Kimlik Çözülmesi Bozukluğu: Gerçek mi yoksa geçici bir moda mı?

Kimlik Çözülmesi Bozukluğu: Gerçek mi yoksa geçici bir moda mı?
  • 2
    0
    0
    0
  • Secret Window (2004), Identity (2003), Split (2016), Sybil (1976), The Machinist (2004) ve daha birçok film. Bu filmlerin ortak bir konusu var: kişiliklerindeki çözülmeler sonucu birçok farklı kimliğe sahip başroller. Hollywood’un belki de en sevdiği psikiyatrik hastalık yani -eski adıyla çoklu kişilik bozukluğu- kimlik çözülmesi bozukluğu (dissosiyatif kimlik bozukluğu) hastanın benliğinin çözülüp alt kimlikleri oluşturması ile bilinmektedir. Diğer ruhsal bozukluklardan, nispeten tutarlı ancak değişen öznel olarak ayrı kimliklerin ve tekrarlayan bellek bozulması, açık amnezi (hafıza kaybı) veya her ikisinin ve/veya geçici olmayan bir otobiyografik bellek dönemi için amnezinin devam eden birlikteliği ile ayrılır. Neredeyse değişmez bir şekilde ezici çocukluk deneyimlerinin sekeli olarak ortaya çıkar (Putnam, Guroff, Silberman, Barban ve Post, 1986; Spiegel, 1991). Genelde bu hastalıktan mustarip kişiler kimlik geçişlerinde alt kimlikle özdeşleşen davranış ve düşünce şekillerindedir. Örneğin normalde sağ elini kullanan bir hasta alt kimliklerden birinde sol elini kullanabilir.

    Çoğul kimlik, 1800'lü yıllara kadar kötü ruhlardan ve şeytandan etkilenme durumu olarak kabul edilirken, 19. Yüzyılın başlarında Benjamin Rush hastalığın ilk tanımlamasını yapmıştır (Kaplan, Sadock ve Grebb, 1994). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı) V Çoğul kimlik ile ilgili şu tanı kategorilerini işaret eder:

    a)      İki ya da ikiden çok ayrı kişilik durumu ile belirli kimlik bölünmesi. Bu durum, kimi kültürlerde cin çarpması yaşantısı olarak tanımlanır. Kimlikte bu bölünme, kendilik duyumunda ve eylemlerini yönetebilirlik algısında sürekliliğin belirgin olarak bozulmasını kapsar ve duygulanım, davranış, bilinçlilik, bellek, algı, biliş ve/ya da duyusal-devinsel işlevsellikte bununla ilişkili değişiklikler bulunur. Bu belirti ve bulgular, başkalarınca gözlenebilir ya da kişi bunları bildirir.

    b)      Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, günlük olayları, önemli kişisel bilgileri ve/ya da örseleyici olayları anımsarken yineleyici boşluklar olması.

    c)      Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

    d)      Bozukluk genel kabul gören kültürel ya da dinsel bir uygulamanın bir bölümlü değildir. NOT: Çocuklarda bu belirtiler imgesel oyun arkadaşları ya da başka düşlemsel oyunlarla daha iyi açıklanamaz.

     

    Bu belirtiler, bir maddenin (örn. Alkol esrikliği sırasında ortaya çıkan bilinç kararmaları ya da davranış kargaşaları) ya da başka sağlık bir durumunun (örn. Kompleks parsiyel katılmalar) fizyolojiyle ilgili etkenlerine bağlanamaz.

     

    Çoğuk Kimlik ile ilgili bu giriş kısmından sonra artık yazının esas konusuna geçebiliriz. Aslında tartışma geçtiğimiz şubat ayında gerçekleşen The 2023 Encéphale Congress’de Paris’te geçti. Kongrenin bir oturumu dissosiyatif kimlik bozukluğuna ayrıldı. Filmler sayesinde gişede ve reytinglerde başarının anahtarı olsa da, kimlik çözülmesi bozukluğu yine de psikiyatri camiasında tartışmalı bir konu olmaya devam ediyor.

