Geldim, aştım çölleri yanarak, kül olarak. Gecenin yelinde yorgan yaptım kumları sabahına ayaklarıma zembil olanları. Görmedim hiçbir hurma acının gölgesini, sadece beni takip eden benin dışında. Ona da sığınamazdım, o beni hasta eden. O işte benim yüreğimi sıkan. Önüme aldım güneşi arkamda kalsın diye. Yaktı yüzümü, kimseler görmesin beni. Ne bir göl ne bir kuyu gördüm. İyi mi oldu susuz kaldığım, görmedim yüzümü. Ne bir serap ne bir ses. Ne gerek, konuşur durur zaten aklım. Bir doğuşunu bir batışını izledim önüme geçmesin diye. Yürüdüm, çölde yılan gibi süzüldüm. İzlerim oradaydı bir rüzgâr süpürene dek. Beni görene dek yokum. Bırakmaz çöl izimi. Bilmem her yer aynı gelir bana. Arkam önüm bir. Ay çıktımı dururum tek yoldaşım güneş. Onu takip ettim durdum, sana çıkar dediler yolum. Sendeymiş esas yolum. Söyle bana şimdi, ne var orada nasıl giderim görürüm yüreğimi sıkmış eli. Yolum nerede benim? Seher vakti yel gibi essin ateşime söndürmese de vursun yüzüme. Umut ol bana çıkayım en derin macerama.
Yoktur bende senin yolun. Bilemem ben ne de bir başkası o elin yerini. Ama olurum yüreğine bir yel, unutursun o eli o ağrıyı. Sanma ki bu sözler bu teklif benim senin gözlerin söyletti bana.
Ol o zaman bana bir yaren sustur bu ecel gibi peşimde koşturan yılanı.
Susturamam onu ama bastırır sesim senin kulaklarında onu.
Durmaz yüreğimdeki elin çırpınışları, aklıma hücum eder gölgenin sesleri, bastırır güneş gibi olanı. Neredeyim ben? Önce çöle düştüm şimdi çölsüz seraba. Uludu kurtlar uyandım tan mevsiminden. Düşer ayaklarım yola, bu kez Aya doğru. Koş yetişilmez olana ara bulunmaz olanı. Yolum düştü mağaraya Hay’ın mağarasına. Yorgun bitkin, ölüden bir an evvel uzak. Sığındım bir sarkaca emdim ondan akan suları da hayat oldum. Yanık yüzümü sarkaçtan biriken sularla ayında inayetiyle gördüm. Ellerim suratım da inim inim inliyorum. Bir hayvandan beter. Emekleyerek çıktım o mağaradan da. Nerede yolum, nereye giderim. Yürüdüm aya doğru, tek yoldaşım o. Ona çıkar yolun dediler de durmadım. Bu sefer karların üzerinde donarcasına o arkamda izlerim, iz bırakarak yürüyorum kâh emekliyorum. Geldim kardan dağları aşarak, donarak, parçalanarak. Kefen gibi karı yorganım yaparak. Kabuslarımdan da soğuk. Arakam gerimde. Geçmiş zihnimde bir iz. Yansın bir ateşte erisin buzlarım. Yansın bir ateşte yansın yüzüm. Ne çare. Bir bir döküldü kaşlarım, kirpiklerim. Senin için. Söyle bana yolumu, nerede bulurum onu.
Yoktur bende senin yolun. Bilemem ben ne de bir başkası o elin yerini. Aradığın oysa eğer yoktur bende sende olan. Ama konuştururum ecelini seninle, tercüman olurum eceline. Ben bilirim ölülerin dilini.
Neden takip eder duru beni?
O sensin de ondan.
Ne diye fısıldar durur?
Dinleyesin diye.
Ne ister benden?
Dinle de öğren!
Olacaksın benim. Sarılacaksın bana o çöle o kara sarıldığın gibi. İsterim senden bana gelmeden görmeni, ben bilirim seni. Elinle dalgalandır da şu çamurlu kuyu gör bak kimsin. Kandırır duru kendini de düşersin yollara. Güneş gibi olan demedi mi sana bu sözlerim senin! Ararsın olmayacak olanı da sıkarsın kendi yüreğini kendin. Gör istiyorum bana gelmeden.
Söyle Ay gibi olan doğru mudur bana söyledikleri?
Ne ben ne de bir başkası, sensin bunu bilen.
Yolum nerede?
Yorum Bırakın