Advertisement

Komedi ve Dönem Dizilerinin Mükemmel Karışımı Olan O Dizi

Komedi ve Dönem Dizilerinin Mükemmel Karışımı Olan O Dizi
  • 6
    0
    0
    1
  • Geçtiğimiz günlerde 5. sezon ile ekranlara veda eden henüz final bölümünü izlememiş olduğum komedi dizisidir kendileri.

    Normalde haftalık yayınlanan dizileri hep güncel olarak takip eder ve biriktirmeden izlerim, eğer izlememişsem bu beğenmediğime işarettir ancak bu sefer dizinin final bölümünü henüz izlememiş olmamın sebebi biraz daha farklı: Bitsin istemediğim için finali izlemeyi erteliyorum.

    Bitmesini istemeyecek kadar beğendiğim bir diziyi size önermeden duramayacağım için bu kısa ertelemeyi bırakıp hemen bilgisayar başına oturdum. Önce dizi hakkında biraz yorum yapıp ardından final bölümünü izlemeyi ve kapanışı final bölümü yorumumla yapmayı planlıyorum.

    O zaman başlayalım.

    Konusunu ve ne anlattığını zaten biliyorsunuz diyebileceğim kadar popüler olduğunu düşünmediğim bir dizi The Marvelous Mrs. Maisel. O yüzden bilmeyenler için dizi hakkında yorumlarıma geçmeden önce biraz konusundan bahsedeceğim.

    Amazon Prime yapımı olan The Marvelous Mrs. Maisel 2017'de yayınlanmaya başlayan komedi ağırlıklı bir dram dizisi.

    1950’li yılların New York’unda geçen dizide başrol karakterimiz Miriam Masiel adında bir kadın ve o dönemde yaşayan bir kadın neyi isterse hepsine sahip: Düzenli ve lüks bir hayat, iyi bir eş, iki adet çocuk, şehrin güzel bir semtinde güzel bir daire…

    Dizimiz de bu kadının günlük rutinini anlatarak başlıyor. O dönemlerde özenilen bir hayata sahip olmak kolay olmadığı gibi sahip çıkmak da kolay değil. Bunun bilincinde olan karakterimizin “mükemmel hayatını” elinde tutmaya çalışmasını izliyoruz bir süre. Ardından ise kocasının onu aldattığını öğrenmesini ve peri masalı gibi olan hayatının yokuş aşağı gitmeye başlamasını.

    İşte tam da bu noktada farkında bile olmadığı bir yeteneğini keşfediyor karakterimiz: Komedyenlik. Sonrası da tahmin edebileceğiniz üzere olaylar silsilesi.

    Kısaca özetlemek gerekirse bunlar söylenebilir galiba. Ancak bunların dizinin aslında içerdiklerini anlatmak için yeteli olduğunu sanmıyorum. Hatta daha büyük bir kitleye sahip olmamasının, konusu hakkında yeterince bilgilendirme yapılmamasından kaynaklandığını bile düşünüyorum. Çünkü eğer rastlantısal bir şekilde izlemeye başlamış olmasaydım muhtemelen sadece konusuna bakarak izlemeye başlamazdım.

    Peki az önce bahsettiklerin dışında ne anlatıyor ki bu kadar sorun haline getirdin diyenleriniz için sezonlar hakkında düşüncelerimden bahsederken biraz da anlattığı diğer konulara değinmek istiyorum.

    Bir kadının her zaman güzel ve bakımlı görünmesinin dayatıldığı, mutsuz da olsa bir evliliğinin olmasının hiç olmamasından daha iyi olduğu bir dönmede geçen dizi; tüm bunların aslında sahtelikten ibaret olduğunu ana karakterimizin yaşadığı bir trajedi ile gösteriyor ilk sezonda. Başrol karakterinin konfor alanının bir anda yerle bir olması o kadar güzel ve bir bakıma eğlenceli bir olay örgüsü içinde gösterildi ki hiç sıkılmadan sezonu yarılamıştım bile.

