12 ANGRY MAN İNCELEMESİ-FELSEFESİ

12 ANGRY MAN İNCELEMESİ-FELSEFESİ
  • 7
    0
    2
    2
  • Merhabalar, umarım iyisindir. 
    Bugün 12 Öfkeli Adam yapıtı hakkında konuşacağız. 
    Öncelikle Psikoloji, Sosyoloji ve Hukuk gibi alanlarla ilgileniyorsanız kesinlikle göz atmanız gereken bir baş yapıt.
     
    Film, aslında konu her ne olursa olsun bir kişinin hayatı hakkında ya da bir olay hakkında peşin hüküm sürmeyip, önyargıları bir kenara bırakıp, etnik-sınıfsal-ırksal ayrım yapmadan ve kişinin doğrusunu gerçekleri yok sayacak kadar üstün tutmayıp, detaylı analiz yapmamız gerektiğini ve hatta üstüne derin muhakemeler yapmaya değer olduğunu göz önüne getiriyor.
     
    Hadi bu yapıtı içerik ve felsefik olarak ele alalım.
     
    Jüri 3 ve 10 tamamen önyargılarına göre hareket eden karakterlerimiz, kanıtları sorgulamaya kalkmaları sahip oldukları önyargıya zarar verebilir ve bu durumu kişisel bir yenilgi olarak algilayabilirler. 3 numara kendi yaşadıklarından yola çıkarak mevcut çocukların babalarına gereken saygıyı göstermediklerinden dem vurup sanığı da tanımadan etmeden bu kategoriye alıyor. Jüri 10 ise işe tamamen sınıfsal bakıp, bir çocuğun babasını öldürmesi, kenar mahalle-gecekondu kültüründe yaşayan birinden beklenilecek bir davranış olduğu hipotezi arkasına saklanıyor. Önyargı dışında umursamazlık da dikkat çeken bir yön, mesela jüri 7 için dava pek de önemli görünmüyor bir an önce karara varıp maça yetişmeyi dert ediyor. Reklamcı olan jüri 12 tartışmalar esnasında resim çizip jüri 3 ile oyun oynuyor iki jüride de bitse de gitsek tavrını sezebilmek güç değil. Çekingen jürilerimiz ise 2, 5, 9 ve 11 numaralı jürilerimiz olarak göze çarpıyor. Bu jürilerin arasında gerçeğe ulaşmak veya farklı bir düşünceye ulaşmaya çalışmak çok zor. Peki bu durumda neye ihtiyacımız var? Tabiki de Jüri 8 gibi etik-ahlak'a inanan, yaptığı işe değer veren, görev bilincini bize iliklerimize kadar hissettiren bireylere ihtiyacımız bulunuyor. Böylelikle yavaş yavaş diğer jürilerimiz de sahip oldukları görevin ciddiyetini kavramaya başlıyor. 
     
    Şimdi de Jüri 8 in bu önyargılı-umursamaz-çekingen ekibe mantık rüzgarları estirdiği tanık ifadelerine gelelim. Bu ifadeler ayrı ayrı değerlendirildiği vakit çocuğu suçlu gösteriyor lakin genel bağlamda birbirleriyle uyuma sokulmaya çalışıldığında belli şüpheler uyandırıp mantık hatalarını göz önüne seriyor. Tanıkların daha önce hiçbir kişisel problemleri olmamasına rağmen, ifadelerindeki mantık hatalarını ve eksik bilgi vermelerini dikkat çekmek, daha iyi bireyler olduklarını göstermek ve göz önünde olmak için yaptıklarını kestirememek pek de zor değil. Bu davadan şunu da anlayabiliriz, bir tanığın ifadesi zannettiğimiz kadar güven tescil etmeyebilir. Görgü tanıkları hayatlarında sıklıkla cinayet görmedikleri için ve muhtemelen gördükleri bu cinayet onların ilk deneyimleri olduğu için yoğun bir stresle karşı karşıya kalabilirler ve bu stres esnasında yalnızca duyu organları değil aynı zamanda hafıza da kusurlu çalışabilir. İnsan hafızası bir kamera gibi geri sarıp oynatma yeteneğine sahip olmadığı için olayları hatırlarken bir puzzle misali parçaları birleştirmeye çalışır ve hatırlamak istediği olayın geçtiği vakit kişinin hissettiği stres ne kadar fazlaysa bu parçaları birleştirip o anıyı doğru bir şekilde inşa etmek de o kadar zor olacaktır. Dönem şartlarında DNA testi ve MOBESE kameraları vs. gibi teknolojilerin daha kullanılmadığını da göz önünde bulundurursak mahkemede görgü tanıklarının gücü epey yüksekti lakin tanıklarında hata payını düşünürsek dönem mahkemelerinde objektif bir sonuca ulaşmak zor görünüyor. İşte burada devreye jüri üyeleri giriyor. 
     
