Claudius'un Olağanüstü Hayatı Ölümsüzleştirildi: Ben, Claudius ve Tanrı Claudius

Claudius'un Olağanüstü Hayatı Ölümsüzleştirildi: Ben, Claudius ve Tanrı Claudius
  • 2
    0
    0
    0
  •  

    İki ayrı kitap ama tek bir anlatı: Claudius’un bakış açısından Roma tarihine yelken açıyoruz. Bu gemide yol almak ise oldukça keyifli. Tarihi roman okumayı sevenler için de müthiş bir kurgu. Sevmiyorsanız bile bu kitaplarla başlangıç yapabilirsiniz. Sayfa sayıları ve bilmediğiniz tarihi olaylar belki ilginizi çekmeyebilir, ama şans vermekte fayda var. Kitapları okumadan önce ön bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim bu arada. 

    Özellikle Claudius hakkında araştırma yapabilirsiniz. Faydalandığım hoş bir siteyi buraya bırakıyorum.

     

    (Claudius)

     

    Julio-Claudian Hanedanı (İlk beş Roma imparatoru için kullanılan ifade)

     

    1. Augustus 

    2. Tiberius 

    3. Caligula 

    4. Claudius 

    5. Neron 

     

    Kendisiyle birlikte Roma’nın ilk dört imparatorunun dönemlerine Claudius anlatımıyla tanık oluyoruz. İşin içine kurgular girdiğinden baştan sona ‘’objektif’’ bir yapıt diyemeyiz. Graves bu kitapları araştırmalarının gün yüzüne çıkardıklarıyla kaleme alıyor sonuçta. Gerçi Roma döneminin tarihçileri Claudius hakkında olumsuz yargılarda bulunmuşlar sık sık. Fakat dikkat çeken en ilginç şey, budala diye dışlanan Claudius’un nasıl imparator olabildiği? Yazarın ‘’Claudius’’ odaklı eserler yazmasında bunların payı olabilir belki. 

     

    (Robert Graves)

     

     

    Roma’nın toplumsal ve siyasi yaşamından örneklerle dolu, savaşları ve entrikalarıyla okuru şaşırtan bu klasikleri çok sevdim. Yazardan daha önce ‘’Homeros’un Kızı’’nı okumuştum; onun hakkında yazdığım yorumu da buraya bırakıyorum, tabii ki çok güzel bir klasikti. Claudius'ları gözüm kapalı tercih etmemin nedeni de Homeros’un Kızı diyebilirim rahatlıkla. 

    Robert Graves’e başlamadan önce Homeros’un İlyada ve Odysseia kitaplarını okumak gerekiyor bence. Homeros’tan bol bol alıntı göreceksiniz, olayları bilirseniz daha zevkli olur. Romalılar da Yunanlar gibi Olimpos tanrılarına tapıyor ve adaklar adıyorlar. Bu kültürü anlamak için az da olsa Yunan mitolojisi bilmek lazım. Daha anlatacağım çok şey var, ama kitapların başlığına saklıyorum. Şimdi kitaplara bakabiliriz:

     

     

    BEN, CLAUDİUS (Birinci Kitap) 

    Roma’nın ilk üç imparatorunun (Augustus, Tiberius ve Caligula) dönemlerini okuyoruz bu eserde. Julio-Claudian hanedanının üyeleridirler, Claudius da dahil olmak üzere. Ailenin geçmişi ve kalabalık oluşu başlarda çok zorladı beni, ama sonra ‘’kim nedir, kimin yeğenidir’’ gibi sorulara rahatlıkla cevap verebildim. 

    Kekeme ve utangaç olan, ayrıca çocukken geçirdiği hastalık yüzünden topal kalan Claudius, ailesi ve çevresi tarafından dışlanmış bir budala olarak nitelendiriliyor. Sakat olduğundan aile tarafından saklı tutuluyor ve varlığı yok sayılıyor sanki. Sosyal hayattan uzak tutulmasının yanında siyasete karışmasını ve savaş meydanlarına gönderilmesini de bir şekilde engellemişler… İmparator olabileceğine ihtimal vermemişler demek ki. 

