Kahraman Kemli

Kahraman Kemli
  • 0
    0
    0
    0
  • Ben bir Kemliyim. İnsanlardan farklıyız. Onlar normal olanlar. Bana göre sadece çoğunluk olanlar. Belki kalabalık değiliz belki de henüz alışıldık olmamıza çok var. Şimdilik insanların arasında sayıca yerimiz var, gelecek için tahminde bulunamıyorum.
    Belki birkaç yerde farklı olduğumuzu baştan kabul ederek başlayabilirim. Zihnimiz farklı işliyor mesela. Biz düşünürken sanki içeride dönen çarkları hissediyoruz. Bir Kemlinin beyninden bir fikir ortaya çıktığında, sanki fikrin yolda gelirken başına gelenler de ortaya çıkar. Ah. Bu duyguyu anlamanız için bizden biri olmanız lazım. Ama olamazsınız. Her şeyden önce, 
    istemezsiniz bir kere. Ama isteseydiniz de olmaz. Bir insan sonradan Kemli olamaz, sadece Kemli olarak doğar. Bazıları kadının lanetli olduğunu düşünür, bazıları adamın niyetinin pis olduğunu, bazı görece zeki olanlar da bebeğin anne karnında sağlıksız büyüdüğünü. Ama o gün gelip de bebek annesinin karnından düşünceye kadar bebeğin Kemli olup olmadığını kimse bilemez. Tepki verme sırası geldiğinde, anlaşılması kolay fiziksel farklılıklarımız olduğu için kimse tereddüt etmez. Annenin terini silen hemşire mendilini bırakır, doğumu yapan doktor eldivenlerini çıkarır, yardımcı olabilecek en alakasız görevliler bile ortadan kaybolur. Çoğu zaman anne de gider. Eğer hâli kaldıysa. 9 ay boyunca karnında bir Kemli taşıdığını öğrenmek hiçbir kadın için kolay değildir. Özellikle de iyi niyetli bir sevişmeden ve sağlıklı beslenilen 9 aylık hamilelikten sonra bu sonuca maruz kalmak, anne olmak isteyen birçok kadının korkulu rüyası. Babalar için çok fazla söze gerek yok. Başarılı bir doğumdan da üzerlerine alabilecekleri çok fazla şey çıkmaz. İlk doğan Kemlinin erkek doğmasında ve doğan Kemlilerin büyük oranda 
    erkek olmasında, bu durumun büyük payı var. Erkeklikte insanlığı bozan bir şey olduğunu artık çoğu erkek bile kabulleniyor. O yüzden, belki de kendiliğinden gelişen herhangi bir güzelliği kolay kolay kendine mâl eden erkek bulmak giderek zorlaşıyor. Kadınların üremek için başka şansı olsaydı erkeklerden çoktan kurtulmuşlardı. Bir Kemliden nefret etmek için bir sürü sebebi küçücük çocuklar bile nefes almadan sayabilir. Bazı özelliklerimizi düşününce bu nefrete hak verdiğim de olur. Çoğumuzun (azınlık da olsa cildi kısmen daha az hasarlı olanlarımız var) katmanlı ve pürüzlü bir cildi var. Bu tabii ki de 
    nefret edilmek için hâk verdiğim kısım değil. Biz Kemliler biraz öfkeli varlıklarız. Ama bu insan toplumundan dışlanmanın getirdiği bir öfke değil. Henüz belli başlı işler için eğitildiği dönemde bile bir Kemli hiçbir insan görmemiş olmasına ve mecbur bırakıldığı hayat dışında bir yer keşfetmemiş olmasına rağmen öfke ve nefret doludur. Birbirimizden de nefret ederiz 
    yani. Kısacası doğal bir öfke olduğunu söyleyebiliriz bunun, en azından bizim için. Her Kemlinin içinde bir yerde kendi öfke kaynağı var. Sanki bu yer yaşamımızın kaynağı. Ya da sadece daha dünyadan ilk ışık üzerimize ulaştığı anda hissettiğimiz dışlanmanın kaçınılmaz sonucudur. Bilemiyorum. Bütün olumsuz özelliklerimize karşılık varlığımız dünya üzerinde bir gerçek. İnsanlar bizden nefret ediyorlar, ortaya çıkış sebebimizi anlayamıyorlar ve en önemlisi onlardan farklı olma şeklimizi benimsemek istemiyorlar. Feryat figan ıkınan annenin bile içten içe istemediği gibi, tıpkı türdeşleri gibi tartışılmaz bir öfke kaynağı olduğu kesin biz Kemlilerin daha kanlar