Birçok kişi anime izlemeye Death Note ile başlamıştır şüphesiz. Anime izlemeyen hatta sevmeyenlerin bile en az bir kere adını duyduğu, popülaritesini hak etmiş bir animedir Death Note.
Benim de izlediğim ilk anime olması ve anime izlemeye başlamamın sebebi olması dolayısıyla oldukça özel. Hal böyle olunca da Medium’daki ilk anime yorumumun da Death Note hakkında olmaması kaçınılmazdı tabii.
Başlamadan önce bir küçük uyarıda bulunmak istiyorum: Buradan sonrası için yazıyı ikiye bölmeyi ve ilk kısımda spoiler vermeden genel bir değerlendirme yapmayı ikinci kısımda ise spoiler vererek bazı şeylerden bahsetmeyi planlıyorum o yüzden eğer henüz izlememişseniz ikinci kısmı animeyi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.
Tehlikesiz (Spoilersiz) Bölge
Öncelikle düşük bir ihtimal olsa da konusu hakkında hiçbir fikir sahibi olmamanıza karşın anime hakkında kısa bir özet geçeyim: Olay örgüsü ana karakterimizin bir defter bulmasıyla başlıyor ve defteri eline geçiren bu genç, deftere isim yazarak ismini yazdığı kişileri öldürebileceğini öğreniyor. Sonrasında ise defteri kullanarak suçu, dolayısıyla da kötülüğü yok etmeye çalışıyor.
En sade hali ile spoiler vermeden bu kadar anlatılabilir sanırım. Ama beklenildiği üzere Death Note bundan çok daha fazlası.
İçerisinde saatlere konuşmamıza sebep olabilecek bin bir çeşit olay barındıran bu anime izlediğim ilk anda birden fazla duyguyu aynı anda yaşamama sebep oldu: hayranlık, şaşkınlık ve tabii ki kafa karışıklığı. Doğa üstü olayların strateji ve günlük yaşam ile harmanlanması o kadar güzel yapılmış ki ne ararsanız bulabiliyorsunuz içinde.
Hikayenin ilginçliğinin yanında işleniş biçiminin de bir hayli kaliteli olması nefes almaya bile fırsat bulamadan diğer bölümü izlemeye yönlendiriyor sizi.
Tabi ki Death Note’u sevmemin tek nedeni aksiyon dolu zeka oyunları değil. Sevdiğim bir diğer şey de tüm bu aksiyonun içerisinde duyguların da kendine fazlaca yer bulabilmesi ve tüm bunların kendine özgü bir denge ile ilerlemesi… Denge diyorum çünkü anime ne izleyiciyi saatlerce diken üstünde tutup aksiyon bombardımanına maruz bırakıyor ne de içerisinde barındırdığı ahlaki sorunlarla boğuşturuyor.
Light’ın yöntemlerinin doğruluğu, kötülüğün dünyadan yok edilmesinin mümkün olup olmadığı, bir katilin kahraman olup olmayacağı gibi birçok derin düşünceyi içinde barındırmasına rağmen bunlar üzerine neredeyse hiçbir konuşma yapılmaması ve bir noktada kararın izleyiciye bırakılması alınmış en doğru kararlardan biri bence.
Her ne kadar bu tarz ahlaki ikilemler ve düşünce yapıları hakkında konuşmayı sevsem ve düz aksiyon yerine tercih etsem de bunları izlemek yerine izlediklerimden çıkarım yapmayı daha çok seviyorum. Death Note da tam olarak bunu veriyor zaten.
Eğer karakterler bahsettiğim konular üzerinden daha fazla durup kendi görüşlerini açıklamaya ve kabul ettirmeye çalışsaydı Death Note şu an sahip olduğu popülariteye erişemezdi kanımca ki monologların fazlalığı da seyir zevkini azaltırdı. Kendi görüşlerini açıklamak yerine eylemleri ile göstermelerini izlemek çok daha keyifliydi.
