Bipolar Yaşamak: Damgalanma, Çevresel Koşullar ve Denge

Bipolar Yaşamak: Damgalanma, Çevresel Koşullar ve Denge
  • 3
    0
    0
    0
  • İçeriğimizin temel noktası olmasa da “bipolar” bozukluk veya “ikiuçlu” bozukluk hakkında belli birtakım özelliklerden bahsederek başlayabiliriz. İkiuçlu (bipolar) bozukluk; tekrarlanan mani, hipomani, karma ve depresyon dönemlerini barındıran ve bu seyirde devam eden, bireyde öfke patlamaları, fikir uçuşmaları, uykuya duyulan ihtiyaçta belirgin bir düşüş, grandiyözite (büyüklenme) artışı, normalden daha fazla konuşma ya da vurgulu şekilde konuşma, amaca yönelik etkinliklerde artma, tehlikeli olabilen haz verici eylemlere yönelim gibi klinik özelliklere sahip olabilen kronik süreçli bir hastalıktır. DSM-IV Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabında İkiuçlu (Bipolar) Bozukluk için şu tanı ölçütleri sıralanmıştır:

    Bipolar I bozukluğunun teşhisi için, bir mani dönemi için aşağıdaki ölçütlerin karşılanmış olması gerekir. Mani döneminin öncesinde veya sonrasında hipomani ya da majör depresyon dönemleri bulunabilir.

    Mani Dönemi

    A. Kabarmış, taşkın ya da çabuk kızan, olağandışı ve sürekli bir duygudurumun ve amaca yönelik etkinlikte ve içsel güçte, olağandışı ve sürekli bir artışın olduğu ayrı bir dönemin, en az bir hafta (ya da hastaneye yatırılmayı gerektirmişse herhangi bir süre) süreyle, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunması

    B. Duygudurum bozukluğunun olduğu ve içsel güçte ya da etkinlikte artma olduğu dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden üçü (ya da daha çoğu) (çabuk kızan bir duygudurum varsa dördü) belirgin derecede vardır ve bunlar olağan davranışlardan önemli ölçüde değişiktir: 

     1. Benlik saygısında abartılı bir artış ya da büyüklük düşünceleri

    2. Azalan uyku ihtiyacı (örneğin, sadece 3 saatlik uykudan sonra dinlenmiş hissetme)

    3. Normalden daha konuşkan olma veya konuşmaya tutma

    4. Fikir uçuşması veya düşüncelerin yarıştığı öznel deneyim

    5. Dikkatin dağınıklığı (yani, dikkatin önemsiz veya alakasız dış etkenlere çok kolay çekilmesi) olduğu bildirilir veya öyle olduğu gözlenir

    6. Hedefe yönelik aktivitede artış (sosyal olarak, işte veya okulda veya cinsel olarak) veya psikomotor ajitasyon (yani, amaç odaklı olmayan amaçsız aktivite)

    7. Acı verici sonuçlar doğurma potansiyeli yüksek faaliyetlere aşırı katılım (örneğin, sınırsız satın alma çılgınlığı, cinsel kararsızlıklar veya gereksiz ticari yatırımlar).

    C. Duygudurum bozukluğu, toplumsal ya da işle ilgili işlevsellikte belirgin bozulmaya neden olacak ya da kendine ya da başkalarına zarar vermemek için hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli ya da psikotik özellikler vardır.

    D. Bu dönem, bir maddenin (örneğin, kötüye kullanılan bir ilaç, bir ilaç, başka bir tedavi) fizyolojik etkilerine veya başka bir tıbbi duruma bağlanamaz.

    Not: Antidepresan tedavi (örn. ilaç tedavisi, elektrokonvülsif tedavi) sırasında ortaya çıkan ve söz konusu tedavinin fizyolojiyle ilgili etkilerinin ötesinde sendrom düzeyinde süren tam bir mani dönemi, bir mani dönemi için, dolayısıyla bipolar I bozukluğu tanısı için yeterli bir kanıttır. 

    Not: A-D kriterleri bir manik dönem oluşturur. Bipolar I bozukluğunun teşhisi için yaşam boyu en az bir kez mani dönemi geçirilmiş olması gerekir. 

