Herkese merhaba ! Bullet Train'in ön gösterimine katılım gösterdim ve sizler için, filme dair bazı detayları ve görüşlerimi açıkladım.
Zak Olkewicz'in senaryosunu uyarladığı, David Leitch (Atomic Blonde, Deadpool 2, John Wick) tarafından yönetilen Bullet Train, Kōtarō Isaka'nın Japon romanına dayanıyor. Film pandemi nedeniyle çok fazla ertelenmekten kaçınmayı başarsa da, vizyona girmeden önce vizyon tarihi Nisan yerine, 18 Temmuz 2022'de Paris'te gösterime girdi ve Sony Pictures Releasing filmi 5 Ağustos 2022'de Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sinemalarda gösterime girdi. Film 62 milyon dolar hasılat elde etti.
Başrollerini Brad Pitt, Andrew Koji, Brian Tyree Henry, Aaron Taylor-Johnson ve Joey King'in paylaştığı film, eleştirmenlerden nasıl eleştiri aldı bilinmez ama, benim tarafımdan olumlu bir eleştiri aldı.
Kod adı Ladybug olan eski bir profesyonel suikastçı, işvereni Maria Beetle tarafından Tokyo'dan Kyoto'ya giden hızlı trene, hastalanan arkadaşı Carver'ın yerine bir evrak çantası almakla görevlendirilir. Ladybug'ın bilmediği, gemide üç katil daha vardır: Tetikçi kardeşler Tangerine ve Lemon, aldatıcı masum kız öğrenci Prince. Tangerine ve Lemon adlı kardeşler, Japon yeraltı dünyasının kontrolünü yıllar önce ele geçiren dünyanın en büyük suç örgütünün başkanı White Death tarafından işe alınmıştır.
White Death'in kaçırılan oğlunu ve 10 milyon dolarlık fidyeyi içeren evrak çantasını kurtaran kardeşler, ikisini de Kyoto'ya teslim etmke üzere yola çıkar. Prince, genç oğlunu bir binadan aşağı itilen başka bir suikastçı Yuichi Kimura'yı trene tuzak kurarak çağırır. Hastanede çocuğun işini bitirmeye hazır bir iş arkadaşı olan Prince, Kimura'yı planıyla işbirliği yapmaya zorlar: White Death'i öldürmek için evrak çantasını ve Kimura'nın silahını patlayıcılarla donatmak. Evrak çantasını çalan Ladybug, karısının ve tüm kartelinin düğünlerinde zehirlenerek öldürülmesinin intikamını almak için gelen başka bir suikastçı The Wolf'u öldürmek zorunda kalır. Aslında bir dizi şanssızlık kazalarının yaşadığı bu talihsiz serüvenlerde Ladybug, sadece kurbandır. Belki de tek kurban Ladybug değildir. Merak ediyorsanız, en yakın sinema salonuna koşarak gidin. Patlamış mısırınızı almayı unutmayın !
Filmde beğendiğim kısımlara gelirsek, senaryo akıcı bir şekilde işlenmiş. İzlerken Antika Titanik kitabını okurken hissettiğim o pozitif enerji dalgasını hissettim. Bir komedi aksiyon filmine göre zorlamalardan uzak ve eğlenceliydi. Sahne geçişleri ve her aksiyon sahnesinde her ne kadar yönetmenimiz David Leitch olsa bile izlerken IMAX ekranında Tarantino filmi izliyormuş gibi hissettim. Bazı sahnelerde özellikle Thomas ve Tren konulu diyaloglarda bazen güldüm bazen gülmedim. Filmin yıldızlarına gelirsek eğer favorim Aaron Taylor- Johnson oldu. Brad Pitt hakkında söyleyebileceğim bir şey yok. Kendisinin olduğu her film kaliteli ve kendisini izleten türden. Oyunculuğu ve filmdeki aurası dudaklarımı uçuklattı. Yine de favorim, Aaron Taylor-Johnson.
Kendisini Nocturnal Animals filmindeki o korkunç tecavüzcü katil rolünden sonra sevmemeye hatta nefret etmeye başlamıştım. Bazı oyuncular rolün hakkını verirken Aaron kanımı dondurmuştu. Bu filmde ise komik olmasıyla beraber, dövüş sahneleri ve argo tavırlarıyla beni kendisine hayran bıraktı. Lemon ile olan diyalogları ve aralarındaki ilişki muhteşem işlenmişti. Sonu tatlı ekşi bir yere bağlandı ve güzeldi.
Filmin diğer yıldızı, Joey King.
Duru güzelliği ve cici kız ama kötü karakter olan Prince'i ondan iyi kimse canlandıramazdı. Karakteri birebir yaşayan Joey'i en sevdiğim yer tartışmasız insanları kandırırken bir anda şeytani gülümsemesiyle sinir bozması ve elinden düşmeyen o Şibumi kitabı oldu. Rolü hakkında daha fazla konuşmayacağım, lütfen koşun ve bu filmi izleyin !
Yorum Bırakın