içinde çırlayan minik bir bebekken öldürülmemesinin bir sebebi var. Bir Kemli uyuma ihtiyacı hiçbir zaman hissetmez ve saatlerce aralıksız çalışabilir. Fiziksel bir işte de, eğitildiği zihinsel bir işte de. Tıp alanı dışında her alanda eğitilen biz Kemliler yaşayan bilgisayarlar gibiyiz. Hata payımız, bilgiyi işlerken geçirdiği yolculuğu da takip edebildiğimiz için çok düşük. Ancak canımız isterse hata yaparız. Bu isteği en çok katman katman derimize tiksinerek bakan bir insan sebep olabilir. İş onların işi. Hatanın bedelinin onlara patlayacağını bildiğimiz her an hata yapmaya meyilli olduğumuzu da itiraf etmek zorundayım. Kim olduğumu ayrıntılı bir şekilde açıklamak istiyorum ama fırsat olursa buna daha sonra zaman ayırmam gerekecek. Bir Kemli asla uyumaz ama bu insanların şekerleme dediği dinlenme aktivitesinden hoşlanmadığımız anlamına gelmiyor. İçimizden tembel olduğunu itiraf etmek istemeyenler, içinde insan dürtülerinin olduğuna bizi inandırmak için uyuyor numarası yaparak saatlerce yatar. Ben onlardan değilim ama dinlenmeye karşı da değilim. İşimin büyük bir kısmı gündüz vaktinde geçiyor olsa da geceleri de kalan işlerimi hallederek geçirebileceğimi bilen insanlarla çalışıyorum. Bugünlerde dışarısı berbat durumda. İnsanlar kendilerini diğer insanlardan ayrıştırmanın bir yolunu arayıp bulmakla uğraşabiliyor sadece. Geri kalan her şey günlük telaşe ve hayatın akışında kire toza karışarak kaybolan ayrıntılar gibi kalıyor. İnsanlar en net ayrımı zengin kesimve fakir kesim olmak üzere yapıyor, ardından ayrıntılara karar veriyor. Bu yeni bir şey değil ama artık bayraklar çekildi. Birbirini iten iki kutup oluştu. Aynılar ama farkında değiller. Ama bizi ilgilendiren en önemli kısmı bu ayrışma Kemlilerin başına vurdu. Onurlu olduğunu düşünüp fakir olan sahiplerin yanında çalışmaya devam eden Kemliler var, bir de kendilerine bir pay düşmese de zenginliğin peşinden gidenler. Ben ikisi de değilim. Ben bu bahsedeceğim olayların yaşandığı bölgedeki Kemlilerin başıyım. Onlarla insanlar arasındaki iletişimi sağlıyorum. Kendi içinde yetişen Kemliler olarak kendi dilimiz var. İnsanlarla iletişim içinse benim gibi Baş Kemlilere ihtiyaç var. İnsanlarla konuşmayı bilen tek Kemli olduğum için biraz saygı gören biri olduğumu da söylemeden edemeyeceğim. Artık dinlenmem lazım. Buraya, henüz başlayan savaşın (“savaş”ın abartılı bir kullanım olduğunu düşünenler olacaktır ama bunu sadece zaman gösterebilir) sürecini aktaracağım. Artık Kemli tarihini birinin kaleme alması gerekiyor. Aile kavramımız olmasa bile buna ihtiyacımız var. Gelecekte de Kemliler olacak ve bazı şeylerin nasıl başladığını bilmek işlerini kolaylaştıracaktır. Ayrıca bir gün bizi anlamak isteyen insanlar çıkarsa, bu onlar için de bir tanıtım hikâyesi olacak. Uyumaya ihtiyaç duymayan bir tür olduğumuzu söylemiştim. Ama yine de insanların yaşayış şekline göre yaşıyoruz. (Umarım bu gelecekte değişmiş olur.) Gece bir günün yarısı demek ve hiçbir şey yapmadan bekleyerek geçirmek işkenceden farksız. Ben insan dilini bilen tek Kemli olduğum için ufak ayrıcalıklarım var. Bunlardan biri de insan kitapları. İnsanların işlerine dair bilmem gerekenler var. Kemlisinin işte yapması gerekenleri ya da yanlış bir şey yaptığında nasıl düzelteceğini anlatırken benim de bahsettiğim insanın işinden az da olsa haberimin olması gerekiyor. Geceyi okuyarak geçirmek benim için bir kurtuluş oluyor bu sayede. Gündüz başımı kaşıyacak vaktim olmuyor zaten. İşinde çıkardığı