Sınırda (Borderline) Yaşamaya Farklı Bir Bakış

Sınırda (Borderline) Yaşamaya Farklı Bir Bakış
  • 15
    0
    0
    3
  •  

    Popüler kültürün kemirdiği, sosyal medya platformları üzerinde psikolojiye dair tüketim pazarının öncülerinden olan sınırda olmanın farklı boyutlarını tartışmaya açmak istiyorum. Son günlerde Johnny Depp ve Amber Heard davası kamuoyunun da katılımıyla hararetli bir şekilde sürmekte. Dava her ne kadar hukukçu dostlarımızın uzmanlığına girse de dava süresince Amber Heard’in davranışları ve akabinde ‘borderline’ veya ‘sınırda’ kişilik bozukluğu gündemde hukuki boyuttan daha çok kendine yer buldu. Bu yüzden sosyal medya üzerinde gördüğünüz, borderline üzerine yalnızca tanı ölçütlerine veya sınırda yaşamanın ‘popüler’ yanlarına değil; toplumun görmezden geldiği ve kulağını tıkadığı konulara değineceğim.

    Borderline körlüğü nedir? Benim düşünceme göre ‘kılıf uydurma’ veya ‘suçlama’nın dayanılmaz hafifliğini kaybetmek istemeyen kimselerin, savunma mekanizmasını kaybetmek istemeyişi bir çeşit körlüktür. Johnny Depp ve Amber Heard davasına dönelim. Hukuki olarak kim suçlu kim suçsuz tartışmasını yürütecek bilince ve uzmanlığa sahip olmadığım için suç ve suçluluk hakkında fikir belirtemeyeceğim. Benim ilgilendiğim alan, Amber Heard’ın ‘borderline’ tanısına sahip olduğu iddiası kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra toplumun bu davaya karşı değişen bakış açısı. Bu bilginin toplum tarafından öğrenilmesinden sonra davanın ciddiyeti, dolayısıyla mahkeme salonunda bulunanların  davranış ve söylemleri de, kayboldu. Sosyal medya üzerinden yürütülen yoğun çalışmalarla eğlence haline dönüştürülen davada Amber Heard’ın psikolojik şiddetin öznesi haline geldiğini görüyoruz. Tekrar belirtmekte fayda görüyorum: Davanın hukuki boyutu hakkında uzmanlığımın olmadığına dayanarak herhangi birine suç atamıyorum. Amber Heard örneğini yalnızca görünürlüğünden dolayı verdim. Onun gibi binlerce borderline tanısı almış insanın yaşamlarına göz atalım istiyorum. Öncelikle şu soruyu sormak gerekiyor: Borderline tanısı almış birinin, aldığı tanıyı kendisi dışında insanlarca öğrenilmesi neyi değiştirir? 

    Bu sorunun cevabını anlamak oldukça zor olsa gerek; ‘anlıyorum’ demekle de anlaşılamayacağını bildiğimize göre biz yine de farkındalıkları biraz zorlamaya çalışalım. Yine görünür olduğu için Johnny Depp ve Amber Heard dava örneğini son kez kullanıyorum: Belliğimizi zorladığımızda Amber Heard’ın borderline tanısına sahip olduğu iddia edildikten sonra değişen düşünceleri, mimikleri ve davranışları hatırlıyor muyuz? Öyle ki mahkeme salonunda yüzler gülmeye, sosyal medya esprilerle dolmaya başlamıştı. O yüzden bu yazımda dikkatleri; sınırda yaşayanların maruz kaldığı etiketlenmelere, metalaştırılan düşüncelerine, davranışlarına, duygularına ve bedenlerine çekmeyi amaçlıyorum.

    İlk olarak sınırda yani borderline olarak yaşamak nedir ve buna nasıl karar verilir? 

    Öncelikle klasikleşen ve uzmanların başvuru kitabı DSM-V Tanı ölçütlerine bakalım. DSM-V Borderline (Sınırda) Kişilik bozukluğu için şu ölçütleri belirtmektedir:

    Aşağıdakilerden en az beşi ile belirli, erken erişkinlikte başlayan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık;

    1-Terk edilmekten kaçınmak için çılgınca çaba gösterme

    2-Gözünde aşırı büyütme ve yerin dibine sokma uçları arasında giden, tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler

    3-Kimlik karmaşası

    4-Kendine kötülüğü dokunacak en az iki dürtüsellik (para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araç kullanma vb.)

