Hiç Sönmeyecek Bir Ateş : Alexey Balabanov

Hiç Sönmeyecek Bir Ateş : Alexey Balabanov
  • 0
    0
    0
    0
  • Alexey Balabanov, Sverdlovsk'ta (bugün Yekaterinburg) doğdu. Ebeveynler çok çalıştı, neredeyse oğullarının yetiştirilmesiyle ilgilenmiyorlardı. Alexey Balabanov çocukluğundan şöyle bahsediyor : "Bir kabadayı olarak büyüdüm, bir sapanla çok şey vurdum. "Bombalar" yaptım ve yoldan geçenlerin tepkisini ölçtüm."

    Lisede Alexey Balabanov, arkadaşı Evgeny Gorenburg ile birlikte adı "Keri" olan bir müzik grubu yarattı. Keri The Beatles, Deep Purple, Led Zeppelin'in popüler şarkılarını çaldı. 1976'da Balabanov liseden mezun oldu. Mezuniyete iki dişi olmadan geldi. Balo arifesinde bir kadın için kavga etmişti çünkü.


    Etiyopya, Suriye, Angola: Bir askeri tercüman olarak Balabanov

    Mezun olduktan hemen sonra, Alexey Balabanov, Nizhny Novgorod'daki Gorki Pedagoji Yabancı Diller Enstitüsü'nde çeviri bölümüne girdi. Bu konuya dair Balabanov şunları söylüyor : “ Ailem beni teşvik etti. Bu farklı bir karardı. Onlara minnettarım." 

    1980'de İngiltere'de altı ay staj yaptı. Burada İngiliz kültürü ve müziği ile yakın temas kurdu. Balabanov staj sürecinden sonra birçok yabancı müzik kaydını Rusya’ya getirdi, üniversite diskolarında DJ oldu. İngiltere’de sık sık sinemaya gitti ve filmlerdeki deneyimlerini, gözlemlerini bir günlük haline getirdi.


    Haziran 1981'de Alexey Balabanov enstitüden mezun oldu. İki yıl boyunca orduda görev yaptı. 1981 sonbaharında Yemen'e askeri tercüman olarak gönderildi. 24 Aralık 1981’de günlüğüne şu notu düştü :  “Şu anda kendimi iyi hissediyorum. Bana ne yatak ne de yastık verilmemesine rağmen.falİlk defa savaşın ne olduğunu anladım. Etiyopya'da arabaya bindiğimizde bana şoförün arkasına geçmeleri söylendi. Bu bana bir yandan alaycı, diğer yandan rasyonel gelmişti. Bu tattığım ilk savaş duygusuydu.”

    İlk filmler ve Sverdlovsk rock

    1983'te Alexey Balabanov ordudan terhis edildi. Babası sayesinde popüler bilim filmlerinin senaryo bölümü için Gerasimov Devlet Sinematografi Enstitüsü'ne (VGIK) kabul edebildi. Ancak Balabanov orada uzun süre eğitim görmedi. İlk sınavında Balabanov “Doğum Günü" hikayesini eleştirdi ve öğrenciliği bıraktı.

    "Senin senaryona göre film çekecekler. Suyun ayaklarını yaktığını nasıl yapacaksın? Düşündüm. Bu aptalcaydı.». 

    Enstitüden ayrıldıktan sonra memleketine döndü ve Sverdlovsk Film Stüdyosu’nda çalışmaya başladı. Balabanov üçüncü asistan olarak en düşük pozisyona alındı. Sverdlovsk Film Stüdyosu’ndaki görevi sık sık iş gezileri içeriyordu. Asistanlık görevinde olduğu filmler Uzak Doğu'da ve Sibirya'da çekildi. Balabanov boş zamanı olduğunda Sverdlovsk Rock Kulübü'ne gidiyordu. Nautilus Pompilius'un kurucuları olan Vyacheslav Butusov ve Dmitry Umetsky ile arkadaş oldu.


    1987'de giriş sınavlarını başarıyla geçti ve Moskova'da en yüksek yönetmenlik kurslarına girdi. Alexey Balabanov, ünlü yönetmen Boris Galanter'in verdiği “Yazarın Sineması" kursuna katıldı. Aynı yıl ilk kısa metrajlı filmi olan "Eskiden Başka Bir Zaman Vardı" filmini çekti. Film tesadüfen ortaya çıktı. Tanıdık bir sinema öğrencisi Balabanov'dan derslerinde ona yardım etmesini istedi. Çekimler Sverdlovsk'ta gerçekleşti. Yönetmen gece boyunca senaryoyu yazdı ve tanıdık rock müzisyenlerini oyuncu olarak çekti. Bu, sevgilisinin ihanet ettiği bir kızın hikayesiydi. Ana konu, Nautilus Pompilius'un oynadığı restoranda gerçekleşti. 


