Kar Tatili

Kar Tatili
  • 1
    0
    0
    0
  • Çaldı yine lanet alarm. Kalktım. Dışarısı hala karanlık. Erken kalkmaktan nefret ediyorum. Dün kar yağacak demişti annem. Yağan bir şey yok henüz. Gidilecek o okula. Erken kalmaktan çok, okul için erken kalmak ile ilgili sıkıntım. Yoksa hafta sonu erken kalksam hiçbir itirazım yok. Alırım battaniyemi, koşarım salona, açarım televizyonumu. Belki biraz da koltukta uyuklarım. Fena mı? Sonra patates kızartması kokusuyla uyanırım, koşarım mutfağa, harika bir sofra. Annemin kurduğu bütün sofralar harikadır zaten. Fakat hafta sonu kahvaltı sofraları pek meşhurdur. Masada bir kuş sütü eksiktir.         
    Sonra annem para verir, ekmek almaya yollar beni. Herhalde hafta sonunun tek kötü tarafı ekmek almak. Hep ben giderim ekmek almaya. Benim için hafta sonuymuş, hafta içiymiş pek fark etmez. Annem yollar, ben giderim. Evde küçük alır derler ekmeği. Bizde öyle bir durum yok. Evin çok kısa bir süresinde en küçüğüydüm. Ama hep ben giderim ekmek almaya.                                

    Yatağın içi ayrı bir sıcak, çıkamıyor insan bir türlü içinden. Fakat o adımı atmanız gerekiyor. O soğuk döşemeye ayağınızla ilk temasın yaşanması gerekiyor. Cesaretimi topladım, attım battaniyemi üstümden. Soğuk bir esinti kapladı üstümü. Yazları denize gidince de aynısını yaparım. Atlarım birden suya. Yavaş yavaş alışmak hiç bana göre değil. Bir anda olsun her şey. Öyle de oldu. Attım kendimi yataktan. Aldım okul kıyafetlerimi ve içliklerimi, koştum salona. Açtım elektrikli sobamı. Kendim ısınırken bir yandan da kıyafetlerimi ısıtıyorum. Tek tek dayıyorum kıyafetlerimi sobaya. Aynı şekilde tek tek giyiyorum. Her bir parçada ayrı bir hoş oluyorum. Isınıyor bütün vücudum.    

    Annem çağırıyor. Kahvaltı hazırlamış. Pek bir şey yiyemem sabahları. Midem bulanıyor. Gevrekle geçiştiriyorum genelde. Annemin bu duruma canı çok sıkılıyor. Yemek yememi istiyor. Dayanamamış artık gevrek tüketmeme, yapmış yapacağını. Masada yumurtalı ekmekler bana bakıyor, ben onlara. Yumuluyorum. Normal ekmek yok mu diyorum? Annem her zamanki gibi çıkışıyor. Yumurtalı ekmek ve normal ekmek aynı anda yenmez diyor. Bu onun hep garipsediği bir durum olmuştur. Tek ben miyim ikisini aynı anda yiyen? Bilinmez. Fakat bildiğim bir şey var ki çikolatalı ekmek ve yumurtalı ekmeğin birbirlerine çok yakıştıkları.                        

    Yemeğimi bitiriyorum atıyorum kendimi dışarı. Enes bekliyor beni kapının önünde. Enes benim kapı komşum, yoldaşım. Hep beraber gideriz okula, hep beraber döneriz eve. Aynı sınıfta değiliz. Okulda konuşmayız bile. O kendi arkadaşları ile zaman geçirir, ben kendi arkadaşlarım ile. Ama mahallemiz dönünce, ayrılmayız birbirimizden. Hemen değiştiririz üstümüzü, ineriz mahallemize. Top oynarız, saklanırız. Pek beceremez top oynamayı. Fakat hep alırım takımıma onu. Tombiliksi fena oynar ama. Çok iyi manipüle eder rakibi. Herkes ortada kuyu var, yandan geç der. Onun ise kendine has tekerlemeleri vardır. Sinir eder rakibini. Deviremez kimse o yedi taşı. Sıra bize geçince ise, alır topu eline, taş bırakmaz ortalıkta. Deviriverir hepsini. Sonrası yok. Benden bu kadar der. Vazifesini yapar, çekilir geri. Gerisi bizde, topla vurulmadan taşları dizmek… Kendisi aynı zamanda ortağım olur. Futbolcu kartı ortaklığı. Hep para verir alır mahalledeki çocuklar. Bizde çocuklardan alırız. Aynı takımın futbolcuları üst üste gelince alırsın üst üste duran kartları. Bütün mahalleyi soyup soğana çeviriyoruz. Hiç para vermememize rağmen, en çok kart bizde. Şanslıyız biraz.                                         

