Kısa Klasiklerle ''Balzac'' - 5 Kitap Önerisi

Kısa Klasiklerle ''Balzac'' - 5 Kitap Önerisi
  • 7
    0
    0
    0
  •  

    Can Yayınları’nın sevdiğim bir dizisinden beş kitapla birlikte Fransa’ya yolculuğa çıktım. Seyahatime de Balzac eşlik etti. Paris’in güzel salonlarından pis sokaklarına kadar görmediğim yer kalmadı. Yeri geldi taşraya gittiğim anlar oldu. Dönemler arasında zamanda yolculuk yapma fırsatım da oldu. Geçmişe gitmek biraz sarsıntılı olduğundan ara ara midem de bulandı. Ne anlatıyorum ben, daldım gitti. Neyse bu beş eserin her biri o kadar az sayfalı ki hepsi bir araya gelip okunduğunda bir öykü kitabı oluyor. Zaten yazarın belli başlı kitaplarından alınmış kesitlerden oluşuyor kendileri. 

    Benim gibi ‘’Kısa Klasikler’’ dizisini toplayan arkadaşlar vardır belki, kapak tasarımları çok hoş ve kaliteli eserler barındırıyor bünyesinde. Tabii ki serinin beğenmediğim yanları da yok değil; bir kitabın bazı bölümlerini alıp yeni bir yapıtmış gibi sunmalarını doğru bulmuyorum. Kitaptan alınan bir öykü olsa sıkıntı olmaz, fakat dev bir klasik romanın birkaç bölümünü alıp basmak yersiz bir eylem bence. Koleksiyon bozulmasın diye çıkan kitapları alıyorum ama bahsettiğim gibi derlenen eserlere okumalarımda yer vermeyebilirim.

    Uzun zamandır yazardan bir şeyler okumamanın getirdiği kasvet benliğimi sarmıştı ve elimde başka bir kitabı da olmadığından, dedim ben bunları bir arada okuyayım. Basım sıralarına göre okudum ve oldukça keyifli bir süreç oldu :) Öykü okumayı sevenlere ve klasik okurken huzur bulanlara önermeden önce bu kitaplar hakkındaki düşüncelerime alıyorum sizi.

     

    TEFECİ GOBSECK

    Çev. Ümit Moran Altan / 78 sayfa

     

    “İnsan kalbinin en gizli noktalarına ulaşmanın, başkalarının hayatıyla bütünleşip, o hayatı çırılçıplak görmenin önemsiz olduğunu mu sanırsınız? Sergilenenler hep çeşitlenir: Korkunç yaralar, ölümcül ıstıraplar, aşk sahneleri, Seine Nehri’nin sularının beklediği yoksulluklar, sonu idam sehpasına varan delikanlı neşeleri, ümitsizlikten atılan kahkahalar ve görkemli şenlikler.”  

    Bir tefecinin ön planda olduğu kısa bir öykü okumak çok hoştu. Tefecilerin arka mutfağında neler döndüğünü pek bilmeyiz genelde, paraya muhtaç bir insanın bu güç karşısında eğilip büküldüğünü ve çok zamanlar gözyaşlarına boğulduğu anları okumuşuzdur çoğu kitapta. 

    Eşi, dostu olmayan fakat parayla arkadaşlığı her şeye bedel ‘’tefeci’’ karakterimizin dairesinin dibinde oturduğu için mecburiyetten komşuluk ettiği bir avukatın gözünden okuduğum bu öykü, bir aile dramının tefeciyle olan ilişkisini çarpıcı yönleriyle biz okurlara sunuyor. 

    ‘’Hiçbir servet bize yalan atamaz, biz bütün ailelerin sırlarını çok iyi biliriz. Bizim ticaret hakkında, banka hakkında, kamu ödenekleri hakkında çok önemli notlar aldığımız, bir nevi kara kaplı defterimiz vardır.’’

     

    GİZLİ BAŞYAPIT

    Çev. Samih Rıfat / 56 sayfa

     

    ‘’Ne eksik peki? Küçücük bir şey, bir zerrecik ama bu zerrecik her şeydir. Resminizde yaşamın görüntüsü var; ama ondan taşan şeyi, zarfın üstünde uçuşan o bulutsu, o ne idüğü belirsiz, belki ruhun ta kendisi olan şeyi dışavuramıyorsunuz.’’

    Yazarın en çok okunan kitaplarından biri olan ‘’Gizli Başyapıt’’ kısa bir öykü olmasına rağmen yoğun betimlemelerle dolu üslubuyla oldukça sevdiğim bir klasik oldu. Ressam Frenhofer’in sanata olan düşkünlüğünü ve tutkusunu her satırda hissedebiliyorsunuz; on yıl boyunca üzerinde çalıştığı resmi herkesten gizlemesi ve bu tuvale tapması karşısında şaşkınlığa ve meraka kapılıyorsunuz. Bir başyapıt yarattığını ileri süren Frenhofer’in resim sanatına karşı içinde beslediği çılgınlığı tuvalde görmek ise büyük bir şok etkisiydi. 