    Eğitim sırasında Alexey Balabanov bir yurtta yaşıyordu. Bu süreçte Sergey Selyanov ile tanıştı. Yönetmenlik kurslarından önce Selyanov, Lennauchfilm'de editör olarak çalışmış ve gizli olarak “Melek Günü" resmini çekmişti. Çabucak arkadaş oldular. Selyanov, Balabanov’dan şu şekilde bahsediyor;

    “Tanıştık ve hemen film hakkında konuşmaya başladık. Birkaç dakika sonra onunla kafa yapımın aynı olduğunu anladım. Farklı konuşuyorduk ama ama aynı şekilde hissediyorduk. İkimiz aynı kandaydık, Balabanov ve ben."

    Absürd Tiyatro: Beckett ve Kafka'nın uyarlaması

    1990'da Alexey Balabanov kurslardan başarıyla mezun oldu ve Leningrad'a taşındı. Sergey Selyanov, Balabanov’a yönetmen Alexei Hermann'ın bir filmde yer almasına yardım etti. Bir yıl sonra Balabanov "Mutlu Günler" filmini çekmeye başladı. Senaryo, İrlandalı yazar Samuel Beckett'ın yaratıcılığına dayanarak oluşturuldu. Adı ve geçmişi olmayan bir insanın şehirde dolaşması ve her seferinde yoldan geçenler için farklı bir karaktere bürünüşünü anlattı. Ana karakter Viktor Sukhorukov filme dair şunları söylüyor.

    "Mutlu Günler'de [Balabanov] bana yarım beden daha küçük, dar ayakkabılar giymemi istedi. Kışın mezarlıkta filme çektik, ayaklarım donmuştu. Ona “Ayaklarım donuyor" dedim ve o da “Hiçbir şey yok, sabırlı ol.” dedi sonradan bunu kasıtlı yaptığını anladım. Azabımın gözlerimden görünmesine ihtiyaç vardı."

    Filmin 1991 yılında gerçekleştirilen prömiyer gösterisine Lenfilm kostümleri sanatçısı Nadezhda Vasilyeva geldi. Yaptığı röportajda Vasilyeva şunları söyledi:  "Mutlu Günler'i izledim. Onu sahnede kimin temsil ettiğine bile dikkat etmedim ve bu adamla evlenmek istediğimi anladım. Çünkü ekranda ruhuma çok yakın bir insanın dünyası vardı." 

    Film sonrasında film stüdyosu aracılığıyla yakın ilişkiler kurdular. Balabanov ilk eşinden boşandı ve Nadezhda Vasilyeva ile evlendi.


    1992'de Sergey Selyanov, Vasily Grigoryev ve Alexey Balabanov, Lenfilm stüdyosu ile birlikte STV Film Şirketi'ni kurdular. Diğer tüm filmlerini Balabanov onun katılımıyla ve yardımıyla filme çekti. 1995 yılında sinemada ilk film olan “Trenin Gara Girişi” kısasının 100. yıldönümünde yönetmen, Trofim’i yayınladı. Balabanov, Lumiere Kardeşler'in ünlü filmini yeniden canlandırdı ve ana kahramanı kısa filmine ekledi. Film kıskançlıktan kardeşini baltayla öldüren ve köyden kaçan bir adama odaklandı.


    Trofim’den hemen sonra Alexey Balabanov, Mahluklar ve İnsanlar Hakkında filmini çekmeye başlamak istedi. Filmin senaryosu çoktan hazırdı ama pornografik içerik üreticileri hakkında bir film fikrini yapımcıları beğenmedi ve yönetmen filmi finanse edemedi. Para kazanmak için Balabanov, mafya hakkında bir piyasa filmi çekmeye karar verdi.


