Bahçedeki Fener

Bahçedeki Fener
  • 5
    0
    2
    1
  • İngilizlerin icat ettiği futbol, Avrupa'daki pek çok gelişme ve yenilik gibi Osmanlı topraklarına da ulaşmış ama yine pek çok fikir ve yenilikte olduğu gibi önce Osmanlı'da yaşayan levanten ve gayrimüslimler arasında yayılmıştır. Askerlerin, gençlerin ve öğrencilerin favori etkinliği olan futbol oyunu kısa bir süre içerisinde kurumsallaşmaya da başlamıştı. Özellikle Ermeni ve Yunanlılar arasında oldukça popüler olan futbol, azınlıkların ayrıcalıklı konumu sayesinde rahatça futbol kulüplerine evrilebiliyordu. Fakat ne yazık ki bu durum Türk gençleri için pek de mümkün değildi.

    İstibdat dönemine denk gelen futbolun yükselişi mevcut siyasi rejim için bir tehdit unsuru olarak görüldüğü gibi toplumun hiç de azımsanmayacak bir kesimi için günah olarak kabul ediliyordu. Böylesi bir ortamda futbol tutkunu Türk gençleri için yabancı takımlarda oynamak dışında bir çare kalmıyordu. Bunların başında ise ''Bobby'' takma adıyla İngiliz ve Rum karması takımlarda oynayan ilk Türk futbolcu olan Fuat Hüsnü Bey'dir. Fuat Hüsnü Bey'in bu takımlara ne derece sadık olduğunu bilemeyiz ama gönlünün her zaman Fenerbahçe'de olduğuna eminiz. 

    Kadıköy, Moda'da bulunan bir takım genç Fuat Hüsnü Bey'in çabaları ile yerli bir takım kurma teşebbüsüne giriştiler. Fakat istibdat rejimi tarafından Müslüman gençlere yasaklanan futbol, ne yazık ki gizli saklı bir şekilde oynanabiliyordu. Modalı gençlerin bir araya gelmesiyle Fenerbahçe'nin ilk adımları da atılmış oldu. Kimliklerini gizlemek ve padişahın ajanlarından sıyrılmak için ilk oluşturdukları futbol takımının ismini İngilizce Black Stockings FC koydular. Padişah ve ajanlarını bu şekilde atlatacaklarını düşündüler ama yanıldılar. Kulüp, Papazın Çayırı'nda oynanan ilk maçından sonra kapatıldı ve futbolcuları tutuklanıp, yargılandı. Siyah Çoraplılar'ın kurucu ekibi pes etmedi, birkaç sene sonra Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurma girişimlerinde bulundularsa da yine yasaklar ve istibdat rejimi nedeniyle başarılı olamadılar. 1907 yılına gelinceye dek, Kadıköy'de bir Türk takımı kurmak, Modalı gençlerin hayali olarak kaldı.

    İstibdat döneminin Fenerbahçe'ye ilk darbesi kuruluş yılının daha geç bir tarihe ertelenmesiyle olmuştu. 1899 yılında kurulan Siyah Çoraplılar'ı ve 1902 yılında kurulan Kadıköy Futbol Kulübü'nü oluşturan takımın büyük çoğunluğu ne tesadüftür ki 1907 yılında kurulan Fenerbahçe'nin kuruluş dönemindeki kadrosunu oluşturuyordu. Bu kadronun yanı sıra kulübün bel kemiğini Fuat Hüsnü Bey'den ilham alan Necip, Ziya ve Ayetullah Beyler oluşturuyordu. Bu üç isim Necip Bey'in Moda'da bulunan evinde buluşup yeni kuracakları kulübün fikri temellerini attılar. Yeni kurulacak kulübün adı ise Moda rıhtımında bulunan fener ve fenere bakıldığında göze çarpan eşsiz güzellikteki bahçeden ilham alınarak koyulacaktı. Osmanlı Ermenilerinden ünlü ressam Magerdich Civanyan'ın da eserlerinde resmetmeyi çok sevdiği rıhtımdaki fener ve bahçe yeni kurulacak olan futbol kulübünün ismi olmuştu: Fenerbahçe.

