Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti. Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz. Evet evet size Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku filmden konuşmaya geldim.
Karakterler hakkında kim ne düşünür, ne hisseder bilemem. Benim gözümde Müzeyyen ve Arif incelenmeye değer iki karakter.
Müzeyyen...
Cürretkar, güçlü, bağlanma sorunu yaşayan, elinizde tutamıycağınız bir ateş parçası resmen. Ateş parçası derken şundan bahsetmek istiyorum aslında; elinizde yanan bir kor düşünün sıkarsanız söner fazla serbest bırakırsanız sizi de kendisini de yakacaktır. Müzeyyen benim gözümde tam da böyle bir kadın işte. Klasik günah, yasak, ayıp gibi tabuları yıkmış kendini tekrardan var etmiş bir kadın, elde tutması zor bir kadın. Onu her gördüğümde hep gidiceğine hazırlıyorum kendimi ama gittiğinde de onsuz da devam etmiycek gibi bir sarmalın içinde buluyorum. Bu tarz başına buyruk cürettkar kadınlar her zaman ilgimi çekmiştir zaten. Birazda filmdeki yeri ve öneminden konuşmak gerekirse müzeyyen filmin başından beri bir türlü Arif'in romanındaki yüzünü göremediğimiz karakterin vücut bulmuş hali. Müzeyyeni gördüğümüzde heh işte o yüz müzeyyen diyoruz. İkili ilişkilerde baskın bir karakter ve kadere karşı bir inancı da bulunmakta. Müzeyyene baktığımızda kendine has umursamazlığıyla beraber dişil gücünün yansımasını da görebiliyoruz. Nitekim bu güçlü kadının da bazı kırıkları ve hüzünleri bulunmakta. Seçtiği partner tiplerinden Müzeyyenin edebiyatı, keyifli vakit geçirmeyi ve üstünlük kurmayı sevdiğini anlayabiliyoruz.Ayrıca kolay terkedelibelir erkekleri de seçtiği aşikar. Hem arif karakteri hem de burak karakteri bunları ispatlar nitelikte. Sizce Müzeyyen için aşka aşık diyebilir miyiz?
Arif...
Aşkı ve kadınları anlamak için çalışan ve bunun üzerine kitap yazan bir karakter. Hayatında biri olsa dahi yalnız olan bu karakterimiz bir türlü o kitabı bitirememekte. Sürekli bişeyler eksik kalmaktadır. Hayat da öyle değil midir? Sürekli bişeyleri eksik hissederiz. Kalabalıkların için de tek kalmış gibi... Tabiki de bir yazar olarak Arif için bu varoluşsal yalnızlık epeyce zor bir durum. Özellikle de aşk üzerine bir kitap yazan yazar için... Hayat kadınlarıyla birlikte olan, onlardan şefkat bekleyen bu görünmez adamın tutkusunu, yalnızlığını ve kitabını hep beraber yazıcaz.
Filmimiz de ilk olarak Arifi görmekteyiz. Sevgilisi pınarla olan sorunlu ilişki bize Arif'in aslında tek taraflı bir şekilde ilişkiyi yürüttüğünü ve dağınık olduğunu göstermekte. Arif'in partide müzeyyenle tanışmasıyla beraber bişeyler hareketlenmeye başlamakta. İnsanları, Müzeyyeni izleyen Arif, kabuğundan çıkmaya başlamaktadır artık. Müzeyyen'in eğlenceli dünyasına adım atan Arif tekrardan hayatı yaşamakta ve bu hayatı kitapla beraber yürütmektedir. Bir bakıma Arif iyileşmeye başlamaktadır. Müzeyyenin yanına taşınmasıyla beraber artık onun hayatına dahil olmaktadır. Onun ailesine, ilişkilerine göre hareket etmektedir. Bu süreçte Müzeyyene bağlanmakta olduğunu görmekteyiz. Biraz adice olmasına rağmen Pınar'ın, Ariften beklentilerini, Arif isteyerek Müzeyyen için göstermektedir. Peki Müzeyyen için de bu durum aynı mıdır sizce? Hiç sanmıyorum açıkçası. Evet Arife karşı bir duygusu olduğu aşikar ama gitmekten hiçbir zaman da korkmadığını her yorumunda görmekteyiz. Dediğim gibi bence Müzeyyenin de olayı bu, bağlanamıyor. Bunun için ona kızamayız. Arifte çok masum değil bakıldığında, yaşattığını yaşamakta diyebiliriz. İlerleyen süreçlerde Arifin kendini iyileştirmesini kitaptaki gelişmelerden anlıyoruz. Arifin de dediği gibi ;Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Sonuçta beklenen ve acımasız sonla karşılaşıyoruz. Tabi kime göre bir son ve acımasız olduğu tartışılır. Kadın, adamı terkediyor. Adam kitabı bitiriyor. Bizler sonunda o kitabın basıldığını görüyoruz. Adam, yeni bir ilişkiye başlıyor. Daha sağlıklı ve özgüvenli olarak. Fakat unutmayın ki Müzeyyen derin bir tutku ve onunla son bir hesaplaşma görmeden burdan ayrılamazsınız. Kadere inanan Müzeyyen ve Arifi tekrar bir kader karşılaştırıyor. Ve o mükemmel soru geliyor diyelim ki gitmedin ne değişicekti? Cevaptan Arifin hala bir ihtimal olarak onu beklediğini ama Müzeyyenin çoktan gittiğini görebilmekteyiz. Nitekim ki sade ve güzel bir hayal içinde bir sürü kırıklık biriktirmiş olsa da...
Sizce diyelim ki gitmedi ne değişirdi? Arif o kitabı basabilir miydi? Hayatı düzene girer miydi? Müzeyyenle o sahilde otururlar mıydı yine de?
Arif her ne kadar "ben daha fazla çay içmek istemiyorum"dese de içinden hep içmek isteyecek . Bence hepimizin içinde biraz da olsa Müzeyyen olmalı seni üzmek istemezdim ama kendimden de vazgeçemezdim diyip gidebilen