    Doğal olarak bütün o aldatılma sonrası yeniden bir yaşam düzeni oluşturma çabaları, dizinin ilk sezonunun diğer sezonlara oranla drama ağırlıklı olmasına sebebiyet vermiş olsa da sezonlar ilerledikçe drama, ağırlığını yavaş yavaş komediye bırakıyor. Ki bana göre bu değişiklik dizinin kimliğini oluşturmasında büyük etki sahibi çünkü ilk sezondaki durağanlığın aksine diğer sezonlar daha hızlı ilerlemeye başlıyor ve seyir zevki bir hayli artıyor.

    Eğer ki 1950'lerin yaşayış biçimlerine biraz hakimseniz o dönemde bir kadının stand-up yapmasının oldukça şok edici ve bir o kadar da zor bir durum olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dizi “komedyen kadın” rolü üzerinden bir kadına biçilen rolleri net şekilde gösteriyor, sınırların üzerinde duruyor ve bunu kurguya müthiş bir şekilde uyarlıyor. Dolayısıyla da ortaya gerçekten izlemeye değer bir dizi çıkıyor.

    En azından benim için komedi ve kara mizah ayrılmaz bir ikili olmuştur her zaman ve dizi özellikle bu konuda kara mizahı öyle güzel kullanmış ki hayran kalmadan edemedim. Özellikle bazı hassas noktalarda dahi cesur söylemlerinin olması izlemeye ve gülmeye değerdi.

    Dönem dizlerinin toplumsal cinsiyet rollerini eleştirel bir bakış açısıyla ele alması alışık olduğumuz bir durum ama maalesef her dizi bunu başarılı bir biçimde yapamıyor bana göre. İşte The Marvelous Mrs. Maisel onlardan değil.

    Miriam’ın başlarda bu rollerden keyif alan ve hayatını bu rollerin getirdiği sorumluluklar doğrultusunda şekillendiren bir kadın olması ama zamanla bu çarkın içinden çıkarak kendini var olduğu haliyle kabullenmesi dizide izlemesi en keyifli şeylerden biriydi.


    Fazlaca sevdiğim şeylerden biri de Miriam’ın değişirken aynı zamanda hiç değişmemesi.

    “Güçlü kadın” kavramını öne çıkaran birçok yapımda güçlü omayı seçen kadınların bir anda bakımsız, sadece işine odaklanan, nispeten maskülen bir hale büründüklerini görürüz ama burada öyle bir durum söz konusu değil. Miriam her ne kadar kendini ve hayata bakış açısını değiştirmiş olsa da hâlâ sahneye çıkmadan önce ne giyeceğini saatlerce düşünüyor, hâlâ alışveriş yapmaktan deli gibi zevk alıyor ve modayı takip ediyor.

    Bu noktada da değişim içinde değişmemenin güzel örneklerini gösteriyor dizi bize. Özellikle son sezonda kadın komedyen kavramı üzerinden kadınların yaşadığı bazı zorluklara göndermeler görüyor ve Miriam’ın elbisesi ve makyajı ile sahnede göz doldurmak için duran bir modelden öte bir komedyen olarak kabul görme aşamalarını izliyoruz.

    En güzel tarafı da tüm bunlar gözümüze sokularak gösterilmiyor bir olay örgüsü üzerinden kara mizah ile harmanlanarak servis ediliyor.


    Ayrıca Rachel Brosnahan’ın güzel oyunculuğundan mı yoksa Miriam Karakterinin çok güzel yazılmış olmasından mı ya da ikisi birden de mi bilmem Miriam’ı izlemek çok keyifliydi. Özellikle kaos anlarındaki verdiği tepkiler ve diyalogları beni kendine bağladı desem yanlış olmaz.

    Ee Rachel Brosnahan’dan bahsetmişken kıyafetlerden bahsetmeden olmaz. Dizide kullanılan kostümler için ayrı bir yazı yazsam bile olur, o kadar güzeller ki.

    Dönemi yansıtmaları şöyle dursun hepsi göze o kadar hitap ediyor hatta zaman zaman durdurup kıyafetleri incelediğim anlar bile oldu. Bu bakımdan The Marvelous Mrs Maisel için tam bir görsel şölen desem abartmış olmam.