    Birçok sanatçıyı etkilemiş bir eser okudum. Ünlü ressam Pablo Picasso'nun bu kitap hakkında görüşünü bırakıyorum:

    “Olağanüstü... Balzac’ın gerçekliğin sonsuz arayışı içindeki ressamı, sonunda kapkara bir belirsizliğin ortasında buluyor kendini. O kadar çok gerçeklik var ki, insan hepsini kucaklayayım derken karanlıkta buluyor kendini...”

     

    EFENDİ CORNELİUS

    Çev. Lale Arslan Özcan / 84 sayfa

     

    ‘’Yaşamın buhran anlarında içgüdülerine kulak vermeyen ve kendisini geleceğin uçurumuna bırakmak istemeyen var mıdır?’’

    Ortaçağ Fransa’sında geçen bu öykü, cimri ve bencil bir adam olan Cornelius’un gözü gibi baktığı mücevherlerini konu alıyor. Kral hazinedarı mesleği de gördüğünüz gibi kendisine çok uygun bir iş oluyor böylece. 

    Kral XI. Louis’nin kızının bu cimri hazinedarla komşu olması da garip bir tesadüf. Kontes Saint- Vallier’nin zalim kocası yüzündendir belki. Halk tarafından sevilmeyenler köşesinde paralarıyla ve unvanlarıyla yaşayıp gidiyorlar. Fakat kontesin yasak aşkı yüzünden ortalık karışıyor ve bir aşk hikayesi okuyacağımı düşünürken Efendi Cornelius’un adı çıkmış kötü ününde buluyorum kendimi. 

    İnsan doğasının garip çıkmazına girmek, bu öyküye yakışan bir tema olmuş. 

     

    BİR KIR BALOSU

    Çev. Umut Can Gökduman / 79 sayfa

     

    ‘’Şımarık çocukların pek çoğu gibi o da kendisini sevenlere zulmediyor, tüm sevimliliğini kendisine kayıtsız davrananlara saklıyordu. O büyüdükçe kusurları da arttı, ailesi yakında bu kötü terbiyenin acı meyvelerini toplayacaktı.’’

    Soylu bir ailenin şımartılmış en küçük kızı olan Emilie, burnu havada tavırlarıyla ve kendini beğenmişliğiyle, okurken sizi sinir edecek bir karaktere sahip. 

    Sosyal statüsünü fazlasıyla önemseyen bu genç kızımız, evlilik yaşı geldiği için ailesinden ve çevresinden gelen taleplere direnmeyi bırakıp birçok adayla görüşür ve bir türlü umduğu gibi biriyle karşılaşamaz. Her yönüyle eğitimli ve güzelliğiyle dikkat çektiğinden gözü baya yukarılarda; bu özellikleriyle seçici ve bazen de kırıcı oluyor. 

    Ne olursa olsun insanın taşıdığı kalp yeri gelir hiç ummadık şeyler yaptırır insana, bir kır balosunda aşkla tanışan Emilie bu adamın geçmişini ve öyküsünü bilmeden her şeyiyle onun olabilecek midir? Kibir bazen aşktan daha güçlü olabilir ve sevgiyi yerle bir edebilir. 

    ‘’Para için evlilik yapma gerekliliği iki yüz yıldan uzun bir süre daha devam edecektir.’’

     

    KIRMIZI HAN

    Çev. Lale Arslan Özcan / 71 sayfa

     

    ‘’Bana öyle geliyor ki vicdanımın bekaretini kaybettiğimi hissediyorum.’’

    İki farklı novellaya sahip eser çok tartışılan bir konuya parmak basıyor: İdam. Özellikle haksızlığa uğramış, masum bir insanın idamıysa bu, daha çok acı veriyor okuyanlara. 

    Kitaba adını veren Kırmızı Han ile Facino Cane öyküleri var eserde; ben ise en çok ilk öyküyü sevdim. Çünkü kurgusu çok iyi düşünülmüş ve dramatik bir olayın portresini çiziyor adeta. Yazarın başarı kokan kalemini iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz.

     

     

    Kitaplar hakkında kısa yorumlarım bu şekilde. Bu öyküler, yazının başında da belirttiğim gibi, yazarın kült eserlerinden alınmış parçalardan oluşuyor. İnsanlık Komedyası bunlardan biri. Öykülerden favorim ise ‘’Tefeci Gobseck’’ oldu. Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan Honore de Balzac’ı ve eserlerini, insan ruhunun derinliklerine yolculuk yapmak isteyen ve klasik okumayı seven herkese tavsiye ederim. 

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.