Japon Klasikleri 16: Kuzeye Giden İnce Yol, Matsuo Başo

Japon Klasikleri 16: Kuzeye Giden İnce Yol, Matsuo Başo
  • 3
    0
    0
    0
  •  

    “Kuzeye yapacağım bu yolculuk ansızın belirmişti zihnimde. Bu uzun yolculuk elbette kolay olmayacaktı, saçlarımı bile kırlaştıracak bir zorluğu ve zahmeti göze almıştım. Öyle bile olsa, şimdiye kadar hep duyduğum fakat hiç gitmediğim yerleri ziyaret edip sağ salim geri dönebilmek, bir şair olarak beni çok mutlu edecekti.” (s. 19)

     

    Japonya’nın ve dünyanın en önemli haiku şairlerinden Matsuo Başo’nun ‘’Kuzeye Giden İnce Yol’’ adlı eserini İthaki Yayınları’nın ''Japon Klasikleri Dizisi'' sayesinde okuma fırsatı buldum. On yedinci yüzyıla damgasını vuran, günümüze kadar korunabilmiş ünlü bir yapıtı elime almak ve incelemek hoş bir deneyim oldu. Kitabın çevirisi ise Okan Haluk Akbay tarafından yapılmış; Japoncadan birçok eseri dilimize kazandıran Akbay, Japonya’nın halk hikayelerini, deyimlerini ve atasözlerini bizlerle buluşturmuş. Bu bağlamda iyi bir çeviri okuduğumu düşünüyorum. Kapak illüstrasyonu Şotei Vatanabe, tasarımı ise Hamdi Akçay'a ait; gerçekten bayıldım kapağına. Temayla uyumlu olmuş. 

     

    Haiku hakkında bilgim olmadığı halde bu kitabı okumaktan keyif aldım. Şairin gezi yazıları da haiku türünde yazılmış şiirlere eşlik ederek ilerliyor. Bu türde yazılmış şiirler, doğanın güzelliklerinden beslenmiş kısa ve öz betimlemelerden oluşuyor. 

     

    Geçip giden ilkbahar

    Yas tutan kuşlar

    Ağlaşan balıklar

    (s. 17)

     

    Okurken size pek bir şey ifade etmediğini düşünebilirsiniz belki, ama bu türün ustası olarak kabul gören Başo gezdiği ve gittiği yerlerde saygıyla karşılanmış. Kendisinden şiir yazılması istenmiş ve hocalık bile yapmış. 

     

    “Yörede yaşayanlar bana, ‘Kendilerince haiku yolunda ilerlemeye çalıştıklarını ancak yeni üslubu mu yoksa eski üslubu mu takip etmeleri gerektiğini bilemediklerini,’ söyleyerek benden yardım istediler. Onların isteğini kıramadım ve onlara yardımcı olacak bir kitapçık hazırladım. Bu yolculuğum, böylelikle haiku hocalığı gibi bir biçim de almış oldu!” (s. 70)

     

    Haiku türünde gördüğünüz gibi bir eski-yeni çatışması var ve üslup farklılığı gibi bir durum söz konusu. Japon edebiyatı ve daha başka her şey için modernleşme yolunda ilerleme ve değişim adımları atılıyor. Bu adımlardan Japonya da payını almış durumda. Meici Dönemi’nden bir öncesi olan Edo Dönemi’nde (1603-1868) bu adımların tohumu atılıyor. Adını Tokyo’nun eski isminden alan Edo Dönemi, ne kadar geleneksel bir toplum olursa olsun modernleşmenin ve değişimlerin hız kazandığı bir zaman aralığı olmuş. Meici Restorasyonu’ndan (1868-1912) sonra ise daha fazla şey yapılıyor modernleşmeye dair. Şairin yaşadığı dönem de Edo’yu kapsıyor bu arada. 

     

    Birbirinden farklı metinlerden oluşan gezi yazılarını okumadan önce Matsuo Başo’nun ilginç hayatını bilmek gerek bence. 

    1644 yılında samuray kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir zaman sonra babası öldükten sonra Todo Yoşitada adlı bir samurayın hizmetine girdi ve bu samuray sayesinde şiire ilgi duymaya başladı. Yirmili yaşlarının başında ilk şiir kitabı yayımlandı. Yoşitada vefat ettikten sonra bu aileden ayrıldı ve Edo’ya (Tokyo) yerleşti. Kendisini şiire verdi ve önemli şairlerden dersler aldı. Haiku türünde uzmanlaşan Başo, öğrencileri tarafından yapılan bir kulübede inzivaya çekilerek Zen öğretisine odaklandı. 

    1684 yılında dört büyük yolculuğunun ilkine çıkarak maddi hayattan uzaklaşmak istedi. Amacı ise manevi bir yolculuktu; ruhunu tatmin etmek ve insan hayatının karmaşasından kaçınmak için bu yolculukların iyi bir fikir olduğunu düşündü. Edebi hayatı için en büyük adımını atmış oldu böylece. Öğrencisi Sora ile birlikte 1689 yılında Honşu’nun kuzeyine doğru yaptığı yolculuk 156 gün sürdü ve bunların sonucunda Kuzeye Giden İnce Yol’u yazdı. 1694’te hastalığı sebebiyle Osaka’da hayatını kaybetti.

