Dans Ruhunu Yitirdiğinde

Dans Ruhunu Yitirdiğinde
  • 0
    0
    0
    0
  • Sahnede dans ederken kendisini izliyordu. Bir elinden bütün sahneye yayılıyor gibi duran çiçeklerin tanrıçası gibi süzülürken, yüzünden yansıyan asil tavır şüpheye yer bırakmadan sahneyi dolduran bir yanılsamanın bütün izlerini gizliyordu. Bir eli havada saçlarını savurarak topuğunun üzerinden hafifçe dönerken, etrafa çiçeklerin kokusunu yaymak için rüzgâr oluşturmaya çalışıyor gibi salınıyor, ışıkları sönük bırakan zarafeti izleyenlerin gözlerini kamaştırmayı amaçlıyordu. Zarifçe savurduğu bakışları ise bir tek kendisini görüyordu. Kendisi olmadığında bile. 
    "Nasıl bu kadar etkileyici dans edebiliyorsun?"
    "İzleyince anlayamıyor musun?"
    "Anlaşılmıyor. Senin figürlerin başka dansçılarda aynı durmuyor sanki."
    "Benim kadar çok çalışmıyorlardır belki."
    "Olabilir. Senin nasıl çalıştığını bir kere görseler aslında."
    "Ne düşündüğünü biliyorum. Çıkar onu aklından. Yalnız çalışmayı en başından şart koşmuştum. Unutma."
    "Unutmuyorum. Sadece belki mirasını aktarma zamanın geldiğinde…"
    "Yaşlandığımı mı söylemeye çalışıyorsun?"
    "Tabii ki de hayır. Yanlış anlama. Ama her güzellik geçici."
    "Artık değil. Sen de biliyorsun. Sahnede on tane ben olur istersem. Sahneyi nasıl kurgularsam o kadar ben olurum."
    "Holotonlar arası ruh aktarımının çok sık yapılması yaşlanmayı hızlandırıyor. Son çıkan araştırma raporlarını görmedin mi?"
    "Bütün görüntülerim gerçek ve ben. Gerisiyle ilgilenmiyorum. Sahnemin başarısı için ruhum biraz sık gezinti yapabilir. Bir sakıncası yok."
    Emin olduğu tek şey buydu. Hayata karşı dansıyla bir olup, bütün engellere rağmen dimdik durmak istiyordu. Şartlar onu geri itmek üzerine kurulu olsa da. Artık çoğu dansçı holotonlarına ruhlarını aktarmadan sahneye sürüyor, yükledikleri birkaç figürle bütün alkışı topluyordu. İnsanlar gerçek mi sanal mı diye düşünmeden ifadesiz bir şekilde tebrikleri kabul eden sanatçıya hayranlık duyuyor, hiç sorgulamadan bir sonraki gösterisi için kampanya başlatıyordu. Tek ilgilendikleri duydukları hazzı yeniden hissedecekleri yeni bir gösteriydi.
    Ylien kolaya kaçarak mesleğini yapmayı reddediyordu. Yasaklanana kadar sahneye de hiçbir sanal öge katmadan bizzat kendisi çıkmıştı. Değişen dünyada her iş çığırından çıkabilirdi ama sanatta bu yaşanınca bütün medeni dünya devletleri ortak kararlar alarak sanat özgürlüğünü kısıtlamanın en zekice yollarını bulmuşlardı. Tiyatro, opera, dans gösterilerinde sayı sınırı olmadan sanatçılar holotonlarını kullanmak zorundaydılar. İnsanlar sahnede gerçekten bale yapan zarif bir insanı cüretkâr buluyordu artık. Kendisini pazarlamaya çalışan, karşı cinsi baştan çıkarmaya çalışan ve vücuduyla var olmaya çalışan ucuz ve kişiliksiz birer insan müsveddesi olarak yaftalıyordu. Holotonlarını sahneye sürmek farklıydı ama. Birebir aynı ve aradaki farkı anlamaları için hiçbir sebep olmayan kopyalara karşı insanlar, duydukları hayranlığı herhangi toplumsal bir utancı hatırlamadan yaşayabiliyorlardı. Ylien bu hayranlığın en zirvesindeki dans sanatçısıydı.  Ruhunu holotona aktarmadığı sürece aralıksız sonsuza kadar sahne alması mümkündü. Her performansından sonra kampanyalar o kadar hızlı açılıyor ve doluyordu ki hemen sonraki seans yine onun gösterisi oluyordu. Bazen kampanyaları yardımcısı bilerek sabote ediyor ve bu sayede dinlenmek için fırsat bulmuş oluyordu. Ruhu olmadan sahne almayı reddetmesi onun direnme hakkına sahip olduğu son gemisiydi. 
