BİREY MİSİN YOKSA İNSAN MI?

BİREY MİSİN YOKSA İNSAN MI?
  • 0
    0
    0
    0
  • Başlık ilk başta okununca biraz abes gelmiş olabilir.

    Cevabınızı birey olarak mı yoksa insan olarak mı cevap vermek isterdiniz? Bu soruya tekrardan geri dönmek üzere biraz daha konuyu genişten alarak meramımı anlatmaya gayret edeyim.


    Kelimeler hayatımızın her anını dolduran, gönül dünyamızı, düşüncelerimizi yansıtmak için kullandığımız araçlardır. Her kelime konuşma ile bir anlam kazanır. Bu da elbete bir düşünce akışının sonucudur. Düşüncelerin temizliği, kelimelere ve doğal olarak yaşamımıza etki eder. 


    Bunu özetler nitelikteki şu anonim sözü nakledelim. " Düşündüğün gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi düşünürsün." ne kadar doğru değil mi? 


    En basitinden iki kelime ile olayın ciddiyetini anlayacağımızı umuyorum. 


    70' lerin Türk sinemasında çokça kullanılan bir cümle "sevişerek evlendik." Dil bilgisi olarak nasıl ki gülmekten gülüşmek, konmaktan konuşmak olduğu gibi sevmekten de sevişmek türemiştir. Mühim olan ilk olarak aklımıza sevmenin karşılıklı oluşu mu yoksa sadece cinsel bir eylem mi geliyor ? Cevabınızı tahmin edebiliyorum.


    Vücut kelimesi de aklımıza ilk gelen hali ile insan bedeni olarak canlanıyor ama gerçek anlamı ise varlık demek. Vücuda geldi derken varlığa çıktı manasında kullanılmıştır.


    ( Zülfü Livaneli' nin Huzursuzluk kitabında ihtiras kelimesinin kök anlamıyla nasıl da oturduğunu görmek isteyenler için bir örnek bırakmış olalım.)


    Ne kadar maddî bir dünya içinde yaşadığımız, nasıl yaşıyorsak öyle düşündüğümüz şimdi daha iyi anlaşılıyordur.


    Kullandığımız kelimelerin kısıtlı sayıda oluşuna ve yalnızca maddi olarak kullanımlarına bakarak, yaşamımızdan nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğumuzu ortaya çıkarıyor. Basit ve maddî hayatlar, basit düşünceler demek.


    Felsefe yapamıyor, düşünmeyi boş bir eylem olarak görüyorsak; bu topraklardan artık bir elin parmaklarını geçmeyecek fikir adamının olmasını sebebi bu olabilir mi ? Yorumu yine sizlere bırakıyorum.


    Yaşamın içerisinden çıkarılan ruh, artık yerini nefsanî arzulara bırakmış durumda. Durmak bilmeden her şeyi tüketmek, ekranları kaydırmak... Üzerine yaşanılan hayattaki anlamlar bile maddeleştirilmiş vaziyette. 


    Peki bu kelimeleri, kavramları bu şekilde anlamlandıranlar kimdir ya da nedir?


    Kadim medeniyetler felsefesine, yaşam tarzlarına, dinlerine ve kültürlerine göre bu kelimelerin anlamları şekillenmiştir. Bu şekillenme elbette kadim Yunan, Çin, Arap... Medeniyetlerde bir çok değişkenlik göstermiştir. Bu değişkenlik kelimelere farklı anlamlar verdiyse de bazılarının anlamları ortak bir yere de dayanabilmektedir.


    Her toplum kendini bu kadim medeniyetlerden birine dayandırarak varlığını sürdürmektedir. Eğer dayandırmaz ise başka bir yere dayanır ya da bozulmalara uğrayarak bir yaprak misali tarihte savrulur.

    Bu var olma hali, kadim ile çağın gereksinimlerini ve felsefesi kullanılarak, yeni tanımlamalar ile farklı kavramlar üretiyor ya da eski kavramları yeniliyor.


    Felsefî akımlar bu dönem de Avrupa ve ABD merkezlidir. ( Bunun nedeni başka bir izah meselesidir.)

    Yaşam ve hayat tarzı olarak onları örnek aldığımız, kendi medeniyetimize olan (bizim olana yabancı gözüyle baktığımız) düşmanlığımızdan ötürü sırtımızı mecburen bir yere yaslanmamız gerekir. Kilometre Taşı olarak kabul ettiğimiz Avrupa' dan alınanları akıl ve kalp süzgecinden geçirmeden kabul ettiğimiz için onlar gibi düşünmeye mecbur oluyoruz.