     

    800 Fransız psikiyatristle yapılan bir anket, %51'inin - en azından internette ergenler arasında giderek yaygınlaşan - bu bozukluğun varlığı konusunda şüpheleri olduğunu ya da kimlik çözülmesi bozukluğunun var olduğuna bile inanmadıklarını ortaya koymuştur. Peki, psikiyatri mi yoksa fantezi mi? Oturumun başlığında sorulan soru bu. Bu çoklu kimlik olgusu hangi alana girerse girsin, açık olan şey kimlik çözülmesi bozukluğunun birkaç yıldır ergenler arasında görülen daha geniş "çoğul kültür" hareketinin bir parçası olduğudur.

     

    Çocukluk Çağı Travması

    Kimlik çözülmesi bozukluğu olan kişiler travmatik olayların yanı sıra günlük yaşamın unsurlarıyla ilgili olarak da sık sık hafıza kaybı yaşarlar. Oturumun başında gösterilen bir videoda Nancy Üniversite Hastanesi'nde psikiyatrist olan Coraline Hingray, Maïlé Onfray adlı genç bir kadınla röportaj yapıyordu. Bir tarikatta büyüyen Onfray'e 2017 yılında kimlik çözülmesi bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konmuş. Dissosiyatif parçalarını birbirinden tamamen ayrılmış, her biri kendi dünyasına ve kendi deneyimlerine sahip olarak tanımladı. Ancak hepsini saymak ya da listelemek istemedi çünkü "bu onları daha da ayırmak anlamına gelecekti, oysa yapabilmeyi umduğu şey onları yeniden birleştirmekti."

    Her ne kadar gün içinde sürekli değişim geçirdiğini belirtse de, bu değişimlerin - örneğin sesinin ya da konuşmasının - "belli belirsiz bir şey olduğunu ve bir gösteri olmadığını" söyledi. Onfray, her zamanki beceri ve yeteneklerine sahip olmadığı - çocuklara öğretmenlik yapmak, bilgisayar kullanmak - ancak daha sonra o anda ne yaptığını hatırlamadan bunları tekrar bulduğu dönemlerden bahsetti. Kimlik çözülmesi bozukluğu sıklıkla, Onfray'in durumunda olduğu gibi, tarikat içindeki psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddet gibi ezici çocukluk travmalarıyla ilişkilendirilir. Hasta için bu durum "büyük bir acı ve yalnızlık" ile sonuçlanır.

     

    Tartışmalı Bir Bozukluk

    Alfred Hitchcock'un Psycho'sundan M. Night Shyamalan'ın Split'ine, Hollywood uzun zamandır kimlik çözülmesi bozukluğuna hayranlık duyuyor. Son yıllarda, bu durum genç yetişkinler tarafından sosyal medyada yaygın bir şekilde duyurulmaktadır. Ancak bilim dünyası hala ikna olmuş değil.

    Çeşitli çalışmaların sonuçları, bu bozukluğun belirli özelliklere sahip olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca bu durumun genel nüfusun %1'ini etkileyebileceğini öne sürmektedirler. Ancak psikiyatristler, bu hastalığım var olup olmadığını sorguluyor ve bunu son yıllarda çocuk ve ergen psikiyatrisinde bir "salgın" olup olmadığını merak ettirecek kadar büyüyen moda bir fenomen olarak görüyorlar.

    Peki ya Fransız psikiyatristler? Onlar hangi tarafta yer alıyor? Şüphecilerle mi yoksa ikna olmuşlarla mı birlikteler? Hingray bunu öğrenmek için 800 psikiyatristle anket yaptı. Yanıtları Encéphale dergisinde yayınlanacak. Bu arada, işte ana bulgular.

     

    Öncelikle Hingray, Fransız psikiyatristlerin gördükleri hastalar arasında bu hastalığı "nadir bir tanı" olarak sınıflandırdıklarını söyledi. Gerçekten de, pratisyenlerin üçte ikisi kimlik çözülmesi bozukluğu olan bir hastayı hiç tedavi etmediklerini belirtmiştir. Tedavi edenlerin %24'ü ise bu rahatsızlığa sahip bir ila dört hasta gördüklerini söylemiştir. Katılımcıların neredeyse yarısı (%48) bir yıl içinde gördükleri hastaların kendi kendilerine tanı koyduğunu bildirmiştir.

    Psikiyatristler genel anlamda dissosiyatif bozukluklar konusunda eğitim aldıklarına inanıyor mu? 61'inin cevabı hayır olmuştur. Eğitimli olduğunu söyleyenlerin %37'si, örneğin kongrelere katılarak veya konu hakkında okuyarak kendilerini eğitmek için adımlar attıklarını belirtmiştir.

