir ceza olarak yorumlar.

    Romanın adı neden Ecinniler? Bu sorunun cevabına yönelik ipucunu en başta veren Dostoyevski cevabın tamamını da sonlarda verir. Roman Hz. İsa’nın cin tutan adamı iyileştirdiğini anlatan hikaye ve Puşkin’den iki dörtlük ile açılır. Hikayeye göre İsa, cinlerin adamın  içinden çıkıp bir domuz sürüsüne girmesini sağlar ve domuz sürüsü kendini suya atarak ölür. Şiir parçalarında ise Puşkin “Besbelli cinler yediyor bizi / Sürüp duruyor oradan oraya” der. Burada cinlerin eleştirilen akımlar olduğunu domuz sürüsünün de bu akımlara kapılan Rus gençliği olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü romanın sonlarına doğru İncil’deki bu hikaye verilir ve bir anlamda Dostoyevski’nin romandaki yansıması olarak kabul edilebilecek Stepan Trofimoviç hikayeyi şöyle yorumlar: “Biliyor musunuz, burada sanki bizim Rusya’mız anlatılıyor. Hasta adamdan çıkıp, domuzların içine giren şu cinler… ve büyük Rusya’mız, aziz, sevimli Rusya’mız, hasta Rusya’mız… Evet, hep sevdiğim şu Rusya ve yüzyıllar boyu onda birikenirin, cerahat, kokuşmuş yaralar, büyüklü küçüklü her türden cin, şeytan… Ama yüce bir düşünce, yüce bir irade, cin tutmuş adamı nasıl sağalttıysa Rusya’yı da sağaltacak ve yüzeyi tutmuş görünen bütün o cinler, irin, pislik, adilik Rusya’nın içinden çıkıp domuzların içine girmeyi kendiliğinden isteyecektir. Belki de çoktan girdiler bile! Biziz bunlar.” (823) Romanda anlatılan dönemdeki olayların ileride gerçekleşecek Bolşevik devrimine zemin hazırladığı ve devrimden sonraki Rusya tarihi düşünüldüğünde Dostoyevski’nin bu tezinin gerçekleşip gerçekleşmediği okuyucunun yorumuna göre değişir şüphesiz.

    Romanın sembol karakterlerine geçmeden önce teknik detaylar üzerinde durmak gerekir. Roman klasik Dostoyevski tarzı olarak uzun bir altyapı kurmaya yönelik olarak başlar. Dönem, toplum ve tek tek bireyler sahneye çıkarılır. Bağlam verildikten sonra da olay örgüsünün halkaları zinciri oluşturmaya başlar. Öte yandan romanda gerilim zikzak çizer. Bir alçalıp bir yükselen gerilim okuyucuya değişik tempoları tutma imkanı verir. Dostoyevski’nin romanlarının hemen hepsinde durum böyledir. Onun romanlarını iki bölüme ayırmak mümkündür: Olaylar ve felsefe. Olayların verildiği bölümlerde gerilim yüksekken bu olayların yorumlandığı felsefe bölümlerinde haliyle düşüktür. Zaten Dostoyevski romanlarında olayları, felsefi görüşlerini yansıtmak için bir araç olarak kullanır. Felsefeyi kurguya yedirmesi de onu günümüzde bile okunur yapan özelliklerinden biridir. Romanın anlatıcısı da dönemi içinde değerlendirildiğinde ileri bir seviyededir. Çünkü anlatıcı hem ilahidir hem de kahraman. Dönemi için radikal olan anlatıcı tercihi modernizmin de anlatıcı tercilerinden biridir aynı zamanda. Anlatıcının hem ilahi hem de kahraman bakış açısında sahip olması soru işaretleri barındıran bir konu roman tekniği açısından. Roman tekniği konusunda muhafazakar düşünenler için bir kusur olsa da modernzimden sonra kurgunun salahiyeti için her şeyin mübah görüldüğünü de belirtmek gerekir.

