Kurtuluşun Güzergâhı: İstiklal Yolu

Kurtuluşun Güzergâhı: İstiklal Yolu
  • 0
    0
    0
    0
  • Anadolu tarih boyunca ulaşım yönünden önemli bir jeopolitik yapıya sahip olmuştur. Eski dünya adı verilen Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında geçiş noktası olan Anadolu'da gerek ticari ve gerekse askeri bakımdan yol yapımına ve bakımına ağırlık verildiği bilinmektedir. Osmanlı Devleti'nin tarihsel gelişimi içerisinde yol yapımı, mevcut yolların bakımı ve yollardaki güvenliğin sağlanması için çeşitli teşkilatlar oluşturulmuş ve ulaşımın düzenli işlemesine itina gösterilmiştir.

    Modern anlamda karayolu taşımacılığının gelişmeye başlaması ile Osmanlı Devleti de karayolu yapımı ve bakımını düzenlemek için 1866 yılında "Turuk-u Muabir Hakkında Nizamname" ismiyle bir düzenleme yaparak yeni bir örgütlenme içerisine girmişti. Bu amaçla çeşitli bölgelerde yol yapımı ve bakımı programı hazırlanarak "Avrupa-ı Osmanî" ve "Asya-ı Osmanî" adıyla iki bölümden oluşan çalışma alanı tespit edilerek bugünkü anlamda Osmanlı karayolları numaralandırılmıştı. İstiklal Yolu olarak adlandırılan İnebolu-Ankara yolu, Asya-ı Osmanî'nin sekiz numaralı karayolunu teşkil ediyordu. 19. yüzyıl sonlarında 344 kilometre olarak gösterilen yolun 44 kilometresi yapılmış, 30 kilometresi ise inşa halinde bulunuyordu. Geri kalan kısmı ise ancak kağnı ve atlı arabaların gidebileceği şekildeydi.

    Osmanlı Devleti'nin son yıllarında içerisinde bulunduğu savaş şartları karayolu yapımında sadece askeri amaçlara yöneldiğini göstermektedir. İnebolu-Ankara yolu üzerindeki bazı güzergâhlar ve köprüler, I. Dünya Savaşı içerisinde İstanbul'un gıda ve yiyecek ihtiyacının artması üzerine, bu bölgeden İstanbul'a önemli ölçüde gıda sevkiyatının başlamasıyla onarım ve yapım çalışmalarına ağırlık verildiği görülür. Fakat bu onarım ve yapım işlerinde pek başarı sağlanamadığı da dikkati çekmektedir. Vilayet tarafından ihaleye çıkarılan çeşitli köprü işleri talep olmadığı veya yeterince para sağlanamadığı için bitirilememekteydi. Anadolu'da milli hareketin başladığı tarihlerde İnebolu-Ankara yolu bakımsız ve çoğu yerlerdeki köprüler yıkık, motorlu taşıt vasıtalarının geçişine elverişsiz bir durumdaydı.

    1918 Yılı sonları itibariyle Türklerin en önemli sığınak noktası Anadolu karadan ve denizden çok yoğun bir düşman kuşatması ve taarruzuyla karşı karşıyaydı. Balkan ve I. Dünya Savaşı felaketlerinin enkazı altında kalan Türk Toplumunun artık tarih sahnesinden çekilmesi bekleniyordu. Türk milleti, büyük insan kaybına uğramış, üretim ve ekonomisi durmuştu. Devlet teşkilatının merkezi İstanbul işgal edilerek kontrol altında tutuluyordu. En önemlisi bir milletin koruyucu "Akyuvar", niteliğindeki ordusu lağvedilmişti. Bütün bunlara rağmen 1919 yılı baharından itibaren tarihi bir faaliyete girişen Mustafa Kemal; Amasya, Erzurum, ve Sivas'daki çalışmaların sonucunu Ankara'ya taşıdı. Burada kalıcı bir organizasyona geçerek siyasi, askeri ve sosyal nitelikli hayati kararlar aldı ve Türk Milletinin daha ölmediğini, yaşaması gerektiğini, yaşantısını da mutlak surette "İstiklâl" kavramıyla bütünleştirmesinin elzem olduğunu büyük inançla savundu. Böylece Mustafa Kemal ve arkadaşları önderliğinde dünyanın beklemediği, büyük irade gücüne dayalı bir kurtuluş mücadelesi başladı. 

