“Neticede ortada bir zehir varsa panzehir de mümkündür.” şeklinde sonlanan bir yazıdan (zehirlenmek) sonra panzehir kavramının içini detaylıca doldurmak gerekir. Zehirlenmek adlı yazımızda zehri bir şiddet unsuru olarak tanımladığımızı hatırlatarak kısaca üzerinden geçelim:
Nedenli ve nedensiz kazanılan (sevgi, saygı, aşk, ilgi, özveri vb.) duyguları ve kategorize edemeyeceğimiz kadar düşüncenin güzel yanını bir kenara atıp, bunları karşı tarafa: koz, şiddet, baskı gibi araçlarla yöneltmemize zehirlenmek adını vermiştik. Şimdi de panzehir kısmına geçebiliriz.
Aslında panzehir, zehir gibi kendiliğinden oluşmuş bir kavram değildir. Yani bir neden değil sonuç olduğunu ifade edebiliriz. Ortada bir zehir durumu söz konusu olmasaydı eğer panzehir diye bir sonuç çıkması beklenemezdi.
Panzehiri açıklamadan evvel neden böyle bir şeyin var olduğuna dair göz atalım.
Öncelikle insanın doğasını göz önüne alalım. İnsan ne yaşarsa yaşasın (kişi, yer, zaman) fark etmeksizin, bir savunma mekanizması vardır. Doğuştan veya sonradan getirdiğimiz savunma mekanizmalarımız mevcuttur. Bunu kabul ederek bir köşeye koyalım. Az önce dikkatimizi çektiğimiz üç unsur bu mekanizma çeşitlerini ortaya çıkarır. Panzehiri ise gelişmiş bir savunma mekanizması+çözüm yolu olarak görebiliriz.
Panzehirin özellikle bir gelişmişlik durumu ve çözüm yolu olmasını tanımlamışken, uygulamaya koyulmasının oldukça güç olduğunu da ortaya koymamız gerekir. Bunu somutlaştırarak daha da içine girmeye çalışalım:
Başımızdan kötü olarak tanımladığımız bir olay geçtiğini düşünelim. Moralimiz bozuk, üzgünüz, sinirliyiz ve buna tepki vermemiz gerekiyor. Hatta bu durumun bir kişiyle aramızda geçmiş olduğunu farz ederek daha da somutlaştıralım. Gayet önemsediğimiz birisi tarafından zehre maruz kaldığımız bir durum ortaya çıkıyor. Bu durumda önümüzde üç seçenek vardır:
1- Mağdur olmak (Genellikle bu yaşanır. Altında birçok sebep yatabilir ama genellikle pasif kalmaktan kaynaklanır.)
2- Rahatsızlığı dile getirip cevap vermek (En olması gereken yani zehri aynı hızla savurmak için “panzehir” uygulanması gerekir.)
3- Mağdur etmek (Mağdur olmaktansa mağdur etmeyi seçmek, aslında mağduriyetin yönünü kısmen değiştirebilir ama ortadaki sorunları çözmez.)
Özellikle ikinci seçeneğimizin üzerinde durmak istiyorum çünkü bizi zehre karşı panzehir uygulamasına götürecek seçenek odur. Yani temel olarak bir etkiye en ideal tepki bu şekilde olmalıdır. Eğer panzehiri bir sonuç olarak açıkladıysak ve onu gelişmiş bir savunma mekanizması+çözüm yolu olarak gördüysek onun peşinden gitmeliyiz. Neden diye sormak en doğal hakkımız, peki neden böyle bir yolu tercih etmeliyiz? Aslına bakarsanız zehir durumuna hayatımızın her noktasında maruz kalmamız çok olasıdır. Bundan dolayı diğer seçenekleri neden tercih etmemeliyiz diyerek tersten gidersek cevabımızı bulabiliriz.
