İçinden çıkılması güç olan anlarda, çaresizliğin tek çare olduğu çıkış noktasına; karanlığına saplandığım hudutlardan çıkıverdim yeniden. Ancak bu varış herhangi bir vaatte bulunmuyor. Yalnızca varış, iç döküş, ve kesinlikle türlü tereddütlerin gınalığı. (Bu arada sırası ve fırsatı varken ifade etmek istiyorum ki, virgülden sonra "ve" bağlacını evet kullandım, farkındayım. Ancak buna örnek bir çok emsal gördüm ki, bunu da uygulamamak için herhangi bir sebep görmüyorum. Bunun uzun uzadıya izahını da bilahare yaparım mutlaka)
En son ki satırlarımı bundan tam 1 yıl 4 gün evvel bırakmışım buraya. Az evvel fark ettim. Konunun kendisi, hakkındaki değişmesi mümkün olmayan tecrübe ve fikirlerimin yanı sıra onca geçen süre... Bir şeyleri yazmanın, kendime ait bir şeylerin parmaklarımdan çıkışı bana kendimi nasıl iyi hissettiriyorduysa da, bunu 1 yılı aşkındır yapmamamın kederi de bir o kadar sınamıştır beni. Talih bu ya; belki de işler artık oturur rayına. Beklenti değil bu. Girizgahta da belirttiğim gibi, bu bir çaresizlik.
Uzun bir müddet boyunca beklettiğim, gerçekleştirmek adına da her türlü adımı attığım halde yapmaktan sürekli imtina ettiğim şeyi sonunda gerçekleştirdim: Kamp. Bundan aylar evvel bir teşebbüsüm oldu elbette. Ondan sonra da bir gecelik daha olmuştu. Ama Uludağ; işte bu hiç olmamıştı.
Uludağ, yani ihtişamına evimin balkonundan tutun da her gördüğüm ve anımsadığım; her okuduğum ve duyduğum; ve hatta her rüyalarımda gördüğüm ve sonrasında hayal ettiğim anda yeniden kapıldığım kusursuzluğun tarifine en yakın imâ. Bugüne dek yapmış olduğum tüm kamp konaklamarını sıralayamam. Değil birbirleriyle, kendi içerisinde dahi henüz arşivlenecek hiçbir veri maalesef yok. Ancak bu husustaki kısıtlı tecrübem dahi, bir hafta evvel 3 gece 4 günlük ve dün gece itibariyle de 1 gece 2 günlük bu muhteşem Uludağ tecrübesi bu çıkmaza bir dur demekte. Dağın ihtişamı, başlıyor olduğum cümlemi bitirmeme dahi izin vermiyor. Öylesine eşsiz, öylesine kusursuza yakın.
Denilecektir; bu nasıl bir deneyimdir ki, buraları dahi işgal etmekte. Bu nasıl bir tecrübedir ki, buraya 1 yıl 4 gün sonra yeniden bir şeyler yazabilmenin en kuvvetli vesilesi olabilmekte. Ve bu nasıl bir ihtişamdır ki, ucu bucağı kestirilemeyen bir inancın mukaddes bir izahını taşıyabilmekte. Gece boyunca üşüğüm her an, götürmeyi unuttuğum herhangi bir malzemenin inanılmaz ihtiyacına rağmen o andan yine de edinebildiğim en üstün keyif ve en nihayetinde, en kendimle kalabildiğim kusursuz bir sessizlikte, sanki hiç doğmamışım ya da hiç ölmeyecekmişim gibi; orada sonsuza kadar sonsuzluğun ta kendisi olacakmışım gibi hissettirmesine hayran olmamak, hangi idrak sahibi birisine nasip olabilirdi ki? Ben buna tesadüf ettim de, neden halen atlatamadım? Atlatmak istememeyi neden garipsiyorum? En garibi de; aşağıda da yalnızken, yukarıda yalnız olmanın verdiği gariplik neden bana böyle hissettiriyor?
Çok daha soru sormuştum yukarıda. Çok daha cevabı mühim olmayan, ama sorusu epey bir sarsıcı olan çıkmazlar silsilesi. Yukarıda çokça sessizlik, sorduğum onca sorunun yanıtını yutuverdi sürekli. Orman, sahip olduğu o kutsal sessizliğiyle diğer tüm ondan olmayanları yuttu hep. O yuttu, benim nutkum tutuldu. O sessizliği yönetti, ben ise boyun eğdim. Çaresizliğim o anda yeniden zuhur etti. İnsanın o kaçınılmaz acziyeti yüzüne vurulur da bir şey yapamaz ya; ben hayran kaldım. Sessizlik bir armağandır; mukaddesatını bağrında saklayan bir ormanın yüceliği nezdinde.