    Oturup dizini dövmek yerine bir kitap kurduna dönüşmeyi tercih ediyor Claudius. Yunanca eserler okuyor hatta yazıyor, tarihe olan ilgisi de oldukça fazla tabii. Dönemin ünlü tarihçileriyle de tanışma fırsatı buluyor, Livius gibi… Kütüphanelerde takılmayı seviyor. Tarihçi olmanın yanında hukukçu olarak da bilinir kendisi. İmparatorlukla yönetilmeyi de doğru bulmuyor, içten içe bir Cumhuriyetçi aslında. 

    Cumhuriyet’in Roma’ya uğraması da imkansızlaşıyor zaten. Çünkü Augustus kendisini tanrılaştırıyor. Daha yaşarken tanrı oluyor adam; heykeller, tasvirler hatta tapınaklar doluyor Roma’nın şehirlerine. Augustan’tan sonra gelen Tiberius ise tam bir koltuk sevdalısı ve korkak biri. Sonrası daha kötü: Caligula. Dehşet verici skandallara imza atan bir imparator portresi çiziyor adeta. 

    Eğer ‘’Budala ve aptal’’ olmasaydı diğer akrabalarından daha uzun yaşama şansı olmazdı… Özellikle yeğeni Caligula’nın yaptıklarından sonra sağ kalmayı başarabilmesi büyük bir mucize. Claudius bu durumda çareyi soytarı rolüne girmekte buluyor. Caligula akıl hastasından farksız davranıyor çünkü. 

    Kendisi hayatta kalmaya devam ederken kitabın başından sonuna kadar görüyoruz ki, sevdiği birçok insanı kaybediyor maalesef. Ya zehirleniyorlar, ya bir hançer yaklaşıyor arkalarından gizli gizli. Ya da en kötüsü intihar etmek zorunda bırakılıyorlar. Çoğu da sürgüne gönderiliyor maalesef. Saray eşittir entrika aslında. Masum oyunlar değil bunlar; ahlaksızlığın kol gezdiği ve iğrenç dolapların döndüğü kasvetli fakat değişken bir ortam. Acımasız bir oyunun kurbanı olunabiliyor çok rahat bir şekilde. Haksızlığa uğramış bir sürü önemli insan var aralarında. Adaletin huzura kavuştuğu anlar da oluyor tabii ki. Ama nedense kötüler daha uzun yaşıyor bu gibi olaylarda. En kötülerden biri olan, gudubet Livia (Claudius’un büyükannesi) sayesinde birçok masum insan zehirlendi, suikasta uğradı. Çok fena bir kadın. Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kendisi düşman başına bile demem :)

    Hakkında bilinenlerden daha fazlası olan Claudius akıllı ve donanımlıydı. Kimsenin görmek istemediği, annesinin bile sevemediği bir çocuk olarak büyüdü. Sarayda ve halk arasında gözlemlediği her şey, okuduğu kitaplar, hatta aldığı dersler… Bir gün bunları ülkenin yönetiminde kullanabileceği kimin aklına gelirdi ki? 

    Onun ağzından dönemin Roma’sına tanık olmak güzel bir okuma oldu. Savaşları okumak ise biraz sıkıcı ve zordu, onun dışında entrikalar ve magazinsel olaylar akıcı ve keyifliydi. 

     

     

    TANRI CLAUDİUS (İkinci Kitap)

    Roma’nın ihtişamını anlatan ama buzdağının derinlerdeki görünmeyen kısımlarını da bizlerle paylaşan Claudius, hikayelerinin yazarıydı sadece. Şimdi ise Roma’nın sahibi oluyor. Söz hakkı sırası onda. Zalim Caligula askerleri tarafından suikasta uğradığında, Claudius sıranın kendisine geleceğini düşünürken, ‘’İmparator!’’ nidaları atan askerlerin kollarında taşınmıştı. Bu şaşkınlığı yaşarken de birinci kitap böylece son bulmuştu. 