her sorun için Kemlisinin sırtından tutup bana getiren insanlara Kemlisinin sorunun ne olduğunu da açıklamak zorundayım. Bana "canımı sıktı, ondan yaptım" diyen türdeşimi "susuzluktan olmuş" diye çevirdikten sonra "bir daha olursa seni köpeklerle uyutacağını söylüyor" diye korkutup, sonra da sahibine "bir daha susadığında sadece eliyle işaret edecek" derim ve iki tarafı da ikna olmuş bir şekilde uğurlarım. Evet, biz Kemlilerin korkulu rüyası hayvanlar. Onların sesiyle beyin (kafa yapımızın içinde ne olduğunu bilmesek de insandaki beyne benzer bir organa sahip olduğumuzu düşünmek istiyorum) dalgalarımız çıldırmaya başlıyor sonra da sakince uyuşuyor. Sanki onların çevrelerinden emmeye çalıştıkları enerjiye biz daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Bu uyku denilen şeyle henüz tanışmamış bünyelerimizin uykuya en çok yaklaştığı zaman oluyor. Üzerimizde hissettiğimiz ağırlığın son bulmasının uykuyla sonuçlandığını birkaç Kemlide gördük. Nefes almaya devam etseler bile henüz içlerinden uyanan olmadı. Geneli bu tarz olan tehditlerimle, sorun çıkaran çoğu Kemli kendini dizginliyor ama bazıları başa bela ve gündüzümü genelde onlar işkenceye çeviriyor. Kemlilerin ne kadar güçsüz olduğundan henüz bahsetmedim. Fiziksel bir güçsüzlükten bahsediyorum. Üzerimizde anatomik olarak incelemeler yapan bir bilim insanı olmadığı için (bu kanunla yasak) katmanlı derimizin altında neler var bilmiyoruz. Ama içerinin pek sağlam olmadığı ya da daha olumlu olmak gerekirse en azından kendi içinde bir dengesi olduğunu söyleyebilirim. Yaşanan bazı kazalarda dışarıdan bakınca dahi tam olarak ne gördüğümüzü anlamıyoruz. Bir yerimizi kesmemiz öyle kolay değil ama eğer kesersek (bazen dikkat çekme hevesiyle büyük uğraşlar sonucu bunu başaranlarımız çıkıyor) bu büyük bir inceleme konusu oluyor. Elimizde insanların sahip olduğu teknolojik olanaklar olmadığı için kendimizce yaptığımız gözlemlerden ileriye gidemiyoruz ama hiçbir Kemli tıp eğitimi almadığı için gördüklerimizi yorumlamamız pek mümkün olmuyor. Güçsüzlüğümüze sebep olan şey çok daha derinlerde de olabilir. İçten içe bizi ayakta tutan ama bizi bir o kadar güçsüz kılan bir şey. Henüz bilmiyoruz. Ama insanların kölesi gibi yaşamamızın en temel sebebi bu. Canımızı bizden koparmak güç olsa da uzun süre şiddete maruz kalmak her Kemlinin tecrübe etmek istediği bir deneyim değil. Ufacık bir insan çocuk bile bir Kemliyi kolayca alt edebilir. Tabii Kemli zamanında kaçmazsa. Elimizdeki tek savunma sistemimiz koşabiliyor olmamız. Bu insanların başardıklarından sahip olduğumuz nadir ortak fiziksel hareketlerden. Onlardan daha farklı yürüyoruz, sürekli sallanarak (şiddeti her Kemli için değişiyor) konuşmamız, bir işe koyulduğumuzda sayıklamaya başlamamız ve ayrıntıda bile belli olmayan ufak farklılıklarla insanlardan epey ayrılıyoruz ama onlar gibi koşabiliyoruz. Tam olarak bu konuda usta olan Kemlilerle uğraşmak işkence gibi oluyor. İnsanlara çalışmak zorunda olmadığını hissetmek bir Kemlinin içindeki öfkeyi alevlendiriyor sanki. Birlik olup kaçmamız gerektiğini her fırsatta dile getiriyorlar. Böyle şeyleri insanlara çevirmiyorum tabii ki de. Bu kesin ölüm demek olur. En azından uyku kesin. Çok nadiren, her Kemlinin gizlice eğitimden geçip koşu yeteneğini geliştirmesi gerektiğini ben de düşünüyorum. Eğer bir gün ani gelişen sebeplerden dolayı kaçmamız gerekirse diye. Her ihtimale karşın. Ama bu öfke küpü Kemlilerle bir yola girmek hiçbir zaman içimden gelmiyor. 