    Yol arkadaşlığımız iki kişi ile sınırlı değildi elbet. Yusuf da var. İki kat altta oturur. Bir yaş büyük bizden. Daha yürüyemediğim zamanlarımdan fotoğrafım var onunla. Anlayacağınız hukukumuz çok eskiye dayanır. Ama hep kıdemliydi benden. Benden daha iyi atari oynardı mesela. İlk o başladı okula. Bir yaş büyüktü diye başladı elbet. Fakat kıdemi de o yaratırdı. O okula giderken, ben boş boş otururdum evde. Ben okula başladığım zaman da o okumayı öğrenmişti. Kıdemliydi işte. Kötü bir huyu vardır, asla erken kalkamaz. Hep zorla uyanır. Okula gitmek için bekleriz onu. Bekleriz ama gelmez.                 

    Ekip toplandı yine. Yusuf biraz geç geldi tabi. Alışkınız ama. Hazırız okula gitmek için. Açtık apartmanın demir kapısını, soğuk bir rüzgar çarptı yüzümüze. Fakat hiç umurumuzda değil. Gözümüze beyaz taneler ilişti çünkü. O beyaz taneler ki kaç çocuğun hayali. Yağıyordu işte. Ama geç kalmıştı biraz. Daha erken yağamaz mıydı? Daha tatil olur muydu okullar? Yine de iyi ki yağmıştı. Attık kendimizi yola. Köyden gelen arabalar vardı dışarıda. Üstlerinde yağan kardan belliydi uzak bir yerlerden gelmiş oldukları.     
    Bir savaş başladı aramızda. Unuttuk okulu. Gülüyoruz, eğleniyoruz, birbirimize kar atıyoruz. Sonra bir sesle irkildik. Yusuf’un annesiydi sesin sahibi. Okula geç kalmayalım diye ikaz edecekti herhalde. Toparlandık hemen, yüzleştik okul gerçeği ile. Tam gitmeye hazırlanırken, bir anda coştuk, bir anda yüzümüzde az önce kaybolan gülümsemeleri yeniden bulduk. Tatil olmuş okullar. Gizli buzlanma mı, ne. Riske gerek yokmuş, tatilmiş, doyasıya oynayacakmışız. Biraz daha oynadık. Sonra evlere çıktık. Tabi geri döneceğimizi sözleşerek.    

    Vurdum kapıya, annem açtı hemen. Gereksiz yere okula gittiğimi sanıp, üzülmüş. Söyledim gitmediğimi, biraz kar oynadım dedim. Belli üstünden dedi, güldü. Değiştirdim hemen üstümü. Parmak uçlarım hemencecik donmuş. Ellerimi sıcak su ile yıkarken başladılar yanmaya. Bu yanma aynı zamanda inanılmaz bir haz verdi bana. Sonra kaptım battaniyemi, koştum salona. Açtığım elektrikli sobamı, dayadım ayaklarımı. Çözülmeye ihtiyaçları vardı biraz.                     

    Açtım televizyonu. Televizyonda en sevdiğim çizgi film var. Daha ne olsun, yok benden daha mutlusu. Koyuldum izlemeye. Ta ki Enes’in kartopu oynamak için çağıracağı vakte kadar.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.