Bir aşk ne denli olabilir? İnsan sevdiğini kaybedince nasıl yaşayabilir?
Geleneksel anlatılara göre Prens Hürrem (Şah Cihan) kraliyet çarşısında dolaşırken, bir tezgahta ipek ve boncuk satan Ercümend Banu Begüm gözüne ilişmiş, ilk görüşte aşık olmuştu.Gerçekte ise sarayda yer edinmiş Afgan bir ailenin kızıydı Ercümend Banu Begüm. Babası ve dedesi sarayda üst düzey yöneticiydi. Güzelliği dillere destan Banu Begüm adına sarayda şiirler, şarkılar yazılmıştı. Hürrem, Banu Begüm'e deliler gibi aşıktı ve nişanlanmaya karar verdiler. Bu nişan seneler sürdü. Seferler nedeniyle uzak diyarlara giden Hürremi Banu Begüm sabırla bekledi.
1628'de Hindistan'daki Türk Devleti Babür İmparartorluğu'nun beşinci hükümdarı olan Hürrem ana saraya Agra sınırındaki Kızıl Kale'de veliaht olarak eğitim görmeye başlar. Bir gün babası Hürremi sınamaya karar verir ve 80 yıl boyunca aralarındaki meseleler yüzünden Hindu grup Racputların isyanını bastırması için 200.000 askerden oluşan bir orduyu komuta etmesini ister. Bu seferden anlının akıyla dönen Hürrem'e babası, dünyanın şahı anlamına gelen Şah Cihan ismini verir.
Bu seferler esnasında aşkları hep devam etmiş ve Şah Cihan tahta geçtikten sonra Banu Begüm'e Sarayın incisi anlamına gelen Mümtaz Mahal ismini vermişti. Şah Cihan ve Mümtaz Mahal'ın aşklarından 13 çocuk doğmuş ve 7'si hayatta kalabilmişti. Bir gün son çocukları Guhara Begüm'ün doğum esnasında 37 yaşında olan Mümtaz fenalaşmış ve bebek dünyaya gelmişti. Ne yazık ki artık Mümtaz Mahal doğum sırasında vefat etmişti. Büyük bir kedere boğulan Şah Cihan gözde eşini kaybetmekten derin bir acı duymuş ve haftalarca ağzına tek bir lokma almamıştı. Acısından bütün eğlenceleri yasaklamış, yıllar boyunca yas tutup ihtişamdan uzak sade elbiseler giymeye başlamıştı. Derin acı onu erkenden yaşlandırmış, bu dünyada derin acılar içinde yas tutmaya devam etmişti. Saçları ve sakalı tamamen beyazlamış, omuzları çökmüştü. Agra kentine nehir kenarında bir bahçe satın almış ve yerleşmişti.
Büyük aşkına bir türbe inşa etmek isteyen Şah Cihan mimari konularda zevk sahibi biriydi. Baş tasarımcı olduğu düşünülen Şah Cihan her ayrıntıyı düşünmüş süslemelerdeki karnelyan Irak'tan, akik Yemen'den, firuze Tibet'ten, mercan Kızıldeniz'den, oniks ve amestisler Pers topraklarından 28 farklı türden taşlarla donatılmıştır. Türbenin kubbesi Mimar Sinan'ın öğrencisi İsmail Efendi tarafından inşa edilmiş ve kubbeyi çepe çevre saran iç kısmına ise İstanbul'dan giden hattat Serdar Efendi Yasin suresini nakşetmiştir. 22 yıl boyunca süren bu çalışma İslam, Hinduizm, Türk, Pers ve Hint geleneklerinin zarif bir yansıması olarak sunulmuştur. Şah Cİhan'ın ölümüyle naaşı biricik aşkı Mümtaz Mahal'ın yanına gömülmüş ve tabutunun üzerinde ise eserinin sadece ona ait olmadığını ima eden şu sözler yer almaktadır:
" Mimar bu dünyadan olamaz; çünkü tasarımın ona Cenneten gönderildiğine şüphe yok."
Dünyanın en gözde en ihtişamlı eseri herkesi büyülemiş ve UNESCO Dünya Mirası Listesinde yerini almıştır. Yılda 3 milyon kişinin ise ziyaret ettiği tahmin ediliyor.
KAYNAKÇA:
All About History Mayıs- Haziran Sayısı
Çok güzel bir yazı