    Hipomani Dönemi

    A. Kabarmış, taşkın ya da çabuk kızan, olağandışı ve sürekli bir duygudurumun ve etkinlikte ve içsel güçte, olağandışı ve sürekli bir artışın olduğu ayrı bir dönemin, en az dört ardışık gün süreyle, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunması

    B. Duygudurum bozukluğunun olduğu ve içsel güçte ya da etkinlikte artma olduğu dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden üçü (ya da daha çoğu) (çabuk kızan bir duygudurum varsa dördü) sürmüştür, bunlar olağan davranışlardan önemli ölçüde değişik ve belirgin derecede olmuştur: 

    1. Şişirilmiş benlik saygısı veya büyüklük düşünceleri

    2. Azalan uyku ihtiyacı (örneğin, sadece 3 saatlik uykudan sonra dinlenmiş hissetme)

    3. Normalden daha konuşkan veya konuşmaya devam etme baskısı

    4. Fikir uçuşması veya düşüncelerin yarıştığı öznel deneyim

    5. Dikkatin dağınıklığı (yani, dikkatin önemsiz veya alakasız dış etkenlere çok kolay çekilmesi) olduğu bildirilir veya öyle olduğu gözlenir

    6. Hedefe yönelik aktivitede artış (sosyal olarak, işte veya okulda veya cinsel olarak) veya psikomotor ajitasyon (yani, amaç odaklı olmayan amaçsız aktivite)

    7. Acı verici sonuçlar doğurma potansiyeli yüksek faaliyetlere aşırı katılım (örneğin, sınırsız satın alma çılgınlığı, cinsel kararsızlıklar veya gereksiz ticari yatırımlar).

    C. Bu dönem, kişinin belirtisiz olduğu zamanlarda olduğundan çok daha değişik, işlevsellikte belirgin bir değişikliğin görüldüğü dönemdir. 

    D. Duygudurumdaki bozukluk ve işlevsellikteki değişiklik başkaları tarafından gözlemlenebilir.

    E. Bu dönem, toplumsal ya da mesleki işlevsellikte belirgin bozulmaya neden olacak ya da hastaneye yatışı gerektirecek kadar şiddetli değildir. Psikotik özellikler varsa, söz konusu dönem, tanım olarak, mani dönemidir.

    F. Bu dönem, bir maddenin (örn. bir ilacın) fizyolojik etkilerine bağlanamaz.

    Bipolar bozukluk hakkında karşımıza çıkan temel bilgiler daha terminolojik üsluba sahiptir. Bunun yanında içeriğimizin esas yönünü oluşturan, bipolar bozukluğun çevreyle kurduğu ilişkiler, damgalanma ve denge halini koruma gibi konulara değinilmekle birlikte çok üstünde durulmadığı da aşikârdır. Bu anlamda ilk olarak “damgalanma” konusuna değinelim. 

