Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta özel bir yer ayırdığı ve “fedakâr bir vatansever” olarak nitelendirdiği Yahya Kaptan, Osmanlı Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarından ve Milli Mücadelenin Kuvâ-yi Milliye komutanlarındandır. Makedonya'nın Köprülü Kasabası'nda 1891 yılında doğdu. Haksızlığa karşı gelmeye eğilimli bir karakteri vardı. Cesur ve atak bir gençti. 1910 yılında Makedonya'da amcasına saldıran bir Bulgar'la kavga etti ve onu öldürdü. Bu olay üzerine kaçarak dağa çıktı. Balkan Harbi öncesindeki yıllarda Türk yerleşim yerlerine saldıran Bulgar ve Sırp çetelerine karşı koymak amacıyla kendi çetesini oluşturdu. O yıllarda çete reislerine Kaptan denildiğinden bu onun lakabı olarak kaldı. Daha sonra Balkan savaşlarına katıldı. Osmanlı kuvvetlerine bölgedeki Sırp kuvvetleri hakkında önemli bilgiler veriyordu. Bölgede Sırplara karşı çete savaşlarını başarı ile yürüttü. Daha sonra başlayan 1. Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'nin kurduğu istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa'da görev aldı. Makedonya'da ve Irak Cephesi'nde önemli görevler yaptı. Makedonya'da Sırplara karşı kundaklama faaliyetlerini yürüttü. Daha sonra gönderildiği Irak cephesinde, isyancı Arap aşiretlerinin çölde yürüttükleri çeteciliğe karşı faaliyetler yürütmeyi üstlendi.
İttihat ve Terakki'nin ünlü silahşörü Yakup Cemil ile Irak Cephesi'nden dönerken tanışan Yahya Kaptan, onun idealizminden, coşkusundan, diriliğinden oldukça etkilendi. 1916 yılında hep Yakup Cemil'in yanında yer aldı. İstanbul'da yeni bir kabine kurmak için yaz aylarında başlattıkları baskın başarısız oldu. Bunun üzerine tutuklanıp yargılandılar. Yakup Cemil 11 Eylül 1916'da idam edildi, Yahya Kaptan da Irak'a sürgüne gönderildi. 1. Dünya Savaşı sonunda Mütareke ile Osmanlı orduları Irak'tan çekilirken Yahya Kaptan da İstanbul'a geldi. Bu arada Teşkilat-ı Mahsusa da dağıtılmıştı. Yahya Kaptan, Kara Vasıf Bey'le beraber eski İttihatçıların kurduğu, Mütareke döneminin bilinen ilk milli örgütü ve İttihatçı yapıdaki gizli bir örgüt olan Karakol Cemiyeti'ne katıldı.
(Karakol Cemiyeti kurucuları)
Yahya Kaptan, İstanbul’da İtilaf devletlerince tehlikeli görülen eski İttihatçıların tutuklu bulunduğu ve Bekirağa Bölüğü denilen hapishanenin basılmasında görev aldı ve buradan Halil Paşa’nın kaçırılmasını sağladı. Karakol Cemiyetine bağlı Menzil grubu Anadolu’da başlaması muhtemel bir mücadele için insan ve malzeme aktarımını sağlamak amacıyla Kocaeli yarımadasının kontrolde tutulmasını üstlenince, Menzil grubunda bulunan Yahya Kaptan İstanbul’dan ayrılarak Tavşancıl’a geldi. Burada bulunan İtilaf devletlerinden güç alarak Türklere şiddet uygulayan Rum çeteleriyle mücadeleye başladı. Bu sıralarda Mustafa Kemal Paşa’nın özellikle İstanbul’a yakın olan İzmit bölgesinde yapmayı düşündüğü şey, o bölgede silahlı ulusal birlikler kurmak ve güvenilir komutan ve subayların, bunlara yapacakları yardım ve desteklerle hain çeteleri yok etmekti. İzmit Kuvâ-yi Milliye örgütü bu iş için İzmit’te Yahya Kaptan’ı önermişti. Durumdan haberdar edilen Yahya Kaptan Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa ile bir telgraf göndererek temasa geçti ve görevine başladı. Kurduğu örgütü ile aylarca İstanbul’la ilişkisi bulunan hain ve işbirlikçi çetelerin etkinliklerine engel oldu. Kurduğu teşkilatın silah ihtiyacını karşılamak için Şevket Turgut Paşa'nın Harbiye Nâzırı olduğu dönemde Ahırkapı cephaneliğinden 500'e yakın silah ve 30 sandık cephaneyi kaçırarak Tavşancıl'a getirdi. Darıcalı İstelyanos çetesini imha etti, yine bir başka Rum çetesini de pusuya düşürerek önemli zayiat verdirdi. Darıca gümrüğündeki 75 çuval unu ele geçirerek Anadolu'ya gönderdi.