    Ani reflekslerle düşmana silahla mevzi karşılık verme hareketleriyle başlayan kurtuluş mücadelesi, arka arkaya yapılan teşebbüslerle hayati müesselerini de oluşturmaya başladı. Ankara'da bir millî meclis açılıp bir hükümet oluşturuldu. Arkasından Anadolu’daki kanun düzeninin, Ankara’ya göre düzenlenmesine geçildi. Bütün bunlar gerçekleşirken düşman da boş durmuyor, son bağımsız Türk coğrafyası olan Anadolu'nun etrafında adeta demir bir çember örüyordu. Başta İstanbul olmak üzere Marmara bölgesi tüm İtilaf kuvvetlerinin kontrolündeydi. Ege bölgesi ise İngiliz destekli Yunan kuvvetlerinin tahakkümüne geçmişti. Güney'de Akdeniz sahillerinde İngİliz-İtalyan Fransız kuvvetleri geçit vermiyordu. Güneydoğu'da ise bölgedeki Türk halkı kıyasıya bir sıcak mücadele yaşıyordu. Bütün bu kötü şartlar karşısında Türk Milli Mücadelesinin cephede zafer kazanması için mutlaka cephane ve lojistik ikmale ihtiyacı vardı. 

    Anadolu Coğrafyasının işgalden nasibini almayan tek yöresi Karadeniz Bölgesi’ydi. Bu bölgenin de doğu kesiminde yerli Rum çeteleri huzur ve güvenliği yok etmişti. Anadolu'nun ortasının dışarıya açılabileceği yegane güvenli bölge Batı Karadeniz olarak görünüyordu. Bu bölgedeki Kastamonu-İnebolu limanı, söz konusu bölgenin denize açılan, dolayısıyla dışarıya bakan tek pencereydi. Türk toplumunun "Ankara" adıyla atmaya başlayan yeni kalbinin, hayatiyetini devam ettirmesi İnebolu kapısından girdi yapacak, Kastamonu-Çankırı yoluyla ulaşacak mühimmata bağlıydı. Bu arada İstanbul-Ankara bağlantısını sağlayan yol da itilaf kuvvetleri ve bazı isyancı kesimlerin kontrolünde bulunuyordu. Böylece İnebolu-Kastamonu-Ankara hattı Millî Mücadele'nin en hayati yolu haline geliyordu. Bu ehemmiyet Millî Mücadele boyunca hiç eksilmedi.

    Millî Mücadele İnebolu-Kastomunu-Ankara hattı, şu güzergahı takip ediyordu: İnebolu, Küre, Ecevit, Şeydiler, Devrekani, Halkacılar, Şeker Köprü, Kastamonu, Beşdeğirmenler, Ilgaz, Çomarın, Yeniceköy, Kazancı, İnköy, Gündoğdu, Çankırı, Çandır, Kızılkaya, Kalecik ve Ankara. "İstiklal Yolu" denilen bu güzergahta Milli Mücadele boyunca at, eşek veya katır ile çekilen kağnı arabalarıyla cepheye silah ve erzak gibi malzemeler taşınmıştır. Ayrıca Batı cephesine Osmanlı ordusundan terhis edilen gönüllü askerlerin götürüldüğü, yine TBMM hükümetiyle görüşmek isteyen sivil halkın, yabancı diplomatların ve basın mensuplarının kullandığı güzergahtır. Mustafa Kemal Paşa'nın "Gözüm Sakarya'da, Dumlupınar'da, kulağım İnebolu'da” sözü bu yolun Milli Mücadele'de oynadığı rolü ve ne anlama geldiğini kısaca anlatmaktadır.

