Briseis Anlatıyor: Kızların Suskunluğu, Troyalı Kadınlar İle Devam Ediyor

Pat Barker’ın kaleme aldığı Kızların Suskunluğu aslında bir üçlemenin ilk kitabıymış. İki yıl önce okuduğumda böyle bir şeyden haberim bile yoktu. Troyalı Kadınlar çıkınca devam kitapları olduğunu öğrendim ve sizlere de duyurmak istedim. Troyalı Kadınlar'a geçmeden önce Kızların Suskunluğu hakkında birkaç sözüm var:

Kızların Suskunluğu, Guardian’a göre 21. yüzyılın en iyi yüz kitabından biri. Doğrusu Madeline Miller’in kaleme aldığı Akhilleus’un Şarkısı ve Ben, Kirke kadar kendisine hayran bırakmadı, fakat Yunan mitolojilerinin en önemli efsanelerinden biri Troya Savaşı’ndan bir kesit sunduğundan dolayı ilgiyle okumamı sağladı.

Troya efsanesini ve bambaşka şekilde gelişen etkileyici öyküleri, Akhilleus’un Şarkısı ve Ben, Kirke’de çarpıcı bir anlatım sayesinde okuma fırsatı bulmuştum. Neredeyse iliklerime kadar öğrendiğim efsaneyi ise bu sefer de bir kadının bakış açısıyla değerlendirme amacına ulaştım. Kızların Suskunluğu’nda, Troya Savaşı’na çok yakından tanık olan ve mağdur bir kadını, Troyalı Briseis’i okudum. Kadın olmanın her koşulda başlı başına bir zorluk olması yetmezmiş gibi, bir de savaş yüzünden erkeklerinin, büyüklerinin katledilmesine şahit olan bu zavallı kadınların, düşmanlarının kapısında ve yatağında köle olmak zorunda bırakılmalarına seyirci kalıyorsunuz okurken. Briseis, Akhilleus’un kölesi oluyor ve kendisini nelerin beklediğini de bilmiyor? Bu zor ve acımasız hayata alışabilecek midir sizce?

Kızların Suskunluğu'nda erkeklerin savaşı ve intikamları arasında kaynayan, unutulmaya yüz tutmuş bu kadınların öyküleri tekrar gün yüzüne çıkıyor… Yunan mitoslarını seven herkesin de kaçırmaması gereken bir kitap bence. Yunan mitolojisine ilginiz var ve nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız da şu içeriğime göz atabilirsiniz: Yunan mitolojisine nasıl başladım? - kitap önerileri

İthaki Yayınları’nın yayınladığı ve Seda Çıngay Mellor’un çevirdiği kitap geçtiğimiz aylarda bizlerle buluştu. Yakın bir zamanda okumak istiyorum. Okuduktan sonra burada yorumumu paylaşacağım. Kitaba göz atalım:

TROYALI KADINLAR VE ARKA KAPAK BİLGİSİ

Yüce Akhilleus, zeki Akhilleus, ışıl ışıl Akhilleus, tanrıya benzeyen Akhilleus... Hayatlarımızı o muazzam gölgenin altında yaşıyorduk. Hakikat ne mi? Akhilleus’un hikâyesi asla bitmiyor. Erkekler nerede savaşıyor ve ölüyorsa Akhilleus’u orada bulabilirsiniz.

Şehirlerin Muhafızı, bilge tanrıça Athena bu şehri pek umursamıyordu anlaşılan. Surlar aşıldı, şehir düştü, savaşın onca zulmüne yenileri eklendi, ölenlerin yerini yenileri aldı ve savaş sona erdi. Ancak galipler tıkılıp kaldıkları sahilde mutsuzlardı. Tanrılar bu galibiyetten razı değildi belli ki. Yunan ordusu zafer sarhoşluğu içinde bu defa ganimeti paylaşma derdine düşmüştü: şan, altın, silahlar ve zırhlar, bir de biz, köleler.

Akhilleus’un ardından evlendirilip eş statüsüne yükselse de özgürlüğüne kavuşamayan Briseis geçmişi anımsamaya ve anlatmaya devam ediyor. Ne yaptıysa hayatta kalmak adına yaptı ama vicdanı yakasını bırakmıyor bir türlü. Savaş bitmiş olsa da Troya harabelerinin gölgesinde kızlar hâlâ köle, hâlâ suskunlar. Çarpışan kılıçların, zırhların gürültüsü arasında boğulup yok olmaya yüz tutmuş sesleri Pat Barker’ın kaleminden yankılanıyor.

“Kadın düşmanı bir distopyanın ortasında gelişen coşkulu bir macera.” –The Observer

İthaki Yayınları'ndan üçleme haberi:

Pat Barker’ın, Kızların Suskunluğu kitabıyla anlatmaya başladığı Briseis’in macerası, “Troyalı Kadınlar” ve “The Voyage Home” kitaplarıyla birlikte devam ediyor!