    Benden dahi gizledikleri emelleri olduğundan şüpheleniyorum. Söylemiştim. Biz birbirimizden de hazzetmeyiz. Bu varlığını kimsenin inkâr etmediği ama yokluğu için uğraşılmayan savaşın ne zaman başladığını tam olarak kimse hatırlamıyor. Hâlihazırdaki tarih kitaplarının hepsinde farklı şeyler yazıyor ama aynı şeyler yazsaydı da insanlar bölünüp kavga etmenin bir yolunu bulurdu. Ne geçmişte ne de şimdi herkesin ortak olarak kabul buyurduğu bir nokta yok, yaşananlarda da yaşancaklarda da. Etrafımdaki her insan geçmişi konuşmaya hevesli değil. Özellikle de bir Kemliyle. İnsanlığın tarihini bizim bozduğumuza inanan geniş bir kesim var. Ama sorunun çok daha önceye dayandığına nedense emin gibiyim. Özellikle de insanların yüzündeki bıkkınlık ve soğukluğu gördükçe daha da emin olur gibiyim. Benim başlangıç noktası olarak anlatmak istediğim olay yakın bir zamanda oldu. Kemliler özelinde kalmaya özen göstereceğim bu olayların insanların yaşamına yaptığı geniş değişiklikler de oldu. Etkileri de hâlâ sürüyor. Aslında tam da bu yüzden objektif kalamamaktan korkuyorum. Ama denemek zorundayım. Her şey bir Kemlinin, göğsüne iğnelenmiş bir notla meydanda ölü bulunmasıyla başladı. Anlatmaya başlamadan belirtmek isterim ki bir Kemlinin nefes almayı bırakması nadir görülen bir olaydır. Fiziksel olarak güçlü olmadığımız doğru ancak bir Kemliye sonsuza kadar acı çektirebilirsiniz ama canını bedeninden söküp çıkarmak, işte bu ender görülen bir doğa olayı. Sokak lambalarının sönmesiyle mutlaka sokaklar hareketlenmeye başlar. O sabah da öyle olmuştu. Bu yörenin insanına da özel olabilir ancak insanlar işinden geri kalmayı istemiyorlar. Bahsedeceğim meydan trafiğin ortak geçidi. İşine başka yoldan gidebilecek olanlar bile kalabalığa karışabilmek için bu meydandan geçen yolu kullanır. Mutlaka erkenden yola koyulanlar da olur. O gün de gökyüzü daha griye dönmeye çalışırken telaş başlamış olmalı. Gördüklerine anlam vermeyenler ve telaşa kapılanlar başı çekerken, ilk iş bana geldiler. Kemlilerin başı benim, söylemiş olmam lazım.Meydana vardığımda karşılaştığım manzara için kesinlikle doğru kelimelerim yok. Yerde uzanmış yatan bir Kemli tek başına garip olmak için yeterlidir. Üstüne bir de gözleri kapalıysa ve her zamanki gibi titreyerek nefes almıyorsa her şey garip olmanın da ötesine geçer. İtiraf ediyorum, ilk defa ölü bir Kemli görmemiştim ama ilk defa ölü bir Kemlinin yerinde olmak istedim. Katmanlı derisi hiç olmadığı kadar ışıldıyordu. Elleri, insanların özellikle tiksindiği bir Kemli eli olmaktan çıkmaya çalışıyordu sanki. Yüzünde veya bedeninde hiç darp izi yoktu. Ne kesilmeye çalışılmıştı ne de kırılmaya (kırılıyor muyuz emin değilim ama deneyenlerimizin tecrübelerine göre içeride insanlardaki kemik benzeri şeyden kesinlikle var) çalışılmıştı. Hatta hepimizin içimizdeki öfkenin yansıması olan yüz ifadesinde farklı bir şey vardı. Sanki mutlu görünmek üzereymiş gibi. Eğer bir Kemli için böyle bir şey mümkünse tabii. Son olarak gözüme çarpan ise kıyafeti olmuştu. Kemliler için üretilen tek tip krem rengi kumaştan tulumu üzerinde emanet dursa da son bir kez temiz olmaya çalışmış gibi bir hâli vardı. Görüntüsü baştan sona özenliydi. Ölümden sonraki hayatına hazırlık yapan bir inançlıdan yol ortasında öldürülen bir Kemlinin belki de bahsedilecek tek ortak noktası, ikisi de huzurlu ve sakince bu hayattan kopmuş olmalarıdır. Kalabalığın etrafını kapladığı Kemliyi bir süre incelesem de diğer kemlilerden farklı sahip olduğu özellikleri kendime açıklayamıyordum. Bir şey farklıydı. Çok fazla şey farklıydı ama bir şey çok farklıydı. Üzerindeki not her şeyden daha tuhaftı. Dilimiz sadece konuşma dili, kendimizi kâğıda dökebileceğimiz bir yazı dilimiz yok. Ama insanların kullandığı harflerle yazılmış olsa da kendi 
    dilimde bir şeyler okuduğuma emindim. 

     "Değişim yaklaşıyor. Kemliler hazır olsun."

    Ne kadar açıklamak istemesem de kaçışım yoktu. İnsanların başımda toplanıp benden bir açıklama beklediğini biliyordum. Hazırlıksızdım ve söylediklerim, herkesin kulağına kendi duymak istedikleri şekilde ulaşacaktı. Kayıtlara geçmesi için konuşmaları aktaracağım. "Burada yazılana göre (Değişim yaklaşıyor. Kemliler hazır olsun.) hareket etme konusunda aceleci davranmamalıyız. Bunu kimin yapmış olabileceğine dair elimizde hiçbir ipucu yok. Ayrıca Kemliler kendi içlerinde organize olmaya vakitleri kalmayacak kadar çok çalışıyorlar." "Geceleri uyumuyorsunuz. Beyinlerinizden ne geçiyor bilmiyoruz bile. Telepatiyle anlaşıyor bile olabilirsiniz." Konuşan, bütün mesleğini Kemlilerin toplu katledilmesi için sürdürdüğü kampanyası yüzünden bitiren, bazı insanlar tarafından bile sevilmeyen yerel bir gazeteciydi. 
    "Senin bir Kemli hakkında yeni bir şey uydurmadan geçirdiğin bir dakikan bile yok mu?"