Sivas’ta gerçekleştirilen kongrede tüm bölgesel milli cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmesine karar verilmiştir. Karakol Cemiyeti de bu kararı görünüşte kabul etmiş ancak örgütünü muhafaza ederek bağımsız davranmaya çalışmıştır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına karar ve yürütmeyi üstlenen Temsil Heyeti'nin reisi Mustafa Kemal Paşa, Yahya Kaptan ile beraber Gebze ve Kartal teşkilâtını doğrudan Temsil Heyeti'ne bağlamak isteyince Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul teşkilâtı olarak bilinen Karakol Cemiyeti buna direnmiştir. Yahya Kaptan’ın Mustafa Kemal Paşa ile temas hâlinde olması ve eski İttihatçılardan giderek uzaklaşması, Karakol Cemiyetinin de kendisine karşı cephe almasına neden oldu ve Karakol Cemiyeti, artık kendi nüfuzundan çıkan Yahya Kaptan’ı bölgeden uzaklaştırmaya çalışmıştır. Kendisinin yaptıklarından memnun olmayan İstanbul Hükümeti ve onun bölgedeki işbirlikçileri de Yahya Kaptan’ı bölgeden uzaklaştırmak istediler.
(Kara Vasıf Bey Sivas Kongresi'nde (en sağda))
20 Kasım 1919 tarihinde, İstanbul Teşkilâtı'ndan Kara Vasıf ve Albay Şevket Bey imzalarıyla Mustafa Kemal'e gelen bir şifrede: "Gebze Kaymakamı'nın Milli Mücadele’ye karşı olduğu, bu Kaymakamın, birçok korkunç olaylara cesaret eden Yahya Kaptan’ın kötülüklerini örtbas etmeye ve daha başka şeylere başlayarak Kuvâ-yi Millîye’ye leke sürmeye çalıştığı" bildiriliyor ve Kaymakamın yerinin değiştirilmesi söz konusu ediliyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal, konunun Cemâl Bey aracılığıyla çözüme kavuşturulmasını istemiştir.
Bir araya gelerek anlaşmış bulunan iç ve dış düşmanların uygulamaya çalıştıkları planın önemli bir noktası da memleket içinde güvensizlik oluşturmak ve Hristiyan azınlıklara saldırılarda bulunulduğunu, elle tutulur, gözle görülür delil ve olaylarla dünya kamuoyuna ispat etmek, bu olayların Kuvâ-yi Milliye tarafından yapıldığına inandırmaktı. Bu planın gerçekleşmesi için de birtakım çeteler kurarak bunları özellikle Hristiyan halkı üzerine saldırtmak ve bu çetelerin işleyecekleri cinayetleri millî teşkilâta yüklemek yolunu tutuyorlardı. Bu teşebbüsler az çok memleketin her tarafında filiz vermeye başlamakla birlikte en önemli gelişme ve faaliyet, İstanbul’a yakınlığı dolayısıyla Biga, Balıkesir ve özellikle İzmit, Adapazarı ve Bolu bölgelerinde görülmekteydi. İstanbul Hükümeti, düşmanın bütün bu oyunlarını Kuvâ-yi Milliye’nin üzerine yüklüyor ve düşman çetelerin yok edilmeleri için sert tedbirler alacak yerde durmadan Temsil Heyeti'ni suçlayarak ve baskı yaparak, bu faciaları yaratan düşman çetelerinin faaliyetine son vermesini Temsil Heyeti'nden istiyordu. Nihayetinde Hükümet, bu düşünce ve kanısını İstanbul Teşkilâtı'nın başında bulunanlara da aşılamayı başarmıştı.
