Metrodaki insanları süzerken kafasından çokça düşünceler geçiyordu. Kendisi en köşede dururken insanlarla arasında mesafe vardı. Bu sanki beyninin koymak istediği mesafenin fiziksel bir yansıması gibiydi. Arkada çalan müzikle zihnini toplaması çok zordu. Öncelikle şiir yazmak istedi onsuz olmanın nasıl bir his olduğunu parmaklarından aktararak ifade etmek ama tıkandı kaldı sanki kelimeler yetmezdi anlatmaya, anlamsız kaldırdı. Ama sonra düşündü ki şiir yazamasa da duygularını yazarak da ifade edebilirdi. Hatta bu yazılarını okuyunca mutlu olan, onu anlayan kişiyi düşünerek yazması daha şevk ediciydi onun için. Kafasında bir düşünce bulutu yoktu, kafası artık bir düşünce bulutu olmuştu. Nasıl geçerdi içindeki bu boşluk hissi bilmiyordu. Evrenden önce bile var olmuş o eski tarihin kalıntılarını yaşatıyor gibiydi içinde. Vardı ama yoktu, yoktu ama vardı. Huzuru arıyordu. Belki de huzurun kendisi olmak istiyordu. Hepimiz birer yıldız tozuyuz demiş ya biri onun gibi ezelden edebe tüm evrenin tozunu benliğinde hissediyor gibiydi. Ruhu sonsuzdu ve bir bedene sıkışıp kalması onu öldürüyordu. Sonsuzsa nasıl ölebilirdi ki. Ama o ölüyordu. Hem de ölümlerin en kötüsü yavaş yavaş içten çürüyerek olanından. Dıştan iyiydi, görünürde sorun yoktu ama içi öyle değildi. Ne zamana kadar dayanacağını bilmiyordu. Sonsuz olup huzuru bulsaydı keşke ama imkânı yoktu. Hiç olup huzuru bulsaydı keşke ama o da imkânsızdı. En kötüsünü deneyimliyordu; arafta kalmıştı. Biliyordu buradan çıkışı yoktu. Varsa da yolu bilmiyordu. Hiçti ve sonsuzdu ama her varlığın tattığı bir şeyi biliyordu. En zoru kendine kılavuzluk yapmaktı. Bir varlığın en büyük düşmanı kendisiydi, tüm zaaflarını bilip ya onlara karşı savaş açacaktı ya da onların boyunduruğu altına girecekti. O ise kaybolmuştu. Yenilmek istemiyordu ama mücadele edecek mecali de yoktu. Hiçlik ve sonsuzluğun birleştiği yerde huzuru bulmak istiyordu. Bunun için bir kıvılcıma ihtiyacı vardı. İçindeki umut kırıntılarının yeşermesine sebep olan şeyi istiyordu. Ama o ondan çok uzaktı. Belki hiç olmayacaktı, belki olacaktı... Olmasını çok istemesine rağmen onsuz iyi olacaksa varsın olmasın diye düşünüyordu. Varlığı bile yeterdi onun için. Onun varlığı bile kendi acınası varlığını değerli hissettirmesine yol açıyordu. Bu bile yetiyordu. Bazı şeylerin hayali bile güzeldi, onun gibi. Bazen esen bir meltemle ruhuna çarpan kokusu özlemini ateşe atılan su gibiydi. Yangını söndürmesi isterken daha da harlanıyordu. Bir an kafasını kaldırdı. En son hatırladığı ayakta olduğuydu. Hangi ara oturmuştu ki... Şimdi kalabalığın içindeydi kulağındaki müzikle. Ama gene yalnızdı. Kendi içinde mutlu olması gerekiyordu. Evinde hissetmesi gerekirken ayakları geri geri gidiyordu. Bırakamıyorsa devam etmek zorundaydı bunu da biliyordu. Gene yok saymayı seçti. Her şey yolundaymış gibi davranmayı. Müzik devam etti. İnsanlar geldi gitti. İçinde hapsolduğu düşünceler ayni kaldı. Kendisi kayboldu ta ki hiçlik ve sonsuzluk olana kadar...
Yorum Bırakın