    Brat - Sovyet Sonrası Mafyalaşma ve Sokak

    1996'da Alexei Balabanov ileride Brat filminde de göreceğimiz Sergey Bodrov, Jr. ile tanıştı. Bodrov bu yıl "Kafkas Esiri" filmi ile en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Balabanov, Sergey Bodrov Jr ile tanışmasını ve Brat filmini şöyle anlatıyor:

    " O zamanlar onu çok sevdim: Hadi birlikte bir film yapalım ama benim param yok dedim ve Brat filmini anlattım. Bodrov kabul etti. Hızlı bir şekilde ortak bir dil bulduk ve yakın arkadaş olduk. Filmin bütçesi 100 bin dolardı. Her şeyden tasarruf ettik. Çekimler dairelerde ve arkadaşlarımın evlerinde gerçekleşti. Kendi kıyafetleriyle oynadılar. Aktörler Sergey Bodrov, Viktor Sukhorukov, Svetlana Pishmichenko filmde ücretsiz rol aldı.”


    Film 30 günde bitti ve 1997'de yayınlandı ve bir kült haline geldi. Sergei Bodrov'un karakterine yeni neslin kahramanı deniyordu. Balabanov film sonrasında bir röportajında şunları söyledi : "Bu bir yaşam deneyimi, hepsi bu. Bunlar insanların hikayeleridir." 

    Brat filminde sekiz oyuncu kendi sesleriyle konuşmadı. Alexey Balabanov aktörleri yeniden seslendirdi. Nadezhda Vasilyeva, Balabanov'un film yönetmenliğe dair şunları söylüyor: "Sesin ikinci kez bir film çekmek olduğuna inanıyordu. Onun için önemli olan uyumsuz şeyleri birleştirmekti."

    1997'de Brat filmi Cannes programında özel bir bakışda gösterildi.


    Balabanov'un en sevdiği film: "Mahluklar ve İnsanlar Hakkında"

    Brat ile ticari başarıyı yakalayan Balabanov, “Mahluklar ve İnsanlar Hakkında" filminin senaryosuna geri döndü. Petersburg'da bir daire kiraladı. Yüksek tavanlar, içerisinde yer alan fırın 20. yüzyılın başlarındaki atmosferi yeniden yaratmaya yardımcı oldu. Hikayeye göre, Bay Johann pornografik fotoğraflara takıntılı ve üretiminden para kazanmak isteyen bir karaktere hayat veriyor. 

    Alexey Balabanov, Mahluklar ve İnsanlar Hakkında filmini yönetmenlik kariyerinin en iyisi olarak gördü. Prömiyeri 1998'de Cannes Film Festivali'nde yapıldı. Film eleştirmenler tarafından övgüyle karşılandı.


    "Güç nedir kardeşim?": Mafyalar, Yakutya ve savaş hakkında Balabanov

    Buna paralel olarak yönetmen Yakutların hayatıyla ilgili "Nehir" filminin senaryosunda çalıştı. Balabanov, Polonyalı etnografist Vaclav Seroshevski'nin "Keder Sınırı" adlı hikayesini filme çekmek istedi. Çekimler Murmansk bölgesinde gerçekleşti. Film, başrol oyuncusunun araba kazasında ölmesinden dolayı yarıda kaldı. Balabanov ve ailesi de aynı arabadaydı. Virajlardan birinde araba sürüklendi ve yoldan uçtu. Başrol oyuncusu dışındaki herkes hayatta kaldı. Balanov film üzerinde çalışmaya devam etmemeye karar verdi. Kazadan birkaç yıl sonra, görüntüler kısa bir film olarak monte edildi. Ekran görüntüleriyle birleştirildi.


    2002'de Alexey Balabanov, ikinci Çeçen Savaşı hakkında "Savaş" filmini yayınladı. Çekimler nispeten sakin Kabardey-Balkarya'da gerçekleşti, yerel sakinlerin evlerinde yaşıyorlardı. Çalışma sırasında yaratıcı ekip özel bir acil müdahale ekibi tarafından korunuyordu. Kafkasya'ya gelmeden önce Balabanov tüm sürece dikkatlice hazırlanıyordu. Çeçenistan'da asker komutanlarıyla buluştu, esirlerin hikayelerini topladı. Oyuncuları farklı ülkelerden belirledi. Ana roller Alexei Chadov, Ingeborge Dapkunite ve İngiliz aktör Ian Kelly tarafından gerçekleştirildi. Oyuncular saatlerce kazılmış siperlerde oturdular. Balabanov, savaşla ilgili filmlerin süslemeli pavyonlarda çekilemeyeceğini düşünüyordu.