    Ankara hükümeti liman ve yol meselesini halletmişti ama sırada çözülmesi gereken daha çok sorun vardı. Yüz bin kişilik düzenli bir ordu kurulmuştu fakat ordunun ihtiyaçları için maliyenin kasası boştu. Vergi toplanılsa çiftçilikten başka geliri olmayan vatandaşın hemen verecek parası olmadığı gibi hasat zamanını bekleyecek zaman da yoktu. Mustafa Kemal bu önemli soruna başkumandan olduktan iki gün sonra (7-8 Ağustos 1921, (10 emirden oluşan) Tekâlif-i Millîye Kanunu ile çözüm buldu. Vatandaş vergisini para ile değil mal ve hizmet karşılığı ödeyecekti. Ayrıca devlet bazı malları da savaştan sonra ödemek kaydıyla vatandaştan iç borçlanma ile alacaktı. Böylece devlet hem para toplamadan para ile yaptırılacak işleri en hızlı şekilde yaptırmış hem de İstiklal Savaşı'nı ülkenin tamamına yaymış oluyordu. Erkekler cephede savaşırken kadınların kimisi (her ay bir hafta) kağnı arabalarıyla cepheye mühimmat taşıyor, kimisi de evinde askere çamaşır dikip, çorap örüyordu.

     

     

    İstiklal Savaşı süresince İnebolu-Kastamonu-Ankara hattının bir anda çok önem kazanıp adeta bir hayat damarı haline gelmesi güvenli oluşunun dışında coğrafi olarak elverişli bir güzergah oluşuydu. Gerçekten Türk Milletinin yeni kalbi Ankara'ya denizden en yakın yer İnebolu'ydu. İnebolu, Ankara için denize açılan en yakın ve en güvenli pencereydi. İstanbul'dan Ankara'ya İstiklal Mücadelesi'ne katılmak için harekete geçen çok önemli devlet erkanı ve aydınların büyük kısmı, İnebolu yolunu tercih etmişlerdi. İstiklal harbinin önde gelen pek çok şahsiyeti İnebolu-Kastamonu-Çankırı yolu ve bu yol üzerindeki ahaliyle bütünleştikten sonra Ankara’ya geçiş yapmışlardı. Gerçekten bu yol güzergahındaki halkın İstiklal mücadelesine katkısı ender görülen bir gayret, fedakârlık ve inanca dayanmıştı.

     

     

    İstiklal Yolu üzerinde Milli Mücadele'nin başarısı için çok çeşitli faaliyetler göze çarpmaktadır. İnebolu, Kastamonu ve Çankırı'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Tekâlif-i Milliye Komisyonları, Gençlik Kulüpleri ve İnebolulu Kayıkçılar Loncası gibi kuruluşlar, savaşın kazanılmasında büyük faydalar sağlamışlardır. Ayrıca bölgede düzenlenen işgallere tepki mitingleri de halkta direniş ruhu meydana getirmiştir. Bu bölgedeki din adamlarının faaliyetleri, halkın Milli Mücadele’ye katılmasında ve maneviyatının yükseltilmesinde önemli rol oynamıştır. İnebolu Müftüsü Ahmet Hamdi Efendi'nin her cuma namazından sonra yaptığı Kuvâ-yi Milliye'yi öven vaazları, kentin iskelesine gelen silah ve cephaneleri boşaltma konusunda halkı heyecana sevk etmiştir. Ayrıca Hamdi Efendi bizzat kendisi sandıkları taşıyarak örnek olmuştur. Yine vatan şairi Mehmet Akif Ersoy'un Nasrullah Cami'sinde verdiği vaazlar Kastamonu halkının moral kaynağı olmuş, birlik ve beraberliğin oluşmasını sağlamıştır. İlave olarak Ağaoğlu Ahmet Bey'in İnebolu, Kastamonu ve Çankırı meydanlarında irad ettiği nutuklar halkın uyanışında hizmetler görmüştür. Kısacası halkın bilinçlenmesi, İstiklal Yolu'nu takip eden yüksek şahsiyetlerin halka yönelik heyecanlı, duygulu, bilgilendirme ve motive etme faaliyetlerinin bir sonucuydu.

