Yalnızlık, Yabancı Kalınca Geçer mi?

Yalnızlık, Yabancı Kalınca Geçer mi?
  • 19
    0
    0
    0
  • "Hep yalnız mıydın?"
    " 'Hep' derken?"
    "Hep işte. Şimdi olduğun gibi."
    "Sen varsın ya."
    "Ben yanındayım diye yalnız olmuyor musun?"
    "Sen ne sandın?"
    "Yalnızlık seni tanımayan insanın yanında oturmasıyla geçer mi?"
    " Benimki geçiyor." 
    Genç adam bu cevaba sessizlikle karşılık verdi. Yalnızlığın ne olduğunu bildiğinden şüphelenmeye başladı. Bu denli yabancı biri kendi yalnızlığı için çözüm olsaydı hayatı daha çekilebilir görmeye başlardı. 
    "Sanırım benim gitme vaktim geldi. Ben gidince de hâlâ yalnız olmayacaksın."
    "O nasıl olacak?"
    "Şu ayağını uzattığın deniz ya da şu tepene düşüverecekmiş gibi dikilen gökyüzü ya da burnuna konan sinek, seni benden daha iyi tanıyor olmayacak. Ama benimle yalnız değilsen onlarla da yalnız değilsin."
    "Beni çok yanlış anlamışsın."
    "Asıl sen yanlış anlıyorsun. Yalnızlık geçer sanıyorsun bir kere."
    "Hafifleyen bir acı sadece. Bir yabancıyla bile olsa."
    "Burada üç saat oturduk neredeyse. Birkaç basit soruma bile cevap vermedin. Seni tanımıyorum." 
    "Yabancısın işte. Beni yalnızlığımdan kurtaran bir yabancı."
    "Benimle hiç konuşmayacaksan yanında oturmamın hiçbir anlamı yok ki. Bundan bin kilometre ötedeki evimde de böyle hiç konuşmadan otururum ben. Yine senin yalnızlığın gidiyor mu o zaman?"
    "O zaman yanımda olmazsın."
    "Şimdi ne önemi vardı yanında olmamın?"
    "Beni bir bedende iki ruh yaptın. Biz konuşmazken ruhlarımız tanıştı, anlaştı. Sanki kırk yıllık dostum gibi oldun. Doğru, hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama seni tanıyorum. Yalnızlığımı paylaşacak kadar. Onu yok edecek kadar."
    "Bir yabancıya hem seni tanıyorum deyip hem yabancı diyemezsin."
    "Sen bana yabancısın."
    "Sen bana değil misin?"
    "Öyleyim. Ama bütün bunlar yalnızlığımı birkaç saatliğine unutmama engel değil."
    "Kendini kandırıyorsun yani."
    "Kandırmıyorum. Yalnız hissetmiyorsam yalnız değilimdir."
    "Bunu kendine yalnızken de söyle o zaman."
    "Yapamam. O zaman kendimi kandırmak olur işte."
    "Ne farkı var ki? İkisi de yalan."
    "Yalan değil, inanç."
    "O zaman senin inandıkların da yalan, inanmadıkların da."
    "İkisi aynı anda olmaz, sen de biliyorsun."
    "Eğer bir şeyin varlığı yalansa, onan inanmak da yalandır inanmamak da."
    Genç adam son çağırıya kulak kabartmaya karar verince kendi saati için kapıların kapanmak üzere olduğunu duydu. 
    "Gitmen gerekiyorsa git, beni yalnız bırak."
    Genç adam cevap vermek istedi. Onun ebediyen yalnız olacağını bilmesini istiyordu. Geride bıraktığı ömrünün tamamının yapayalnız olduğunu söylemek istedi. Ufka bakarak geçirdiği saatlerin ondan ömrünü alıp götürdüğünü, soluna doğru eğilmiş gövdesinin bir daha hiç doğrulamayacağını, tek bir gri dahi kalmamış saçlarına bir daha hiç can gelmeyeceğini, yalnızlık sandığının terkedilmişlik olduğunu ve ne yabancıyla ne tanıdıkla geçmeyeceğini ona anlatmak istiyordu.
    Ona çoktan sırtını dönmüş adama bakarken valizini aldı ve onu hiç de az tanımadığını düşündü. Hiç konuşmadan, hiç anlatmadan. Onun çaresiz ruhunu, ruhu tanımış mıydı gerçekten? Terminale yaklaşırken düşündü. "Hakkında hiçbir şey bilmediğim birini tanıyabilir miyim?"

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.