    Uygun bulunmayan yönetmenlik : Cargo 200


    20 Eylül 2002'de Alexey Balabanov'un yakın arkadaşı ve Brat filmiyle tanıdığımız Sergey Bodrov Jr, Karmadon Boğazı'nda bir film çekimi sırasında öldü. Balabanov, Sergey’in ölümünden sonra ağır psikolojik problemler yaşadı. Arkadaşlarının içinde bulunduğu durumdan çıkmasına yardımcı olmak için Balabanov'a farklı senaryolar teklif edildi. Balabanov ilk önce kara komedi “Zhirmuki" filmini yayınlandı. Zhirmuki, gözü kara iki kardeşin mafyanın ayak işlerini yapması ve seri şekilde birilerini öldürmesine odaklandı. Zhirmuki sonrası 2006 yılında melodram filmi "Mne ne bolno" filmini yayınladı.

    Alexey Balabanov, "Cargo-200" filmi üzerinde çalışmaya başladı. Senaryoyu çabucak hazırladı. Senaryoyu yazmak bir ay, çekim yapmak sadece bir buçuk ay sürdü. Gerçek olaylara dayanan senaryoda bir polis tarafından kaçırılan kızın hikayesi anlatıldı.

    Balabanov filme dair şunları söylüyor:

    "Ahlak açısından çok tartışmalı bir film...Kişisel deneyimlerden çok fazla ayrıntı öğrendim. Gençtim ama o zaman ben ve bir bütün olarak benim kuşağım her şeyin yakında çökeceğini hissettik. Filme aktarmak istediğim an buydu. Sovyetlerin çöküşü, insanların ruhsal dağılması … Filmde buna odaklandım."


    Filmde çok fazla vahşet ve şiddet bulunduğu için yer yer eleştirilere maruz kaldı. Film yayınlandığında bazı sinemalar gösterimi reddetti. Protesto olarak bazı eleştirmenler festivalde filmin gösterimi ve değerlendirilmesini reddetti.


    Son Yıllar

    2008'de Alexey Balabanov "Morfin" filmini çekti. Senaryo, Mikhail Bulgakov'un aynı adlı hikayesine dayanarak Sergei Bodrov Jr tarafından yazılmıştı.. Yönetmen, ölen arkadaşın anısına film uyarlamasını yaptı.""Stoker" filminin çekimleri yönetmenin doğum gününde başladı. Kızının ölümü sonra intikam alan bir eski askerin hikayesinin anlatıldığı film Kronstadt'ta çekildi.

    18 Mayıs 2013'te Alexey Balabanov kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti. 

    The Stoker'dan Balabanov Sineması'na Bir Bakış

    Sinemayı destekleyen, filmleri finanse eden Sovyetler Birliği'nin yıkılışı sonrasında Rus yetkililer gelir sağlamayacak filmleri finanse etmedi. Rusya'da Batı Sineması hızla yükselişe geçti. Rus izleyiciler video oynatıcılarla tanıştı ve Hollywood filmlerini tercih etti.

    Yerli sinemaya ilgi, yönetmenlerin yeni yapıtları hızla gözden düştü. Sinema izleyicileri aksiyon, suç ve pembe dizilere odaklandı.

    İzleyicilerin bir bölümü sinemaya gitmeye başladığında, 80'lerin sonunda çıkış yapan ve sayıca çok az olan yerli filmleri tercih etti. Balabanov kendi yeteneğini tam olarak ortaya çıkarmayı, eserlerine zamanın rengini yansıtmayı ve kendini değiştirmeden çağın gereksinimlerine uyum sağlamayı başardı.

    Balabanov, Rusya'da sinemanın en zor olduğu yıllarda iki kült film çıkardı."Kardeş" ve "Kardeş 2". Paradoksal olarak Rus eğlence sinemasını etkiledi. Sinemaya sadece eleştirmenleri değil, izleyicileri de çekti. Yeni bir film tarzı yarattı ve birçok taklit filme neden oldular.

    Bu başarının ardından pek çok kişi Balabanov'dan yeni gişe rekorları kıran filmleri bekliyordu ama Balabanov, popüler olan iki yapımının ardından yürüdüğü yolu takip etmedi, çok farklı tarzlarda filmler çekmeye devam etti. Seyircileri yeniden yerli yapımlara yöneltmek adına bir başka girişim olan Zhirmuki'yi yayınlandı. Efsanevi Brat ikilemesi kadar başarılı olmadı; bununla birlikte, her durumda böyle büyük bir başarının tekrarına güvenmek zordu. Yönetmenin Brat filmi sonrasında yaratılan geri kalan işleri, gerçekçi dramalar ve sanat filmleri arasında bir sınırda denge kuruyor.

