Kamusal Alan ve Nezaket

Kamusal Alan ve Nezaket
  • 0
    0
    0
    1
  • Uzunca bir süredir, hatta epeyce uzun bir süredir tecrübesine maruz kaldığım, özellikle son vakitlerde zihnimde bilhassa belirivermesi üzerine buraya daha da hızlı bir şekilde gelmemi temin eden ve en nihayetinde her geçen gün en yeni bir tecrübesiyle beni daha da endişeye sokan şey hakkında yazmak istiyorum bugün; kamusal alan nezaketi.  

    Aslında tafsilatına girip de okuyanlara zulmetmek hiçbir vakit tercihim olmamıştır. Ancak bahsi geçen mevzu dahilinde bu nüans, bence birçok kişi tarafından bertaraf edilebilir olacaktır. Bu detayın yanı sıra, burada çokça kez altını çizmek isterim ki bu satırlar, bilimsellik ve referans gösterilebilirlik anlamında tercih edilmemesi lüzum gelen bir iç dökmedir. Tamamıyla samimiyet, tecrübe ve bilhassa yoruma dayalı bir metindir; bilimsellik, buranın çok çok uzağındadır.  

    “Kamusal Alan” terimi, ünlü felsefeci-sosyolog Jürgen Habermas vasıtasıyla terminolojimize girdi. Ben bu kavrama ilk kez lisans vakitlerimde, 3. sınıfta Modern Avrupa Tarihi dersinde rast gelmiştim. Akabinde bir diğer ders olan-ki bu seçmeliydi-Aydınlanma Tarihi dersinde bu mevzu çok daha derinlemesine karşıma çıktı. Derslerin akşam vakitlerinde cereyan ediyor oluşu bir yana, hiçbir şey bu konusu geçen dersler içerisinde dikkatimi zinhar dağıtamıyordu. Ki o vakitlerde okul ile işi aynı anda idare etmeye çalışıyor oluşum epey bir dikkatimi dağıtmaya vesileydi. Ama işte öyle dersler de vardı ki, gök taşı dahi düşse o esnada, o ders daimiyle dikkat çehremin tam ortasındaydı. Bu derslerden ikisi de bunlardı. Derslerden en net hatırladıklarım kadarıyla-ki Habermas bu konuyu “Kamusallığın Yapısal Dönüşümü” kitabında mükemmel bir şekilde ifade etmekteydi- Avrupa'nın o vakitlerinde cereyan eden, alt katmanlardan da destek ve ilgi gören bir kamusal alanlarda sohbetler hakikati. Bu konu mühim olduğu kadar günümüzde dahi devam edegelen bir serüvendir. Avrupa’da-özellikle Fransa ve İngiltere- pub kültürünün incelenmesi, bu derslerle başladı bende. Bilhassa tabandan gelen talep üzerine, bu tarz mekanlarda, pub dışında kahvehaneler, meydanlar, tiyatro kulisleri, iş yerleri vs. gibi birçok yer kamusal alanı meydana getirmektedir. Ve insanlar bu alanlarda yapmış oldukları sohbet neticesinde daima farkındalıklar ortaya atmışlardır. Kimisi yeni bir fikir bulmuştur, kimisi fikirlerden kavramlar ortaya atmıştır. Toplumun bir arada olmalarını temin eden ortamlardır buralar. Ve buraların varlığı, nezaketine dair de birtakım kaideleri kendiliğinden doğurmuştu. Lisans hayatım boyunca en hoşuma giden dönemdi. Öyle ki, bu iki dersin vizesinden 60 almama rağmen final sınavlarına girmemiştim; seneye dersleri bir daha görebilmek için. Her neyse. Konuya duyduğum ilgi ve alakanın lisanstan gelen bir temelle ilişkili olduğunu ifade etmek istemiştim. Şimdi bu satırları daha fazla beyhude yere meşgul etmeyeceğim. Birazdan direkt emsallerle de birlikte bu yazımı, bahsini detaylandırmış olduğum bu hususu hiç sıkmadan, bilhassa okuyan kişilerin içselleştirip tecrübelerini anımsamalarını sağlayacak bir hale getireceğim.