    “Damga” eserinde Erving Goffman, “Normal ve damgalı, somut kişiler değillerdir, ikisi de birer bakış açısıdır. Bu bakış açıları, karma temaslar esnasında, layıkıyla yerine getirilmemiş normlar gereğince toplumsal olarak üretilirler” ayrımına vurgu yapar. Bu tanımlamadan yola çıkarsak damgalama ve damgalanma olguları birey eksenli yaratımdan çıkarak toplumsal perspektifte incelenebilir. Bipolar bozukluk açısından damgalama, toplumsal olarak hastalığın pek bilinmemesinden kaynaklı genellikle bireyin kendisini damgalaması ve bireyin yakın çevresi tarafından damgalanması şeklinde görünür. Damga vurulmasının önce çıkan etkinliği, bipolar tanısı almış bireylerde kendilik saygısındaki düşüşe sebep olması olarak düşünülmektedir. Geçirilen her atak sonrası çevresel destekte gözlemlenebilen düşüş bipolarların kendilerine yönelttikleri eleştirilerin yapısında sağlıksız değişimlere yol açabileceği gibi kendilerini suçlama eğilimini oldukça artırmaktadır. Bu noktada iki ayrı sorun ortaya çıkmaktadır: Sosyal destek kaynaklarının psikoeğitime ve psikoterapiye ulaşabilirliği. Maddi koşullar, psikoeğitim ve psikoterapi gibi hastalığın seyrinde pozitif değişimi sağlayacak koşulların oluşumunda en temel engel olarak karşımızda durmaktadır. Bugünün şartlarında birçok bipolar tanısı almış bireyin dahi terapiye ulaşamadığını düşünürsek, bu kişilerin yakın çevresinin psikolojik desteğe ulaşımı ancak masa başında kalem tutan ve öğüt vermekle yetinen uzmanlara kalır. Köklü bir sağlık reformunun gerçekleşmemesi durumunda bipolar bozuklukla birlikte diğer nevrotik ve psikotik rahatsızlıkların prognozlarında iyileşme ihtimali düşük kalacaktır. Var olan sistemde hastalığın sorumluluğu bireye ve yakın çevresine yüklenmektedir. Bu kaldırılması güç sorumluluğun altında kalan birey ve çevresinde damgalama eğilimi artış göstermekle birlikte günü kurtarmak için ihtiyaç halini alabilmektedir. Yapılan araştırmalar en az bipolar kadar onun yakın çevresinin de hastalıktan etkilendiğini ve yaşam koşullarının buna göre şekillendiğini göstermektedir. Çevresel koşulların belirleyici etkisinin olduğu bireysel yaşam, bu koşullar doğrultusunda şekillenebilmekte ve bu şekilleniş doğallığında var oluşun ya da özgünlüğün doyurulmamasını sonucunu yaratabilmektedir. Farklı davranış ve düşünce örüntülerinin kabul görmediği ve yargılandığı çevresel koşullarda bireyin pozitif yönde gelişim gerçekleştirmesi oldukça zor bir beklentiyi doğurmaktadır. 

    Bipolar bireyin yaşamını gelecek bir diğer sallantıyı tetikte bekleyen depremzedeninkine benzetelim. Geçmişte yabancısı olduğu bir sallantı, onun yaşamını bir bağlamda geçmişte, o sallantının yol açtığı baş dönmesinde bırakabilir. Gelecek ise tetikte olma, kaygı, yinelenen sallantılar ve bunların yol açtığı nevrotik durumları barındırıyor olabilir. Bu anlamda “denge” kavramı o kişinin yaşamında ayrı bir değere sahiptir. Duygular arası kurulacak bir dengeye kurtuluşu yükleyen kişi, kurtuluşun yalnızca kuracağı dengede olduğu yanılgısına çokça düşer. Oysa yaşam dediğimiz ve bir süreci kapsayan şey, dengesizlikleri barındıran ve bu diyalektik çatışma haliyle ürün veren şeydir. Mutluluğun çatışması üzüntüyle, kurtuluşun çatışması ise kaybetmekledir. Bunlar gibi zıt kavramların ortaya çıkardığı değer ise yaşamın kendisidir. Yaşam sürecince zıtlıklar arası çatışma var olmuştur ve olmak durumundadır. Dolayısıyla iki ucu olan bipolar tanımı, aslında yaşamın doğal süreğenliğine yabancı değil onunla iç içedir. Duygulara yüklenen anlamların eşit dağıtılmaması sonucu olarak denge yerini dengesizliğe bırakır. 

    Bipolar konusunda diğer temel öğreti de travmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu öğreti barındırdığı geniş yelpazeden ötürü farklı bir yazının temel konusu olabilir. Bunun için bir başka yazıda inceleyeceğimiz travmalara ve daha da indirgediğimizde çocukluk çağı travmalarına bu yazımızda dikkat çekerek başka bir yazının konusu olacağını vurgulayalım. 

    Kaynakça

    Aydemir, Ö. (2004). Bipolar bozukluğa yönelik tutumlar ve damgalama. Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji Dergisi, 12, 61-64.

    İlk olarak, MB, France, A., & Pincus, HA (2004). DSM-IV-TR rehber kitabı . Amerikan Psikiyatri Yayınları, Inc.

    Baytunca, M. B., Aydın, R., & Erermiş, S. (2014). Bipolar bozukluğun genetik altyapısı. The Journal of Pediatric Research, 1(2), 49-53.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.