Sağ eli boğazımı sıkarken sol eli de derimi aşmış göğüs kafesimin içerisinden sımsıkı bedenime tutunmuş. Onu kendimden uzaklaştıramam, son gücümle yutkunuyorum. Bu canavar bana ilk göründüğü gibi hiç değil. Oysaki bana huzuru vaat etmişti, bu acıda neyin nesi? Onun avı mı oldum yoksa.
Ben ne canavarım ne de avcı. Beni sen var ettin yalandan düşlerle. Boğazına ve göğsüne sarılan o el senin elinden bir başkasının değil. Kuduz köpekler gibisin. Bu işte senin hastalığın. Demirden bileklerinle çelikten yüreğinle övünür dururdun ne oldu sana böyle?
Güneşti gördüğüm ilk şey ve bir göz ve de daha sonra bir tebessüm. Demirdendir bileklerim ve de çeliktendir yüreğim. Tutuldu o güneş, düştüm karanlığa. Ne bileğim ne yüreğim bir çare ona. Sarkaçlarımdan damlalar düştü de bir bir kırıldı dallarım. Bileğimin tutunacak bir dalı yüreğimin tutunacak aydınlığı yok oldu. O çıktı ve bana vaat etti huzuru. O işte bir canavar, sen! Anlattın bana dallı budaklı ağaçları, güneşten sararmış otları. Çıktım vaat ettiğin topraklara doğru yola. Nerden bilebilirdim senin avın olduğumu. Gittikçe uzaklaştı serabın. Karanlığın ortasında çaresiz, umutsuz yakaladın beni, avını. Sağ elin boğazımda sol elin yüreğimde şimdi.
Ben sana ne bir dal ne de bir güneş vaat ettim. Sen var ettin beni. Çelikten yüreğinle övünür dururdun gördün içinin boş olduğunu ve de anladın acının kaynağını. Hep düşündü senin uçsuz bucaksız ovalar. Sen vaat ettin o toprakları kendine. Gölgenle konuşur durusun sen, bir kayanın altında yapayalnız sen!
İstedim yüreğime uçsuz bucaksız ovaların üzerinden, güllerin kokusunu getiren rüzgârın serinliğini. İstedim vadilerin bile yankılamaya kıyamamağı bir sesi işitmeyi, bir perinin ağıtını duymayı. İstedim gözümü dikebileceğim beni almayacak bir güneşi. En çok da istedim bir aynaya bakıp arkamı ve de kendimi görmeyi. İşte sen bana verdin bunların sözünü. Şimdi bir elin boğazımda bir elin yüreğimde, son nefesimdeyim. Bu son nefesim olacak bir ezgi, kalemle kâğıdın ulaşamayacağı yerlere kadar yankılanacak. Öcüm olacak demirden bileklere ve yüreklere.
Ben sana ne umut vaat ettim ne de bir hayal. Sen var ettin beni. Şimdi kendi elinle sıkıyorsun boğazını ve de yüreğini. Kalk ayağa ve doğrul demirden bileklerinle yık o gökleri aşan Babil’in kulesini. Bir yumruk yeter o kuleyi yıkmaya. İşte o zaman benzeyeceksin bir yaratıcıya! Hiçbir ezgi bastıramaz senin sesini sen var ettin tüm bunları. O kara kurdun tepeye çıktığı gibi yüksel ve hatırla kendini.
Bu mu şimdi bana son nefesimde verdiğin umut? Düşmem artık tuzağına bıraksan boğazımı, yüreğimi. Vaat ettin tüm bu düşler yetmedi mi beni yok etmeye? Ne istersin benden sık, sık hadi daha çok boğazımı son nefesimle en kutlu ezgileri duyuracağım, öcüm alınacak.
Sıkacağım var gücümle boğazını ve yüreğini, sende yok o kurdun yüreği. Tüm herkesi karşısına alan o kara kurda an dolsun sıkacağım. Bir ahmağın sesine kapılsın herkesler, duyulsun yalanların. Bu işte sizin ahmaklığınız. Sen var ettin beni, elim elin. Ant olsun o kara kurda, hepinizin sonu budur!
......
Yorum Bırakın