Bölgede Yahya Kaptan’ı çekemeyen bir Karakol Cemiyeti üyesi binbaşı Ahmet Necati Bey; Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf göndererek adam öldürme, Bucak Müdürünü dövme ve köylerde yağma yapma gibi suçlarla Yahya Kaptan’ın hükümete teslimi mecburiyetinin doğduğunu ve Dahiliye Nazırı’nın da bu konuyu özenle izlediğini bildirdi. Mustafa Kemal Paşa başından beri Millî Mücadele’de büyük yararlıklar göstermiş olan Yahya Kaptan’ın hükümete teslimini asla uygun görmedi. Durumun araştırılmasını İzmit’teki Tümen komutanlığından istedi. Tümen komutanlığı yaptığı araştırmada Yahya Kaptan’ın adam öldürme, Bucak Müdürünü dövme gibi suçlar işlemediğini ortaya çıkardı. 29 Kasım 1919'da İzmit’teki Tümen Komutanı Rüştü Bey'den telgrafla alınan cevap aynen şudur: "Heyet'i Temsiliye Başkanlığı'na: Şimdiye kadar yaptığım soruşturmaya göre Yahya Kaptan'ın adam öldürme, Bucak Müdürünü dövme gibi suçlar işlemediği, yalnız Binbaşı Necati denilen kişinin kendi kişisel çıkarlarını yürütebilmek için Yahya Kaptan'ın vücudunu ortadan kaldırma gayesini güttüğü ve bu konuda zâtıâlinize telgrafla başvuruda bulundukları zaman Yahya'yı da aldatarak yanlarına getirip öldürme planı kurdukları ve Yahya'nın durumu sezerek kendisini kurtarmış olduğu anlaşılmıştır. Soruşturmayı gerektiği şekilde derinleştiriyorum. Sonucu bildiririm." Soruşturmasını derinleştiren tümen komutanı Rüştü Bey, Binbaşı Ahmet Necati Bey’in Maltepe Atış Okulu’nda görevli memur olmasına rağmen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatını takınarak Kuvâ-yi Milliye adına başına topladığı Arnavut Küçük Aslan çetesiyle ortalığı soydurmakta olduğu ve Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail Efendi’nin de bununla işbirliği yaptığını tespit etmiştir. Son zamanlarda hükümetin başına dert açan Darıca Rum bekçilerinin öldürülmesi ve Stelianos adında bir zenginin dağa kaldırılarak para istenmesi gibi eylemlerin, adı geçen çete vasıtasıyla yaptırılması ve bütün bu yapılanların böyle bayağılıklara yanaşmayan Yahya Kaptan’a yükletilerek, kendisi hakkında gerek Temsil Heyeti'ne gerek hükümete asılsız ihbarlarda bulunduğu anlaşılmıştır. Tümen komutanı Rüştü Bey, Gebze İlçesi Kaymakamı'ndan durumu resmen sorunca aldığı cevap da tamamen soruşturduğu şekilde yani Necati ve Nail Efendi’lerin aleyhinde, Yahya Kaptan’ın lehindedir. Necati Efendi’nin İstanbul'da nere ile haberleştiği öğrenilemese de bir yerden arasıra para aldığı öğrenildi. Bunların varlığı ve cana kastetmiş olmaları dolayısıyla Yahya Kaptan canının tehlikede olduğunu ve bu bölgeden uzaklaşmak istediğini tümen komutanı Rüştü Bey'e bildirmiş fakat Rüştü Bey, Yahya Kaptan'a daha hizmet edecek önemli zamanlar olacağını belirterek tekrar yerine göndermiştir.
27 Aralık 1919 tarihli bir şifrenin altında İstanbul Teşkilâtı başkanı Kara Vasıf Bey dışında Albay Şevket Bey’in de imzalarını taşıyan uzun bir telgrafla şu bilgi veriliyordu: "…. Güvensizlik ve huzur yokluğunun başlıca sorumluları Yahya Kaptan ile arkadaşı Kara Arslan ve Alemdağ’ında dolaşan Sadık Çeteleri'dir." Yahya Kaptan’ın birtakım şımarıklarından bahsedildikten sonra da "…. Bizi, artık bu haydutu zarar veremeyecek bir duruma getirmeye teşebbüs ettirmişti." ve "Öteden beri araları iyi olmayan Küçük Aslan Çetesinin itibarda olması kendisini çeşitli yollarda suçlarını örtbas etmeye yöneltmiştir." şeklinde yazmaktaydı. "Yahya Kaptan her şeyi sonuçsuz bırakmak manevrasına başvurmaktadır." denilerek Yahya Kaptan'ın azılı bir haydut, "Binbaşı Necati, biraz idaresiz ise de cezayı hak etmiş değildir." denilerek de Ahmet Necati'ye arka çıkılıyordu.