     

     

    Bunların yanı sıra İstiklal Yolu güzergahında kültür faaliyetleri de yapılmıştır. Çıkartılan gazete ve mecmularda (özellikle Açıksöz) yayımlanan şiir ve yazılar, liselerde ve Kastamonu'da açılan sinemada düzenlenen piyes (örneğin İzmir Faciası piyesi), müsamere ve oyunlar sayesinde Milli Mücadele ruhu canlandırılmıştır. Yine Çankırı'da 27 Eylül 1921 tarihinde kurulan panayır, mahalli olmaktan çıkarılarak uluslararası bir hale getirilmiştir. Bu panayır sayesinde Çankırı'da, ekonomik açıdan olduğu kadar kültürel etkileşim için de ortam hazırlanmıştır. İstiklal Yolu'nun önemli halkalarından biri olan Çankırı'daki bu gelişme, beraberinde Türk Kurtuluş Savaşı'nın zaferini getirmiştir.

     

     

    Kastamonu vilayeti sahili Milli Mücadele'nin ikmal iskelelerini oluşturmuştur. İstanbul'da faaliyet gösteren gruplar tarafından sağlanan silahlar çeşitli vasıtalarla İnebolu, Cide, Bartın, Kozlu, Kilimli, Zonguldak, Ereğli ve Sinop limanlarına çıkartılarak, buralardan Cide-Kastamonu, Zonguldak-Ereğli-Bolu, İnebolu-Daday-Kastamonu, Sinop-Boyabat-Taşköprü-Kastamonu yollarını takiben Batı cephesine ve Ankara'ya ulaştırılıyordu. İstanbul dışında çeşitli merkezlerden silah tüccarları vasıtasıyla alınan silah ve cephane de aynı yollarla taşınıyordu. Doğu cephesinde 1920 yılı sonunda savaşın bitmesi üzerine bir kısım silah ve cephane Erzurum-Trabzon yolu ile Batı Karadeniz limanlarına taşındı. Yine Rusya'dan sağlanan silahların bir kısmı İnebolu Limanı'ndan Batı cephesine ulaştırılmıştır.

     

     

    Milli Mücadele'nin en kritik günlerinde adeta taze kan damarı haline gelen İnebolu yolunun başlangıcında ortaya çıkan fedakârlık ve kahramanlık halkalarının ilkini İnebolu kayıkçıları oluşturdu. Gece gündüz demeden, yılmadan, usanmadan adeta denizi Anadolu'ya taşıdılar. Bir alicenaplık olarak kayıkçıları temsilen İnebolu Mavnacıları 1924 yılında 2107 numaralı İstiklâl Madalyası'yla ödüllendirildi. Fedakârlıkta İnebolu ahalisi kayıkçılardan hiç de geri kalmadı. Kastamonu Havalisi Komutanı Muhittin Paşa Genel Kurmay Başkanlığı'na verdiği bir raporda İnebolu halkının fedakarlığını şöyle ifade ediyordu: "İnebolu'nun vatansever halkının şimdiye kadar askerlere dolayısıyla millete yaptıkları hizmet ve yardımları takdire şayandır. Yollamalar başladıktan bu yana hergün arkası kesilmeyen taşımalarda, malzemenin teslim ve yollanmasında parasız ve bir mükafat beklemeden çalıştıklarını gördüm."

