Japon klasikleri okumalarım bütün hızıyla devam ediyor. Dizi ile ilgili haberleri de bu aralar sık sık takip etmekteyim. Yeni kitaplar eklendikçe de okuyup yorumlamaya devam edeceğim. Japon edebiyatına ve tarzına ne kadar yabancı olsam da yorumlarımı yazarken hiç zorlanmıyorum diyebilirim. Gelenekselliğe boğulmuş ve oldukça farklı bir kültür olmasına rağmen ilgimi çekti ve çekmeye de devam ediyor. Değişik kapılardan geçmek isteyen ve sıradanlıktan kaçanlar bu diziyi okurken muvaffak olabilir.
Şiro Hamao, Japonya'da polisiye türünün oluşturulmasında temelleri atan yazarlardan sadece biri ve birçok yazara da ilham kaynağı olmuş kendisi. Ayrıca kariyerinde dedektif öyküleri yazarı olmaktan başka şeyler de var. Bir savcı hem de vikontmuş. Vikont olma öyküsüne şaşırdım; Tokyo Üniversitesi başkanı ve Tokyo Güzel Sanatlar Okulu'nun kurucusu Vikont Arata Hamao'nun kızıyla evlenmiş ve Hamao soyadını almış. Daha sonra Arata ölünce onun yerine vikont olmuş. Bu sırada da Tokyo Bölge Mahkemesi'nde savcılık görevinde bulunmuş. Burada üç yıl geçirdikten sonra istifa edip kendi hukuk bürosunu açarak dedektif öyküleri yazmaya başlamış. Yakınları tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuş; hem prestijli bir görevi bırakması hem de edebi değeri olmayan öyküler yazdığı içinmiş bu eleştiriler. Fakat bu eleştiriler amacına ulaşmadığı için Hamao şanslıymış. Çünkü yazdığı eserlerde Doyle ve Poe etkileri görülüyormuş; gerçeğe dayalı bu öyküler yazarın hukuk deneyimlerinden beslendiği için okunmaya değer bir hale gelmiş.
Hamao eşcinsellik haklarını savunup eserlerine de yansıtmış bu durumu. Hatta eşcinsellik eserlerinde önemli bir yer tutmuş. Japonya'nın en ünlü polisiye yazarı Edogava Ranpo, ''Homoseksüellik konusunda her şeyi ondan öğrendim.'' diye belirtmiş zamanında.
''Şeytanın Çırağı'' ve ''Onları Öldürdü mü?'' kitap içinde yer alan başlıklar.
İlk kısa roman Şeytanın Çırağı olup ismi bile beni ürkütmeye yetti. Şeytanlıklarla dolu ve gerilim kaynayan bir hikaye okuyacağım beklentisiyle başlamıştım; doğru bir tahmin olmuş bu. Şeytan bile böylesini yapmaz dedirten bir kurguya hazır olun!
Genç ve güzel bir kadının ölümünden sorumlu tutulan anlatıcı tarafından okuduğumuz bir hikaye. Bu cinayetten sorumlu tutulan anlatıcı ise eski bir arkadaşına mektup yazıp yardım istiyor; bu öyle basit bir arkadaş da değil. Bir savcı çünkü. Ama hukukla ilgili biri olmasından ziyade değişik ve garip mevzuların döndüğüne şahit olacağınız bir savcı bu. Çünkü kurgu, anlatıcının savcı arkadaşına yazdığı mektupla başlayıp onunla son buluyor. Ortaya dökülen kirli çamaşırlar için şimdiden burnunuzu kapatın.
İkinci kısa roman ise diğerine göre daha uzun ve kasvetliydi. Onları Öldürdü mü? sorusunu benim de yüzlerce kez sormama neden olduğundan bu soru hikayenin başlığına kesinlikle uymuş.
Herkesin kimin tarafından işlendiğini bildiği bir cinayetin perde arkasını araştıran avukatımız katil olduğu düşünülen genç adamın bir türlü katil olduğuna ikna olmaz, olmak istemez.
Zengin bir çiftin evlerinde öldürülmesi ülke gündemini etkiler ve herkes gelişmeleri takip etmeye çalışır. Sizce şüphelenilen ya da emin olunan genç adam katil mi değil mi?
Bizden çok farklı bir kültüre ait bir şey okuyoruz ve arada sırada dipnotlarla aydınlatılıyoruz. Bilindik polisiye kurgularını unutup öyle ele alırsanız hoşunuza gidecek bir kitap bu. Sadeliğin ve akıcılığın ön planda olması da okumanıza hız katıyor. Burada katiller kovalanmıyor, maktule bakıp derin ve kafa patlatan analizler yapılmıyor, yakınlarının ve başka insanların bitmek bilmeyen sorgulama süreçleri de yok. Söz konusu olan anlatıcı ya da anılarda, işlediği ya da işlendiğini düşünülen suçun hikayesini ve geçmişini anlatıyor. Tüm olay bu olduğu için, size düşen de arkanıza yaslanıp sayfaların arasında kaybolmak. Şeytanın Çırağı mektup yoluyla, Onları Öldürdü mü? de anılar ve mektuplarla bize bu süreci yaşatıyor.
Kısa romanların birinde "eşcinsellik" esintilerini görebiliyorsunuz. Hangisi olduğunu belirtmeden geçiyorum sürprizi kaçmasın diye. İkisinde de bir kadın düşmanlığı hissettim desem yalan olmaz. Cinayetler ve olayların gidişatı bunu düşünmeye sevk etti beni.
Kurgu içinde yer alan karakterler bir şekilde kadınlara uzak ve temkinli. Sanki kadınlar çok tehlikeli ve vahşi bir yaratıkmış gibi.
Okuduğumuz ve bilindik polisiyelerde katile üzülmezsiniz, o işlenen suçun ağırlığı altında kaybolursunuz. Burada ise katilin hikayesi ve geçmişi sizi ele geçiriyor. Kitabı da ilginç kılan bu.
Kaynak:
Hamao, Şiro (2021) Şeytanın Çırağı (Çev. Nilay Çalşimşek). İthaki Yayınları
Yorum Bırakın