Evsiz Barksız Bir Hayalet: Tokyo Ueno İstasyonu - Miri Yu

Evsiz Barksız Bir Hayalet: Tokyo Ueno İstasyonu - Miri Yu
  • 5
    0
    0
    0
  •  

    İthaki Modern’den okuduğum ilk kitap Miri Yu’nun ‘’Tokyo Ueno İstasyonu’’ oldu. 2020 Çeviri Edebiyatı Ulusal Kitap Ödülü de almış bu eser. 

     

    Güney Koreli olmasına rağmen çağdaş Japon edebiyatının önemli temsilcilerinden Miri Yu, Japonca yazdığı eserlerle ve edebiyatıyla birlikte sanat dünyasında yaşamı ve yazdıklarıyla dikkat çekmeyi başarmış. Fakat Japon olmadığı için imza günlerinde ve bazı etkinliklerde faşist saldırılara ve eylemlere maruz kalmış. Aldığı ödüller sık sık gündeme gelmiş ve eleştirilmiş ne yazık ki. Sırf Japon değil diye. 

    Tokyo Ueno İstasyonu’nda evsiz bir hayalet olan Kazu’nun yalnız ve kasvetli hayatına odaklanırken beri yandan Japonya toplumunda yaşanan eşitsizliklere parmak basan bu kitabın yazarının ilginç ve dramatik bir hayatı olmuş aslında. 

     

     

    Çocukken annesiyle babasının şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarıyla birlikte okul hayatında akran zorbalığına uğraması ve taciz edilmesi gibi birçok sıkıntı yüzünden intihar denemelerinde bulunmuş. Sonunda kitaplarla tanışmış ve bu ağır dönemlerden sıyrılmayı başarmış. Edgar Allan Poe ve Fyodor Dostoyevski gibi yazarlarda kurtuluşa doğru yol almış Miri Yu. Aradığı huzuru ise tiyatroda bulmuş ve bu tür topluluklara katılarak oyunlar yazmış, sahnelenen eserleri de olmuş. Daha sonra roman yazmaya başlamış ve yarı otobiyografi türünde olan ilk romanı İşi ni Oyogu Sakana 1991 yılında yayımlanmış. Yazdığı eserlerin çoğu ödül almış ve yazar adını edebiyat dünyasında duyurmuş. Dilimize kazandırılan ilk eseri ise 2014 yılında yazdığı Tokyo Ueno İstasyonu olmuş. Doğrusu yazarın tarzını ve işlediği temaları sevdim, umarım diğer kitaplarını da ülkemizde okuma fırsatı bulabiliriz.

     

    Tokyo Ueno İstasyonu yazılmadan önce on yıllık bir hazırlık döneminden geçiyor: Miri Yu, Ueno istasyonu ve park etrafında yaşayan evsizlerle konuşarak belgesel niteliğinde taslaklar oluşturuyor; çeşitli ses kayıtları, fotoğraflar ve birçok hikayeyi barındıran bu araştırmalar ise sonunda Tokyo Ueno İstasyonu eserinde vücut buluyor. 

    Kitabı okurken yaşananları daha iyi anlamak için mekanlara bakmayı unutmadım. Ueno Parkı’nın havası ve ortamı harika görünüyor. Bir gün oralara yolum düşerse mutlaka uğrayacağım yerler arasında olur.

     

     

    İstasyon ve parkın şimdiki şenlikli havasını kitap içerisinde görmek pek mümkün değil, çünkü parkın içinde yaşayan evsiz insanların ve parka yakın alanda çalışan inşaat işçilerinin yaşadıkları hayata tanık oluyoruz. 1964 yılında Tokyo Olimpiyatları’nın hazırlığında bir işçi olarak yerini alan Kazu, ailesinden ve evinden çok uzaklarda hayatını sürmek zorunda, eline geçen kazancı da onlara yolluyor. Eşinin ve çocuklarının kokusu ile muhabbetlerinden yoksun, yalnız bir hayat bu.

