Sen bu dünyayı çok sevdin.
Yeni doğan her günü ile,
Her batan güneşi ile,
Bitmez dediğin geceleri ile.
Karanlıklarda
Elini yakmaz sandığın
Ateşin gölgesini aradın;
Mum orada dururken hem de,
Gösterişli şamdanlar üzerinde seğirtirken ışığını.
Sen bu dünyaya çok geldin.
Günlüklere hayaller karalarken
Rüyalara dalıp uyanmazken
Her gözyaşında bir kez daha toparlandın
Her zor günün ardından sabahlar ektin toprağına
Yağmur, çamur dedi bu etraf sana
Gitme, dedi biraz daha kal karanlıkta!
* * *
Sen bu dünyaya çok kızdın.
Fazlaca yırttılar sayfaları,
Çokça küfür ettin;
Satırlarca.
Anlatsan kimseye derdini
Kimse olacaktı tutan elini
Kimse senin kadar sevmeyecekti bu yeri
Senin kadar ağlamayacak
Kimse senin kadar gülmeyecekti
Kederine bakıp şöyle bir 'of!' demeyecek…
Pişmanlıklar, endişeler bırakmayacak kimsenin peşini
Kim, senin peşinden yılgın ezgiler kovalayan,
Yatılı misafir bellediğin huzursuz saatlerin mi?
Sen bu dünyayı çok bekledin.
İhtiyar dünyada çok kırdılar kalbini,
Aramadılar arkasını.
Ateşe verip gönlünü,
Uzak bir yerde seyre daldılar gözlerini.
Senin için ormanlar dikildi toprağa
Nehirler ay ışığı taşıdı gizemli yapılar iskelesine.
En umutsuz kalpler masallarda anlatılır.
Ben de söktüm kalbimden kayıtsız kargaşaları.
Yorgun dünya günleri mi?
On iki kürek toprak kadar;
Yağmurlu kayıplar,
Kasvetli mezar odaları kadar.
* * *
Sen bu dünyayı çok sevdin.
Arkana bile bakmadın,
Yüzünü bile çevirmedin.
Silmek istesen de tüm belleğini
"Duygularımda" dedin
"En güzel şeyler duygularımda".
Sen, çiçeklerini en palmiyeli manzaralarda açabilesin diye
ayrıldı kıtalar,
Parça kâğıda karaladığın
şiirler sararsın diye sıcaklar,
Zamanlar çıktı ortaya,
saatler.
Öbek öbek parçalar ağladı bir yandan,
"Ülke" dediler adına.
Sonra bir tel örgü her şeyin arasına;
Asmalı balkonlar,
Beton miğferler.
Yangın yeri, deli bahçeleri.
* * *
Sen bu dünyada çok üşüdün.
Bu adada
Bu limanda.
Dermanın sakladı karlı günleri
Yine de sarınmadın ipek örtüler içine
Yakıp yıktın ortalığı
Bir lahza olsun hissetmek için ellerini.
İçinde paslı bir kale yıkıldı,
Kuzeylerinde rüzgâr esti,
Tepende üşüdü güneşin.
Kelimelerin,
Tüm güzel huyların
Altında kaldı ölümcül çığların.
Bir kez daha nefes alabilesin diye yapıldı
Taştan bulutlar.
Her sorunun cevabını bir başka soruda aradı yaşam ağrıların
Beyazlar döküldü saçına.
Şimdi unuttular akşamları,
Silindi tüm renkler,
Sen de unuttun kendini
Uzak kış gününde.
* * *
Bak, saat sabah beşe geliyor.
Günlerden Mayıs.
Soğuklar geçiyor, hazırlık var yaza.
Yarın bir umuda uyanmak ışığıyla kapattın gözlerini.
İnci çiçeğini takıp başına, dolaşırken sokakları hiç olma oralı, evet, bahar bitecek.
