Edward Hopper ve Amerikan Toplumu

Edward Hopper ve Amerikan Toplumu
  • 8
    0
    0
    0
  • Modernleşme ile paralel olarak insan, kendini toplumdan izole ederek bireyselleşme yoluna gider. Modern ve Post-Modern yapının merkezi olan Amerika, sosyo-kültürel bağlamda bunu en belirgin yaşayan ülkelerin başında gelir. Amerikan toplum kültürü, aslında alışılmış kalıpların ötesinde oldukça spesifik bir kültür tabanını oluşturmuştur. Oluşturdukları kültür verileri herhangi bir etnik oluşumunun devamı niteliğinde değildir. Küresel kültür bağlamında birey toplumdan ayrı düşünülemiyorken, Amerika'daki sosyo-kültürel yapıda, toplumdan daha çok bireysellik ön planda yer almaktadır. 

    Edward Hopper 1882 yılında New York’un Nyack kasabasında dünyaya gelmiştir. Henüz daha 5 yaşında resim yapmaya başlayan sanatçı ilerleyen yıllarda Amerikan resim sanatının öncü isimlerinden biri olmuştur. Edward Hopper, modernizm ve postmodernizm dönemleri arasındaki köprünün üzerinde yürümüş bir ressamdır. Hopper resimlerinde genel olarak yalnızlık temasını işlemiştir. Sanatçı, günlük yaşamı konu alan eserleri aracılığıyla modern toplumları ve bu toplumların gelişimi karşısında insanların yaşam biçimlerindeki kaçınılmaz değişimleri resmetmiştir. Aynı zamanda bu değişimleri, özellikle şehirlerdeki beton bloklar arasında sıkışıp kalan insanın konumu ve bu insanların birbirleriyle olan iletişimindeki kopukluklar üzerinden anlatarak çağının yalnızlaşmış ve yabancılaşmış bireylerini öne çıkarır. Onun resimlerine bakıldığında hayata mikro kozmik açıdan bakma olanağı bulunur. İnsanların günlük yaşamdaki sıkışmışlığını, Amerikan kent yaşamının sentetik, simülakr dokusuyla harmanlayan sanatçı, postmodern konjonktürde bireyin yalnızlığını zaruretle yansıtır. 

    Edward Hopper, New York Sineması

    Yaptığı resimler Amerika'nın sosyolojisinin bire bir yansımasıdır. Bu yüzden Edward Hopper realist ressam olarak günümüzde anılır. Sanatçının resimlerini anlayabilmek için 20. yüzyıl Amerika’sında yaşanan bazı sosyolojik kırılma noktaları oldukça önemlidir. Bu yüzyılda sanayileşmenin gelişmesiyle birlikte şehir nüfusu artmış, bunun paralelinde şehirlerin ve insanların tek tipleştiği bir ülke görünümü ortaya çıkmıştır. Kapitalist düzenin 1930’lu yıllarda yaşadığı “Büyük Buhran” ile etkileri dünya çapında görülen bir kriz sürecine giren Amerika, aynı zamanda iki dünya savaşını birden yaşamıştır. Tüm bu travmatik olayların yaşandığı döneme tanıklık eden Hopper; bu olayların Amerikan toplumundaki yansımalarını kendisine kaynak olarak seçmiş ve resimlerinde bu durumu yansıtmıştır. Sanatçının; resimleri için seçtiği bu konu, konuyu seçme nedenleri ve dönemin kent hayatı ile birey arasındaki ilişkinin 20. yüzyıl Amerikan toplum yapısı ile bağlantı kurularak incelenmesi, Hopper'ın retrospektifini daha rahat algılamamızı sağlar. Çalışmalarında yalın mekanlar, resmin merkezinde sizinle herhangi bir etkileşime geçmeyen, kendisini dış dünyadan soyutlayan, izole yaşayan insanları ve izbe mekanları tuvaline sıklıkla yansıtmıştır.

    "Burada sokaklarda tek başına düşünen,tek başına şarkı söyleyen,tek başına yiyip kendi kendine konuşan insanların sayısı ürkütücü. Ama yine de bir araya gelmiyor;tersine birbirlerinden kaçıyorlar.Ancak belli bir yalnızlık var ki başka hiçbir yalnızlığa benzemiyor.Herkesin önünde, bir duvarın,bir arabanın motor kapağı üstünde,bir parmaklık boyunca yemeğini tek başına hazırlayan adamın yalnızlığı..." (Baudrillard, 2013: 27). 

    Edward Hopper, Gece Kuşları

    Ünlü Fransız sosyolog Jean Baudrillard, adeta Edward Hopper ın resimlerinin sosyolojik analizlerini yapmaktadir. Hopper'ın en ünlü resimlerinden biri olan "Nighthawks" ta ressam bütün gece açık olan bir barı resmetmistir. Amerika'da gün hiçbir zaman bitmez ışıklar sönmez, devinim süreklidir. bu simülasyon distopyasında durmayan bir tüketim ve kapitalizm döngüsü vardır. şehir hiç uyumaz, sürekli çalışılır haldedir. Baudrillard bu durumu şöyle özetler: "Amerikalıların saplantı durumuna gelmiş korkusu, ışıkların sönmesi. Evlerde ışıklar bütün gece yanıyor. Çok yüksek binalarda, boş bürolar her zaman ışıl ışıl." (Baudrillard, 2013: 63). 

    Sanatçı, günlük yaşamı konu alan eserleri aracılığıyla modern toplumları ve bu toplumların gelişimi karşısında insanların yaşam biçimlerindeki kaçınılmaz değişimleri de resmetmiştir. Aynı zamanda bu değişimleri, özellikle şehirlerdeki beton bloklar arasında sıkışıp kalan insanın konumu ve bu insanların birbirleriyle olan iletişimindeki kopukluklar üzerinden anlatarak çağının yalnızlaşmış ve yabancılaşmış bireylerini öne çıkarır. 

    Çağdaş toplumun bireyci tavrı, kurgusal filmlerde izlediğimiz cyberpunk forma doğru ilerlediğimiz yönündedir. İlerleyen hiper teknoloji ve neo kapitalist payelerin öncülüğünde, toplumun ilksel yapısı, süreğen bir yapıbozuma uğramaktadır. 

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.