     

    Matsuo Başo’nun yolculuğu tehlikelerle dolu olmasına rağmen geçmişin tarihi kalıntılarına ulaşmanın çabasının onun nasıl mutlu ettiğini ve sonunda bunları gözleriyle görebilmenin onun için ne kadar büyük bir nimet olduğunu okuyoruz. 

     

    Dağlar aşınmış, ırmaklar yönünü değiştirmiş, yollar değişmiş, kayalar toprağa gömülmüş, yaşlı ağaçların yerini yenileri almış. Zaman ilerledikçe ve devir değiştikçe, meşhur yerlerin kalıntıları birer birer tarihe karışıp gidiyor. Bununla birlikte, bin yıl öncesine ait bu taş anıt bize eski insanların yaşayışını gösteriyor. Böyle bir anıtı görebilmek, hiç kuşkusuz bu zahmetli yolculuğun bir semeresi ve uzun bir ömrün nimeti. Bu taş anıt, bana yolculuğun tüm yorgunluğunu unutturdu ve bu ânın mutluluğuyla gözlerimden sevinç gözyaşları süzüldü. (s. 52)

     

    Tapınakların mistik havası ve rahiplerin yaşadığı sakin hayatın izleri kalbini ferahlatıyor resmen. Bazen kaldığı hanlarda ve yerlerde bir haiku görüyor ve o kadar etkileniyor ki, o da birkaç dize yazıp bulunduğu yere bırakıyor. Şairler ya da haikuları yazan her kimse artık, böylece bir akım başlatmışlar aslında. Edebiyatın verdiği huzurla bir etkileşim haline girmişler. Başo da katkılarını sunmuş bu etkileşime.

    Doğanın ve mevsimlerin güzelliğinden dolayı kendinden geçen Başo insanların fani hayatı karşısında oldukça hassas. Tabiat kalıcılığını sürekli devam ettiriyor, peki ölümlü insanlar? 

     

    Tapınağın yakınındaki çam ormanında, ağaçların arasında, sağa sola dağılmış mezarlar gördüm. Mezarları seyredince düşündüm: Kimler çekip gitmemişti ki bu dünyadan? Yan yana uçan kuş çiftleri gibi, dalları iç içe geçmiş ağaçlar gibi birbirine sonsuza dek aşk sözü vermiş olan erkek ve kadınlar bile günü geldiğinde birbirinden bu şekilde ayrılıyordu. Böyle düşününce kelimeler boğazımda düğümlendi. (s. 53)

     

    Matsuo Başo’nun gezi yazılarından oluşan metinler maalesef kısa kısa yazılmış. Daha fazla detay ve olay okumak isterdim. Mekan ve kişi isimleri biraz karmaşık çünkü yazar sürekli yer değiştiriyor; yeni yerler görüyor ve başka insanlarla tanışıyoruz. Dağdan dağa, köyden köye devam eden bu uzun yolculuk, Başo’nun hastalığıyla, tehlikelerle, soğukla baş etmesini de ele alıyor. Ölümü bile göze almış Başo.

     

    Kendi kendime “Çıktığın bu yolculuğun dere tepe, dağ taş yürüyerek ilerleyeceğin bir yolculuk olduğunu asla unutma! Ölümü bile göze aldığını unutma! Olur da yolculuk sırasında ölürsen, bu da senin kaderinde olan bir şey!” dedim. (s. 44)

     

    Arada bir bulunduğu yerlerle ilgili yazdığı şiirlerle sizi alıp başka bir yere götürüyor sanki. Samuray kökenli bir ailede doğması ve yine bir samuraya hizmet etmesi yaşantısının temel anlamını oluşturmuş aslında. Karakteri ve görüşleriyle ‘’saygın bir insan’’ portresi çiziyor eserinde; saygın biri olduğu da belli, çünkü birçok yerde adına yapılmış anıt bulunuyor. Eskilerin dediklerini önemsemiş ve tavsiyelerine kulak vermiş sanırım.

     

     

    Eskiler şöyle der: “İnsan, insan olabilmek için mücadele etmeli ve sadakatini korumalıdır. Eğer böyle yaparsa hak ettiği ünü kendiliğinden kazanır.” Gerçek tam da eskilerin söylediği gibi! (s. 55)

     

    Kitabın girişinde eserle ilgili ayrıntılar ve yazarın kronolojisi çok hoş bir bilgi alanı olmuş, okumadan geçmemelisiniz. Başlamadan önce ve bitirince tekrar tekrar okudum. 

    Neticede her anlamda değişik ve güzel bir kitaptı, iyi ki okumuşum. Japon klasikleri seven arkadaşlara şiddetle tavsiyemdir. 1000kitap uygulamasında 6.5 puanı hak edecek ne yaptı bilmiyorum :) Benim puanım 8/10

     

     

    Başo hakkında 5 kısa bilgiye bakmak isterseniz: Oggito

     

     

    Kaynak

    Başo, Matsuo (2022). Kuzeye Giden İnce Yol (Çev. Okan Haluk Akbay). İthaki Yayınları

    Kapak Görseli

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.