     
    Pekii olaya bir de şu perspektiften bakalım. Ya çocuk gerçekte suçluysa ? Ya bu görgü tanıklarının ifadesi tamamen doğruysa ? Ve jüri 8 başından beri boş yere kürek çekiyorsa ? Bu senaryo da adaletin temsilcisi olarak görülen bu karakter, tam tersine dönmez mi... İsmini İngiliz bir hukukçu olan William Blackstone'dan alan ve ceza hukukunda Blackstone Oranı olarak geçen bu kavram "Bir masumun acı çekmesindense, on suçlunun kurtulması daha iyidir." temellidir. Dünyanın bir çok yerinde uygulanan hukuk sistemlerinin Blackstone'un ortaya attığı prensibi temel aldığını yani bir suçluyu cezalandırmaktansa suçsuzu korumanın daha fazla önem teşkil ettiğini görebiliriz. Mesela hukuk sistemlerinde "Suçsuzluk İlkesi" denilen Türkçe'de ise "Masumiyet Karinesi" olarak geçen bu terim, -bir kişinin suçu kesinleşmedikçe masum kalacağını- temin eder. Peki bir masumu korumak neden bu kadar önemli ? Gerçekten suçlu biri istediği kadar suç işlesin, mahkemenin onu cezalandırmadığını öğrendiğinde suç işlemeye karşı olan motivasyonu artabilir. Daha kötüsü bu kişi serbest kaldığı vakit topluma zarar vermeye devam edip dünyadaki mevcut kötülüğü de arttırabilir. Masum bir kişinin cezalandırılmasında ise durum daha da kompleksleşiyor bu kişi iyi biri olmanın, en azından suç işlemeyen bir vatandaş olmanın pek bir önem teşkil etmediğini fark eder ve bu çıkarım bu kişiyi yalnızca kötü biri olmaya itmez, aynı zamanda zihnindeki iyi ve erdemli bir insan olma fikrine de zarar verir. 
     
    Bu probleme son olarak bir de tersten yaklaşım sergileyerek, Blackstone Oranı'nı bir de şöyle düşünmenizi istiyorum " Bir suçlunun kurtulmasındansa on masumun acı çekmesi daha iyidir." Hukuk sistemlerinde bu uygulamayı görmek zor olsa da bir devletin savaşa girdiği vakit düşmanlarına karşı takındığı politikada buna epey benzer yaklaşımlar görebiliriz ve bir savaş açısından bu cümleyi yeniden tasarlarsak ortaya şöyle birşey çıkar "Bir düşmanın yaşamasındansa on masumun ölmesi daha iyidir." inanılmaz bir trajedi. Bu argümanı ele almanızı ve üzerine düşünmenizi istiyorum..
     
     
    Şimdi filme geri dönelim ve jüri 8'in davayı ele alış biçimini inceleyelim. Eldeki delillere şüpheyle yaklaşması ve diğer üyelerinde zihninde bu şüpheye uyandırma tekniği oldukça başarılı. Şüphe dediğimiz kavramı olabildiğince ileri götürüp, kendi fikirlerinden bile şüphe edebilecek ölçüde ileri götüren jüri 8 çocuğun suçsuz olduğuna bağnazca bağlı değil. Hatta ilk oylamada tek suçsuz oyu veren kendisiyle ikinci oylamada yine aynı şekilde tek suçsuz oyu çıkarsa kararını değiştireceğini ve suçlu oyu verip bu toplantıyı bitireceğini iddia ediyor. Herkese laf yetiştirmek gibi bir amacı da bulunmuyor, kendisine yöneltilen karşı argümanlarla her zaman verecek bir cevap bulamıyor. Olay şu ki kendisi çocuğun masum olduğunu kanıtlamaya çalışmıyor, zaten olaya böyle yaklaşmaya çalışsaydı muhtemelen başarısız olurdu. Jürilerden çocuğun suçlu olduğunu kanıtlamaya çalışırcasına argumanını sunan kişiler ana teması şüphe duymak olan bir tartışmada kendi topuklarına sıkıyor. Böyle bir durumda ya sinsi bir ön yargı ortaya çıkıyor ya da kendilerinden o kadar emin bir ifade takınıyorlar ki bu durum onları ciddiye alınmayacak biri haline sokuyor. Bu tavrı takınan jürilerimizin sonuç olarak oylarını değiştirmesi yalnızca eldeki delillerin şüphe barındırdığını itiraf etmek olmadı, aynı zamanda kendi egolarına karşı da bir yenilgi oldu. 
     
    Neticeye gelirsek, sanık gerçekten bir katil mi ? Değil mi ? Finalde sanığın suçlu olup olmadığını hala bilmiyoruz. Film bize bunun cevabını vermiyor, cevap verdiği birşey varsa bir jürinin nasıl davranması gerektiği. Bunun için ilk ve son oylamaya bakmak yetiyor. İlk oylamanın içerdiği bolca önyargının, umursamazlığın ve çekimserliğin aksine son oylamada akıl ve şüphe öne çıkmış bir halde..
     
    Okuduğun için teşekkür ederiim, sağlıcakla kal, sevgiyle kal okur'um 🙌🏽🤎
     

    Yorumlar (2)
    • Yazıda bazı cümleler hiç değiştirilmeden Portal youtube kanalından alıntı kaynakça kısmını göremediğim için belirtmek istedim lütfen emeğe saygı duyalım.

      • benimde incelemesini yapmak istediğim bir filmdi çok güzel yazmışsınız elinize sağlık...

        Yorum Bırakın

        Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.