Bir İngiliz Beyi
Bir İngiliz Beyi, çekirdeğinde dünyanın. Sarılmış dünyanın kabuğunda. Radikal jestleri ve masum görünme çabası değil onu koruyan. Dünya koruyor onu. Doğmamış binlerce çocuğunu koruduğu gibi. Damarlarındaki gurur, tasmasındaki bağlılık, üstün hissi… Tanrı’dan yükseğe, imparatorluğa ramak kala. Ne kadar gerçek, bir o kadar sahte olana yakın. Bir İngiliz Beyi ve kurşun geçirmez gülümsemesi…
Kuralları yarattın, devletleri ve fikirleri.
Beyazı kirlettin gri olana kadar,
Siyaha tükürdün beyaz olana kadar.
Kalbin hasetinde atan, nefretten doğmuş Atan.
Giysileri diktin, medeniyeti çizdin.
Çıplağın kaderini yazdın.
Sen, İngiliz Beyefendisi,
Hasetten beslendin, medeniyetine kadar.
Ben, bir İngiliz Beyefendisi.
Kadını da ben doğurdum, erkeği de.
Sonra, kalplerini soğuttum.
Kinlerini yonttum, birbirlerine.
Ben, bir İngiliz Beyefendisi,
Ben konuşmadım, dinleyeni de susturdum.
Ben yaşatmadım, huzura koşanı da kusturdum.
Yedi kıtada yedi milyarı kanla boğdurdum.
Dünyayı ellerimle çizdim, asaletimle yoğurdum.
Bir öldüm, bin doğurdular.
Sahibinden arta kalan ne varsa aldı götürdü, şu İngiliz Beyefendisi. O hakaret ettikçe sevindi bizim masum sayılanlar. Ne kadar beyaz, o kadar asil zannettiler. Onlarca nesil büyüdü, minik grotesk varlıklar. Bir İngiliz Beyi, ve kanatan gülümsemesi, yansımasında boğdu groteskleri. Bir de o Grotesklere sormak lazım, ne kadar da mutlulardı boğulurken.
Yorum Bırakın