Fetüs
Tanrı, ruha iki kere bilinç verir. Doğmadan önce, doğduktan sonra. Öldükten sonra öncesini hatırlarsınız. Ancak doğmadan önce, tanrı, sizin hafızanızı siler. Bunun sebebi ise dünyanın nasıl bir yer olduğunu bildiğinizde oraya gitmek istemeyecek olma ihtimalinizdir.
Doğmadan önce bebekler anne karnını tekmeler, bu ise iki sebeptendir, dışarıya çıkmak için can atanlar veya ciğerlerine oksijen çekip zehirlenmeyi istemeyenlerin son yardım çığlıklarıdır bunlar.
Benim ise durumum farklıydı, ben daha önce hiç tekme atmamıştım. İçimden gelmemişti çünkü biliyordum son doğan olacağımı. Ben sondum. Kıyameti getiren olarak bile görebilirdiniz beni. Anne karnından daha yeni çıkacak bir çocuğun ne kadar suçu olabilirdi ki. Benim görevim buydu, son canlı olmak.
Ben doğduktan sonra burun deliklerimden içeri giren ve ciğerlerimi yakan o ilk nefes beni ağlatacak sanacaklardı ama hayır. Beni asıl ağlatacak olan bu sahip olduğum bilincin ve bilginin yok olacak olmasıydı. Aynı ben doğduktan birkaç saat sonra yok olacak insanlık gibi. Bilincim kapanmasa, hafızam sıfırlanmasa ve nasıl konuşulabildiğini unutmasam belki değiştirebilirdim insanlığı birkaç saatliğine de olsa. Anlatabilirdim onlara hayatın ne kadar kısa ve geçici olduğunu. Yeni doğan bir bebeğin hayatın ne kadar kısa olduğunu anlatması ise düşününce gayet trajikomik. Yok olacağını bildiğin halde gülmek ise daha trajikomik. Hem de bir hayat yaşamadan.
Anne karnındaki düşüncelerim oldukça karanlık olan bu etten duvarlarda yankılanıyordu. Uzuvlarım ve suratım oturdukça düşüncelerim daha da gelişiyordu. Ben bu dünyaya ne gelmek ne de gelmemek istiyordum. Çünkü benim için ikisi de birbirinden farksızdı. Evet biliyorum tüm insanlar bir gün ölecek. Ama ben hepsi ile ölecektim. Hem de bunun farkında olan tek kişi olarak. Çünkü artık dünyada ölümü hatırlayan kimse kalmamıştı. Hepsi kendilerini ölümsüz olarak görüp hayatın ne kadar kısa ve geçici olduğunu unutmuştu. Kendilerini geçici dünyanın rüyasına kaptırıp hepsi gözlerini kapatmış, kör olmuşlardı. Benim ise gözlerim tamamen açıktı, daha gözlerim oluşmuş olmadığı halde.
Zihnimin içinde dolaşan bu sorular asla cevaplarını bulamayacaktı, o yüzden sadece düşünmekle kalıyordum. Ben lanetliydim. Ben lanettim. Doğumumdan sonra dünyanın sonunu getirmekten başka bir görevim yoktu. Bunu ben seçmemiştim. Tanrının çizelgesinin son hamlesiydim ben, o ise oturup bunları izleyecekti, onun için sonsuz, bizim için anlık bir zevkti bu. Ellerimden hiçbir şey gelemeyeceğini bildiğim halde suçluluk hissediyordum. Tanrı, kendi sorumluluğunun tüm suçunu benim daha oluşmamış bedenime bindirmişti. Böyle hissetmemi istemese, bana böyle hissettirmezdi.
Ben tekme atmıyordum, heyecanlı değildim dünyaya gelmek için. Ben tekme atmıyordum, dünyadan korkmuyordum. Ben tekme atmıyordum, çünkü dünyaya son gelen olmanın ne anlama geldiğini ve lanetimin tanrı tarafından bana layık görüldüğünü biliyordum. Ben tekme atmıyordum, çünkü dünyaya gelmeyecektim. Ellerim oluşur oluşmaz göbeğime bağlı olan bu etten halatı boynumun etrafına bir sılan gibi sarmaladım. Evet, belki ben son getirecektim. Ama getireceğim son kendiminki olacaktı.
Ben artık istesem de tekme atamazdım. Çünkü ben ölüydüm. Doğmadan ölen son insan.
Yorum Bırakın