Ne yaptığını bilmek

Ne yaptığını bilmek
  • 0
    0
    0
    0
  • Şimdilerde ne yaptığımı bilmiyorum. insanlar hep biliyorlarmış gibi geliyor halbuki. bazen onların da yakındıklarını duyuyorum ama sanki hallediyorlar hep. bir günün bir gün olduğuna bile benim algılarım kanaat getirmemişken ben bir günün bitmesinden ve yeni başlayan günün de aynı şekilde bitecek olmasında dert yanıyorum. ama aslında asıl sorun ettiğim şeyi algılayamıyorum. ben her şeyin hep aynı olmasından çok bunaldım. ama bir şeyler de hiç değişmesin istiyorum. dert sahibi olmaya yer arıyor gibiyim ama dertlerim olabildiğince gerçek. başkalarının hep daha önemli problemleri var gibi geliyor bazen o yüzden kendi dertlerimi de sahiplenemiyorum gibi oluyor. başkaları daha büyük sorunlarla uğraşıyor bir de üstüne benden daha dik duruyorlar hayata karşı, böyle olunca kendime olan tahammülün sınırlarını kolay aşıyorum. aslında hiçbir şeyin suçlusu hiçbir şey gibi görünüyor ama arayınca da suçlayacak şeyler buluyorsun. suçlamak hiçbir işe yaramadığı halde yapıyorum bunu. suçluyu bilmek yangını söndürmüyor. hırsızı bilmek çalınanı geri getirmiyor. uğradığın zararı hiçbir intikam düşüncesi iyileştirmiyor. sadece kimden nefret edeceğini çok iyi bilmiş oluyorsun. sanki daha önce nefret duygusu hissetmemişsin gibi. ama bunun da yardımcı bir duygu olduğu söylenemez. birinden nefret etmek insandan çok fazla şey götürüyor. arka planda çalışan çok fazla veri yiyen işe yaramaz uygulamalar gibi. sen en sakin olduğunu düşündüğün bilinç durumunda bile alttan alta seni işleyen daha da derinlerine inen bir güç yaşıyor. derinlere indikçe vazgeçmesi, içinden söküp atması daha da imkansız hale geliyor. bütün bunlar insanı içten içe tüketiyor ama insanı aynı zamanda ayakta da tutuyor. her yaşadığın haksızlığa olur öyle şeyler gözüyle bakınca da bütün olumsuzluklara karşı saydamlaşıyorsun. seni yıkacak bir şey kalmıyor ama seni güçlendirecek şeyler de aynı zaman da ortadan kalkmış oluyor. bütün bunların amacı ne emin değilim. bundan birkaç yüzyıl önce bu ikilemlerini dile getiren insanlar şimdilerin yüce yazarları oluyor ama bugün bu düşüncelere benzer düşüncelerini dile getiren kim bilir kaç kişiden biriyim. bir edebi değer algısı var, nedense bugün yayımlanan hiçbir eserde o değeri bulamıyorlar. bugün yayımlanmış yüzyıl öncesinin yazarından çıkmış ama 2000 doğumlu bir kalem bekliyorlar. hiçbir zaman bugün ortaya çıkanlar dün çıkıp tükenmiş olandan daha değerli olmuyor zaten. ama bu değer arayışı her geçen gün sönüyor. İnsanlar önemsiz olmayı önemli kılmaya çalışıyorlar. kameranın karşısına geçip uyuyorlar ve sayısı insanı görsel olarak algılayamayacağı kadar çoklukta insan bu eylemi izlemeye değer buluyor. sıradan olmak bir erdem gibi yansıyor ekrana. herkes sıradan ve önemli olmak istiyor. sıradan olmayı bir başka türlü göstermenin peşinde bir güruh var. özel bir yetenek özel bir çaba her zaman en kolay sivrilme yolu ama sadece bir şişeyi havaya attığında devrilmeden yere düştüğü için insanlar sevinç çığlıkları atıyor. belki bundan yüzyıl önce aynı duygu yükünü taşıyan sevinç çığlıkları bir çocuğun doğumunda belki kazanılan bir savaşta özgürlüğüne kavuşmuş bir ülkenin