BİR F-18 HİKAYESİ: TOP GUN: MAVERICK

BİR F-18 HİKAYESİ: TOP GUN: MAVERICK
  • 5
    0
    0
    1
  • Herkese merhaba! TopGun : Maverick ilk filminden tam olarak 36 yıl sonra vizyona girdi. Bu filmi, Cannes Film Festivali sonrasında ilk izleyenler arasında olduğum  için fazlasıyla mutluyum. Yönetmenliğini Joseph Kosinski’nin yaptığı, senaryo kadrosunda Peter Craig’in ve yapım kadrosunda Tom Cruise’un olduğu bu filmde; başrollerini Tom Cruise, Miles Teller, Jennifer Connelly ve Val Kilmer paylaşmakta.

    Öncelikle film hakkında konuşmak gerekirse; bir seri filminin devamı olarak, bu filmi ilk filme göre üst düzeyde buldum. Çoğu seri filminin devam filmi ilkine göre daha düşük bütçe elde eder ya da gişede başarısızlıkla sonuçlanır. Filmi izlerken özellikle uçuş sahnelerinde yer yer gerildiğimi söyleyebilirim. Senarist yazarken dümdüz bir senaryo gibi empoze ettirip, ardından  hiç beklenmedik şekilde ters köşe yapıyor.

    Filme dair en dikkat çekici ve merak uyandırıcı unsur; görsel efekt yerine gerçek uçaklar kullanılmış olması. Film başlamadan evvel Tom Cruise izleyicilere özel olarak hazırladığı videolu mesajda bunu dile getirdiğinde hayretler içerisine düşmüştüm. “Nasıl yani böyle bir şey mümkün mü?” diye sormuştum kendi kendime. Film başından itibaren izleyiciyi kendisine hapsediyor ve “neler olacak acaba?” düşüncesini empoze ettiriyordu. 2 saat 17 dakikalık bir süreye sahip olmasına rağmen kusursuz nitelikte bir akıcılığa sahipti. Filme dair en şaşırdığım şeylerden bir diğeri ise, film müziklerinin Hans Zimmer’a emanet edilmiş olması.

    Filmin yıldızı ise kesinlikle Damien Chazelle’in meşhur başyapıtı olan Whiplash filminin oyuncusu Miles Teller’dı. Bradley Bradshaw / Rooster karakterine hayat veren Teller verdiği bir röportajda, “İnsanlardan hiç Anthony Edwards’ a ya da Meg Ryan’a benziyorsun dediğini duymadım. Ama ilk saç ve makyaj testinde saçım havada, bıyık eklenmiş ve ten rengim bronzlaştırılmıştı. Tom gördüğü an ilk tepkisi; ‘Aman Tanrım. Meg ve Anthony’nin çocuklarına benziyorsun’ demek oldu.” Şeklinde açıklamada bulunan Teller tam anlamıyla Goose’un oğlu tasvirine birebir uyuyordu. Bu film içerisinde büyük titizlikle çalışıldığı apaçık ortada. Miles Teller piyano başında büyük bir coşku ile şarkı söylediği sahnede, gönülleri fethetti.

    Tom Cruise ve Jennifer Connelly arasındaki romantik kimyaya bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Tipik Hollywood filmlerindeki aşıklar olması ve bu ikilinin arasındaki enerji izleyenlere hissettiriyordu. Film içerisinde bazı sahneler yer yer komikti, özellikle Tom Cruise uçaktan düştükten sonra yolda ilk gördüğü bara girdiğinde; herkesin şaşkınlık dolu bakışı ve çocuğun suyunu içerken sorduğu “Neredeyim ben?” sorusuna “Dünya.” Karşılığını almasıyla kahkahalara boğulduğumu söyleyebilirim.  Glen Powell’ın hayat verdiği Hangman karakteri ise tam anlamıyla sinir bozucu. Her klasik Hollywood filmi içerisinde gördüğümüz “egoist, havalı ve popüler çocuk” tasvrine uyan Powell, rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Rooster ile Hangman arasındaki rekabetin yavaş yavaş dostluğa evrilen yolculuğu izleyicilere tam kararında ve olması gerektiği gibi aktarılmıştı.

    Sonuç olarak, film her anlamda başarılıydı. “İt dalaşı” muhabbetinin tam yerinde işlenmemesi dışında eleştireceğim bir yönü yok. Tom Cruise büyük bir titizlikte çalışıp sinema tarihine alışılmışın dışında bir Hollywood filmi verdi. Canınız bir film izlemek istiyor ama ne izleyeceğinizi bilmiyorsanız; Top Gun: Maverick bir sinema salonu kadar uzağınıza ve patlamış mısır eşliğinde büyük keyifle izleyeceğinizden eminim.

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.