Sezon Sezon Doctor Who / 2

Sezon Sezon Doctor Who / 2
  • 1
    0
    0
    0
  • İlk dört sezon hakkındaki düşüncelerimi paylaştığım yazım da profilimde mevcut dilerseniz onu da okuyabilirsiniz.


    5. SEZON

    Doctor Who’nun değişmeyen yegane özelliği değişen doktorlara uyum sürecidir o yüzden zamanla on birinci doktoru da seveceğime emin olsam da içim biraz buruk izledim ilk bölümü.


    Sonunda bekleyen kız Amy Pond ile de karşılaşmış olmak çok keyif vericiydi. İlk bölümden itibaren hayranlar tarafından her daim konuşulan ve gelmesi için gün sayılan bir karakterdi Amy, bu sebeple de ona dair beklentilerim yüksekti. 


    Birçok açıdan da bu beklentileri karşıladı diyebilirim, akılcı davranışları ve komik diyalogları beni kendine çekmeyi başardı. Ayrıca onuncu Doktor arasındaki ilişki şu ana kadar gördüğümüz yolcu-doktor ilişkileri arasında en sevdiğim oldu. 


    İlk bölümlerde içim biraz buruk olsa da Matt Smith, bölümler ilerledikçe kendini kanıtlamayı başardı. Eğer onun yerinde başka biri olsaydı David Tennant’ın yokluğunun bu kadar az hissedilmesi mümkün olmazdı diye düşünüyorum. 

    Ayrıca onuncu Doktor ve on birinci Doktorun teknik olarak aynı kişi olmalarına rağmen aralarında bariz farklar olması çok hoşuma gitti.                          

    Ara ara yapılan rejenerasyon şakaları çok tatlıydı ve on birinci Doktorun onuncu Doktorun aksine askerlerin selam vermesinden rahatsız olmaması ve karşılık vermesi hoş bir detaydı bana göre. 

    Tardis’in yeni halini inanılmaz beğendimi söylemeden de geçemeyeceğim. Onun dışında görsel efektler de yavaş yavaş kendini bulmaya başladı bu sezonda, özellikle uzayda geçen bölümler başta olmak üzere dönemin teknolojisi gözler önüne serildi.

    İki adet Don’t Blink bölümü izlemiş olsak da sonunda birinin tek gözünü kırpmayı akıl etmesi de (Amy) bu sezona dair sevdiğim şeylerden bir diğeri. 

    Yalnız Ağlayan Melekleri ilk gördüğümüz bölüm benim için daha etkili ve heyecan vericiydi. Her ne kadar bu bölümü izlemesi de keyifli olsa da ilk bölümün havası yok gibiydi.


    River Song, bu sezon en sevdiğim karakter olabilir gerçekten. Gerek aurası gerek gizemli havası onu daha çok izlemek istememe yol açtı. Kim olduğunu, Doktor ile olan ilişkisini öğrenmeyi sabırsızlıkla bekliyorum umarım hikayesini en kısa zamanda öğrenebiliriz. Özellikle Dalek’e merhamet dilettirdiği sahne muhteşemdi.

    Rory, ise River'ın aksine başlarda çok sevdiğim bir karakter değildi hatta biraz da sinir bozucu bulmuştum ama daha fazla sahne aldıkça yavaş yavaş sevmeye başladım. Doktor ile olan diyaloglarını izlemek çok keyifliydi.

    Bekleyen kız Amy için 2000 yıl bekleyen Rory hikayesi de çok güzel düşünülmüştü.


    Bu sezon sevdiğim bölümlerden biri de Van Gogh bölümüydü. Cast çok kaliteliydi ve bir Van Gogh hayranı olarak hikaye de beni çok etkiledi. Bazı bölümleri tekrar izlemeyi planlıyorum ve bu bölüm kesinlikle onlardan biriydi.


    Bu sezondaki çoğu bölümde Moffat'ın imzasını gördük ve olayların birbirine bağlanma biçiminden tutun da beyin yakan bölümlere kadar her şey Moffat diye bağırıyordu. Ara ara Dr. Who değil de Sherlock izliyormuş gibi hissetmeme yol açan bu bölümlerin sonunda birbirine bağlanması fazlasıyla tatmin ediciydi. 

    Özellikle sezon finalinde eski bölümler ile olan bağlantıları ve ufak detayların bile bütüne hizmet etmesini izlemek bir kez daha Moffat’a hayran olmama sebep oldu.