    İncelemenin bu bölümünde romanın sembol karakterlerinden bazıları üzerinde duracağım. Bunlardan ilki romanın başkarakteri olarak tasarlanan Stavrogin’dir. Stavrogin romanda “tuhaf, kaprisli, çılgın ama her zaman yüce, soylu duyguları olan şövalye ruhlu, tuhaf biri” olarak tanımlanır. Stavrogin hakkında romanda azar azar bilgi verilir. Okuyucu sürekli olarak onun geçmişini merak eder. Günahkar ve zalim olan Stavrogin romanın son bölümünde kendini cezalandırır. İncelemenin başında romandan tefrika sırasında çıkarılan bölüme değilmişti. Bu bölüm Stavrogin ile Rahip Tihon’un sohbetini içerir. Stavrogin geçmişindeki günahları açıklar. Fakat asıl romanda yer almayan bu bölümdeki bilgilerin çok azı roman içerisine dağıtılmıştır. Bu da Stavrogin’in donatılması konusunda Dostoyevski’nin gücünü azaltır. Stavrogin’in itirafları ve romanda Stavrogin’e verilen ceza önemli. Çünkü Dostoyevski’nin geçmişinde pedofilik bir ilişki yaşadığı ve bundan pişman olduğu iddia edilir. (Bu paragrafın bundan sonraki cümlelerini spoiler takıntısı olanların okumamasını tavsiye ederim.) Romanda Stavrogin de böyle bir ilişki yaşar, bundan pişmanlık duyup ruhsal ıstırap çeker ve sonunda kendini asar "Kimsenin suçu yok, kendim yaptım..." diyerek. Stavrogin’e verilen bu cezayı göz önüne almak gerekir iddialar karşısında.

    Romanın en ön plandaki karakteri Pyotr Stepanoviç’tir. Şeytani bir karakter olan Stepanoviç, kendi iktidar hırsı uğruna cinayetler işleyen ve temsil ettiği akımları da amaçlarına ulaşmak için kullanan ikiyüzlü bir karakterdir. Sergey Neçayev’in Pyotr Stepanoviç’in karakteriyle sembolize edildiğini hatırlatalım.

    Ne Stavrogin ne de Pyotr Stepanoviç… Bana göre romanın en görkemli karakteri Krillov’dur. Krillov gelgitler yaşayan biridir. İnanç ile inançsızlık arasında sürüklenip durur. Çelişkiler içerir. Romanda ateizm konusundaki felsefeler genellikle bu karakter üzerinden yapılır. Hayat, ölüm, Tanrı… Bu kavramlara dair lezzet veren felsefeler bu karakterin ağzından çıkar. Onun ifadesiyle “Hayat acıdır; hayat korkudur ve insanoğlu mutsuzdur. Bugün yalnızca acı ve korku var. İnsanoğlu hayatı seviyor, çünkü acıyı ve korkuyu seviyor. Buna da uygun yaşıyor. Acı ve korkuya karşılık verilmiştir hayat, hep aldanılan yer burası. Bugünkü insan, o insan değil daha. Ama bir gün o yeni insan gelecek, yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark göremeyen mutlu, gururlu, yeni insan.” Bu yeni insan Krillov ile hayat bulur romanda bir ateist olarak. Fakat sonunda Dostoyevski onun da sonunu intiharla çizer. Boşluğa düşmüş, Tanrı’yı öldürmüş bütün Rus gençlerinin sonunun böyle olacağı tezini savunur.

    Romanda az da olsa bahsedilmesi gereken onlarca karakter var. Bunlardan biri ve bu incelemeye dahil olacak sonuncu karakter Stepan Trofimoviç’tir. Romanda muhafazakar bir entelektüel olarak konumlandırılır. İncil’i bilen fakat okumayan Rus aydınıdır. Yani Dostoyevski’dir bir bakıma. Trofimoviç de romanda kendi isteğiyle sürgüne gider ve orada İncil’i tanır ve gerçek anlamda bir Ortodoks Rus olur. Dostoyevski bu karakter nezdinde kendi toplumuna yabancılaşmış, onu küçük gören ve İncil’e yabancı Rus aydınını –kendine de bu aydınların içine katarak- eleştirir.

    Ecinniler hakkında söylenecek çok söz, yapılacak onlarca okuma var. Roman tüketilemeyen bir kaynak gibi. Dolayısıyla üzerine ne yazılırsa yazılsın hep  bir şeyler eksik kalacaktır. Ecinniler’i tamamen aydınlatmak isteyen de hacimli bir tez yazmayı göze almalıdır. Buna rağmen Ecinniler’in değerini anlamak için bir kez okuma dahi yeterlidir. Değindiği konuların bir Rus’u ne kadar ilgilendirdiğini düşünelim. Türk okurunun bu denli beğenisini kazanan bir roman Rusya için de katbekat önemlidir.  Bir Rus okur için edebi lezzetin çok ötesinde bir yerde durur Ecinniler. 19. yüzyıl Rusya’sını tanımak için iyi bir kaynak aynı zamanda. Özet olarak Ecinniler, 19. yüzyıl Rusya’sını içine düştüğü inanç bunalımını ve siyasal bunalımı ele alan, gerek anlatım tekniği gerekse karakterleriyle edebiyat tarihinin en önemli yapı taşlarından birisi.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.