    5-Yineleyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmalar

    6-Duygulanımda tutarsızlık

    7-Süreğen bir boşluk duygusu

    8-Uygunsuz yoğun bir öfke, öfke denetiminde güçlük

    9-Zorlanmayla ilişkili gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri

    Bu ölçütleri belirtmem, okuyanların ‘acaba ben sınırda mı yaşıyorum veya çevremde sınırda yaşayan var mı?’ sorularını sorması için değil; sınırda kişilik bozukluğu tanısıyla yaşayan birinin davranışlarının ‘şımarıklık’ veya ‘çocukluk’ olarak yorumlanmasının önüne geçmek içindir. Bizim odak noktamız bu ölçütler olmayacağı için yazıma sınırda yaşayanların duygularından bahsederek devam edeceğim.

    Sınırda yaşamak, duyguların tahmin edilemez olmasıyla öne çıkar. Şimdi bu yazıyı okuyanlar ile küçük bir empati çalışması yürütelim. Bir an için özenerek kurduğunuz planları ve ilişkileri düşünün. İncelikle ördüğünüz, her ayrıntısını düşündüğünüz planların nasıl olduğunu anlamadığınız şekilde un ufak olduğunu hayal edin. Nasıl hissederdiniz? Benim aklıma ilk gelen şey öfke. Şimdi de size dışarıdan bakıldığını hayal edin. Kurduğunuz planlardan bahsettiğiniz insanlar, planlarınızın sürekli yıkıldığına tanık olduğunda ne düşünürlerdi? ‘Dengesiz biri’, ‘bir dediği bir dediğine tutmuyor, ‘güvenilmez’ vs. Sürekli bunları duyduğunuzu da düşünmeyi ihmal etmeyin. Yine duyumsayacağımız duygu öfke ve değersizlik olacaktır değil mi? Sınırda yaşayan birinin belirgin özelliklerinde de dengesiz ve öfkeli oluşu gelir. Değersizliğe ise daha sonra ayrıntılı değineceğiz.

    Bu küçük empati çalışması sonunda öfkenin ve dengesizliğin ortaya çıkışı az biraz tahmin edilebilir düzeye erişmiştir. Sınırda yaşayanların duygularına geri dönecek olursam, duyguların inişli ve çıkışlı olduğu, öfkeye neden olan yoğun ilişki ihtiyaçlarına karşılık insanlara dair düşüncelerinin bir anda değişime uğraması sıklıkla gözlemlenmektedir. Bugün birisinin zekasından ve yardımseverliğinden etkilendiğini dile getirirken yarın aynı kişiyi aptal olmakla ve onunla ilgilenmemekle suçlayabilirler. Sınırda yaşayanlar için en çok korkulan şeylerin başında yalnızlık gelir. Çevrelerinde destekleyici veya herhangi biri olmadığında yani tek başlarına kaldıklarında, kısa süreliğine de olsa, yalnızlık duygusu tahammül edilemez hale gelir. Duygusal değişimlerin yoğunlukta olduğu ilişkilerini ise fırtınalı bir denize benzetebiliriz. Ayrılık ve barışmalar fırtınanın olmazsa olmazıdır. Dolayısıyla terk edilmek, tatmaktan yoğun bir çabayla kaçınan deneyim haline gelir.

    ‘‘Depresyonlardan veya Borderline Kişilik Bozukluğu’ndan mustarip insanların sık sık şöyle yakındığını duyuyoruz: "Kendimi hissetmiyorum." Kendini yaralayanların pek çoğu ya depresyonda ya da borderline kişilik bozukluğu gösteriyor. Anlaşılan o ki, çizik atmak kendi kendini hissetme, kendi kendinle ilgili bir duygu üretme yolunda umarsız bir çaba. Beden kırmızı gözyaşı dökmektedir. Kanıyorum, o halde varım.’’

    Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü, Byung-Chul Han

    Bu yazıyı kaleme almadan önce belirlediğim birçok konu başlığı vardı. Borderline kişilik bozukluğunun çeşitleri (sınırda, dürtüsel, hırçın ve kendine zarar veren), bozukluğa karşı yaklaşımlar (biyolojik, psikodinamik, bilişsel, kişilerarası, evrimsel-nörogelişimsel) vs. gibi ancak yazmaya başladıktan sonra bunlara değinirsem yazının oldukça uzun olacağını görüyorum. O yüzden bu başlıkları ikinci bir borderline yazısında değinmenin daha az sıkıcı ve daha verimli olmak için doğru bir karar olduğunu düşünüyorum.