Bu deneyimlediğim maceranın her bir detayı, her bıraktığı bir izi etraflıca elbette isterdim. Ancak buraya, bu tuşlara uğramayalı o denli olmuş ki, yazmayı unutmuşum. Evvelinde yazabildiğimi iddia etmiyorum elbette. Ben yazabilmeyi bir amaç değil, araç olarak görmekteyim zira. Bundan ötürü de buraya dönmenin heyecanı, yazabiliyor olamamamı gölgelememeli. Buna rağmen, bahsetmekten çekinmediklerimi zaten yazdım. Küçük Zirve tırmanışı haricinde.
Yaşarken farkında olmamak hep hakikat olagelmiştir. Bu zirve tırmanışı ise, bu husustaki tecrübelerimin zirvesine oturmuş bulunmakta. İsim esprisi yapmak istemedim, ama gerçekleşen hikaye tam bir espiri gibi. Tanımadığım 5 kişiyle, aslına bakılırsa 1 gün evvel tanıştığım bu 5 kişiyle gerçekleştirdiğim bir tırmanış. Garip gelebilir, insan 1 günlük tanıdığı dahi olsa tanıdığıdır diye; ancak bu tarz zirve tırmanışlarında durum hiç öyle değil. Bu zirve tırmanışı öylesine mühim ki, kaybolma riski bir yana, yanındaki insanın dahi tecrübesiz oluşu sizin tecrübenizi sıfırlayabilir. Öylesine güvenmelisiniz ki yanınızdaki tanıdığınız kişiye, rahatça kaybolabilirsiniz işte o vakit. Ama dediğim gibi, espri gibi bir başlangıç. Espri gibi bir tırmanış. Gerçekleşiyor olmaya başlangıcından tutun da yeryüzüne inişimize kadar hikaye başlı başına bir inceleme yazısına muhtaç. Bunun araçsallaştırıcılığı tartışılmaya değer. Buna mutlaka dönebilirim muhakkak. Kısmet.
Ancak bu zirveye bir özet ile nihayet vermem gerekirse, yukarıda olmak zaten olağanüstüydü. Kamp kurduğum hudutlar zaten çokça yukarıdaydı. Ancak ayak bastığım bu Küçük Zirve denen hudutlar, olağanüstülüğün adeta tecessümüydü. Gözle görünen, ancak sonsuz merhamet ve asillik barındıran kutsal bir ihtişam. Baktığım elbette şehir kısmı değildi yine. Bakacak'ta da ne şehre bakarım, ne de şehire ait herhangi bir başka unsura. Alabildiğine ufka bakardım Bakacak'ta, sırtıma şehri alarak. Burada da ufka baktım, alabildiğine sıraya girmiş diğer kendine has zirveliklere... Burada tattığım hisleri, şunca harfler aracılığıyla buraya kazımaya yardım ediyor görünebilir; ama oraya varışımı ve oranın ruhumda kazıdıklarını ifâ etmeme hiçbir dağarcık kifayet olamayacaktır.
Tüm bu ihtişamın akabinde döndüm geldiğim yere. Madem döndüm, buraya da uğramamın önünde bir engel bu defa görmedim. Yarın ÖSYM'nin bir sınavında daha görevliyim. Buraya yazdıklarım arasındaki ikinci incelemem de bir sınav gözetmenliği üzerineydi. Epey manidar bir tesadüf. Bakarsınız yarın yine gelirim. Ama bugün buraya bunları bırakmasaydım, yarın dünyanın en ilginç şeyini yaşayacak olsam dahi yazmaz, kendimde daimi bir eksiklik hissederdim. Şu an tamım demiyorum; ama Uludağ'ın ihtişamı hususunda tama doğru yürüyüşe başladım diyebiliyorum.
Uludağ bir varıştı benim için. Ona varış, kendime varış, sonunda buraya da varış; en nihayi varış ise, kimseye duyamadığım o minnetin dönüp dolaşıp kendimde bulunuşuna varış. Çaresizliğim kendimim; bunun tek çaresi ise kendim haricinde.
Tüm çaresizliklerinizi alt edebildiğiniz güzel günlere, kalın sağlıcakla...
Yorum Bırakın