Yeni Queer Sinema'nın Sesine Kulak Verelim

Yeni Queer Sinema'nın Sesine Kulak Verelim
  • 1
    0
    0
    1
  • Hayatın her alanında belki kendimizi sıkışmış, anlaşılamayan ve uyumsuz hissedebiliriz. Sosyal yaşantımızda dahi ait hissettiğimizi düşündüğümüz anlarda şöyle durup bir kendimizi sorgulamışızdır: "Acaba burası benim için doğru yer mi?" Belki değil, belki tam kişiliğinizin bir tezahürü o ortam. Ama ne yazık ki bu aidiyet duygusu içinde yavaş yavaş yabancılaşır insan içinde bulunduğu mekâna, insana ve hatta duyguya... Sanat böyle değildir ama-ya da biz öyle zannediyoruz. Sanatın esnek, akışkan ve özgürlüğü içinde insan kendi aidiyetini kendiliğinden yaratır derler. Bu özgün ve özgür dehlizde herkesin kendine hitap ettiğini bildiği bir alan vardır. Sanatın sinema ayağı da böyledir aslında; derin bir dehlizde size hitap edeceğini düşündüğünüz bir yapım sizi karşılamak için belki de o ana kadar göstermediği hünerlerini saklıyordur. 

    Sinema diğer sanatsal uğraşlar kadar özgürlük tanımaz alakalısına. Üretilmiştir en başta neyin anlatılmak istediği; alan tanımaz öyle her önüne gelene yeni anlamlar sunmak için. Bu nedendir belki 'izlenmesi gereken 100 film' listelerinin cüretkarlığı. Sadece gerekir onları izlemek, anlamak ise belki sadece 10 ya da 1 film. Evet ya, hiç gördünüz mü 'anlaşılması gereken 10 film' gibi bir liste? Şahsen ben hiç görmedim, görseydim de sanırım daha da küserdim o 10 filme. Ben listelere küsen bir izleyiciyim. Herkesin izlediği, gişe patlatan(?), kült filmler değildir benim alakam. Nerede izlenmeyi unutulmuş, yönetmeni tarafından bile aksayan masanın ayağını eşitlemek için takoz niyetine kullanılan film varsa ben onu allayıp pullarım yazmak için. 

    Sinema içinde, 200 yıldır envaiçeşit kuram ve estetik anlayış çıkmıştır. Belki de herkes, unutulmayını var etme idealiyle önceline başkaldıran bir edayla yeni ama hangi eskiye göre yeni olduğu bilinmeyen bir ifadeler bütününü perdeye yansıtmıştır. Yeni Queer Sinema’nın da buradaki konumu aslında kendine herhangi bir eskiyi öncelemeden yeni bir bağımsız tür olarak ortaya çıkmasında yatıyor.

    1990 yılında Eleştirmen Ruby Rich tarafından ileri sürülen bir ifadeyle bugün biz Yeni Queer Sinema ifadesine sahibiz aslında. Ona göre yeni olması, gey ve lezbiyen temalı filmlerin ardılı olarak doğrudan ‘yeni’ bir ifade alanı yaratmasından kaynaklanıyor. Önceleri bir lezbiyenin ya da geyin aşk hayatını, meslek hayatını ya da aile ilişkilerini dramatik bir panayır halinde sunan filmler; Queer teorinin de gelişmesiyle birlikte artık heteronormativiteye bir başkaldırı teması taşımaktadır. Böyle dediysem tabii ki 90 sonrası içinde gey olan her film devrimci bir idealin sanatsal yorumu olarak anlaşılmasın. Buradaki mesele: aşkı, hazzı ve daha pek çok duyguyu heteroseksist bir perspektiften kopararak eşcinsel bir kadının da uzak mesafe ilişkisinden yaşadığı buhranı, gey bir erkeğin de patronuyla yaşadığı aşkın iş disiplinine zarar verdiğini, göçmen bir transın da yeni ülkesine ayak uydurmakta yaşadığı adaptasyon sorunlarını anlatmakta en az heteroseksüel bir sosyal ilişkilenme kadar ‘normalleştirebileceğini’ göstermektir. Yani bu bir üslup değişikliği değil, izleyiciye anlatılmak istenenin sil baştan kurgulanarak; bir parodi ya da ütopik bir evcil sinema sunmaktansa doğrudan öznelerin ilişkilenmelerinin karmaşasını sunmakta bir değişiklik yaratma çabası. 