sınırlarında atıldı. sıradanlığı yüceltmenin çokluğu şaşırtıcı değil, sıradanlar çoğunlukta olunca sıradan oluyor zaten. daha değerli hissedebilmek için ayrıca çabalayamayacak kadar tembel ama takdir ve hayranlık duyma isteğiyle dolu her insan kadar temel güdülere sahip, bundan eleştirilecek bir şey yok. hepimiz sıradan ve öylesine olmanın acısını çekiyoruz. belki henüz hayatımızın en mutlu gününü yaşamadık, belki henüz hayatımızın en heyecanlı haberini almadık, belki henüz hayatımızın en büyük acısıyla yüzleşmedik. bunlar en durgun günlerimiz ve biz anlam yüklesek de yüklemesek de geçip gidecekler. bunu özel kılmak istemenin bir sakıncasını aramak art niyetlilik olur. Sadece neden bu kadar düşük beklentiler. Sıradanlık aşağılarda bir yerlerde ilerleyen düz bir çizgi olmak zorunda değil. anlam arayışında bu kadar geriye düşmemeliydik. bir mürekkebin bir şişeye doluşundan anlam aramaktan devirmeden çevirdiğimiz su şişesine hayret etmeye geçmemliydik. aslında kimim de saçmalıklarda eleştirilecek noktalar bulmuş gibi yapıyorum. çoğunluk her zaman  sesi duyulan taraftır ve doğal olarak daha haklı gibi dururlar. ve her zaman genel algıya itiraz eden bir azınlık çıkar. şu an ortak fikre eriştiğimiz kaç tane konu var ki. dünya düz mü yuvarlık mı diye tartışmak bile demode oldu. dünya var mı diye soranlar var, kim hangi cevapla bu soruyu sorma dürtüsüne sahip birini dünyanın varlığına ikna edebilir. ya da neden etmesi gereksin. kendi düşünce alemini geride bırakmış, sadece hayatta kalma üzerine bir bilince erişmiş insanlar bu dünyanın kurtuluş düğmesi gibi. ne kadar çok insan onlardan etkilenir ve onlar gibi olmak için uğraşırsa düşünmeyi bir ayrıcalık ve üstünlük emaresi olarak gören insanlar bir fazla özenle düşünce alemine dalabilirler. çoğunun ne düşündüğü yine önemsiz kalır ama en azından düşünmekle düşünmemek arasındaki çizgi belirginleşmiş olur. Bir insan dakikalarca dün akşam ne yediğini düşünebilir ve bu düşünce zincirini en masum halkası olarak ilk ilmek olabilir. ama hiç kimse dün ne demek, dün yemek yediğim nereden belli, yemek yemek denilen eylemin etkisi bittikten sonra da devam ediyor mu diye sorgulamalarla bu zinciri tamamlamak zorunda hissetmez. son halka genelde yarın ne yesem ki tarzında güncel bir sorunla sonuçlanır. bu düşünmek değildir. bu yaşama devam etmektir. bu insanların hayattan beklentisi bir daha karınları acıkıncaya kadar oldukça düşüktür. bu insanların sayısı çok gibi duruyor ama herkes düşünsel bir dertle kendi sıradanlığına anlam yükleme derdinde bugünlerde. herkes sıradan hayatının ne kadar da değerli olduğuna inandırmaya çalışıyor kendini. mutfak alışverişlerinin videosunu çekiyorlar mesela. bunun kayda değer bir etkinlik olduğunu yüzyıl önce yaşayan biri düşünmüş müdür acaba hiç. hızla üstüne gelen trenden kaçmaya çalışan o ilk sinema izleyicisi torunlarının torunlarının iki salça arasındaki fiyat farkından anlam çıkarmaya çalıştığı videoya yarım saatini ayıracağını hayal edebilir miydi. sıradanlığımızın sıradanlığı kendi anlamını bulmaya çalışırken sıradışı görünmeye başlıyor sanki. bir daha kimse aynı anda oyun oynayıp insanların onu izlemesiyle para kazanmayacak gibi ama kimse