İlk tercih etmememiz gereken durum “mağdur olmak”. Nedenini irdelersek, mağduriyet durumunun bir başı, ortası ve sonu yoktur. Net bir tanımını da yapmak oldukça zordur. Kim tarafından, nasıl ve ne zaman mağdur olabileceğimizi çoğu zaman kestiremeyiz. Kestirebilseydik eğer bunun adı mağduriyet değil hata veya yanlış olurdu. Yani bir tercih sonucu ödediğimiz bedellerin tümü olarak adlandırabilirdik. Böylesine geniş anlamlı bir kavramı yaşadığımızı düşünelim. Bunu insan ilişkileri içerisinde bir kişi bazında değerlendirelim. Haketmediğimiz, istemediğimiz bir durumla karşı karşıya kaldık ve olaylar sonucunda mağdur olarak ayrıldık. Bu durumun sonucu birçok olumsuz duyguyla baş başa kalmak (üzüntü, sinir, stres, pişmanlık, suçluluk vb.) mağduriyetin başlıca sorunlarındandır. Yani bir nevi enkaz olarak birçok duygu ve düşünce mağdur olan kişiyle kalır. Az önce de belirttiğimiz gibi başı, ortası ve sonu olmayan bir mağduriyet zincirini göz önüne alırsak bu durum tekrarlanacaktır. “Bir değil iki değil üç değil” şeklinde tekerrür edip gidecektir. Yani enkaz üstüne enkaz, yük üzerine yük. Hiçbir mağduriyet birbirinden bağımsız olmayacaktır, sadece kişi, yer, zaman değişecektir belki de değişmeyecektir. (En kötüsü de mağdur olunan bir yerden defalarca mağdur olmak, öğrenilmiş çaresizlik ile özdeşleşecektir.)
Bir diğer tercih etmememiz gereken yol mağdur etmektir. Çünkü bu durum açıkça bir kumardır. Karşımızdaki kişi, durum, olay adını her ne koyarsak koyalım bir savaş halinden bahsetmiş oluruz ve genelde sonu yoktur. Bundan dolayı tekrar etmek gerekirse; başı, ortası, sonu belli olmayan bir durumla savaşmak pek mantıklı bir çözüm yolu olmayacaktır. Bu konuda birkaç seçenek söz konusu olabilir:
1- Mağdur etmeye çalışan kişiyi mağdur etmek
2- Mağdur etmeye çalışan kişiyi mağdur etmeye çalışırken daha da mağdur duruma düşmek
İlk madde her ne kadar kulağa hoş gelse de sonsuz bir durumdur, zaferin getirdiği sarhoşlukla zehirlenme durumuna bulaşıp ikinci madde ile kendine gelmeyle son bulabilir. Bu kendine gelmek aynı zamanda da kendinden geçmektir, zehirlenip bir köşede kalmaktır. Yani bu maddenin sağlıklı olmamasının en temel nedeni iki seçeneğin birbirine bağıl olması ve netice itibariyle dolaylı yoldan bir mağduriyet yaratması olarak tanımlanabilir.
Neden diğer yolları tercih etmemeliyiz olarak açıklama yaptıktan sonra seçmemiz gerektiğine inandığımız seçenekten hareket edebiliriz. Eğer bu hayatta sağlıklı bir şekilde var olmayı istiyorsak; isteklerimiz ve düşüncelerimizle varlığımızı devam ettirmek istiyorsak tutarlı ve mantıklı hareket etmek durumundayız. Zehre maruz kalmak nadir bir durum değildir, hayatımızın her noktasında oldukça sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Onu yok saymak, kabullenmek veya yansıtmak gibi yöntemlere başvurursak hayatın bu noktasında mücadeleyi kaybedeceğimizi görmek oldukça olası ve acıtıcıdır. Öyleyse kaybetmemek adına, kendimizin bir birey olduğunu farz ederek olması gerektiği gibi (burada olması gerekenden kasıt isteklerimiz, düşüncelerimiz eksenindeki etik ve ahlaki değerlere ek hayatta kendimizi görmek istediğimiz nokta olarak düşünebiliriz.) davranmamız gerekir. O yüzden her nerede olursak olalım, her kiminle olursak olalım ortada bir rahatsızlık varsa bunu ifade etmekten ve çözmeye çalışmaktan korkmayalım. Çünkü bu bir halat yarışına benzer, ipin ucunu kaçırdığımız anda o halatın ortası ve sonu kaçırdığımız ucuyla yol alır ve ellerimiz bomboş olarak ayrılırız.
Çözüm çabalarımızın ve zehire panzehirle müdahalemizin istediğimiz gibi sonuçlanmayacağını da bilmemiz gerekir çünkü durumlar ve olaylar oldukça dallı budaklıdır ve tek ana noktası yoktur. Ama en kötü durumda bile bir reaksiyon gösterebilmek bizim en güçlü silahımız olacaktır. Kaderimizin bizi bulmasını beklemektense, gösterdiğimiz mücadele ile kendi kaderimizi yazmak oldukça güçlü bir reaksiyon olacaktır ve bu bize kazandıracaktır.
Neticede ortada bir zehir varsa er ya da geç onun panzehiri de olacaktır. Uzak veya zor ama imkansız (S*) değil.⁸
Yorum Bırakın