    Rauf Orbay, Kasım 1921’de gerçekleştirdiği Ankara yolculuğu sırasında, bahsimiz olan yoldaki ikmal sırasmdaki, zorluk, sıkıntı ve fedakarlıklardan çok etkilenmiş ve konuyu şöyle aktarmıştı: "İnebolu'dan Çankırı'ya kadar cephe gerisindeki geri hizmetlerin %90’ının kadınlar tarafından erkekleri mahcup edecek derecede gayret ve fedakârlıkla yapılmakta olduğunu görmekteyiz. Bu fedakâr kadınların arkasında emzikte çocukları olan mübarek analar da vardır. Yavruları kucaklarında, kağnıları önlerinde, övendereleri ellerinde, Ankara'ya ve cepheye naklediyorlar. Allah bu millete yakında necat ve uzun müddet sulh ve saadet nasip edecektir. Bu millet hakkıyla istihkak kesbetmiştir..."

    Rauf Orbay'ın İstiklal Harbi'nde Türk kadınının hangi manaya geldiğini ifade eden bu müşahadelerine ek olarak devrin önemli şahsiyetlerinden Mustafa Necati'nin yine aynı zaman ve mekan diliminde gözlediği şu olay son derece dikkate değerdir. "Kafileye yaklaştıkça bazan bu uzun sükûtu yırtan bir kadın sesi yahut bir çocuk feryadı yükseliyordu. Kafileye yaklaştık ve selâmlaştık... Biz soğuktan yamçiler altında bile titrerken, tek yorganını da arabaya örten bir ninenin, çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce içimde takdirle karışık bir merhamet sızladı. Arkasına sardığı peştemalı, içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine bile örtmeden, yorganını niçin arabaya serdiğini sormak fikrini duydum: Üşümez misin sen nine?... Bak çocuk donacak, yorgan örtsene... diye arabanın üstünü işaret ettim. Bu sözü garip bir tarzda karşıladı, sormaya değer bir şey addetmiyordu galiba... Benim cevap beklediğimi anlayınca mukaddes bir şeye teveccüh eder gibi kağnıya doğru koştu, "Kar serpiyor, millet malıdır, nem kapmasın evladım" dedi. Ve yorganın uçlarını iyice serdi, kar sepelemeye başlamıştı. O zaman anladım ki, cephaneleri ıslatmamak için bu fedakârlığı yapıyor; o vakit deminki merhametten utandım bile... Aman yarabbim. Fedakarlığını bildirmek bile istemiyor. Bu âlicenaplık karşısında secde etmeyen ruh ve aşk olurmu?"

     

     

    İstiklal Yolu’ndan zor şartlarda Anadolu'ya silah ve cephane taşıyan yüzlerce isimsiz kahraman geçmiştir. İnsanüstü çabalarla bu görevi yerine getirip Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında önemli görevler üstlenmiştir. Bu kahramanlardan bazılarının öyküleri şöyledir;

    Hamamcı Kadı Salih Reis: 13 Haziran 1921'de İnebolu kıyılarında yaklaşık bir yıldır süren telaşın bir yenisi daha yaşanıyordu. Kayıklar, açıkta demirlemiş gemilerden cephane yüklü sandıkları kıyıya getirmiş, ilçe halkı kıyıya yaklaşan kayıklarda taşıyabildikleri sandıkları omuzlayarak depolara taşıyorlardı. Salih Reis kıyıya yanaşmış cephane yüklü kayıktan ihtiyar bedenine aldırmadan bir top mermisi omuzladı. Bu arada Kastamonu Bölgesi Komutanı Muhittin Paşa, Kadı Salih Reis'i izliyordu. Muhittin Paşa yardım etmek amacıyla bu 70'lik ihtiyarın yanına geldi ve; "Dede, ver de ben de taşıyayım…" dedi. Sırtındaki mermiyi zorla taşıyan ihtiyar Kadı Salih Reis başını bile kaldırmadan; "Bana yardımı bırak düşman gemileri geliyor. Git bir sandık cephane de sen omuzla!" diyerek farkında olmadan Paşa'yı tersledi ve mermisini vermedi. Bu diyalog üzerine etrafta bulunanlar Paşa'nın kızdığını düşünürken Muhittin Paşa; "Bu millet ölmez, bu millet esir olmaz" demiştir.