    Sizin için birkaç örnek de iliştiriyorum aşağıya.


    Yalnız kıyafetler de değil dekorlar da bu güzellikten nasibini almış buyurun birkaç örnek de dekorlar üzerine.


    Dizi göze hitap etmenin yanında kulağa da hitap ediyor, tercih edilen şarkılar hem döneme ve sahneye uygun hem de gerçekten dinlenilmesi gereken parçalar.

    Kurgunun yer yer gerçeklik ile bağlantı kurması da beğendiğim özelliklerden bir diğeri. 1950’ler ve sonrası New York’una dair biraz magazinsel bilginiz ve o dönemin komedi ikonlarından 

    haberiniz varsa bu bağlantılar zaten güzel olan diziyi iyice güzelleştiriyorlar.


    Karakterlerin de hemen hepsini ayrı ayrı çok sevdim; hepsinin kendine has özellikleri olması, diyalogları, özellikle karakterlere alışmamın ardından daha da zevkli gelmeye başladı.

    Abe karakteri için ise tamamen ayrı bir dizi yapsalar kesinle izlerim. Kendine has esprilerini ve başından geçen olaylara verdiği tepkileri bir bütün olarak izemek çok keyifliydi.

    Ayrıca Abe’in son sezonda yaşadığı aydınlanma ve Miriam hakkında görüşlerinin değişmesi ilk sezondan beri beklediğim gelişmelerden biriydi ve bitime yakın olsa da bu gelişmeyi görmek beni çok mutlu etti.
     
    Her ne kadar bitmesini asla istememiş olsam da bir parçam da bitmesinin tam zamanı olduğunu söylüyor çünkü olay örgüleri yavaş yavaş birbirini tekrar eder hale geldi. Yapımcılar da bunun farkında olacak ki aynı şeyleri tekrar mı yaşıyoruz dememe fırsat kalmadan final verdiler.

    Final sezonunun bazı bölümlerinde gelecekten verdikleri kesitler beni biraz afallatsa da özellikle Susie’yi eleştirdikleri bölüm çok güzeldi. Bazı şeyler yerine oturdu ve soru işaretleri giderildi ayrıca izlemesi de çok zevkliydi. Tüm bu gelecekten kesit olayının diziye ayrı bir renk kattığını düşünüyorum.

    Son bölüm bana birden fazla duyguyu aynı anda yaşattı, son sahne ise kalbimi eritti.
     
    Yavaş yavaş toparlayıp son birkaç şey söylemek istiyorum. Paragraflarca yazı yazıp tek kötü eleştiride bulunmamış olmamın nedeni dizinin mükemmel ve hiçbir kusuru olmamasından kaynaklanmıyor. Zaman zaman sevmediğim kısımlar oldu elbette ama bunlar diziden aldiğim zevki azaltmadı.

    The Marvelous Mrs. Maisel hiçbir zaman en favori dizim olamaz ya da hayatım boyunca beş dizi izleyeceğim hangilerini izlemeliyim diye sorsanız muhtemelen bu diziyi söylemem ama bu bile bu diziyi daha çok sevmeme sebep oluyor. Çünkü büyük beklentiler ile izlemiyorsunuz inanılmaz hüzünlü şeyler ile dakikalarca ağlamak zorunda kalmıyor ya da yüreğiniz ağzınızda şimdi ne olacak diye beklemiyorsunuz. Sadece kendinizi dizinin dünyasına atıp normal bir kadının hikayesini izliyorsunuz.

    Kesinlikle izlemenizi tavsiye ettiğim bir dizi. Tam da final vermişken yıllarca yeni sezon beklemenize gerek kalmayacak, yemek yerken size eşlik edebilecek (şiddetle tavsiye ederim), çok tatlı bir dizi.

    Bu haftalık yazımızın da sonuna gelmiş bulunmaktayız, yorum yapıp görüşlerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Hele ki bu yazıdan sonra The Marvelous Mrs. Maisel’ı izlemişseniz mutlaka konuşalım.

    Son olarak dizmizin meşhur sözüyle bu haftayı kapatıyorum.


    Haftaya Görüşürüz. 



    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.