    "Seninle görüşmek isteyen biri var."
    "Kimmiş o? Hayranlarla tanışmıyorum, unutmadın değil mi?"
    "Bir şeyi unuttuğum falan yok. Bu kişi resmi bir pozisyondan olduğunu söylüyor."
    "Resmi hiçbir şeyle ilgilenmiyorum. Yine ne yapmışlar, yeni bir kanun mu deniyorlar? Artık sahne tamamen sanal mı olmak zorundaymış?"
    "Hemen sinirlenme. Böyle konuları sanatçılarla tartışmıyorlar zaten, biliyorsun."
    "Ne konuşacaksa ilgilenmiyorum. Aynen böyle söyle o zaman."
    "Peki, nasıl istersen."
    Resmi görevlilerin insanları bizzat karşılarına gelerek bilgilendirmeye başlaması holotonların ilk çıkış şekliydi. Resmi bildirimleri engelleyenleri, kaçıranları, uygulamaları takip etmeyenleri ya da başı dertteyken haberi olmayanları, yer kaplamayan, gerçek olmayan, her bilginin yüklü olduğu ışıktan görüntüler ziyaret ediyordu artık. Ylien bunu en iyi bilenlerdendi. Başlangıçta kuralları çiğnemek için çok uğraşmıştı. Ne kadar ciddi yaptırımlar uygulanabildiğine şahit oldukça bu tavrından vazgeçmişti. 
    "Görüşme reddetme seçeneğiniz bulunmuyor, madam."
    "Demek artık izinsiz bir şekilde gelebiliyorsunuz."
    "İlk üç isteğimiz reddedilirse bu hakka sahip oluyoruz. İlgili kanun maddesini okumak için onaylamanız yeterli."
    "İstemez. Ne söyleyeceksen çabuk söyle. Daha ikinci provam var."
    "Sanatçı ruhunuza hayranız, madam. Belki bilmek istersiniz."
    "Devlete çalışan hiçbir insanın hayranlığını istemiyorum."
    "Seyircilerinizin %80'ini resmi kurum görevlileri oluşturuyor. Ayrıntılı istatistikleri görmek isterseniz dokunmanız yeterli."
    "Seyircilerimi kendim seçmiyorum." Dokunmaması imkânsız hale gelene kadar yakınında açılan bilgi sayfasından rahatsız olmuştu. "Kapat şu şeyi. İstatistik falan görmek istemiyorum."
    "Nasıl isterseniz."
    "Ne için geldiğini söyleyecek misin artık?"
    "Bir sonraki provanız için acele etmenize artık gerek yok, madam. Bütün sahne performanslarından süresiz olarak men edildiniz. Bunlar da resmi dokümanlar."
    Ylien önünde açılan sayfalar dolusu belgelere bakıyor ama algılayamıyordu.
    "Eğer okuma konusunda bilginiz yoksa sesli yardımcı çağırabilirsiniz. Benim görevim burada sona erdi. Başka bir isteğiniz var mı, madam?"
    Sadece sebebini öğrenmek istiyordu. Hiçbir kuralı çiğnememişti, sürekli sahne alıyor ve olumlu dönüşlerle en üst sıradan hiç düşmüyordu. "Neden, neden böyle bir şey yaptınız?"
    "Sahne sanatlarında seyirciyle iletişim kurmak en temel yasaktır. İlgili kanun maddesini okumak için onaylamanız yeterli."
    "Ben kimseyle iletişim kurmadım."
    "Yalan ifade para cezası sebebidir, madam."
    "Yalan söylemiyorum. Ben kimseyle konuşmadım."
    "Birisiyle konuştuğunuza dair elimizde veri yok. Ancak iletişimi oluşturan unsurlardan en az iki tanesini ihlal etmiş bulunuyorsunuz. İletişimin temel unsurlarını öğrenmek isterseniz dokunmanız yeterli."
    "Saçmalık bunlar." Elini savurmasının ekranı kapatacağını düşündü. "Beni mesleğimden alıkoyamazsınız. İnsanlar tepenize çöker." 
    "Bu sizin dert etmeniz gereken bir konu değil, madam. Dosyanızı incelemek için sesli asistan çağırmamı ister misiniz?"
    "Okuyabiliyorum."
    "Bu şanslı azınlıktan olmanız hayranlık uyandırıcı. Sizi ve sanatınızı özleyeceğiz, madam. Yeni hayatınızda başarılar."
    "Dur, gidemezsin."
    "Hizmet sürem doldu. Ekstra hizmet talebinde bulunabilmek için ödeme yapmanız gerekli."