Bir kuraklık çöktü ki suyun üzerine…
Yine de
Sen bu dünyayı çok sevdin.
Yalnızca Mayıs'ta açtın çiçeğini.
Birse beşse mutluluğun,
Sürekli konuştuğun ağacın gövdesine kazıdın o gün takvimini.
Kamu malına zarar değil bu
Bir tek dilsizler dinlerdi seni.
Soru sormazdı yeşiller sana,
"Neden" demezdi o ağaç.
Zannediyorum en iyisi de,
Silinmiş hafızayla güneşi bol bir bahar gününde,
Devletin henüz istimlak etmediği boş arazide gölgeye oturup hiçbir şeyi beklemekti.
* * *
Sen bu dünyayı çok sevdin.
Kilometrelerce konmayan ebabil kuşları gibi
Oradan oraya yollar
Tükenmez kalemlerce okuduğun yazılar gibi
En güzel yemeklerini tattın mesela
En ferah yerlerine gittin bu memleketin
Bakma, sinmedi içine belki
Ama sen bu dünyayı çok sevdin.
Bütün eksiğiyle, noksanıyla
Zehri yokmuş gibi sözlerin
Isırgan otu misali, sarmazmış gibi insanlar çevreni
Hayra açmazmış ağzını akşam haberleri.
Bekledin, en güzel çamların uzamasını
Güneşin doğuşunu geceden saydın
Kalabalıklı, kalabalıksız caddeleri arşınladın
Müzikler dinledin
Kiminde kaybettin kendini
Sakladın derdini, sakındın yabancı arayışlardan
Öfkeni denizin kumlu sularına gömüp aramadın bir daha.
Hani arasan da ne fayda
Dinledin. Yalnızca dinledin.
Konuşmaya vakit kalmadı anlamaktan
Konuşma,
Sen konuştukça anlatamıyorsun kendini.
* * *
Hiç sevmedin yazları, sevemedin bir türlü.
Isınmadı için sıcaklara.
Bir zaman, nasıl da vazgeçivermiştin Mayıs'ın tüm sıcaklarından
Sonra kendisinden Mayıs'ın,
Kendinden...
Belki saklı kulübelerde buldun ferahlığı.
Kimliksiz mısraların dert olmadı sana,
Çok da sormadın adımı,
Unutmadın;
Yazdın bir eline.
Adını bir şarkıda duydun,
Belki bir şiir.
Atmadın bir köşeye,
Yıpratmadın gözlerini,
Sakladın öylece;
Kuytuda, bilinmezde öylece.
Öylesine...
Sen bu dünyayı çok gezdin.
Gençler için resimli atlasın
Ve onunla düşler kurdun avuç içine.
Tüm ihtişamını yüreğinde hissettin güzelliklerin.
Dünyanın bütün harikalarını fethettin;
Eski yedi harikası, yeni yedi harikası,
Dağa oyulmuş heykeller,
Yüzyıllardır inşaat katedraller.
İşte, âşık oldun tüm dünya güzelliklerine
Keşke demedin hiçbir zaman
Keşke diye yapmadın hiçbir şeyi.
Zamanın üşengeçliği çökmese üzerine,
Yorgun uğultulardan bir kurtulabilse gönlün,
Bir atabilsen içindeki yumruyu,
Sen bu uykuyu da çok sevecektin.
Uyandırmadılar sana kızmadan önce
Uyutmadılar en uyunası zamanlarda.
Biliyorum, herkesin sana birkaç saatlik uyku borcu var sanki
Ama bakma sen
Yaşam dediğin bin yıllık arsa da
Uyku, daha uzun hepsinden.
Artık öyle veya böyle
Öfke nöbetlerine tutsak olsan da,
Güllerle donatsan da sokakları,
Hayallerin varsa da başka alemler içinde;
Baygın zamanların esiri olsan da,
Sen, bu dünyayı çok sevdin.
Sen, Mayıs
giray
Yorum Bırakın