    1908 yılında İstibdat döneminin sona ermesi ile Türk futbolunun gelişmesi önündeki engeller de yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştı. İkinci Meşrutiyet döneminde futbol herkese serbest hale getirilmiş ve Fenerbahçe resmen bir kulüp statüsüne kavuşmuştu. Bilinen Osmanlı kaynaklarına göre tescil belgesine sahip olan tek futbol kulübü şu an için Fenerbahçe'dir.

    Mekteb-i Sultani'nin takımı olan Galatasaray ile rekabet de bu dönemlere denk gelmiş ve Türkiye liginde Fenerbahçe ile Galatasaray arasında ezeli bir rekabet başlamıştı. Kaleci Karnik, Abbas, Mustafa, Yahya, Hüseyin, Arif, Kemal, Tevfik, Nuri, Galip, Nasuhi ve Hasan Kamil'li kadrosuyla sezonu nağmağlup tamamlayan Fenerbahçe, şampiyonluğunu ilan etmişti. Burada ayrı bir parantez açılması gereken isim yine bir Osmanlı Ermenisi olan kaleci Karnik'tir. O döneme kadar sadece kale içinde hareket eden kalecilerin bu anlamsız konumuna son veren Karnik Arslanyan, Türk futbol tarihinin gelen topa uçan ilk kalecisi olmuş ve günümüz kaleciliğini başlatmıştır. 

    İstibdat döneminin Fenerbahçe açısından bir başka olumsuz yönü de marşının sansürlenmesi olmuştu. 1909 yılında Ziya Songülen'in İngiliz kulüpleri için bestelenen marşlardan çok etkilendiği için bir başka Osmanlı Ermenisi olan ünlü bestekar Krikor Sinanyan'dan bir marş bestelemesini istemişti. İstibdat döneminin en korkutucu kelimeleri olan eşitlik, özgürlük ve kardeşik kelimeleri anlamına gelen hürriyet, müsavat ve uhuvvet kelimelerinin yer aldığı bu marş padişah ve yönetimi için oldukça korkutucu olmuş olacak ki hemen yasaklanmıştı. Fransız İhtilali'nin meşhur sloganı olan liberte, egalite ve fraternite kelimeleri monarşiler için adeta birer kabusa dönüştüğü için bu marşın Osmanlı tarafından yasaklanması o dönem için normal bir durum olarak kabul edilebilir. Fakat Fenerbahçe, kuruluş tarihinden olduğu gibi bir Türk takımı için yazılmış ilk marşından da olmuştu. Günümüzde sadece notaları bilinen ama sözleri bilinmeyen bu marş Osmanlı modernleşmesinin de örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. 

    İşgal yıllarının parlayan yıldızı, Türk kurtuluş mücadelesinin kahraman takımı Fenerbahçe'nin istibdat ile mücadelesi bir hayli zorlu geçse de her zaman olduğu gibi bu zorlukları da atlatmayı başarmıştır. Bunların yanı sıra Fenerbahçe açısından bir başka zorluk da kulübün adının latin alfabesine transkripsiyonu olmuştur. Sinanyan'ın bestesinde Phener-Baghtche olarak yazılan kulübün adı Fransızca yayın yapan Stamboul Gazetesi'nde Fener-Baghtche olarak yazılmıştır. Tabii ki de bunlar kulübün adının hem Fransızca hem de Latin alfabesiyle yazılmış olmasından kaynaklanan sorunlardır. Türk dilinin Latin alfabesine geçisinden sonra kulübün adı her dilde Fenerbahçe olarak kullanılmış ve bu şekilde telaffuz edilmiştir.

    Rahmetli İslam Çupi'nin ''Fenerbahçe büyüklüğü ne kupa büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.'' sözünden de hareketle adı konulmayacak büyüklüğe sahip olan bu külübün engin tarihine, Sinanyan'ın marşına, Civanyan'ın resimlerine sahip çıkmak her Fenerbahçeli'nin kulübe olduğu kadar tarihe de bir borcudur. Ulu önder Atatürk'ün kulübü ziyaret ettikten sonra son kez arkasını dönüp, el sallayarak söylediği cümle ile bitirelim bu yazıyı: ''Fenerbahçe'ye ebedi muvaffakiyetler dilerim.''


    Yorumlar (2)
    • Çok yararlı bir yazı Murat bey

      • Gerçekten çok yararlı bir yazıydı.

        Yorum Bırakın

        Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.