    Feepay hesabını aktif ettikten sonra "Bana ihlal ettiğim kuralları say."
    "Seyirciyle dil ötesi iletişim yoluyla, göz teması ve el hareketleriyle mesajlaşma. Bunlar bizim tespit edebildiklerimiz." Önüne yeni bir ekran açtıktan sonra devam etti. "Anlamlandıramadığımız gizli işaretler de var. Ama onlarla sizi suçlayamıyoruz."
    "Yanlışlık yapıyorsunuz. Ben seyircilerle göz teması kurmam. Onlarla sahne arkasında bile tanışmıyorum."
    "Bu ayrıntı bizi ilgilendirmiyor, madam."
    "Nereden itiraz edebilirim? Yani bu karara. Geri dönebilmek için ne yapmam lazım?"
    Sahneye aşıkken bir anda mahrum kalmak, provanın tadını çıkarırken bir daha hiç sahneyi göremeyeceğini öğrenmek, Ylien'in ruhunu uysal bir köpeğin siluetine büründürmüştü.
    "Yargı sistemimizde itiraz bulunmuyor, madam. Tespit sistemimiz sorgulanmayacak şekilde kusursuzdur. İlgili kanun maddesini okumak için onaylamanız yeterli."
    Ödeme hesabını dondurduğu anda görevli kayboldu. Omuzlarına çöken ağırlıkla hıçkırıklara boğuldu.

    "N'oldu, neden ağlıyorsun? Kötü bir haber mi vermeye gelmişler?"
    "Sanki bilmiyormuşsun gibi bana rol yapma."
    "Sen neden bahsediyorsun?"
    "Görevliyi ben bir kere reddettim. Hâlbuki o üç kere reddedildiğini söylüyor. İlk iki seferde sen kovdun değil mi?"
    Yardımcısının cevap vermeye niyeti var gibi durmuyordu. Ylien öfkesine yenilmiş haliyle devam etti.
    "Senin oylamaları kapatmak için holotonuma erişimin var. Önceden biliyordun. Görevli gelmeden önce çoktan girip bakmıştın. Ben öğrenmeyeyim diye uğraşıyordun."
    "Hayır, yanlış anlıyorsun."
    "Bana yalan söyleme artık. O yüzden akıl veriyordun değil mi? Ben kovulunca seyircisiz kalmaktan korkuyorsun."
    "Ben, ben senin iyiliğin için. Sanatın sen olmadan da yaşamaya devam edebilsin diye."
    "Beni hâlâ kandırmaya çalışıyorsun."
    "Hayır. Sana doğruları söylüyorum."
    "O zaman söyle. Hangi gösteride sızdın klonuma?"
    "Belgelerde hepsi var. Görebilirsin."
    "Ben belge falan görmek istemiyorum. Senin amacın neydi? Konuş!"
    Kontrolü kaybetmek üzereydi. Ruhu yalnızlık çeken düşüncesiz yardımcısı yüzünden hayat amacını kaybetmişti. 
    "Ben, ben sadece. Senin gibi olmak istedim. Tek bir farkla. Ben herkes değil sadece bir kişi parıldayan ışığın altında hayran hayran bana baksın istedim. Ruhumun bir kere boşluk hissetmeden bitirdiği bir akşam yaşamak istedim. Birisi için bir önemim olsun istedim."
    "Seni kıskanç pislik. Sen bunları istedin diye ben hayatımdan oldum." 
    "Özür dilerim. Kıskançlık değildi. Sürekli seni izlemeye gelen bir kız var. Sana çok hayran. Hatta bir kere sen uyurken holotonunla tanıştırdım onu. Ruhun da vardı. Onu gerçekten sevdin. Bilincin olmayınca ruhunun yumuşaklığı gerçekten çok güzel. Tıpkı eski günlerdeki gibi."
    "Ne saçmalıyorsun sen. Arkamdan daha neler çevirdin?"
    Ylien ruhuna düzülen övgülere daha çok öfkelense de haberi olmadan holotonunun kullanılmasına öfkelenmesi gerektiğini biliyordu. 
    "Hiçbir şey çevirmedim. Başka hiçbir şey. Haberin olmadan hiçbir zaman hiçbir şey yapmadım. Sadece o kız sen sahnedeyken sana el sallayacağını söylemişti. Sen de ona gizlice göz kırpacağını. Bu onu çok mutlu etti. Ama senin bunu yapmayacağını biliyordum." Yüzündeki endişe artarak devam ediyordu. "Ben, çok kısa bir süreliğine birden fazla kopyayla gösteri yaptığın kısımda, çiçeklerini tutan holotonlarından birine sızdım. Sadece kıza göz kırpmak için."