İstanbul'dan gelen bir askerî birliğin Tavşancıl’da Yahya Kaptan’ın etrafını sardığını bildiren bir haber Mustafa Kemal'e ulaşınca Mustafa Kemal tarafından 7 Ocak 1920 tarihli telgrafla İzmit'teki Tümen Komutanlığı'ndan vaziyet sorulmuş, gelen cevaplarda ise haber teyit edilmişti. İstanbul'da milletvekili olarak bulunan Mustafa Kemal'in yaveri Cevat Bey’den, 10 Ocak 1920 tarihinde Harbiye Nâzırı Cemâl Paşa imzalı şöyle bir telgraf geldi: "6 Ocak 1920 gecesi sabaha karşı Genel Jandarma Komutan Yardımcısı Hilmi Bey ve Üsküdar Jandarma Komutanı Nazmi Bey komutasında 4 subay, 50 jandarma ve Yüzbaşı Nahit Efendi komutasında İstanbul Muhafız Alayı'ndan 90 er, Bandırma Vapuru'nun ışıkları söndürülerek Hereke'ye götürülmüş ve sabahleyin erkenden Hereke'ye çıkan müfreze derhal Tavşancıl'ı kuşatmış ve birçok ev basılmıştır. Gelen Heyet, köy ihtiyar heyetini toplayarak, vatan haini olan Yahya’yı teslim etmez veya nerede olduğunu söylemezlerse Tavşancıl'ı insanlarıyla birlikte yakacaklarını bildirirler. İhtiyar heyeti, Yahya Kaptan'ın iki günden beri köylerinde olmadığını ve nerede bulunduğunu bilmediklerini ısrarla söyledi. Yahya, sağ olarak ele geçemeyecektir. Fakat Yahya'nın yok edilmesinden sonra Marmara Bölgesi'ne sahip ve hâkim olan ve her gün İngilizler ve Fransızlar tarafından silahlandırılan Rumların ve İstanbul'daki rezillerin pek büyük bir başarıya ulaşacakları bellidir. Kuvâ-yi Milliye adını taşımakta olan Yahya'nın ortadan kaldırılması, İzmit, Adapazarı ve İstanbul dolaylarında, düşmanlarımız hesabına birçok fesat çetelerinin de doğmasına yol açacaktır. Bundan dolayı, Cemâl Paşa Hazretleri’nin, işe el koymasıyla, Yahya’nın da ad değiştirerek daha önce arz ettiğim şekilde serbest bırakılmasının sağlanması için gerekenlere emir buyurulması istirham olunur. (Cevat)." Telgrafın, Harbiye şifresiyle ve Cemâl Paşa imzasıyla kapatılmış olmasına rağmen içinde "Cemâl Paşa'nın işe el koymasıyla Yahya’nın kurtarılması" çaresinin bulunması cümlesi, Cemâl Paşa'nın, Cevat Bey’in telgrafını okumaya gerek duymadan kendi şifresi ve imzası ile çekilmesine müsaade etttiğini gösteriyor. Çünkü Yahya Kaptan'ı takip ettiren bizzat Cemâl Paşa’ydı. Yahya Kaptan'ın serbest bırakılması için kendi yardımlarının kendisi tarafından emrolunmasını, kendi bilgisi dahilinde elbette yazdırmazlardı.
İzmit’ten, Tümen Komutanı Vekili’nden Mustafa Kemal'e gelen 9 ve 10 Ocak 1920 tarihli telgraflarla, iki çarpışmadan sonra Yahya Kaptan’ın ölü olarak ele geçirildiği haberini aldıklarını belirtti. Üç gün sonra 14 Ocak 1920 tarihli raporunda Tümen Komutanı Vekili'nin bizzat yaptığı soruşturmada; çarpışma olmadığı, Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra köy dışında kesici bir âletle öldürüldüğü ve kafatasının olmadığı öğrenildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal, İstanbul teşkilâtına Yahya Kaptan'ın öldürülmesinin sebepleri ile teslim olduktan sonra kasten şehit edildiği anlaşıldığından öldürülmesine kimlerin elinin ve etkisinin bulunduğunun açıklamasını acilen yapması için telgraf çekmiştir. Kara Vasıf Bey'den gelen cevap ise aynen şu şekilde: "1- Olay yerinde bulunan güvenilir bir kişinin ifadesine göre, Yahya Kaptan yakalanıp köy dışında bulunan karakola götürülürken çevreden on kadar eşkiyanın karakol üzerine ateş etmesi üzerine kaçmaya çalışmış ve bu sırada öldürülmüştür. Bununla birlikte iyi bir soruşturma yapılması için Hükümete başvuruldu. 2- Yahya Kaptan'ın Kuvâ-yi Milliye adına pek çok kötülükler yaptığı söylentisi ağızdan ağıza yayıldığı gibi, özel bir resmî yoldan yapılan soruşturma da bunu doğruladığı için Hükümet kovuşturmaya karar vermişti. Ancak heyetimizce kendisinin geçici bir süre için gizlenerek Kuvâ-yi Milliye işlerine karışmaması ve kötülüğe cesaret etmemesi, yanında bulunan kaçak er ve jandarmaları geri göndermesi şartıyla kovuşturma yapılmaması istenmiş ve ilgililer katında teşebbüslerde bulunulduğu gibi Gebze’ye özel olarak bir memur da gönderilmişti. Bu sırada Hükümet birdenbire gizlice asker göndermiş; yalnız Yahya Kaptan'ı ele geçirmek istediğini ilân etmiş ve arz edilen durum meydana gelmiştir, efendim (Vasıf)." Mustafa Kemal Nutuk'ta Kara Vasıf Bey'in bu açıklamasını şu şekilde eleştirmiştir: "Köy dışındaki karakola götürülürken çevreden ateş edilmiş (?). Kaçmaya çalışmış, bu sırada öldürülmüş (?!). Bu sözlerin, bu gibi suiskastlerde bir formül gibi kullanıldığını anlamamak için çok safdil olmak lâzımdır. Yahya Kaptan'ı ortadan kaldırmak için birlikte çalıştıkları ve karar verdikleri hükümetin gizlice, birdenbire bir oldu bittiye getirivermiş olduğu yolundaki sözler de dikkate değer. İstanbul’da, Jandarmadan, İstanbul Muhafız Alay'ından subay ve asker görevlendiriliyor… İstanbul'da duruma hâkim olduklarını iddia eden teşkilât başkanlarımız bunu öğrenemiyorlar."