    Etiketleme

    Yazımızın başında bir soru sormuştuk. Borderline tanısının başkalarınca bilinmesinin yarattığı ötekileştirme, tahakküm ve yok sayılma etiketleme başlığı altında değerlendirilebilir. Dışarıdan bakıldığında sınırda yaşayanların hem kendi hem de etrafındakilerinin yaşamlarını zorlaştırdığı düşünülür. Eh, biraz. Borderline ile birlikte yaşayan birinin maruz kaldığı dengesizlikleri ve duygusal değişimleri görmezden gelmek söz konusu olamaz elbette. Ancak ben kaleme aldığım bu içerikte daha öncede belirttiğim gibi farklı bir bakışla görmezden gelinenleri daha ön planda tutacağım. Sınırda yaşayan birinin davranışlarının tutarsızlığı keşfedildiği andan itibaren o kişiye karşı kullanıldığı görülebilmektedir. Yani, suçlanma tekdüzeleşir ve borderline günah keçisi haline getirilir. Bu kesinliği olan bir yargı değil ancak büyük bir risktir ve oldukça sık rastlarız. Değersizlik hissini çok daha derinden hisseden ve bu hisse karşı daha savunmasız olan borderline kişilik bozukluğuna sahip kişinin yaşamı tahammül edilemez bir hal alır. Girdikleri tartışmalarda öfkelerini kontrol etmekte zorluk yaşadıkları için çoğu zaman anlaşılmamaktan veya öfkesi geçince yanlış anlaşılmaktan şikayet ederler. Öfke, anlatımı güçlendiren bir etkendir ancak tartışmanın neden ortaya çıktığı ve nasıl sürdürüldüğü de görmezden gelinen önemli bir etkendir. Tartışma süresince var olan borderline tanısını ön planda tutmak tartışmanın yapısında bozulmalara yol açacaktır. Demek istediğim, ‘sen zaten hep böylesin’, ‘seninle tartışılmaz çünkü öfkeni kontrol edemiyorsun’, ‘sen hastasın’, ‘şu haline bak’ gibi suçlayıcı ve değersizleştiren kalıp yargılar tartışmanın içeriğini geri planda bırakırken borderline tanısını öne çıkararak yapıda bozulmalara yol açar. Bu bozulmanın temelini de etiketleme davranışı oluşturur. Gündelik yaşamda borderline tanısına sahip bireylerin ciddiye alınmaması, yok sayılması, güven duyulmaması ve düşüncelerine karşı sürekli tedirgin yaklaşımlar etiketlemenin yol açtığı tutum ve davranış biçimleridir.

    Metalaştırma

    Borderline görünümde duyguların yoğun yaşandığı dönemlere tanıklık ederiz. O duygular o denli yoğundur ki karşıdaki kişi kendisinin putlaştırıldığına inanır. Bu inancın temelinde toplumsal görüşte ‘borderline kişi partnerini putlaştırır’ düşüncesinin payı da büyüktür. Her putlaştırma veya daha doğrusu her yoğun yaşanan duygu eleştirel gözlemden uzak yaşanır. Eleştiriden ve sorgulamadan uzak yaşanan duygu, metalaştırma için de uygun zemini hazırlayabilmektedir. Sınırda yaşayan kişinin duygularının sömürülmesi ve ona yöneltilen suçlamalar özünde kontrol etme ve yönlendirme arzusunu da barındırır. Kendine zarar verme davranışına yatkın borderline, karşısındakine zarar verme veya kendisinde duyduğu eksikliği giderme arzusu taşıyan biri tarafından oldukça kolay sömürülebilir. Yine borderline kişilik bozukluğu ile birlikte değerlendirilen ‘terk edilme korkusu’ başkası tarafından kendi çıkarı için kullanılabilir. Bir diğer metalaştırma ise cinselliğin yaşanmasında gözlemlenebilir. Cinsel ilişkilerde sınırını belirlemekte güçlük yaşadığı bir dönem içinde bedenin objeleştirilerek sömürülmesi ve bir meta haline getirilmesi risk faktörlerinden birisidir. Tüm bunların ötesinde, sınırda yaşayan kişinin davranışlarından ötürü suçlanarak yalnızlaştırılması psikolojik şiddetin varlığına işaret etmektedir.

    Sonuç olarak, sınırda yaşamak kendi başına yaşamı güçleştirici bir role sahipken, toplum tarafından sömürülecek, hedef tahtası haline getirilecek ve benliğin doyurulacağı bir bozukluk olarak görülmesi, hastalığın seyrini daha da zorlaştırmaktadır. Bugün popüler kültürün kendi varlığını sürdürmek için tırtıkladığı psikopatolojilerin doğru kavranılması ve gündelik yaşamda konuşma dilinden sanata, sanattan mahkeme salonlarına uzanan davranışların düzeltilmesini zorunlu kılmaktadır.  

     

    Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanımsal ve Sayımsal
    Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5) Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev.
    Köroğlu,E. Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2013.

    Millon, T., Grossman, S., Millon, C., Meagher S., Ramnath, R. (2000-2004). Modern Yaşamda Kişilik Bozuklukları. Çev: Elif Okan Gezmiş. Türkiye İş Bankası Yayınları (2019). 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.