Çizim tarzını sevmeyenlerin olduğunu biliyorum ama izlediğim ilk anime olmasından dolayı mı bilinmez beni hiç rahatsız etmedi. Şimdi daha farklı, özellikle de günümüz teknolojisi ile yapılmış iyi efektli animeler izledikçe çizim tarzının ve efektlerin onlara oranla biraz daha farklı olduğunu görebiliyorum ama bence geriye bakıp düşününce bu nispeten daha az kaliteli olan animasyon Death Note’u Death Note yapan şeylerden biri.
Açılış müziklerinin harikalığından ve Death Note’un imzası haline gelmiş fon müziğinden bahsetmek bile istemiyorum, onların mükemmelliği su götürmez bir gerçek zaten.
Diğer bir sevdiğim nokta da L’in her anlamda Light’ın zıttı olarak gösterilmesi. Zamanla bu zıtlığın bir benzerlik oluşturmasını izlemek olayları olduğundan daha ilgi çekici bir şekilde izlememe olanak sağladı.
Zeka oyunları ve stratejiler tamamen ayrı başka bir yazıyı hak ediyor. Bütün detaylar o kadar ince düşünülmüş ki hayranlık duymamanız imkansız. Özellikle Kira’nın Japonya’da oluğunun bulunma anı ağzım açık bir şekilde ekrana bakakalmama sebep olmuştu. Hepsi detaylı düşünülmüş bu adımları izlemek inanılmaz keyifliydi. Zaman zaman bazı sahneleri nefesimi tutarak tekrar tekrar izlediğim bile oldu.
Şhinigamilerin de animeye ayrı bir zevk kattığını düşünüyorum en sevdiğim kısmı da hikayeye dahil olmadan dahil olmaları. Siz “ne diyor bu” demeden hemen açıklamak istiyorum ne demek istediğimi: Ryuk’un tarafsız olarak olayları müdahale etmeden sadece izlemesi. Eğer oyunda söz sahibi olsaydı işler bambaşka bir hal alırdı ve bütün o ince düşünülmüş adımlar değersizleşirdi muhtemelen.
Ryuk’un da Light’ın ideolojisini takip ettiğini ve bu doğrultuda çalıştığını görmek ister miydim, isteyebilirdim de bilemiyorum ama emin olduğum tek şey o zaman bambaşka bir Death Note izliyor olurduk.
Bu kısma kadar okumuş ve henüz izlememişseniz bu kadar övgüden sonra koşarak izlemenizi isteyeceğim sizden. İzlediğinize asla pişman olmayacağınız gerçekten güzel ve kaliteli bir anime Death Note.
Tehlikeli Bölge (Spoiler)
Gelelim biraz da sahne bazında yapacağım yorumlara.
Light’ın anime boyunca giderek değişmesini izlemek zaman zaman zaman acı verse de çok keyifliydi. Başlarda gerçekten suçu yok edebileceğine inanarak yol çıkmış bir genç iken zamanla kendini tanrı zanneden bir suçluya dönüşmesi ve bunun yavaş yavaş gerçekleşmesi animenin en sevdiğim detaylarından biri.
Bu değişimin yanında Light’ın kira olabilirim diyerek kendini hapsettirmesini ve kısa süreliğine de olsa Light’ı Kira değil de Light olarak izlemeye fırsat bulabilmemiz de pastanın üzerindeki krema gibi olmuş doğrusu.
Çünkü açık bir şekilde Kira ve Light’ın aynı kişi olmadığını düşünüyorum. Hatta Death Note olmasaydı muhtemelen L ve Light iki mükemmel dedektif olarak suçluları yakalamak için beraber çalışırlardı. Ligh’ın hapsedilmesi Light ve L’in Kira operasyonunda beraber çalışmasına da olanak sağlamış oldu ve ikisini aynı takımda görmek gerçekten güzeldi.