    "Kendi türüne bunu yapabilen bize neler yapar. Hepimiz evimizde en azından bir tanesini 
    tutuyoruz."
    "Hayır olsun diye tutmuyoruz. Çalışıyorlar. İçlerinden gayet minnettar olanları da var." 
    "Bu katil olmalarına engel değil."
    "Öğrendikleri iş dışında başka bir şeyden anlamıyorlar bile. Nasıl katil olabilirler ki?"
    Her kafadan bir ses çıkıyordu. Hepsini susturabilecek tek kişiydim.
    "Pekâlâ. Herkes kesin yargılarda bulunmadan önce bunu bir Kemlinin yaptığından sadece nota bakarak emin olamayız. Bir insan da bunu taklit edebilir. Zaten insan harfleriyle bize ait sesler yazılmış. Ayrıca bir canlıyı dövmeden ya da kesmeden öldürmeyi hiçbir Kemlinin beceremeyeceğine inanıyorum. Sanki bir avuç sakinleştirici ilaç içip uykuya dalmış kadar huzurlu görünüyor. Bunun kimyasal bir ölüm olduğu apaçık. Ve hiçbir Kemlinin tıbbi eğitim alamayacağı ve bu alanda çalıştırılamayacağı kesin. Yasal değil sonuçta. Aslına bakarsanız bence…" dedim. O an insanların sahip olduğum kimya ve tıp bilgisine karşı tepki yükseltmekten uzak olması tamamen şansımaydı. Çözmeleri gereken bir gizem, bulmaları gereken suçlu bir kemli olduğuna odaklanmışlardı. 
    "Kimse senin ne düşündüğünü merak etmiyor. Çevirini yaptın işin bitti. Git kendi türüne söyle eğer o … kafanızın içinde beyin diye bir şey varsa, bize karşı gelmeyi aklınızın ucundan dahi geçirmeyin."
    Her zaman olayları dönülmez bir noktaya taşıyan bir mankafa çıkar. Bu olaydaki mankafa sıradan bir kasap çırağıydı. Neye sebep olduğunu bile fark edemeyecek kadar bile aklı yoktu. Onun tehditkârlığını gören herkes 'eğer bir kasap çırağı bile bu denli cesur oluyorsa benim daha cesur olmam gerekir' diye düşünmeye başlamış olmalıydı. O tehditten sonra meydanı kaplayan belli belirsiz kalabalığın, olaya dair fikir dahi yürütemeyenlerinin bile gözünde öfke yükselmişti. Fısıldamalar geniş bir uğultudan gürültüye dönüşmüştü. Denileni yapıp oradan ayrılarak tehdidi daha da yüceltmiştim. Kalıp itiraz etmeye kalkışsaydım, bu sefer de tehdidi kabul etmiş ve karşı çıkmış olacaktım. Hiçbir ihtimal dostum değildi. Gün ilerlerken insanlar istemese de işine gücüne dağılmış olsa da herkesin bu konuyu konuştuğunu tahmin edebiliyordum. İnsanlar en şok edici olayları bile günlük hayatlarının telaşesine katarak yaşantılarına çekidüzen verebiliyorlardı. Bir önceki gün öylesine soyulan patatesler bugün hararetli tartışmaların el işine dönüşmüş olmalıydı. Olanlara benim asla düşünemeyeceğim ihtimallerin eklendiği sohbetler bütün kapalı kapılar ardında dönüyordu. Daha sonra cesetle ilgilenmem için meydana geri çağrıldım. Tıp eğitimim benim de yok ama ölüm konusu, sadece yetkili seçilen kişi için istisnadır. Ben de bu kapsama giriyorum. Çünkü insanların Kemli vücuduna dair bilgileri neredeyse sıfıra yakın ve bu kesinlikle sırrı çözülmesi gereken bir ölüm. İstemeseler de bu işi yapmak zorunda olmak, doktorların korkulu rüyası olmalı ya da yıllardır yasak olduğu için uzak durmak zorunda oldukları bir bilim mucizesini inceleme fırsatı olmalı. Ben paramı ilkine koyardım.
    "Karın bölgesinin bu kadar kırmızı olması normal mi?"
    "Genel olarak vücut rengimiz kahverengi mor tonları arasında değişir. O da sağlık durumuna göre. İyi beslenen bir Kemli açık mor rengine yakın olur. Belki daha sağlıklısı daha açık renkte oluyordur. Hiç o kadarını görmedim. Ama uzun süre aç kalanları ya da çok çalışanları kahverengi renge döner bir süre sonra. Genelde kumsal rengini hatırlatır. Kırmızı olabilecek en son noktadır. Genelde hastalık belirtisidir. Sadece aç kalmakla veya çok çalışmakla ortaya çıkmaz."
    Başını cesedin üzerinden kaldırmadan sallarken boşluğa dalmış bir şekilde "Kulağa mantıklı geliyor" dedi. Doktorlar espirili insanlar mı oluyor yoksa bu doktor bir istisna mı tam olarak bilmiyorum. Bu konuda yorum yapmamam benim yararıma olur sanıyorum. 