    Tek bölümden oluşan eser, bazen Kazu’ya bazen de Kazu’nun gözünden baktığımız o parktan geçen ya da orada yaşayan evsizlerin konuşmalarına şahit ediyor biz okurları. Kurgunun karmaşıklığı ve bu gibi diyalogların iç içe oluşu kitabı biraz dağınık kılmış; özellikle Kazu’nun hayalet mi yoksa nefes alıp veren bir insan mı olduğunu çözemedim bazı yerlerde. 

     

    Savaş sonrası Japonya’nın portresini çizen kitabın temel noktası zengin ile yoksul arasındaki büyük farkların ele alındığı kısımlardı bence. Ayrıca sürekli çalışmak ve çabalamakla geçen ömründe hep yalnız yaşamak zorunda kalan bir bireyin ya da birey olmaya çalışmanın derdini okuyoruz. Fani bir insanın hayatı ne kadar sürüp gidebilir ki? Sevdikleriyle beraber neredeyse hiç zamanı olamamış bir ömür. 

    Yazarı ve kitabını sevdim, bu gibi temaların işlendiği kitapları okumayı seven herkese öneririm.

     

     

    Alıntılar:

     

    Hayatın, ilk sayfayı çevirdikten sonra sıradaki sayfanın geldiği, sayfaları çevire çevire nihayet son sayfaya varılan bir kitap gibi olduğunu düşünürdüm ama hayat kitaplardaki hikâyelerden tamamen farklı çıkmıştı. Harfler dizili, sayfa sayıları konmuş ama bir hikâye örgüsü yok. Sonu var ama bitmiyor. /s. 5

     

    Aniden yağmur yağmaya, kulübelerin üstündeki brandaları ıslatmaya başladı. Yağmur, yağmurun ağırlığıyla yağıyordu. Yaşamın ağırlığı gibi, zamanın ağırlığı gibi muntazam bir şekilde yağıyordu. Yağmurlu gecelerde, yağmurun sesinden kulaklarımı alamadığım için uyuyamazdım. Uykusuzluk, sonra da ebedî uyku… Ölümün araya mesafe koyduklarıyla, yaşamın araya mesafe koydukları, yaşamın yakınlaştırdıklarıyla, ölümün yakınlaştırdıkları, yağmur, yağmur, yağmur, yağmur…

    Tek oğlumun öldüğü gün de yağmur yağıyordu. /s. 27

     

    “İnsanın en kötü huyu ölüm ânını düşünmekten vazgeçemeyişidir. İyi bir ölüm şekli miydi, kötü bir ölüm şekli miydi diye geriye kalan bizler kafa yorarız. Bu durumda da hangi ölüm şeklinin iyi hangisinin kötü olduğu bizim kararımıza kalır.” /s. 51

     

    Eskiden evim vardı. Ailem de vardı. Kimse başından beri bu mukavva kutular, mavi brandalardan yapılı derme çatma kulübelerde yaşamıyor. Kimse isteyerek evsiz olmuyor. Herkesin kendine has hikâyesi var. /s. 58

     

    Düştüğünüz yer bir çukur olsa, geri tırmanabilirsiniz belki. Ancak bir kez ayağınız kayıp da uçurumdan düşmeye başlarsanız, hayata tekrar dönebilmek imkânsız. Düşüşe son verebilecek tek şey ölüm. Yine de ölene kadar yaşamaya devam etmek zorundasınız. Bunun içinde de az da olsa para kazanmaktan başka çare yok. /s. 58

     

    Ölümde korkutucu olan ölecek olmam değil. Ne zaman biteceğini bilmediğim bir hayatı yaşamaktı korkutucu olan. Tüm bedenime çöken bu ağırlıkla mücadele edecek gücüm de ona dayanacak gücüm de yoktu. /s. 87

     

    Zaman geçmişti, yaşananlar yaşanmıştı, yaşandığı gibi kaybolup gitseydi keşke her şey… Ama kaybolmuyorlardı… Peşimden geliyorlardı… /s. 107

     

     

    Kaynak

    Yu, Miri (2022). Tokyo Ueno İstasyonu (Çev. Barış Bayıksel). İthaki Yayınları

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.