    Balabanov'un yeni film "The Stoker", beklenenden çok daha anlaşılır çıktı. Bu filmin Brat kadar başarılı olması pek olası değildi.  Sadece belli bir çıplak kadın doğası bolluğu ve çok da gerekli olmayan bir erotik bölüm, yönetmenin sanatsal inançlarını hatırlattı. Her ikisi de Modern Rus Sineması'ndan çok perestroyka sinemasının karakteristiğidir.

    The Stoker" çok basit olmasına rağmen oldukça gerçekçi ancak, olay örgüsünde bazı beklenmedik bükülmelere sahip. Bir sarsıntıdan sonra geçmişini neredeyse tamamen unutan ve hayatını başka birinin hikayesini yeniden yazmaya adayan bir Afgan savaşı gazisi, Sovyetler Birliği Kahramanı'nın hikayesi kesinlikle inandırıcı görünüyor.

    Balabanov, "basit" bir teknik ile tüm karakterleri ve anları kapsamlı şekilde işlenmesi sayesinde gerçekliğe ulaşmayı başardı. Örneğin, kürk ürünleri yapan ve satan bir şirketin sahiplerinden bahsediyorsak o zaman bu kişilerin işleri ve sorunları çok ayrıntılı olmalı. Balabanov, The Stoker'da olay örgüsünü açıkça kuruyor. Orta sınıf olan ve karanlık işlerle uğraşan adamların hayatının ekranda doğru bir şekilde yaratıldığını söylemek güç olsa da akışı bozmayacak gerçekçi görünüyor. Hayatın gerçeği ve sinemanın gerçeği çok farklı şeyler olarak konumlanır. Sinemada gerçeklik algısı daha önemlidir. Ana karakterin korkunç gerçeği öğrenmesini sağlayan koşullar zinciri en küçük ayrıntısına kadar düşünülmüş ve kesinlikle inandırıcı bir örgü kuruyor. 

    Filmin gerçekçiliği, aksiyonun gerçekleştiği şehri ekranda mükemmel bir şekilde yakalayan görüntü yönetmeninin mükemmel çalışmasıyla artırılıyor. Aynı zamanda, filmde o ışıl ışıl St. Petersburg sokakları ve cazibe merkezleri yoktur. Umutsuz bir gri gökyüzü, devasa rüzgârla oluşan kar yığınları, garajlar, ürkütücü endüstriyel binalar ve çatlak bir kirli pembe boya tabakasıyla kaplı konut binaları var. 

    The Stoker birçok noktayı yanıtlasa da ana karakterin sarsıntıdan önce nasıl olduğunu düşünüyorsunuz. Korkunç bir travmanın son derece bilgili, girişken ve çekici bir kişinin kişiliğini silmiş olması mümkün gözükmüyor. Her zaman neredeyse onu gördüğümüz kadar sessiz ve bencil olduğunu düşünüyoruz. 

    Afganistan'da her şey değişti. Savaş, bu adamın daha önce fark edilmeyen niteliklerini ortaya çıkardı. Demir bir irade, olağanüstü güvenilirlik, çok zor koşullarda yaşama, çalışma ve savaşma yeteneği, kendinizden sorumlu olma ve halkınızı ifşa etmeme yeteneği. Bunun için memura, diğer birimlerin astları, askerleri ve memurları tarafından saygı duyuldu.

    Ancak demirden yapılmış gibi görünen insanlar bile aslında hayattadır. Hayatın sıkıntılarındaki en kötü şey, özellikle çağın yıkıcılığında sorumlu olanıdır. Bu nedenle, korkusuz subayın beyin sarsıntısı nedeniyle değil, çaresiz yorgunluk, Afgan savaşının anlamsızlığını anlama ve savaştığı ülkenin yaklaşan çöküşünün bir önsezisi nedeniyle içine çok fazla çekildiği anlaşılıyor. Belki de hiçbir travma yoktu.

    Balabanov'un The Stoker'ı aksiyon ya da bir sanat filmi bekleyenleri ile hayal kırıklığına uğratabilir. Ana karakterin, Brat filminden tanıdığımız Danila Bagrov'da olduğu gibi izleyicilerin idolü olması pek olası değildir. 


    Bu nedenle Balabanov'u tanımak isteyenlerin The Stoker ile değil, Brat filmi ile başlamasını öneririm. Balabanov inatçılığıyla, kendi anlatım diliyle, senaryosuyla, oyuncu seçimiyle Sovyetler Birliği sonrası sinemada önemli ve yeri daima korunacak bir alan açtı.

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.