    Gün içerisinde tecrübesini defalarca tattığım, birçok kişinin şu an dahi maruz kalma ihtimalinin olduğu günlük, rutin haline gelen birtakım şeylerden bahsedeceğim. En basitinden, herhangi bir toplu taşımada-vasıta ne olursa olsun-hiç yüksek sesle telefonla yahut yanındaki birisiyle konuşan birisine tesadüf ettiniz mi? Ya da şuna ne dersiniz; hiç sinemada veya tiyatroda, özellikle de en sessiz olunması gereken esnalarda-mesela oyuncuların diyalogları vaktinde-fısıltıyla dahi olsa mutlaka ses çıkaran birilerine denk geldiniz mi? Ve işte en abartısız olanlarından alın size bir tane daha; bir başkasının rahatsız olacağını bırakın düşünmeyi-empati kurmayı, ikaz edildiğinde bile bilhassa bunun bir rahatsızlık verici bir şey olduğunu bilmemesi karşısındaki bizlerin çaresizliği... İşte bu sonuncusu, en can alıcı noktadır benim gözümde. Zira eğitimle, tecrübelerden ders çıkarmayla iflah olunabilirlik düzeyinin çoktan kaçırıldığı bir vakit ve mekân hudutlarındayken bizler, bu insanlara nasıl davranmaları gerektiğini izah etmekten imtina eder hale geldik. Maalesef.

    Tecrübelerimden bir tanesi: Çok yakın vakitlerde sinemadaydım. Epeydir beklediğim, film haricinde şahsiyet anlamında da çok sevdiğim kişinin, Danzel Washington’ın son filmi The Equalizer 3. Bazı sahnelerde öylesine diyalog anları vardı ki, üstelik Latince de çok mükemmel anıldığı için bilhassa dikkatimi çekmekteydi. Hâl böyle olunca ister istemez çok odaklı olmak geliyordu içimden. Normal vasatvari bir film için bile dikkatim daima fedadır elbette, bu çok bariz. Ancak mevzu bahis Danzel Washington ve onun eşsiz film serisinin son filmi olunca, işler daha da ciddileşebiliyor. Olağanüstü bir görsellik, muhteşem müzikler, ve kesinlikle tekrar izlenmeyi hak edecek vaziyette bir oyunculuk. Bu arada, bence bazı sinema ve tiyatro eserleri birkaç defa daha izlenmesinin garip karşılanması son bulmalı. İletişimde olduklarımın bu hususta bana epey bir garipser bakmaları bu konuya dikkat çekmemi sağlıyor. Bir eserin tekrar tecrübe edinilmek istenmesi neden garipsensin? Bence garip olan, bunun garipsenmesi.