    Avrupa bize bunları nasıl ulaştırıyorlar derseniz, çok basit bir cevabı var. "Akademi"

    Bu kavramları üniversiteler üzerinden meşrulaştırıyorlar.

    Münevverlerimizin, enteletüellerimizin, fikir adamlarımızın koşulsuz kabulu ile akademik câmiadan alınan kavramlar, yavaş yavaş bizim de akademik lisanımıza girdiği için kullanılıp, halka arz olunmaya hazır hale geliyor.


    Dikkat ediniz hangi makaleyi hangi tezi okursak okuyalım, insan değil birey olarak bahsediliyoruz. Sizin akademide ki ve artık hayatta ki karşılığınız "birey" olmuştur. Bireyin ekonomik durumu, bireylerin ilişkileri, Birey ve toplum...


    Sözün özüne gelebilmek için bize varana kadar ki yollardan bahsederek başınızı ağrıttım. Yazımızın başında bir sözden bahsetmiştik. Bu yaşayışımızın düşüncelerimize etkisi ve bu etkinin kelimelere olan irtibatını gelin artık inceleyelim. Kadim medeniyetler nasıl kullanmış ve bize yansımaları nasıl olmuş bakalım.


    Bunu önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz için kısaca insanın "bağ kuran" ikinci olarak da "unutan varlık" olduğunu dile getirmiştik. şimdi ise bireyden bahsedelim.


    Birey kök anlamı olarak bir demek. Yalnızca bir. 


    Bütün olan varlığı bir bir parçalara bölüyorsunuz. Atomize ederek artık bölünemez hale getiriyorsunuz.


    Anlam olarak insan nerede, birey nerede?

    bir an da sizin varlığa bağlanma, unutma gibi fıtrî özelliklerinizden sıyrılarak nicelik olarak "bir" sayısına kadar düştü.  Ne garip değil mi?


    Ben kendi medeniyetimin tanımlamalarına tâbi değilim. Akademik gidelim diyenler için akademinin ana dili malum İngilizce. Onların Medeniyetine bağlı kalalım derseniz 3 kelime ile sizi baş başa bırakıyorum.


    Bireyin karşılığı olarak alınmış iki kelime "person" ve "individual".

    person: Tiyatro maskesi, tiyatroda canlandırılan kişi

    individiual:  bölünemez olan, atom 

    anlamlara sahiptir.


    İnsanın karşılığı olan "human" a da bakalım. 

    Human: Antik Yunan ve Latin kültürüne sahip kimse, toprağa ait demektir.


    "Maskeler, Roller, atom" hayatın neresine, "Antik bir kültüre sahip olan kimse ve toprağa ait olmak" neresine düşüyor ?


    Çağın felsefesi olan Sekülerizm, Modernizm' in yaptığı gibi parçalamak. bir bütün olarak görmekten ziyade hep atomize etmek.


    Hayatımızın her anında bunu görmekteyiz. Bu fikirler üzerine işleyen bir yapı elbette bizi insan olarak değil, birey olarak tanımlamayı uygun görecektir. çünkü felsefe bile kendi düşünce sistemi içinde çelişmek istemez.


    Bu bize şunu ifade ediyor. Kadim medeniyetlerin dahi yaşamları farklı olsa bu kelimelere yüklediği anlam ortak bir değer etrafında şekilleniyor.


    Onlar kendilerince seçtiler ve işi buraya kadar getirdiler.

    Şimdi ise kelimeleri seçmek bizlerin elinde. Bu seçim her şeyi bir metâ olarak gören hayat bakışımızın temsili haline geldiğinin çok âşikâr bir kanıtıdır.


    Nereden bakarsanız bakın,

    kavramlar -> kelimelere

    kelimeler -> fikirlere

    fikirler -> düşüncelere

    düşünceler - > filllere dönüşür.


    Kavramları doğru şekilde ve  yerde kullanmayan elbette yaşadığı gibi kullanmaya başlayacaktır. Kısır bir döngü içerisinde kendini yiyip bitirecektir.  Basit gibi görünen bu silsile gittikçe kelebek etkisiyle yaşamımızı ne kadar etkiliyormuş değil mi?


    Ben bir birey olarak değil, bir insan olarak bu aymazlığa ve suskunluğa karşı çıkıyorum. Hayatlarımızın manevî yönüne kulak vermeye davet ediyorum. Kullandığımız kelimelerin hayatlarımıza yansımalarının güzel, latif ve nâzenin olması dileğiyle, vesselâm.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.