İşe Yarar Bir Şey, yönetmenliğini Pelin Esmer’in üstlendiği, senaryosunda ise hem yönetmenin hem de yazar Barış Bıçakçı’nın imzasını taşıyan, 2017 etiketli bir film. Filmin ilk gösterimi ise 36. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde yapıldı. Filmin oyuncu kadrosunu ise Yiğit Özşener, Başak Köklükaya ve Öykü Karayel oluşturur.
Filmin omurgasını oluşturan olay Canan Hemşire’nin yatalak hasta olan Yavuz’un hayatını –Yavuz’un isteğiyle- sonlandırıp sonlandır(a)mayacağıdır. Yani filme bakılan ilk açıdan bireyin kendi yaşamını sonlandırma hakkına sahip olup olmadığı sorusu belirir izleyicinin zihninde. Buna ek olarak Yavuz’un yatalak olması nedeniyle hayatını kendi başına sonlandıramayacak olmasıda yeni bir soru doğurur: Bir insan başka bir insanın hayatını –rızası olsa da- sonlandırabilir mi, sonlandırmalı mı?Ana eksene yerleşen bu duruma bakıldığında arka planda yanıtlanması gereken soru sayısı çoğalır. Hayat yaşamaya değer mi? Hayatta işe yarar bir şey yapılabilir mi? Birey işe yarar bir şey yapmadığını düşündüğü hayatı yaşamaya devam etmeli mi? Birey her ne durumda olursa olsun ölümü arzulayabilir mi?..
Filmin çatışması yalnızca bu iki karakter arasında yaşanan olaylarla verilmez. Filme bir de Leyla eklenir. Leyla hem bir avukat hem de bir şairdir. Filmde Leyla’yı şairliğiyle görür izleyici. Leyla kurgunun önemli bir karakteridir. Hatta kurgunun seyrini değiştirebilecek güçte bir karakterdir dense yanlış olmaz. Leyla’nın filme dahil olduğu yer önemlidir. Canan’ın Yavuz’un yanına gitmek için kullandığı trendedir Leyla da. Yolculuk başlamadan önce garda yolları kesişen Leyla ve Canan’ın kaderleri de kesişir bir bakıma.
Filmde araç olarak trenin kullanılması simgesel anlam da taşır. Tren hem edebiyatta hem de sinemada basit bir yolculuk aracı olarak tercih edilmez. Trenin arka arkaya eklenmiş vagonlarında taşıdığı birçok insan da kendi içsel arayışının peşine düşen karakterler olarak karşımıza çıkar. Kimi zaman da kurgu uzun yolculukla eş zamanlı başlar ve biter. Tıpkı trenin olduğu gibi hayatın da ilk ve son durakları var. Ara duraklarda trene binip trenden inen insanlar da hayatımıza girip çıkan insanları sembolize eder.
Trenin pencereleri de önemlidir. Çoğu zaman kurguda verilmek istenen bazı mesajlar pencereden görülenler üzerinden verilir. Pencerelerden kimi zaman bir evin içi kimi zaman bir duvar resmi/yazısı görülür. Leyla, yolculuk sırasında sık sık pencereden dışarıyı izler. Leyla bir şair olarak pencereden gördüklerini yorumlar. Pencere camına yansıyanlar aslında hayatın detaylarıdır. Leyla’nın şairliği de yolculuk sırasında gerçekleşen olaylara ve görülen manzaralara şiirsellik katar.
Trenin penceresine yansıyan manzaraların en önemlisi bir graffiti sanatçısının duvara karga çizdiği sahnedir. Kargalar, akıllı, mistik ve uğursuz hayvanlar olarak tanımlanır insanlarca. Aynı zamanda ölüm ve kötü ruhlarla da iliştirilir kargalar. Canan’ın Yavuz’un hayatına son vermeye gittiğini henüz bilmeyen Leyla için bu duvar resmi bir işarettir aslında. Hem ölümün hem de kötü şeylerin habercisidir. Bu bakımdan karga motifinin filme ustalıkla yerleştirildiği söylenebilir. Filmde çözümlenmesi gereken önemli bir semboldür bu duvar resmi. Karga sadece duvarda da görülmez. Yavuz’un balkonunda da görülür.
Leyla ve Canan, tren yolculuğuna kendi hayatları için önemli kararlar almanın eşiğinde birer karakter olarak başlarlar. Canan, Yavuz’un hayatını sonlandırabilecek midir? Leyla içinde bulunmak istemediği bir ortamı dolduran yapmacık ve yüzeysel insanların arasına katılabilecek midir? Filmin devamında Leyla da Canan’la birlikte Yavuz’un yanına gitmek ister. Bu andan itibaren izleyicinin zihninde Leyla’nın bu ölümü engelleyeceği mi yoksa bu ölümü hazırlayanlardan biri mi olacağı sorusu belirir. Düşük bir ihtimal de olsa Leyla’nın şiirsel malzeme olarak kullanmak için bu olaya dâhil olduğu düşünülebilir.
*Yazının bu kısımdan sonrası sürpriz bozan içermektedir.
Tren yolculuğu sona erdiğinde hem Leyla hem de Canan artık yüzleşmeleri gereken durumla karşı karşıyadırlar. Artık Yavuz’ın yanına ulaşmışlar ve planın uygulama aşaması kapıya dayanmıştır. Bu andan itibaren Leyla’nın tavrı iyice belirmeye başlar. Leyla orada ölümü engellemek, hiç olmazsa geciktirmek için vardır. İşe bakın ki, Yavuz, çok da ünlü bir şair olmayan Leyla’nın bir okurudur. Gördüğü ilk anda Leyla’yı tanır. Bu noktadan itibaren Leyla ve Yavuz arasında entelektüel bir sohbet başlar. Julio Cortazar’ın ölümle ilgili bir öyküsüne dek uzanır bu sohbet. Aslında sohbeti yönlendiren Leyla olur ve Yavuz’u hep kararından vazgeçirmek içindir bu yaptığı. “Yarın yine gelelim mi?” sorusu onun Yavuz’un kararını gözden geçirmesine imkân vermek, zaman bırakmak için sorduğu bir sorudur. Buna rağmen Canan da salonun bir köşesinde Yavuz’un hayatını sonlandırmak için hazırlıklara başlar. Filmin sonu da dâhil olmak üzere Yavuz’un kararı net olarak görülmez. Film yoruma açık bir şekilde biter.
Filmdeki önemli sembollerden biri de “sarı çiçek”tir. Leyla, Yavuz’u kararından vazgeçirmek için kullanır bu sembolü. Yavuz’un yanı başında sarı bir çiçek durur ve Leyla Yavuz’a basit ama etkili bir soru sorar: “Öldüğünde bu sarı çiçeği bir daha göremeyeceğinin farkında mısın?” Soru tam olarak böyle olmayabilir. Fakat varış yeri aynı. Bu noktada izleyici böyle bir kararın eşiğinde olduğunda kendisini kararını gözden geçirmeye itecek kendi sarı çiçeğini düşünmeye başlar.
Özet olarak İşe Yarar Bir Şey, hem edebi gücü hem de sinematik özellikleriyle son derece güçlü bir film. Kameranın kullanımından sembollerin yerleşimine kadar ince ince işlenen bir film. Filmin sorduğu sorular da dünyanın henüz cevabını tam olarak veremediği sorular. Pelin Esmer ve Barış Bıçakçı da bu soruya kendi bakış açılarından cevaplar bulmaya çalışır.
Yorum Bırakın