    Ruby Rich Yeni Queer Sinema nediri şu sözlerle ifade ediyor: Bu filmler, tarihi yeniden ele alırlar; kimlik politikalarından ve hümanist yaklaşımlardan uzaktırlar; saygısız, enerjik, minimalist yapımlardır; ancak diğer yandan abartılıdırlar; hepsinin ötesinde hazla yüklüdürler. Aslında bu ifadeden anlaşılacağı üzere sinema defteri baştan kurgulanmıyor, anlatılan ve anlattım denilen çıktının bir yapısöküme uğratılarak izleyicide yaratılmayı hedeflenen bir sonuç beklentisi var. O vakte kadar onlarca trans hikayesi, başkaldırı niteliğinde olan gey sinemaları örnekleri yine vardı fakat buradaki ince çizgi gey bir erkeğin heteroseksüeller arasında gey olduğu, trans bir kadının natranslar arasında trans olmaya çabaladığı bir anlatıdan ziyade hikâyenin merkezi o trans kadının varoluşu, gey erkeğin kişilik inşasıdır.

    Günümüzde Yeni Queer Sinema alanında üstünkörü kapsam genişletmeleri ya da bu alana dair alakasız bir kategorizasyon aldı başını gidiyor. Aslında bunu sebebi teorinin Kuzey Amerika piyasasından çıkması ve zaten o piyasa üretilen yüzlerce eserin rahatlıkla elekten geçirilebilmesidir. Bugün Pakistan’dan gelen Joyland, İsrail’den gelen Out in the Dark ya da Türkiye’de çıkmış Gece, Melek ve Bizim Çocuklar bu ifadenin kapsamını öyle bir genişletmeye başladı ki en alakasız seyirci dahi anlatımın nedenselliği üzerine düşünürken kendini bulur oldu.

    Dünyada bu alana dair külliyat genişlerken bir yandan da dijital yayın platformlarının ciddi dezenformasyonuyla karşı karşıya kaldığımızı belirtmek gerekir. Çiçeği burnunda özneleşmiş ve geneli gey/bi erkeklerden oluşan sezonluk dizilerle Yeni Queer Sinema’yı ve onun katı ifade süzgecini önceli haline getirme çabasında olan işlere imza atılıyor. Bana kalırsa sanatın dönüştürücü yönüne canıgönülden inan biri olarak daha çok görünürlük faydalı olsa da hiç şüphesiz sanatın körelmesine ve daha kolay üretimlerle de seyirci toplanıyor algısının yerleşmesine imkân tanıyan adımlar olduğu aşikâr. 

    Hector Babenco’nun 1985 yapımlı Kiss of the Spider Woman filminde Brezilya’nın küresel tarihteki geçmişine bir Queer temasta bulunulması ya da Orhan Oğuz’un 1992 yapımlı filmiyle sadece öznelere değil o dönemin gettolarına ve hatta İstanbul’una dair bambaşka bir perspektif izlerken bugün çıkan Queer yapımların ve dijital yayın icraların ya tamamen arthouse rüzgarına kapılmış olduğunu ya da bol tensel temasla izleyicinin bacak arasına hitap ediyor oluşunu bir duraksama ve hatta gerileme olarak kabul etmek bu teorini çıkış motivasyonunu tekrar hatırladığımız zaman çok da isabetsiz olmayacaktır.

    Yeni Queer Sinema hala çok genç bir alan ve özellikle ülkemiz gibi sinema sektörüne ya entelektüel bir çaba ya da kazanç kapısı olarak bakan ülkeler için Fil Dişi Kulesi’ne hapsolmuş bir alan. Fakat hiç şüphe yoktur ki bu alanda araştırma yapan kimseler için sinema alanının aksak ve tekdüze bütünlüğünden tırtıklanmış fevkalade lezzetli bir parçası. Çünkü listelerde yeri olmayan, belki adını dahi duymadığınız yönetmenlerin elinden çıkan, eşsiz yetenekte kamera arkası ekiplerinin ufacık bütçelerle emek verdiği dilsiz bir alana ses olmak, ona alan açmak, belki 1 kişinin izlemesine vesile olmak tarifi güç duygular.

    Siz de Queer Sinema’nın detaylarına kapılmak, köşede bucakta neler varmış öğrenmek ve kendi listelerinizin mimarı olmak istiyorsanız beni takipte kalmaya devam edin. Unutmayın; anlatılmamış her bir hikâye, insanlık adına bir kayıptır.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.