Yeni Queer Sinema İncelemeleri: Futur Drei

Yeni Queer Sinema İncelemeleri: Futur Drei
  • 2
    0
    0
    0
  • Futur Drei ya da İngilizce ismiyle No Hard Feelings hakkında anlatacaklarımdan önce yönetmen ve senarist Faraz Shariat hakkında konuşmamak ayıp olurdu. Kendisi İranlı asıllı Alman bir yönetmen. Eşcinsel, ikinci nesil bir göçmen olarak deneyimlerini keşfetmek ve perdeye aktarmak için Medya Sanatları bölümü okudu. Diasporada yaşayan İranlı bir ailenin oğlu olarak Köln'de büyüdü. No Hard Feelings filmi 70. Berlin Uluslararası Film Festivali Panorama bölümünde gösterime girdi ve 2020 Teddy Ödülleri'nde en iyi film ödülünü kazandı. Queer, feminist ve ırkçılık karşıtı filmler üzerinde çalışan Jünglinge kolektifinin bir parçası olarak şu an Berlin'de yaşıyor, çalışıyor ve aktivizmini sanatla dışa vuruyor.

    Şimdi bu başarılı filmin incelemesine geçerken bakalım yönetmenimiz ile örtüşen noktalarını hissedebilecek misiniz?

    Başrolümüz Parvis (Benjamin Radjaipour), Almanya Hildesheim'da yaşayan İranlı bir ailenin çocuğu. Alman gençlerinin dahi erişemediği özgürlüğüyle ve ailesi tarafından ona tanınan hoşgörüyle halen yaşadığı toplumda yer edinmek ve kendi yetişkinlik sürecini tamamlamakta sorunları olan bir genç. Bir gece yarısı simli makyajı ve crossdresser kostümüyle gece kulübünden eve döndüğünde ya da tanışma uygulamasında bulduğu birinin evine gitmek için gece çıktığında ailesinin bunlara aldırış etmediğini görebiliyoruz. Fakat hikayemizin; bu savruk gencin süpermarketten bir şeyler çaldığı için mültecilere yönelik bir iltica kampında tercüman olarak 120 saatlik toplum hizmeti cezasını çekmek zorunda kalmasıyla başlıyor. Kampa ilk gittiğinde başlangıçta ağartılmış saçları, feminen tarzı ve bazı görevlerdeki hüner eksikliği nedeniyle tuhaf bakışlara maruz kalıyor.

    Film bu haliyle pek çok özneye de yer vermekten kaçınmamış fakat bunu yaparken yapmacık karakter yaratımından oldukça uzak. Çünkü filmdeki her karakter, hikâyenin köşesinde bucağında görünen her sima aslında bir gerçeği ifade ediyor. Öznelere ne kadar takılmak istemeseniz de hikâyenin realist ögeleri sizi buna zorlarcasına akışta kalmaya devam ediyor. Filmin ilk anlarında Parvis ilk görevi olan futbol kalesi filesini takarken onu görenlerin kim olduğunu anlamaya çalıştığı bir sahne kurgulanmış. Planda Afrikalılar, Orta Doğulular, Balkanlılar ve daha nice milletten insana takılıyor gözleriniz. Belki bir eşcinsel sineması izleyeceğinizi düşünürken ansızın diaspora sineması esintileri içinde buluyorsunuz kendinizi. Filmin senaristliğine de katılan Faraz Shariat, kendi hayatından pek çok kareye yer verirken diğer senarist Paulina Lorenz de bu kareleri kesişimler üzerine katmanlandırmaktan kaçınmamış. Bu başarılı ilk kurguda görülüyor ki film aktivist bir manifesto gibi hem haykırıyor hem de sanatsal kimliğini bir an bile gündemden düşürmüyor.

    Filmin gelişme aşamasına girdiğimizde kampta Parvis'in İranlı yönünden faydalanmak isteyen yöneticilerin ona çevirmenlik yaptırmaya çalıştığını da izliyoruz ve mültecilerin sınır dışı edilmelerini önlemek için kasıtlı olarak yanlış tercüme yaptığı görüşmelere şahitlik ediyoruz. Kampta gördüğü drama ve buna bağlı olarak yaşadığı stresle boğuştuğu esnada oturma iznini bekleyen İranlı mülteci Amon (Eidin Jalali) ile tanışıyor. Amon, Parvis'in kampın bir sakini olmadığını ve sadece toplum hizmeti için orada olduğunu rahatlıkla anlıyor. Fakat Amon'un çevresinde toksik erkekler, Parvis'in tavırlarından dolayı Amon'un ondan uzak durması için onu uyarıyorlar. Burada Amon'un kendi kimliğine yabancı olduğunu ve bu arayışta Parvis'le beraber bazı şeyleri kabulleneceğini rahatlıkla izleyebiliyoruz.

    Amon'un kız kardeşi Banafshe (Banafshe Hourmazdi), Amon için Parvis'in hem bir rol model hem de Amon'un kalbinde yeşerecek bir aşk potansiyeli olduğunu fark ediyor. Bu esnada Amon'la aynı odayı paylaşmaları ve kuvvetli bağları hikâyenin detaylandırılmasında güçlü bir soyut mekansallık da yaratmış. Hem paylaştıkları odadaki diyaloglar hem de hikâyenin pek çok yerinde her odanın bir kültür ögesi taşıdığı aktarımı bu ifademi tanımlar nitelikte.

