Çoban
Kendimi bildim bileli bu dünyada olduğu bile unutulmuş topraklardan dışarı çıkmadım. Her ne kadar küçük ve unutulmuş olduğunu bilsem bile, dünyadaki ait olduğum yerin burası olduğunu biliyorum. Hayatın anlamını yıldızlarda aramak, benim dünyadaki tüm gezginlerden daha fazla insan ve mekân tanımamı sağladı. Ayaklarım, gözlerim, ellerim ve gövdem her ne kadar sabit dursa da zihnim ve yüreğim bu simsiyah örtünün üzerine rastgele dökülmüş parıltılı noktacıkların arasında savrulup gidiyordu. Kontrolü kaybettiğimi bildiğim halde bu bana en ufak bir rahatsızlık bile vermiyordu. Oysa bir çoban her zaman kontrol altında olmalıdır. Hayatını devam ettirmesi için diğer canları, koyunları, korumalıdır. Onlar ölürse çoban da ölür.
Her gece olduğu gibi bozkırın ortasında üç kişiydik. Ben, karanlık ve yıldızlar. Ben sadece fiilen yer yüzündeydim. Zihnim, yıldızların yanlarından geçip galaksilerin uçsuz bucaksız karanlığında süzülüyordu. Evrenin kokusunu, sıcaklığını, renklerini hissedebiliyordum. Derken bir yıldızın benim yanımdan geçip, geldiğim yere doğru gitmeye başladığını fark ettim. Yeryüzüne tekrar döndüğümde bu yıldız bana doğru yaklaşmaya devam ediyordu. Ardından bir yıldızın daha üzerime doğru hareketlendiğini fark ettim. Başta endişelenmiştim, ancak sonrasında her gece aralarında süzüldüğüm, evlerinin içinde dolaştığım bu yıldızların da beni ziyaret etmesinin onların en doğal hakkı olduğunu fark ettim. Yıldızlar hareketlenmişti. Artık ben onlara değil, onlar bana düzensiz ve hızlı bir şekilde geliyorlardı. Aynı benim onlara her gece gittiğim gibi.
Kollarımı iki yana açtım ve uzandığım çimenlerin üzerinden 1 milimetre bile hareket etmedim. Gökyüzündeki tüm yıldızlar toplanıp, herhangi bir sıraya girmeden üzerime doğru geliyorlardı. Bazıları yaklaşmışlardı bile. Onların sıcaklığını hissediyordum. Gözlerimi kapadım ve Yıldızın evine girmesini hissettim. Göğsümdeki deri, kemik ve iç organlardan öteye ilerlemişti bu yıldız. Gökyüzündeki tüm yıldızlar vücudumun içinde, kimsenin var olduğunu bile bilmediği noktalarda, aynı sonsuz bu evren gibi dağılmaya başlamışlardı. Onları artık göremesem bile hissedebiliyordum. Gökyüzü artık zifiri karanlıktı ve biz bir bütün olmuştuk.
Gözlerimi tekrar açtığımda yine süzüldüğümü hissettim ama bu sefer yıldızlar yoktu, tamamen karanlığın içindeydim. Parmağımı ileriye doğru kaldırıp karanlığa dokunmak istedim, ama bu uçsuz bucaksız sonsuzlukta derinliği kavrayamamam gayet normaldi. Tam o sırada göğsümden dışarı çıkan yıldızları gördüm. Karanlığın içine rastgele savruluyorlardı. Ancak artık ne yapmam gerektiğinin farkındaydım.
Çünkü günün sonunda bir çoban her zaman kontrol altında olmalıdır. Hayatını devam ettirmesi için diğer canları, yıldızları, korumalıdır. Onlar ölürse çoban da ölür.
Yorum Bırakın