Sinek
‘’Ben sinek. O küçük, zararsız, ama göz önüne geldiğinde, milyarlarca ışık yılı uzaktan bile gördüğünüzde rahatsız olacağınız, size dokunmasam bile beni kovacağınız. Tiksineceğiniz, kirli diye tabir ettiğiniz sinek.
Ama şunu unutuyorsunuz. Bok olmayan yere sinek gelmez.
Ben sinek. Ama bir zamanlar insandım. Ya da insanım sandım. Sonra o insanı öldürdüm. Çünkü ben buyum. Bir sinek.’’
Silahının namlusunun üzerindeki kan, kıl ve beyin parçalarını siyah bir bezle temizlerken aklından bu düşünceler geçiyordu sineğin. Yerdeki politikacının yüzünü bir yerden hatırlıyordu ama hatırlanacak pek bir yüzü kalmamıştı. Ne de olsa kafanın arkasından giren minik bir mermi yüzünü bir gül gibi açmıştı. Kırmızı, sıcak, ıslak ve hala tüten bir gül.
Ayağa kalktı ve maskesini de aynı bezle temizledi. Artık ona maske demek istemiyordu. Çünkü kafasındaki bu sinek maskesi onun artık derisi, kemikleri ve eti haline gelmişti.
Gayet düzgün ve normal bir hayatı vardı özünde. Basit bir seri katil. Yukarıdan gelen insanları daha yukarıdan gelen insanların emirleri ile temizliyordu. Ona da bu ismi vermişlerdi. Sinek. Bir de iş vermişlerdi ona. Postacı. Sinek ister maske taksın ister takmasın. Her zaman insanları rahatsız edecekti. Kapılarını çalarak onlara posta verecekti, akşamları da kapıları çalarak onları posta edecekti.
Sinek yaklaşık 7 yıldır bu işi yapıyordu. Eskiden taksiciydi, yetim evinde yetişmişti, bunu artık garipsemiyordu çünkü ailesi olan bir sinek hayatında daha önce ne görmüş ne de duymuştu. Taksisine binen bir alt düzey politikacının teklifi ile başlamıştı bu işe. 21 yaşındaydı o zamanlar. Önce ateş etmeyi öğrendi sonra insan öldürmeyi. Ama onu başarılı bir kiralık katil yapan bu değildi. Onu başarılı bir kiralık katil yapan özelliği asla bir duygu hissetmemesi ve asla soru sormuyor oluşuydu.
Çünkü biliyordu ki öldürdüğü insanlar masum insanlar değildi. Yozlaşmış, pislik insanlar. Hareket eden ve konuşan bok parçaları. Ve o da bir sinekti. Hislere gelince, onlar onun için onun içinde çoktan ölmüştü.
Üç hafta daha geçti, 3 ölü daha. İsimlerini haberlerden öğreniyordu bu cinayetleri işledikten sonra. Çünkü postaları dağıtırken kendi adresine bıraktığı mektupta yazıyordu isimler, onları okuyor, öldürüyor ve kafalarından çıkan barut dumanı yok olmadan bile isimleri unutuyordu. Bu mektuplar sayesinde kimi, nerde, nasıl bir halde bulacağını öğreniyordu. Bunu yazanlar derin devletin bile üstünde, yani en yukarıda ama yer altında yaşayan isimlerdi. Ve o ise bir sinek. Öldürdüğü kişilerden sonra ise bir başka mektupta yine onun adresine gelen mektubu kendi kapısına kendisi bırakıyor, o mektubu ise yine kendisi açıyordu. Ama mektubu koyan bir postacı, açan ise bir sinekti. İsim yazan mektuplarda siyah bir pul, içinde para olanlarda ise beyaz bir pul vardı.
Bir gün yine kendi adresine posta bırakırken, üzerinde siyah pullu mektubu kapısına bıraktı ve diğerlerini dağıtmaya devam etti. Evine geri geldiğinde maskesini, yani yüzünü taktı maskesine, yani yüzüne. Bu sinek maskesi onun yüzüydü artık, insanların güldüğü, ağladığı, korktuğu öpüştüğü yüzü. İfadesiz ve büyük bir sinek maskesi. Onun altındaki de yeni maskesiydi, etten, kemikten ve deriden oluşan maske.
Sinek, mektubu açtı.
İsmet Kiryakan.
Bu ismi bayadır duymuyordu sinek, maskesi de onunla beraber şaşırdı, bin bir gözü de aynı anda büyüdü. Kendi ismiydi bu. Yıllar önce duymayı bıraktığı ismi.
10 Nisan, Şevki apartmanı, 4. Kat. Numara 12. Tek başına oturur halde.
Sinek artık tüm talimatları okumuştu, ne yapması gerektiğini biliyordu artık. Aldı tabancasını eline. Kafasını tavana kaldırdığında çenesinin oradan gözüken, etten oluşan maskesi açığa çıkıyordu, mermiyi namluya sıktı ve dağıttı maskesinin içindeki beyni. Ama temizleyemedi her yere bulaşan et, kan ve kıl parçalarını.
Sinek son temizliğini de yapmıştı. Sinek öldürdü İsmet’i. Sinek öldürdü kendini.
Yorum Bırakın