    Film bir yerde hafif tıkanıyor gibi görünüyor. Özellikle Parvis'in Amon'la yaşadığı git gel yakınlaşmalar hikâye örgüsünde kendi zamansallığında bir akış yaratıyor. Amon'un, arkadaşlarından aldığı tepkiler ve kendi kimliğine olan yabancılığı yüzünden en azından ötekilerin içinde ötekileşmemek için Parvis'e kendisinden uzaklaşması gerektiğini sert bir dille ifade ediyor. Bu noktada dediğim gibi hikâye örgüsü yaşanmışlıkları resmetmekten bir anlığına kopuyor ve kendi anlatısına ulaşıyor. Bana kalırsa bu aktarım senaryo içinde Faraz’a bir alternatif yaratan Paulina’nın dokunuşları. Çünkü film galasında da eleştirmenlerin bu sorularına verdiği yanıt “hikâyeyi çeşitlendirmek için dokunuşlar ekledik” yönünde.

    Parvis bu git geller arasında karakter gelişimini ilerletirken orta yaşlı insanların kostüm partisine davet alıyor. Partiye gittiği esnada Banafshe’yi de davet ediyor ve Banafshe yanında Amon’la çıkageliyor. Üç arkadaş birlikte partiye katılıyorlar ve şehrin çeşitli noktalarında limitlerine kadar eğlendikleri hararetli gecenin ardından Parvis'in evine gidiyorlar. Amon, tamamen sarhoş olan Parvis'in yıkanmasına yardım ederken aralarında ilk öpücüğün yaşandığı o anı izliyoruz. Bu klişe gelebilir fakat oyuncuların anı yansıtışı o kadar detaylı ve akışkan olmuş ki asla izleyiciyi rahatsız edecek bir nokta bırakmıyor.

    Bu sahnelerin devamında Banafshe’nin Parvis’in annesiyle sohbet ettiği bir ana tanıklık ediyoruz: Parvis’in ailesinin Almanya’ya gelişinin arka planını ve Almanya'daki yeni başlangıcın Parvis için ne anlama geldiğini öğreniyoruz. Parvis’in annesi, Almanya'da yaşadıkları tüm zorlukları ve aidiyet sancılarını onun için yaşadıklarını ve şimdiki bu hayatı onun için kurguladıklarını anlatıyor. Bu sahneler aslında Parvis’in karakter gelişiminde Amon Banafshe’nin nerede konumlandığını anlamak adına bizlere birkaç ipucu veriyor.

    Banafshe'nin sınır dışı edilme tehlikesi gün geçtikçe artıyor. Bu esnada yanında çalıştığı kafe sahibi çirkin teklifiyle Banafshe’nin hemen onunla evlenmesi teklif ederek koruyucu bir evlilik önerir fakat bunu yaparken ırkçı ve nefret dolu söylemleriyle kızı orada şoka uğratır. Bu aslında filmin odaklanmak istediği mülteci kırılganlığı üzerine eşsiz bir detay olarak bizi karşılıyor. 

    Ve artık o an: Kampın müdiresi Banafshe’nin sığınma talebinin olumsuz sonuçlandığını ve yakın zamanda polislerin gelebileceğini söyler. Bundan sonra o duygusal ve eşcinsel aşkın zirveye çıktığı anlatımdan diaspora altında çırpınan mültecilerin hikayesine ortak oluyoruz. Senaryo o kadar esnek ki bir an kendimizi başka bir yerde, bir anda ise tamamen başka bir esintide bulabiliyoruz. Amon bu haberle beyninden vurulmuşa döner ve abla kardeş arasında aile ilişkilerinin tüm ince detaylarına sulu gözlerle şahit oluruz. 

    O gün gelmiştir. Polisler gece Banafshe’yi götürmek için yola çıkmıştır. Müdire hem Banafhse’yi hem de Parvis’i arar. Parvis hemen kampa gelir ve Amon ve ablasını alarak şehir dışında ailesine ait olan malikaneye götürür. Hikayemiz bundan sonra ünlü bir ressamın eşsiz bir tablosuna dönüşüyor. Muhteşem sanatsal aktarımlar, dışavurumcu betimlemeler ve doğa tezahürleri… Eşcinsel sineması dediğimiz alt türde görmeye sık alışık olduğumuz doğa tasviri artık özgürlükten ziyade bir güven ve inanç ögesi olarak bizlere sunuluyor. 

    Parvis artık Amon’la bir bütün olmuş, Banafshe tarafından Parvis bir güvenli liman haline gelmiştir. Küçük kardeşini Parvis’e emanet eder ve filmimizin sonunda Banafshe’nin sesinden o mektuba şahit oluruz: Kardeşim sana emanet Parvis. 

    Film gerçekten pek çok kesişimdeki hayata bizi ortak ediyor; kadın olmak, eşcinsel olmak, mülteci olmak... Bunlara kulaklarımızı tıkasak dahi her gün her yerde bize kendi hikayelerinde aslında yer veriyorlar: Bazen bir figüran olarak bazense onların hikayesinin kötü rolü olarak. Kim bilir belki bizde bir gün kendi özneliğimizle bir hikâyenin başrolü oluruz. Film sadece başarılı bir hikâye anlatıcısı değil aynı zamanda yönetmen Faraz Shariat'ın kendinden serptiği yaşanmışlıklarla bir belgesel anlatısı. Tüm bu anlatımlarla hiç şüphesiz herkesin bu başarılı esere bir göz atması gerekir. Sevgilerle...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.