Sevdiğim ve anlamk için fazlaca çaba gösterdiğim sahnelerden bir diğeri de Light’ Rem ve Ryuk ile yaptığı defter takası. Defalarca değiştirilen defterlerin değiştirilme nedenlerini anlayana kadar biraz uğraşmış olsam da bu tarz ince ve on adım sonrasını hesaplamaya dayana hamlelerin yeri hep çok ayrı olmuştur bende. Anime içerisinde bu tarz sahnelerin fazlaca bulunduğunu bilsem de nedenini anlamadığım bir şekilde defter takasının yeri hep ayrı olmuştur benim için.
Gelelim fazlaca tartışma yaratabilecek bir diğer fikrime. Bana göre Death Note L öldükten sonra bitti ve Light kazandı.
Bunun herkesin katılacağı bir fikir olduğunu zannetmiyorum özellikle de Death Note yazarlarının. Fakat L’in ölümü bazı şeyleri havada bırakmış hissiyatı verdi bana. Ölümünün büyük bir şok etkisi yarattığını beklenmeyen bir gelişme olduğunu ve belki de animeye dair konuşulan en önemli etmenlerden biri olduğunu biliyorum ama sonrasında gerçekleşen olaylar beni L & Light savaşı kadar tatmin edemedi.
L’in en iyi dedektif olduğu üstüne basıla basıla söylenmesine rağmen onun yenemediği Kira’yı Mello ve Near’ın yenmesi de bana çok gerçekçi gelmedi açıkçası. Evet tek başına bir kişinin L’i geçebilmesi mümkün değildi bu yüzden iki kişilerdi ama belki de L ile kuvvetli bir bağ kurduğumdandır bilemiyorum yer yer sıkılıp kapatma isteği yarattı.
Biraz daha abartarak ve gelecek eleştirileri göze alarak Kira’yı yenen Mello ve Near değil, Kira’nın kendisiydi demek istiyorum. Çünkü bana göre Light en büyük rakibini yenmiş olmanın verdiği rahatlıkla tedbiri elden bırakmaya başladı ve neredeyse kaybetmeye oynadı.
Finale gelecek olursak da Light’ın ölümü beklediğim bir sondu dolayısıyla herhangi bir şok etmeni yaratmadı benim için ama Light’ın yavaş yavaş soğukkanlılığını kaybettiğini izlemek, Ryuk’un anime boyunca defterine ilk kez isim yazdığını görmek gerçekten çok güzeldi.
Sadece daha önce de söylediğim gibi Kira’yı yenen kişinin L olmasını isterdim…
Sonuç
Beğenmediğim kısımlar, daha doğrusu beni tatmin etmeyen bazı şeyler olsa da izlemeden ölmemeniz gereken yapımlardan biri olduğunu düşünüyorum Death Note’un.
Eğer çoktan izlemişseniz “Death Note Gerçekleri” adlı yazıma beklerim sizi. Bir ya da iki hafta içinde onu da yayınlamış olacağım.
Zaten içinde onlarca detay ve ince düşünce barındırmasıyla ünlenmiş olan Death Note’un herkesin fark edemediği bir o kadar daha detay ve gönderme içerdiğini söylesem şaşırmazsınız muhtemelen. İşte bahsettiğim yazımda bu detayların arka planlarından bahsettim, bu detayları bilmenizle beraber hem animeden de mangadan aldığınız keyfi, iki belki üç katına çıkartmayı garanti ediyorum.
Son olarak eğer Death Note’u izlemiş ve ona benzer bir anime arayışına düşmüşseniz Code Geas izlemenizi tavsiye ederim. Laf aramızda Death Note’dan daha güzel olduğunu düşündüğüm bir animedir kendileri. Yakında onun yorumunu da gireceğim o yüzden hemen izleyin ki hakkında konuşabilelim.
Eğer buraya kadar okumuşsanız yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın.
Başka bir yazıda buluşana kadar hoşça kalın.
Death Note’un içinde barındırdığı detay ve metaforlardan bahsettiğim yazım yayında profilden ulaşabilirsiniz