İzmit 1. Tümen Komutanı Vekili'nin Mustafa Kemal'e çektiği bir başka telgraf ise şu şekilde: "İzmit Sancağı, eşkiya yüzünden tedirginken yerinden kımıldamayan ve komutası altındaki hiçbir birliğe emir vermeyen, yanındaki hapishaneden on beş, yirmi kişinin birden kaçmasını basit günlük olaylardan sayan Alay Komutanı Hikmet Bey, Yahya’nın öldürülmesini önemli bir mesele saymıştır. Yanına aldığı jandarma kuvvetleriyle bizzat yola çıkmış ve sonunda Kuvâ-yi Milliye'ye ağır bir darbe vurmak suretiyle maksadına erişmiş bulunuyor."
Yahya Kaptan'ı öldürmüş olan hükümet kanunî kovuşturmaya başlamış ve cinayeti işleyenlerin meydana çıkmasını zora sokmuştu. İstanbul Teşkilâtı'nın başkanları kendi akıl ve tedbirlerini, Temsil Heyeti'nin uyarılarına rağmen yüksek görmekten geri durmamışlar, hareket serbestliklerine engel olunmasını bir haysiyet meselesi yaparak sinirlenmişler, bu sakat duygunun etkisiyle aldatılmaya kadar varmışlar ve böyle çirkin bir cinayetin işlenmesinde vasıta olmuşlardır. Kocaeli Yarımadası'nda Karakol Cemiyeti (İstanbul Teşkilâtı) ve Mustafa Kemal Paşa arasındaki rekabet 16 Mart 1920'de İstanbul'un resmen işgal edilmesine kadar devam etmiştir. Müdafaa-i Hukuk hareketi ise 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışıyla beraber tek merkez haline gelmiştir.
14 0cak 1920’de Yahya Kaptan’ın eşi, şehadet olayı üzerine Mustafa Kemal'e şöyle bir telgraf çekmiştir: "Eşim Yahya Kaptan, sırf sizinle olan ilgisi dolayısıyla ve yasa karşısında suçlu olmaksızın teslim olduğu hâlde Gebze'de şehit edildi. Bütün Tavşancıl halkı olayın tanığıdır. Hakkın yerini bulması için Adliye ve Dahiliye Nazırlıklarına başvuruldu. İki tane yetimle perişan bir durumdayız. Bu konuda yüksek girişim ve yardımlarınızı bekliyoruz, buyruk sizindir. Karagümrük’te Keçeciler’de Karabaş Mahallesinde 19 numarada Yahya Kaptan eşi Şevket Hanım." Mustafa Kemal Paşa bu olayı sonuna kadar takip etmiş ve Yahya Kaptan’ın ailesine maaş bağlatmıştır. Olayın sorumlularının adalet önünde yargılanmaları onun ısrarlı girişimleri sonucu gerçekleşmiştir.
KAYNAKÇA
ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk (1919-1927), Bugünkü Dille – Zeynep Korkmaz, ATAM Yayını, Ankara 1999.
ÖZDEMİR, İlter, Yahya Kaptan, Gebze 1977.
AKSU, Şener, Bireyin Tarihteki Rolü Açısından Yahya Kaptan, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, İzmit 2003.
Yorum Bırakın