    "Sizce onu öldüren ne olabilir?"
    "Henüz bir fikrim yok. Vücudun bozulmaması için burada mı tutulması gerekiyor yoksa normal ceset gibi otopsi yapabilir miyim, hiçbir fikrim yok. Burada tam olarak 95 yaşındaki hastaya açık kalp ameliyatı yapılması istenen veteriner gibiyim, ki illa belirtmem gerekirse, bu mümkün değil."
    "Elimden geldiğince yardım ederim. Yeter ki bunun nasıl olduğunu bulalım. Değilse herkes birbirine karışacak."
    "Birincisi sen sadece sorularıma cevap vermek için buradasın. İkincisi her şey birbirine 
    karışmaya başladı zaten."
    İlk dediğini ikinci cümlesini kurmasıyla birlikte unutmuştum.
    "Ne demek başladı? Bir şey mi olmuş?"
    "Daha akşam üzeri bir market yağmalandı. Merak etme insanlar yaptı. Ama astıkları afişte sizi suçluyorlar. Masrafsız işçiler olarak onları ekmeğinden etmişsiniz. Haksız da sayılmazlar."
    "Ama tüm bu olanlar…"
    "Sizden nefret eden işsiz işçiler harika bir fırsat oluşturdunuz artık. Umarım mutlusunuzdur."
    "Siz de mi bunu bir Kemlinin yaptığını söylüyorsunuz. Ama bu imkânsız."
    "Kim yaptı umurumda değil. Ben olayın sonuçlarıyla ilgileniyorum."
    Bir doktor olarak olaylara bakış açısının bu olmasında şaşırtıcı bir yan yoktu. Ama bir bakış açısı olmayan insanlara örnek oluşturabileceği için korkutucu bir yanı vardı. 
    "Bence soğukta bekletilmesi daha iyi olur." dedim.
    "Ne?"
    "Cesedin. İncelemek için. Hem daha fazla meydanda durmasa daha iyi. Bugünlük trafiğe kapatmış olabilirler ama insanlar bu yolu seviyor. Yarın sabah işe giderken dünü hatırlamalarına gerek yok."
    "Unutacaklarını mı sanıyorsun?" Üstten bakışı küçümseyiciydi ama yine de lütfeder gibi devam etti "O zaman git ambulanstaki tembellere haber ver sedye getirsinler. Bir an önce buradan gidelim." Normalde işlerin böyle yürümediği yüz ifadesindeki kısa sürede biriken yılmışlıktan anlaşılıyordu.
    "Ben de mi geliyorum?"
    "Herhalde. Ölüsünden anlayabilmem için bana bir de dirisi lazım."
    "Ama benim işim var. Sabah beni ofisimde bulamazsa insanlar…"
    "Çalışmayan Kemlisinin dilinden anlamaya hevesli insan kalmaz yakında, merak etme." 
    "Ama…"
    "Benimle geliyorsun. Bitti."
    "Peki, efendim."
    Bir Kemlinin insana karşı çıkamayacağını en iyi ben biliyorum. Çünkü işim bu. Ama o gece işin giderek zorlaşan yanı doktorun dediklerini yapmak değildi, daha çok ölü bir hemcinsimi yakından incelemek zorunda olmaktı. Meydandan hastaneye geçtiğimiz ilk gün, sabaha kadar çalışmıştık ve ben tıp dünyasının ne kadar korkutucu ve aynı zamanda etkileyici olduğuna ilk defa o zaman tanık olmuştum. Gizlice okunan bir yazıdan, cezasını göze alıp insanların hastalıklarıyla ilgili konuşmalarına kulak misafiri olmaktan, hatta televizyondan sağlık programı açıp yakalanmayı bile göze alarak not tutarak takip etmekten bambaşka bir olaydı. Nefes kesici aynı zamanda mide bulandırıcıydı. Ofise öğleden sonra anca varmıştım. Orada olmadığım zaman dilimi boyunca sorun çıkaran kemlisine yaşananlardan dolayı daha az müsamaha gösteren herkes kapıma dayanıp geri gitmiş olmalıydı. En azında dış kapımdaki ayak izleri bana ipucu veriyordu. 
    "Sizi Allah'ın cezası varlıklar. Sizin yüzünüzden hem işimden geri kalıyorum hem sorunumu da çözmüyorsunuz."
    "Melina Hanım. Hoş geldiniz. Kusura bakmayın şehir merkezinde halledilmesi gereken işler vardı."
    "Beni ilgilendirmez. Üç tane Kemlim de kaçmış. Bana onları çabuk bul."
    "Efendim hizmetim bunun için değil. Bildiğiniz üzere…"
    "Benim bildiğim ne biliyor musun? Sizin yüzünüzden dünyanın çivisi çıktı. Tek faydanız birkaç ev işiyken artık onu da beğenmez oldunuz. Hepinizin topluca öldürülmesi gerektiğini söylerken gazeteci Necrem'e boşuna yüklenmişiz. Hepiniz kaynar kazanda haşlanmayı hak ediyorsunuz."
