Eski’den Yıllar Önce

Eski’den Yıllar Önce
  • 3
    0
    0
    0
  • Küçük lokmalar yaşarken boğazıma takılan tüm taşlar

    Sıvası dökülmüş; yanı sıra terk de edilmiş bir evin

    Tuğlası eksik duvarında olmalı.

    Geçmişinden pek ümidi olmayan şu yaşlı portreye de bir bak!

    Kenarına incecik kum taneleri biriktirmiş, hep sudan kaygılarla.

    Kırk yıldır çürüyen bir tablo değilmiş gibi sanki

    Kalan son parçasında

    Bir adamla bir kadın gülümsüyor aradan.

    Eskinin batıl inançları

    Yalancı baharla kandırmış ağaçları

    En güzelinin

    Kör testere ile korkutup dallarını,

    Dilekler bağlamışlar

    Zavallı ağaç.

    Yine insanların zahmetsiz beklentilerine kurban gitmiş olacak

    Denizler de böyle kurumuştu sakince,

    Sessizce.

    Şişeler içinde gönderilen “şuraya buraya mektuplar” 

    “Falancadan filancaya…”gelecekten başka satırlar.

    ***

    Ufaktan sızı beliriyor tenimde.

    Ellerim üşüyor bir kitabı yabancılarken

    Ceplerimde başka bir ayaz,

    Cahiliyeden bir avuç kar.

    Tanısam buraları,

    Gezsem, dolaşsam…

    Mesela bu müziğin içinde uyansam geceleri

    Şu uçurtmaların rengine aldansam

    Ya da boş ver

    Beyaz kâğıdın üstüne en güzel üç satırı yazsam

    Isınır mı ellerim?

    Yine, yine, yine

    Yine rüyalar peşimde

    Biraz tekinsiz, biraz tozlu

    Ama sanma özensiz.

    Yıldırımlar düşer gibi çatısına evlerin

    Çoğu gürültülü.

    Hiç yaşamadım insanların siyah beyaz gördüğünü sandığım o zamanları

    Ama fotoğraflar izin vermiş olacak

    Sanki yetmişli yıllar, öyle, sanıyorum…

    Kiminde koltuk ebatlarında bir radyoda - rüya olduğu nasıl da belli - Cem Karaca dinlenir,

    Kiminde kırklık ampul ile aydınlanamayan bir ev,

    Kiminde sonuna gelinen çok aydınlık, çok kalabalık akşamlar,

    Ve değişmeyen yegâne şey:

    Bana kırgın, sitemli yüzün.

    Nedendir bana

    Düşlerimde bile bu kırgınlığın?

    ***

    Kolay yetişmiyor her yeşil dalından

    Anlamam botanikten falan;

    Ama şaşkınca,

    Kurak bahçeme rağmen açmış inci çiçeği.

    Gözleri korkuyla açılmış günışığı,

    Ne çok ister nemli buluttan bir teselli.

    Uyumak ister gözlerim

    Hep özlemini duyduğum bir yaz öğlesinde.

    ***

    İzin yoktu tembelliğe, tarihin tekerrür raddesinde

    Her biri görevini bilir, 

    Sabahın köründe, “erkenden” uyumazdı örneğin.

    Hayat yine olağan sürecinde devam eder;

    İşi olan işine, okulu olan okuluna gider

    Yeni yazılar karalanır

    Bir bebek doğar

    Bir yaşam sona erer

    İşte sonra bir göktaşı düşer; günahlar, kırgınlık ve yalnızlıklarla dolu gezegene

    O meşhur zaman çizelgesine bir çentik daha.

    Ama tüm bunlar, umurunda mı 

    O geçmiş yazı özleyen dünya vatandaşının?

    Ona tanıdık birkaç nota hediye et;

    Tanıdık kokular,

    Tanıdık mekânlar,

    Evvelsiden birkaç fotoğraf 

    Ve tanıdık sıcaklar yolla. 

    Kumdan kaleler, renkli kediler, gelir geçer, mevsimler...

    En eski tapınaklara şahit olmuş coğrafyalarda aranmış gizemler.

    Hiç gezip görmedim,

    Merak etmiyor değilim;

    Arayıp sormadım da oraları ama 

    -Bir duysan sen de bilirsin-

    Eskilerden bir feryat koptu ki…

    Kendi kendine, 

    Kıssa anlatmaya başladı,

    Mezopotamya’dan bir adam:

    “Eski’den Yıllar Önce”

    ***

    Ve bilmiyorum yaşamın sırrını,

    Kelime anlamını,

    Rüya tabirlerini.

    İlk insanın hiç bilmezliği ve merakı arasında

    Takılıyor gördüklerim.

    Bereketli toprakta bir yerde hem de

    Antik günlerde kazınmış olmalı mermere yüzün

    Ama anlamıyorum hâlâ;

    Hayal mi, gerçek mi güzün?

    Güzler, masalda güzeldi önce.

    Ay'a resimler çizildi

    Sonra;

    Çocuklar, kovuldu parktan

    Sahte tanrılar yarattı Helen

    Sakladılar saatleri

    Esir zamanlar bize kaldı.

     

    giray

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.