Edebiyatçılar, Edebiyatla İlgilenmek Durumunda Mıdır?

Edebiyatçılar, Edebiyatla İlgilenmek Durumunda Mıdır?
  • 3
    0
    0
    1
  • Gerçekten de edebiyatçılar, edebiyatla ilgilenmek durumunda mıdır? Bu soruyu soruyorum, çünkü elimizdeki veriler edebiyatçı olarak tanıdığımız çoğunluğun edebiyatla ilgilenmediğini gösteriyor. Kendi yazdıkları türde ya da genel olarak edebiyatta, sanatta ve tabii hayatın her alanında Dünya’da ve Türkiye’de ne gibi gelişmeler olduğunu bilmiyorlar. Bilmek istemiyorlar. Hemen hiçbir dergiyi izlemiyorlar, kitap okumuyorlar. Okumamakla kalmıyor, bunu önemli bir mazhariyetmiş gibi söylüyorlar. Edebiyatçı kendi içine kapanıyor. Öyle bir kapanma ki, edebiyatla ilgilenmediği gibi, toplumsal olaylara da uzak, yabancı.

    Metin Celal’in ‘’Bencillik Alıştırmaları’’ yazısından… 

     

    Şu alıntı edebiyat gündemimizin en önemli konularından birine değinmesine rağmen paspas altına süpürülen tozlar gibi arka plana atılıyor ve hakkında pek konuşulmuyor bile. Halbuki bu konu kabuk bağlamaya hiç yanaşmayan illet bir yara gibi yakamızda. Peki bilinçli bir okur ve üretken bir yazar bu konuda ne yapabilir?

     

    Kısaca ''edebiyat'' ve ''edebiyatçı'' nedir?

    Edebiyat, literatür veya yazın; olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade etme sanatıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. 

    Bu tanımları bilirsek daha doğru bir yol izleyebiliriz. Bir de edebiyat içinde üretilen birçok kaynağı edinip okumayı seven ve okuduklarıyla kendisini geliştiren kitleler de vardır ki bu insanlar da ''edebiyatla ilgilenenler'' olarak adlandırılabilir. Sorun da bu ilgi meselesinde başlıyor. Çünkü edebiyatçılar bu konuda biraz bencil olmaya başladı. Okurlardan daha çok çabalamaları gerekiyor; edebiyat, ilgi ister...

     

    Edebiyatçı olmanın yolu ise edebiyatla ilgilenmekten geçiyor dediğimiz gibi. Okumayan biri nasıl bir şey üretebilir? Zaman akıp giderken hayatın sunduğu tecrübelerden ve deneyimlerden faydalanarak mı ortaya bir eser çıkarıyoruz sadece...Bu mümkün olsa bile o eser, okur için yetkin bir eser midir? Sosyal medyada ve çevremde gördüklerim yetkin olmayan eserlerin virüsten daha hızlı yayıldığını kanıtlar nitelikte. Hayatın boyunca sadece birkaç kitap oku, hatta bunların içinde dünya klasikleri de olmasın ve masaya oturur oturmaz kalemi eline alıp bir roman yaz! İnanılır gibi değil. Ve bu şekilde ''yazar'' olduğunu düşünen sözde edebiyatçı kişiliklerin imla hatalarıyla dolu mesajlarını, twitlerini görünce insan iç sesiyle nasıl diye sormaktan alamıyor kendini. Ortaya hatırı sayılır oranda yetkin eserler veren yaratıcı yazarların bile kendi bireyselliklerinde boğulduğuna şahit olduğumuz böyle bir zamanda ''kitap okumadan kitap yazan, yazdığını okumayan, gündemi geçtik edebiyat gündeminden bile bihaber olan'' biri nasıl edebiyatçı olabiliyor?

    Kalabalıklar içinde yalnızlaşır olduk ve bu yalnızlaşma bizleri bencilliğe ve bireyciliğe itti. Her şeyin fazlası nasıl zarar ise bunun da öyle...Yaşamımızda edindiğimiz gözlemleri, hayallerimizi, aklımızdan ve kalbimizden geçenleri yazarken o yalnızlığın içinde yaratıcı yönümüz usulca çıkar bir yerden ve kalemin daha oynak bir şekilde dans edip kıvrılmasına neden olur. İşte ''yalnız olmak'' da bir yerde gereklidir ama o dünyadan çıkıp şöyle bir etrafa bakmak, gündemi takip etmek yani çevremize kulaklarımızı, gözlerimizi açmak gerekmez mi?

     

    Edebiyatçılar ve edebiyatla ilgilenenler olarak neler yapmalıyız?

    -Okurlar ve yazarlar dilimizi iyi bilmeli. Artık bir öneri değil de bir gereklilik bu.

    -Okurlar ve yazarlar tek bir türe yönelmek yerine birçok tür üzerinden okuma ve araştırma yapmalı. Özellikle yazar yazdığı türe bağlı eserleri kitaplığına bol bol eklemeli, incelemeli. İlgilendiği edebi türle alakalı makaleleri okumak güzel olabilir.

    -Kendini edebiyata adayan kişi bu konuda daha da ilerlemek istiyor ise okunması gereken kitaplar listesini genişletmeli; mesela dünya klasiklerini okumak ona külfet olarak görünmemeli.

    -Çeviriye, tam metine ve editörlüğüne dikkat edilmeyen kitaplar okunmamalı, eleştirilmeli ve edebiyat topluluklarında doğru ve güvenilir kaynaklar hakkında bilgilendirme yapılmalı. Edebiyat haberlerinin gündemde olduğu siteler ve forumlar takip edilebilir. Tartışma alanı açık yerler düşündüklerinize renk katabilir.

    -Edebiyat dergileri daha fazla okura kavuşmalı ve takip edilmeli.

    -Okur-yazar buluşmalarına katılım artmalı ve edebiyatla ilgili toplantılara, konferanslara daha çok talep olmalı.

    -Edebiyat ödülleri birini ya da birilerini mutlu etmek için değil de gerçekten hak edene verilmeli.

     


    Bana göre bu liste daha çok uzar gider ama ne demek istediğimi genel hatlarıyla da olsa anlatabildiğimi düşünüyorum. Okurlar ve yazarlar dışında devlete, çeşitli bakanlıklara, yayınevlerine hatta kitapçılara bile çok iş düşüyor ona bakarsak. Peki kim ''edebiyatı'' ne kadar önemsiyor diye düşünürsek bir sonuca varamayız. Maalesef ülkemizde her hareketinizin bedelini üzerinize yapıştırılan etiketlerle ödemek zorunda kalıyorsunuz.

    Edebiyatçı olan biri sürekli içine kapanmamalı, ayrıca dengeyi korur ise yazdıklarına bakınca hem ümitsizliğe kapılmaz hem de kibirlenmez. Denge önemli. Bu özeni göstermeyenler ise üç beş kitap okuyarak bir öykü yazıyor; reklamını da yaparken kimse alıp okumadıysa sinirleniyor. Harika bir eser yarattığı halde okunmayan biri yok mu peki? O da var ve üzüldüğüm durum da bu zaten. Bir yerlerde yanlış giden şeyler var ama ne..!

    Gerçekten de edebiyatçılar, edebiyatla ilgilenmek durumunda mıdır? sorusuna yanıtım ise kocaman bir ''evet'' oluyor böylece. Çünkü gerçek edebiyatçı edebiyatla ilgilenir. Karmaşık bir cümle oldu sanki :)) 

     

    Sizler bu konuda neler düşünüyorsunuz? 

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.