    "Bayan Melina, eğer görevim kapsamında bir şikâyetiniz yoksa ayrılmanızı rica ederim."
    "Et tabii. Hepinizin sonu meydandaki yaratık gibi olacak. Onu da kim öldürdüyse ne yaptığını biliyormuş. Başladığı işi yarım bırakmaya niyeti yoktur umarım."
    Bir günde yaşananlar ardı arkasına kabustan oluşuyordu. Öncesinde de bizden nefret eden topluluklar vardı. Ama bunlar kimsenin ciddiye almadığı, çoğunluğu iş olsa da çalışmayacak olan alkoliklerin oluşturduğu alt tabakadan insanlardı. Evet, Kemlilerde de bu ayrışma var ama insanlardaki kadar keskin değil. Bir insanın hem çalışmayıp hem de saygı duyulan biri olması mümkün değildir. Fakir ve saygıdeğer tek azınlık düşünürler, onların da çoğu hapiste ya da firari. Biz Kemlilerin çalışmayanları genelde ormana kaçıyor. En azından bu yerleşim yerinin Kemlileri böyle. Ormana kaçan Kemli olduğu anlaşıldığında peşinden köpek sürüsü salınıyordu. Ormana açılan yol buradan çıkıldığında baya dar. İkinci bir yol keşfetme şansları olmadığı için şimdiye kadar köpeklerden kaçabilen Kemli olduğunu sanmıyoruz. İlk kaçan Kemlilerin bedenleri geri getirilmiş. Uzun uğraşlar sonucu nefes almasına rağmen uyanmadıkları anlaşılınca artık buna bile tenezzül etmiyorlar. Bu durum, çalışmak istemese bile yeterince asi olmayan Kemlilerin hâlâ çalışmaya devam etme sebeplerinden biri. Bir sebebi de 
    sonsuz uyku hâlinin nasıl bir şey olduğuna dair hiçbir şey bilmiyor oluşumuz. Derin bir uyku hâli mi mevcut yoksa felç geçirmek gibi mi ya da en çok korkutucu ihtimal etrafında olup bitenleri duyabiliyor, hissedebiliyorken sadece tepki veremiyorlar mı, bunların hiçbiri göze alınacak kadar basit şeyler değil. Daha önce de bahsetmiştim, bu sayede her evde bir evcil hayvan bulunuyor neredeyse. Onların açısından bakınca güzel bir olay. Bu yaşananlar bir günde ne kadar yayıldı tahmin edemiyordum. Herkesin dilinde olayların başka bir versiyonu olmalıydı. Genel kanı ne yönde öğrenme isteği duyuyordum. Biraz araştırma yapmak için dışarı çıkmaya karar vermiştim ki Belediye Başkanı ofisime girdi. O gün aldığımız kararlar sonucu bugünler durgun geçiyor. Bu sayede olayları en başından yazabiliyorum. Belki de insanları geçici süreliğine de olsa evlerine hapsetmek iyi bir fikir değildi ama olası bir isyanı karşılamak zorunda kalmak zenginlerin canını sıkıyor olmalıydı. Bunun gerçekleşmemesi için fakirlerin hayatını zindana çevirmekte bir sakınca görmediler.
    "Size nasıl yardımcı olabilirim Sayın Belediye Başkanı?"
    "Bana ismimle hitap ederek başlayabilirsin. Bir de eğitimli olanın sen olduğunu söylediler."
    "Kusura bakmayın Sayın bana böyle öğretildi, oturmaz mısınız?"
    Otururken bütün duvarı kaplayan kitaplığımı incelemesi beni tedirgin etmişti. İçlerinde okumamanın yasak olduğu kitaplar da vardı. Bunlar bana arada bir sıcak çay getiren bir insan kızının hediyeleriydi. Onları fark etmeden oturduğunu görmek içimi rahatlatmıştı ama tamamen değil.
    "Ne çok kitabınız var?"
    "Ah, evet. İnsanların her türlü sorununu çözebilmem için bilmem gerekenler çok. Kemliler bir tek beni anlayabilir, biliyorsunuz…"
    "Biliyorum öylesiniz. Ama bu kadar dağınık olmayın yine de. Yerlerde bile kitaplar var."
    "Özür dilerim. Yüksek mertebeli insanlar genelde beni ayağına çağırır. Ofisime gelinmemişti şimdiye kadar."
    "Burası sizin değil. Belediyenin size tahsis ettiği bir oda sadece." Kapının ağzında dikilen yardımcısına attığı ters bakış neyin nesiydi çözemedim. Biz niye bu adamı ayağımıza çağırmadık diye mi sinirlenmişti yoksa beni fazla mı özgüvenli bulmuştu, hâlâ bilmiyorum.
    "Tekrar özür dilerim efendim."