    Hastalığın epidemiyolojisi sorulduğunda, psikiyatristlerin çoğu (%67) yaygınlığı %0,15 olarak belirtmiştir. Yaklaşık %32'si ise nüfusun %1,5'inde Kimlik çözülmesi bozukluğu olduğunu düşündüklerini söylemiştir. Richard J. Loewenstein'ın 2018 tarihli bir makalesine göre, gerçek yaygınlık %1 ila %1,5 arasında değişmektedir.

     

    Kimlik çözülmesi bozukluğu gerçek mi?

    Ankette psikiyatristlere kimlik çözülmesi bozukluğu hakkındaki bilgileri sorulmuştur. Çoğunluk DSM-5 tanımına aşinaydı ve travmanın altta yatan etiyoloji olduğunun farkındaydı. Buna ek olarak, psikoterapinin önerilen ilk basamak tedavi olduğunu da biliyorlardı.

     

    Uygulayıcıların çoğu bu duruma ilgi duyduklarını söylerken, bozukluğun var olduğuna inanıp inanmadıkları sorulduğunda işler biraz daha karmaşıklaşmaya başlıyor. "Burada işler oldukça eşit, 50-50 bölünmüş durumda. Yani, %51'i kimlik çözülmesi bozukluğunın varlığından şüphe duyuyor ya da var olduğuna inanmıyor," diye açıklıyor Hingray.

     

    Peki, bu medya tarafından yaratılan bir şey mi? Psikiyatristler yine ikiye bölünmüş durumda. "Bu bozukluğun, insanların filmlerde - örneğin Split - kitle iletişim araçlarında ve TikTok'ta gördüklerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını düşünmeye devam ediyorlar. Bununla birlikte, ankete katılanların %80 gibi ezici bir çoğunluğunun hastaların rol yapmadığını ya da numara yapmadığını düşünmesi oldukça güven verici."

     

    Bu durum başka bir durumla karıştırılabilir mi? Kesinlikle karıştırılabilir. Psikiyatristler kimlik çözülmesi bozukluğunun şizofreniye benzerliği konusunda ikiye bölünmüşken, diğer yandan kimlik çözülmesi bozukluğu sınırda kişilik bozukluğuna (borderline)benzerliği konusunda daha eminler.

     

    Sonuç olarak Hingray, Goethe'nin dediği gibi "Sadece bildiğinizi görürsünüz" görüşünde olduğunu belirtmiştir. Kimlik çözülmesi bozukluğunda bukalemun etkisinin söz konusu olduğunu kabul etmiştir. Çünkü dissosiyasyon koruyucu bir mekanizmadır: kişinin kaçınma davranışında bulunmasına olanak tanır ve olası tüm biçimleri alabilir (panik bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluk, tedaviye dirençli depresyon ve atipik şizofreni gibi).

     

    Tüm bunlar göz önüne alındığında, Hingray meslektaşlarını atipik psikiyatrik semptomlara karşı dikkatli olmaya çağırdı. Ve kimlik çözülmesi bozukluğunun gerçek olduğuna inanan biri olarak, onları bu bozukluğu araştırmaya ve okumaya teşvik etti. Bu hastalık hakkında ne kadar çok şey bilirlerse, semptomların ne olduğunu o kadar iyi görebilecek ve buna göre tedavi edebileceklerdir.

    Kaynakça

    DSM-5 Tanı ölçütleri başvuru el kitabı. Hekimler Yayın Birliği Yayıncılık, 2013.

    Kaplan, H. I., Sadock, B. J., & Grebb, J. A. (1994). Kaplan and Sadock's synopsis of psychiatry: Behavioral sciences, clinical psychiatry, 644-648. Williams & Wilkins Co.

    Putnam, F. W, Guroff, J. J., Silberman, E. K., Barban, L, and Post, R. (1986). The clinical phenomenology of multiple personality disorder: Review of 100 recent cases. Journal of Clinical Psychiatry, 47, 285–293.

    Spiegel, D. (1991). Dissociation and trauma. In A. Tasman and S. M. Goldfinger (Eds.), American Psychiatric Press review of psychiatry (vol. 10, pp. 261–276 ). Washington, DC: American Psychiatric Press.

    https://www.medscape.com/viewarticle/988814?src=soc_tw_230228_mscpedt_news_psych_identity&faf=1#vp_1

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.