    "Peki bunun suç olduğunu bilmiyor musun seni akılsız duygu sömürgeni?"
    "Biliyordum, ama fark edilmeyecek kadar normaldi. Sanki gözümü zaten kırpıyorum gibi. El hareketleri de dansın bir parçası gibiydi. O kadar küçüktü ki sen de fark etmedin."
    "Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun. O kadar ufak farkları haberi olmayan biri fark etmeyebilir ama bu sensörler üst düzey yeni zekayla çalışıyor. Onlar insan değil."
    "Özür dilerim. Düşünemedim. Ben sadece…"
    "Senin bahanelerinin hiçbir önemi yok. Sen tanımadığım bir kızı mutlu etmek istedin diye ben hayatımın anlamını yitirdim. Zaten acınası bir zavallılıkla kopyamı sahneye çıkarmak zorunda olduğum için kendime acırken artık sahnenin önünden bile geçemeyeceğim."
    "Ama o kız, senin sayende belki de... Hayatını değiştirdin. O gün konuşurken demişti ki…"
    "Umurumda bile değil. Kendi hayatımı değiştiremiyorken, başkalarınınkinden bana ne!"
    "Ama o da senin gibi eşsiz bir dansçı olabilir. Tıpkı senin gibi hayranla…"
    "Benim gibi olamaz. Benim gibi kimse olamaz."
    Farkında olmadan yardımcısının üzerine yürümüştü. Geri çekilen adamın gözlerindeki acıyı ilk defa o zaman gördü Ylien.
    "Neden bu kadar öfkelisin. Bunca zamandır… Senden ilham alarak ne kadar güzellikler dökülürdü ortaya. Her bir seyircin yeniden doğmuş gibi hissederdi seni tanıyınca. Hepsini uzaklaştırdın." Yüzüne bir anda tiksinti gelmişti. "Arkası boş duygularını tatmin etmeye gelen sonradan görmelerin sanatçısı oldun."
    "Benimle böyle konuşma."
    "Doğruları söylüyorum. Sen eskiden saklamaya çalıştığın ruhun gibi çok güzeldin."
    "Neler çektiğimi anlamıyorsun."
    "İlk sahneye çıktığın günden beri yanındayım. Neyi anlamıyorum?"
    "Artık sahneye çıkamıyorum. Bedenim sahnenin merdivenlerinden ileriye doğru gidemiyor. Bana hayranlık duyan seyirci benim kopyamı alkışlıyor. Ruhum orada olsa bile bedenimin yokluğunda acı çekiyor. Her şey bittiğinde ben kuliste oturuyor oluyorum. Hissettiğim mutluluk ruhumda hafif bir tat bırakıyor o kadar."
    "Bu kadar öfke seni yoruyor."
    "Uzak dur benden. Seni asla affetmeyeceğim. Acı bile çeksem tek mutlu olduğum yerdi burası."
    "Ama kendin söyledin. Bedenin sahnede olamayacak zaten."
    "Provalarımı neden herkese kapalı yapıyordum sanıyorsun."
    "İnanmıyorum. Sahneye çıkıyor muydun? Ama bu yasak. Eğer öğrenirlerse seni ömür boyu hapse tıkarlar."
    "Sahneye çıkamadığım bir hayatın hapisten farkı yok. Tıpkı şimdiki gibi."
    Yere çöküp ağlamaya başladığında içindekileri söküp atmanın verdiği rahatlamayla kendini kaybetti. Bunca yıllık sırrının ortaya saçılmasıyla boş bir kutudan farksız hissediyordu.

    İçeri tanımadığı adamlar girdiğinde ağlaması henüz dinmemişti.
    “Madam, men işleminiz bilginiz dahiline geçtiği süreden itibaren başlamıştır. Asgari toparlanma süreniz son bulduğu için salondan çıkış yapmanız gerekmektedir. Lütfen yardımcı olun.”
    Kafasını kaldırdığında yardımcısı çoktan gitmişti. Tamamen yapayalnızdı. Toparlanmamıştı da. Ani bir kararla buna gerek de görmedi. Buradan yanına sadece sahneyi, ışıkları ve alkışları almak istiyordu. Hayatı onun için anlamlı kılan her şey bunlardan ibaretti. Bir zamanlar sahneden bedenini saran gösteri elbisesinden bir çiçek koparttı. Bunca yıldır verdiği emekten geriye kalan buydu. Hayatı kapanan perdenin gerisinde kalmıştı. Işıklar kapanmış ve seyirci neyi beğendiğini unutmak üzere evine doğru yola çıkmıştı.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.