    Şehit Şerife Bacı: Kastamonu'nun Seydiler İlçesi'nden olan Şerife Bacı sonu hazin biten bir kahramanlık destanının sahibidir. 1921 yılının ilk aylarında, Şerife Bacı İnebolu'dan aldığı cephanelerle Kastamonu'ya doğru yola çıkmış, çetin kış şartları ve aniden bastıran tipi sırasında bağlı bulunduğu kağnı kolundan ayrı düşmüştür. Şerife Bacı, o zor şartlarda Kastamonu Kışlası yakınlarına kadar gelmişse de donmaktan kurtulamamıştır. Fırtına ve tipinin sabahında bir bebeğin ağlama sesini takip eden devriye ekibi, sahibi donmuş bir kağnı arabası ile karşılaşmıştır. Devriye ekibi kağnıda üzerleri kardan etkilenmemesi için battaniye ile örtülmüş cephane ile cephanenin arasında kuru otlara yatırılmış bir bebek bulmuştur.

    Halime Çavuş: Kastamonu ve Türk kadınının Milli Mücadele'de anıtsallaşmasının, cephe gerisinde ve cephede omuz omuza hizmet verişinin en önemli örneklerinin biri de Halime Çavuş'tur. Savaş döneminde ailesinin tüm ısrarlarına rağmen cepheye giden Halime Çavuş, o dönemde yadırganmamak için saçlarını kazıtarak erkek gibi traş olmuş ve hep bir erkek gibi giyinmiştir. İnebolu'dan aldığı birçok cephaneyi cephelere ulaştıran Halime Çavuş düşman kurşunuyla yaralanmış, buna rağmen cephe ve cephe ardı görevlerini sürdürmüştür.

     

     

    İnebolu-Ankara yolu (İstiklal Yolu) Anadolu'ya çıkan Türk aydını için adeta bir efsane yolu olmuştur. Kimi yeni umutların yeşerdiği düşüncesi ile bu yolu efsaneleştirirken, kimi de çektiği sıkıntılarla yolun bir başka cephesini, olumsuz yönlerini dile getirmektedir. Bazıları için ise Anadolu insanının fedakârlığı, olağanüstülüğüne bu yol boyunca rastlamanın verdiği hazzı duymaktadır. Gerçekte ise bu yol Anadolu'da yeni Türk Devletini kuranların karşılaştıkları zorlukları, Anadolu insanının yeni devletin kuruluşuna hangi duygular içerisinde katıldıklarını gösteren abidevi bir yolun macerasıdır.  

     

     

    KAYNAKÇA

    Nazım Berksan; Yol Davamız Nerede, Ankara 1951. 

    Mehmet Şahingöz, "Milli Mücadelede Kastamonu" Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Tebliğler, Ankara, 1989.

    Hüsnü Açıksözcü, İstiklâl Harbinde Kastamonu, Vilayet Matbaası, Kastamonu, 1933.

    Yılmaz Tezcan, İstiklâl Savaşı ve Kastamonu, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 1996.

    Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni - Siyâsî Hatıralarım II, İstanbul, 1993.

    Mustafa Eski, Mustafa Necati Bey'in Kastamonu'daki Çalışmaları, Ankara, 1990.

    Fevziye Abdullah Tansel, İstiklâl Harbi’nde Mücâhit Kadınlarımız, Ankara 1988.

    Refik Turan, “Milli Mücadelede İnebolu-Kastamonu-Ankara Hattı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XV, Sayı 44, Ankara Temmuz 1999.

    İsmail Çam, “İstiklal Yolu ve Çankırı Güzergâhı”, http://www.istiklalyolu.com, Erişim 08 Kasım 2022.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.