    En nihayetinde, izahımdan çokça sapmadan konuya dönmem gerekirse, ilk başlardaki özellikle de doktor ile yapmış olduğu diyaloglarda sağ alt çaprazımdaki bir çift epey bir dikkat çekmeye başladı. Nasıl dikkat çektiler derseniz şayet, elbette ki seslerle. Yani herhangi bir oyuncu diyalogunu, ne diye yanındaki kişiyle istişare edesin ki? Filmin hemen o esnasında özellikle. Üstelik bu “istişare” kelimesiyle birlikte benim durumu kibarlaştırmamın dışında vaziyet oldukça irrite edici. Kamusal Alan Nezaketi. İşte toplu yaşam alanlarında, bir başkasının rahatsız olma ihtimali olan durumlara neden olmak bir nezaketsizlik örneğidir. Şey klişesine de değinmek istiyorum bu arada; meşhur “size yapılmasını istenmeyen şeyi siz de yapmayın” mottosu vardır, bilirsiniz. Mesela bu dahi iyileştirme anlamında çokça iyi niyet barındırıyor, bu yüzden doğrudur diyebilirsiniz. Ama değil, üzgünüm. Bazen bu tarz konuya emsal olan kişi zaten ona yapılmasında bir beis görmediği için yapıyor. Yani bazılarının karşı yanıtları anında bu yönde oluyor; “-Bunu yapmanızdan hoşlanmıyorum, lütfen yapmayın. Size yapılsa hoşunuza gider mi? -Evet gider, benim için bir problem yok.Mesela bu diyalogun başlangıcı doğrudan sonunu getiriyor; yani verilmek istenen mesajdaki hassasiyeti. Velhasıl, bahsinde detayına inmek istediğim yerdeyim şu an; kamusal alanda nezaketsizlik, şahsın kendi kişiliğinden tutun da yanındaki insanlara kadar uzayıp giden bir listede yine herkese aynı nezaketsizlikte bulunması durumu. Bunu okuyanlar yahut başlığından dahi ilgisini çekip koyu renkli önemli yerlere direkt tenezzül edenlere tam şu anda istirham etmek isterim ki; bu nezaketsizliğe sizler neden olmayabilirsiniz, kabul. Maruz kalmaya bilirsiniz, kabul. Hatta şu an beni de reddedebilirsiniz tüm argümanlarımla, kabul. Ancak bu satırlardan sonra bir kez, yalnızca bir kez olsun tanıdığınızı sandığınız birisinin toplu yaşam alanlarındaki bu davranışına tam o esnada ayna tutun. Bir kez olsun yüzleştirme vasıtası olun, ve doğru bir dost oluşunuzu perçinleyin. Zira nezaketsizliğe sessizlik, nezaketsizliğin bizzat sahibine duyduğum asgari saygımın çok daha azına layıktır. Diyebilirsiniz ki “sen kim oluyorsun!”. Siz istirhamımı dikkate alın, ben kendimi sizlere tanıtırım.

    Farklı sözlerle, tecrübelerimi satırlara dökmemle ve bilhassa samimi olmamla yola çıkmaktaydım; şu an için de halen aynı noktadayım. Burada bilimsellik hususundan çokça uzak oluşumu izah etmiştim. Ancak nihayete oldukça yaklaşmaktayım, ve tam da şu an için epey dikkat çekilesi birkaç mefhum mühimdir; bilinç. Bilinç sahibi herkes-ki her insan en asgari düzeyde dahi herhangi bir konuda bir bilinç sahibidir-bunun sayesinde mutlaka bakış açısına sahip olacaktır. Empati, bu toplumun en pimleri çekilmiş bombalarla dolu kucağına konulmayı bekleyen bir tedavi neşteridir. İdrak, sahip olduğumuzu sandığımız tüm iyi yahut kötü şeyleri analiz etmemizi ve doğru olduğunu sandığımız şeylerin aslında bilhassa yanlış olduğunu bizlere haykıran bir elektroşok cihazıdır. Ve öğretim. Tüm beklentisinde olunan nezaketin en can alıcı kulvarıdır. Bunun vasıtasıyla insan görür, duyar ve yaşar. Öğrenmeyen insan yalnızca yaşam belirtisi gösterir. İdrak ve bilinci olmayan bir insanın bir başkasına empati duyması beklenemez. Ve empatiye sahip olmayan kişiden de öğrenmeyi amaç ve araç edinme motivasyonu görülemez.  
    Kamusal alanda nezaket, kişilerin inisiyatifine bırakıldıkça toplumun tahammül hudutlarını zorlamaya devam edecektir. Genel manada ikaz, bireylerin çok daha üstündeki kamuya dair olmalıdır. Tüm ifadelerimin ekseriyetinde, tek gayem dikkat çekmektir. Elbette ki tarafıma değil, kamudaki davranışların nezaketi mevzusuna. Herkes öğrenmeye başladığında, ikaz edilecek kimsenin kalmayacağını göreceğiz.  
    Şimdilik kalın sağlıcakla, ve elbette ki kamusal nezaketle... 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.