    En sevdiğim kısım ise “Eski bir şey, yeni bir şey, ödünç alınmış bir şey ve mavi bir şey” geleneğinin Tardis ile bağdaştırılmasıydı 

     

    6. SEZON
    6. sezon çok güzel bir şekilde başladı. Sezon finaline ilk bölümden hazırlık yapmak harika bir fikirdi bana göre ve bu durum dizinin kendi hikayesi içinde zamanda yolculuk yapmasını görmemize olanak sağladı. 
     
    Kimileri Moffat'ın hikayeleriyle birlikte dizinin, ilk dört sezonun aksine çok fazla paradoks ve bilinmeyen olgu içermesinden rahatsız olsa da bana göre Doctor Who’yu Doctor Who yapan şeyleren biri de bu paradokslar ve zaman sıçramaları.
     
    Tardis biliğimiz üzere yalnız uzayda değil zamanda da yolculuk yapabiliyor ve bu git gelleri izlemek diziyi çok daha güzel hale getiriyor. Sürekli farklı bir tür ile karşılaştığımız sadece uzayda yolculuğu barındıran bir hikaye akışı izlesek dizi, şu an olduğu kadar güzel olmazdı diye düşünüyorum.
     
    Bu sezon Sessizlik ile tanıştık ve kendilerini bir hayli korkutucu bulduğum bu varlıkların hikayeye dahil oluşları çok güzel ve detaylıydı. Umarım sadece bu sezonla kalmaz ve onları diğer sezonlarda da izlemeye devam edebiliriz. 
     
     

    Dördüncü bölümün introsunda Neil Gaiman yazdığını görür görmez zaten beklentilerimi yükseltmiştim ki bu bölüm de onları fazlasıyla karşıladı. 

    Doktor’un sonunda Tardis ile konuşabilmesi harikaydı. Özellikle bölümün adı en sevdiğim detaylardan biri oldu çünkü klasik seriden bu yana hemen hemen bütün yolcular Doktor için bir şeyler hissettiler ama onun eşi olabilecek “kişi” Tardis göndermesi hoştu. 

    Ayrıca Tardis’in içinden bazı kısımları görmemiz de harikaydı ve tabii ki 9. ve 10.Doktor’un kontrol odasını da. 


     


    Bu noktada konudan biraz saparak bir iki şey söylemek istiyorum, eğer Neil Gaiman adını hiç duymamışsanız mutlaka eserlerine bir göz atmalısınız çünkü her defasında kendine hayran bırakmayı başarıyor. Her ne kadar kalemine olan hayranlığıma dair methiyeler dizmek istesem de yazının uzun olmaması adına teker teker açıklayamayacağım fakat bölüm içerisinde kitaplarındaki karakterlere tonla gönderme mevcut. 


    Eğer bu bölümü beğenmişseniz “Sandman” adlı kitabını da okuyabilirsiniz. Ayrıca bu yazıyı yayınladığımda tarih ne olur bilmiyorum ama yazdığım sırada yine Nail Gaiman’ın kitabından uyarlanan ve 10.Doktorumuzun baş rolünde yer aldığı Good Omens’in ikinci sezonu da çıkmak üzere. Gerek konusu gerek görselliği ve oyunculuğuyla mükemmel bir yapım, çok büyük tavsiyemdir, en azından bir göz atın. 


    Şimdi diziye geri dönecek olursak  

    Sonunda River Song’un gerçek kimliğini ve hayat hikayesini öğrenebildiğimiz için çok mutlu oldum çünkü Melody Pond benim için dizinin en harika karakterlerinden biri. 

    Ara ara kim olduğuna dair küçük göndermeler yapılsa da inanılmaz şaşırdığım bir olay oldu bu. 


    River Song’un hikayesine dair sevdiğim noktalardan biri de Amy’nin onu büyütmesi için şansı olmamasına rağmen aslında çocukluklarını beraber geçirmiş olmaları. Umarım River Song’u görmeye devam ederiz. 




    Uzun lafın kısası bu sezon da izlemekten fazlaca keyif aldığım bir sezon oldu. 

    Sonraki sezon Amy ile yollarımız ayrılacak ve bizi nelerin beklediği konusunda olukça heyecanlıyım. 


    Fikirlerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın. 


    Hoşça Kalın. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.