avatarına şapka seçmeye çalışırken siyaset konuşanların torunlarının torunlarının yeni alışkanlığının tohumlarını attığını düşünmeyecek. başkalaşmış ve geldiği temeli yansıtmayan yeni alışkanlıklar olacak bunlar ama kimse kökenini inkar edemeyecek. bugünün problemlerini bugün bittikten sonra konuşmak en tehlikesiz iştir. olan olmuş biten bitmiştir. bugün olanları herkes yaşamakla meşgul, kritiğini yapanlara kimsenin tahammülü yok ama bugünler geçmişin tozlu dijital sayfalarında kaybolduğunda herkes aklına ilk yatan eleştirinin daimi savunucusu olacak. değiştirilmesi gereken ama kimsenin dile getirecek kadar cesur olmadığı sorunlardan bahsedecekler olabildiğince güncel sorunlara değinmekten kaçınarak. atalarının hatalarından dem vuracaklar, aynı hataları yapmayacak kadar zeki ve gelişmiş bir uygarlık olduklarını savunacaklar. kimse bugünün problemlerini konuşmak istemiyor herkes şişe çevirmek istiyor. hayata bir kere geldiklerini söyleyip tadını çıkarmak istediklerini savunuyorlar. belki hemfikir oldukları birkaç konu vardır. sorunlardan kaçmanın sorun olmadığını savunmak gibi ama ben sorunlarımdan kaçamadıkça çirkin görünüyor bu insanlar gözüme. bütün sorunları ortaya döküp hadi şimdi çöz bakalım denince hiçbir şeyin düzelmeyeceğini hatta o sorunları geri toplayamayarak daha büyük bir sorunla yaşamaya devam edeceğimi biliyorum. ama neden mutluluğu daha anlamlı bir şeyde aramıyoruz. neden adını bilmediğim dedelerin küfürlü videoları beni güldürsün. neden eğlenceyi bunda bulmadığım için cins olayım. ya da farklı olmaya çalışıyor olayım. hayat neden gökyüzüne bakıp sonsuzluğu keşfeden bir düşünür penceresinden ilgi çekici görünmesin. sıradanlığımı sakince yaşamak istemek neden asosyallik olsun. neden asosyallik kötü bir şey olsun. içinde herhangi bir yük taşıyamayacak kadar saydam yapılmış anlamsız hareketlerde haddinden fazla anlam arıyorum. diğerlerinden sıyrılıp öne çıkabilmek için azıcık farklı olmaya herkes can atıyor ama farklı olmak herkesin cesaret edebildiği bir şey değil. herkes sıradan ama ilgi çekici olmak istiyor. herkes herkes gibi olmak istiyor ama ilgi ve değer görmek istiyor. bununla baş edemiyorumdur belki. belki doğru bir yerden bakamıyorumdur olaya. belki tıpkı onlar gibiyimdir ama onlar kadar cesaretim yoktur bana da bakın nolur demeye. onlar çok daha güçlüler ki hayatın bu yönünden çıkıyorlar yola. hem olabildiğince kendileri olup hem de aslında olmak istedikleri kişiyi besleyebiliyorlardır. benim henüz ne olmak istediğimi çözdüğüm bile söylenemez. bu kelimeleri ben bir araya getirdim ben bir cümle kurdum ben bir paragrafa dönüştürdüm ya bu bir yerde bir karşılığa sahip olsun istiyorum mesela ama buna ne kadar tekabül ediyor yazdıklarım bilmiyorum. belki ne istediğimi az buçuk biliyordumdur da dile getirilmedikçe gerçek olma gücünü kaybediyorlardır. belki bir şeyler bu yüzden anlamsız geliyordur. belki  ne yaptığını bilmemeyi sorun eden bir ben kalmışımdır. kimse zaten üstüne düşünmüyordur ama ne yaptığını bilmeyi ya da bilmemeyi sorun etmiyorlardır. uzayın keşfi ya da su şişesi çevirme, yapıyorsundur ve sonra ne yaşanacağına bakıyorsundur. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.