Dip

Dip
  • 3
    0
    0
    0
  • Yaş kayanın üzerine oturdu ve dizlerini karnına çekip sarıldı tüm vücuduna. Sol omzunun üstünden hırçın turkuaz denize gözlerini kısarak baktı. Bakışlarında düşen meleklerin Tanrıya olan hüznü, nefreti ve hırsı vardı. Denizin hisleri apaçık ortadaydı, tüm hiddetiyle sahile akın akın geliyordu. Acaba onun duyguları da dışarıdan kendisine bakan biri için bu kadar açık bir şekilde görülebilir miydi? Kısık gözlerle dalgaları saatlerce süzdü. Sırtına vuran rüzgar ona sarıldı ve vücudu irkildi. Onu hülyalarından ayıran şey bu oldu. Ne kadar düşünürse düşünsün bir yol bulamazdı ama devam ederdi kurmaya. Bir rüzgar yıkıncaya dek. Çözmesi gereken bir yumağı vardı ama ipin ucunu göremiyordu. En iyisi dalmak derinlere, hayat bu değil mi zaten dedi. Bir şekilde yol karşına çıkar diye düşündü. Rüzgardan buz kesilen vücudu suya gömülse ne olacak. Omzundan aldı başını, kollarıyla sarmaladığı vücudunu serbest bıraktı ve kumda adımlamaya başladı. Bileklerinde hissedene kadar adımladı, irkilmedi. Tebessüm etti suya. Bu mu serinliğin? Korkmuyorum senden! Ağırlaştı adımları, yük bindi bileklerine.

    Su boynuna gelince o alışık olduğu baskıyı bu sefer su tarafından alınca göğsünde, bildiği sokaklarda güvenle yürüdü anlardaki gibi göğsünü kabartı. Bu acıyı çok iyi biliyordu su henüz onu afallatamamıştı. Su çenesine geldiğinde başını gururla ve de korkusuzca kaldırıp bu sefer aya tebessüm etti. Orda, ufukta kendisiyle birlikte dalan ayın selamıyla kesildi ayakları. Artık elini atmıştı yumağın içine, gerçekten de böyle yapmak gerekiyormuş. Dibe çökerken elini sımsıkı sıktı ve suda havaya kaldırdı. Zaferdi bu! Suya karşı kazandığı zaferi. Yolun henüz başında ilk zaferi. Dibe çökmeye devam ettikçe daha çok yük biniyordu göğsüne ama o buna alışıktı. Zifiri karanlıkta yapayalnız olması da onun için bir şey ifade etmiyordu. Hala afallamadı, su onu şaşırtamadı. Göğsüne inen yük göz kapaklarına da inmeye başladı. Kulakları çınlamaya başladı. Bu da ne böyle? Daha önce hiç böyle bir ezgi duymamıştı. Denizlerin en güzel kızı geldi, gözleri kısılırken onun o güzel ezgilerle etrafında süzülüşünü görünce ağzı bir yay gibi gerildi, annesinin gülen gezilerine bakıp sırıtan bebekler gibi sırıttı. Deniz kızının ipekten saçları omuzunda süzülürken uykusuz güneş mevsiminin akşamlarında odanın penceresinden yüzüne vuran rüzgar gibi serinledi. Deniz kızı sedeften elleriyle önce onun omzunu kavradı sonra bir yılan gibi vücuduna dolandı. Gözleri kapanmak üzere. Deniz kızının nefesini kulağında hissetti. Tüm gücüyle gözlerini açık tutmaya çalışıyordu. Deniz kızı kulağına bir söz fısıldadı. İşte o zaman irkildi ve inlemeye başladı. Denizlerin en güzel kızı bir elinin iki parmağıyla ağırlaşan göz kapakları yavaşça kapattı. Artık ne görüyor ne de duyuyor. Bir hiçliğin ortasında hiçlikten ibaret. Düşünceleriyle yapa yalnız görebileceği ne hırçın bir dalga ne de sırtına vuracak serin rüzgar ve de ne denizlerin en güzel kızının ezgileri. Şimdi sadece çözmesi gereken bir yumağı var. Nerden başlayacağını hala bilmiyor. Artık açamaz da gözlerini.

    Zaman burada yitik. Çaresizce, asırlarca bekledi. Bekledi. Zaman burada yitik, bekledi ve bekledi. Olmayan kollarıyla kavradı vücudunu, olmayan dizlerini çekti karnına. Olmayan omuzlarının üstünden görmeyen gözleriyle hiçliğe baktı. Su galip geldi. Ay omuzlarının üstünden yaş kayaya bakıp derinlere daldı. Yükseldi güneş, başka gözler kapanmak üzere açıldı.

     

    ***


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.