    Dün budalaydı, bugün ise İmparator. Yaşamak için soytarı rolünü bile oynamak zorunda kalmıştı Claudius. Cumhuriyetçiydi ve şimdi en büyük arzusu onun elindeydi, peki gerçekleştirebilecek mi? 

    Ülkeyi daha iyi bir hale getirmek için, yaşına ve Senato üyelerinin küçümsemelerine rağmen, çok fazla çalışıyor ve harika yenilikler getiriyor bu nankör topraklara. Nankör diyorum, çünkü Roma halkı çok tuhaf bir mizaca sahip; dürüstlükten memnuniyetsizlik duyuyorlar. Kaostan besleniyorlar sanki. 

    Gudubetlikte Livia’yı aratan biri var: Messalina. Claudius’un biricik eşi ve aşkı. Kocasının konumu sayesinde ve masum görünen hareketleriyle istediğini yaptırıyor ve yapıyor. Claudius’un budala gibi davrandığı tek yer olabilir bu Messalina mevzusu. Tek başına bile bir entrika konusu; Messalina ve skandalları. Stoacı felsefecilerinden biri olan Seneca’yı da görüyoruz bu eserde. Claudius ile birbirlerini sevmiyorlar. Belli olaylardan sonra sürgüne gönderiliyor ve orada çalışmalarına hız ve tecrübe katıyor. 

    13 yıl hüküm sürüyor ve birçok başarılı işe imzasını atıyor Claudius. Britanya’nın fethi ile adil bir imparator olarak anılıyor, savaş meydanlarında ilk ve son kez görüyoruz onu. Bu fetih başlı başına büyük bir olay; en kalıcı katkısı hatta. Böylece Roma’nın sınırları da genişledi. Tarihçilerin onu ‘’beceriksiz’’ diye eleştirmesini anlayamıyorum. Gerçekten bir aptal olduğunu mu düşünüyorlardı ve onun gibi bir insanın imparatorluğa layık görülmesine mi kızıyorlardı?

    Son zamanlarında öz oğlunu ve diğer çocuklarını koruyamamış ne yazık ki… Yaşlandıkça başına gelenleri kabullenmesine ve öleceği günü beklemesine çok üzüldüm. Kitabın son bölümünde ise Claudius’un nasıl öldüğüyle ilgili üç anlatı var. Son eşi olan Genç Agrippina tarafından zehirlendiği düşünülüyor, çünkü oğlu Neron'un imparator olmasını hızlandırmak istiyordu. Neron ise Claudius'un öz oğlu değildi... 

    Birinci kitaba göre Claudius ile daha çok yakınlaştığımız ve artık onun başrolünü paylaştığı Roma'yı okumak çok güzeldi ve bir yandan da üzücüydü. 

     

     

    Son olarak bu kitapları şiddetle tavsiye ediyorum. Ülkemizde pek fazla okunmamış ne yazık ki. Umarım okuru bol olur artık. Gerçek hayatta var olmuş insanları okumak, onları tozlu tarihin sayfalarından çıkarıp günlük hayatımızın odağı haline getirmek oldukça keyifli bir deneyim. Fakat hüzünlü de. Claudius'un hayatı, sayılı ama harika başarılarla dolu ve bir yandan da sık sık yalnızlığın gölgesinde kaldığı bir yaşam...

    İnsanın bazen çok ama çok uzak bir geçmişe yolculuk yapması gerekiyor sanki. Belki de bu yüzden, bu tür kitaplar nedensizce bizi buluyor ve okunmaya sebep arıyordur, ne dersiniz? 

     

     

     

     

    Kaynak

    Graves, Robert (2015). Ben, Claudius (Çev. Dost Körpe). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

    Graves, Robert (2016). Tanrı Claudius (Çev. Deniz Betil). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.