    "Geçelim bu fasılları. Dün olanlar malûm. Öldürülen Kemliyi herkes tehdit olarak algılıyor. Bu bir ayaklanmaya dönüşmeden önce önlem almalıyız. Yazacağınız ciddi bir uyarı yazısıyla bütün Kemlileri kesin dille uyaracaksınız. Eğer o notta yazanların bir anlamı varsa hepinizin sonu geldi demektir."
    "Kendiniz de söylediniz efendim. Öldürülen bir Kemli. Bu durumu insanlar neden bir tehdit olarak algılıyor, anlamıyorum."
    "Yazan notta insanları tehdit var. Hem sizin türünüzü bir tek siz öldürebilirsiniz."
    "Bunu da nereden çıkarıyorsunuz? Bizim bu konuda hiçbir tecrübemiz yok. Ayrıca geçmişte ölen Kemliler de hep insan ihmalleri ile öldü. Hatırlatmak isterim ki…"
    "Kes! Sen hangi cüretle benimle böyle konuşuyorsun. Sizin soyunuzu sonu olurum. Benim canımı sıkma."
    "Bizim bir soydan geldiğimiz söylenemez efendim. Bildiğiniz üzere tamamen insanın üremesinden doğuyoruz ve bizim türümüz herhangi bir üreme göstermiyor. En azından şimdiye kadar bu böyle."
    "O yazıyı yazacaksın. Duydun mu beni? Yoksa hepinizin sonu meydandaki soydaşınız gibi olur."
    "Tam olarak ne yazmamı istiyorsunuz efendim?" Bağırırken kızaran yüzü susunca pembeye çalıyordu. Aslında sakin kalmamı sadece bu görüntü sağlıyordu. Her bir ithamında içimde yanan bir öfke topunun alevlendiğini hissediyordum oysaki.
    "En az bir tane Kemlisi olan bütün ailelerin tehdit altında olduğunu ve evlerinden çıkmamaları gerektiğini bu akşam gece yarısı bildirisi olarak yayınlayacağız. Sen de benzer zamanda yayınlanacak şekilde bir konuşma hazırlayacaksın. Bütün Kemlilere diyeceksin ki ikinci bir emre kadar bodrumda aç ve susuz yaşamak zorundalar."
    "Ama bunun ne gibi bir faydası olacak?"
    "Buraya gelmeden önce ölen Kemliyi inceleyen doktor ile konuştum. Bütün Kemlilerden örnek almak istediğini söyledi. Vücut kimyalarının minimum düzeyde değişim göstermesi için herhangi bir şey tüketmemelerini istedi."
    "Ama bu saçmalık. Ben sabaha kadar doktorla birlikteydim. Ölümünün bir tür zehirlenmeye benzediğini söyledi. Aldığı örneklerin incelenip sonuçların çıkmasının haftalar süreceğini de söylemişti."
    "Yani?"
    "Yani, bunu diğer Kemlilerle bir alakası yok. Bu yaptığınız delilik."
    "Siz tıp mı okudunuz? Ne anlarsınız bu işlerden? Yorumlarınızı kendinize saklayın da işinizi yapın."
    "Bu ne kadar sürecek? Eğer uzun süre aç kalırlarsa…"
    "Bu sizi ilgilendirmez. Denileni yapın."
    Ofisimde bir başıma kaldığımda her bir saniyesine kadar dün geceyi düşündükten sonra benden istedikleri yazıyı yazmaya ikna oldum. Tabii ki de kendi istediğim şekilde. Şehirdeki bütün Kemlilere aynı anda seslenme fırsatım vardı ve bunu değerlendirecektim.Meydandaki Kemlinin ölümü ile ilgilenen doktorun otopsi dediği şeye başladığı gece birlikteydik. Bu işlemin uzun süren bir işlem olduğunu, ilerleyen zamanlarda da yardımımı istediğini söylemişti. Gündüzleri çalışsam da geceleri uyumadığım için bir sorun olmayacağını, her gece gelebileceğimi söylemişti. Ama ilk geceden sonra beni hiç çağırmadı. Sebebini merak etsem de henüz sorma cesaretini gösteremedim. O gece ilk işi Kemliden kan almaya çalışmak 
    olmuştu.
    "Bizim damarlarımız var mı sizce?"
    "Vaay damar ha. Kemlilerin tıp eğitimi yok sanırız bir de."
    "Elbette yok. Ben sadece insanların kendi aralarında konuştukları şeyleri biliyorum. Damar, beyin, kas, böyle şeyler." 
    "Bunları hangi insandan duyduğunu da söyle de hapse tıktırayım. Kemlinin yanında tıbbi terimlerle konuşmanın yasak olduğunu bilmeyen insanlar mı var hâlâ?"
    "Eminim dinlediğimi bilmiyorlardı."
    "Sende bir tuhaflık olduğunu sezersem başını yakarım Kemli bozuntusu, duydun mu beni?"
    "Tabii efendim."
    Gözlerini bana dikmiş bakarken, onu onaylasam bile bakışlarını üzerimde biraz uzun tutmanın tehdidinin etkileyiciliğini artıracağını düşündüğünü sanıyorum. Hayatımın en uzun saniyeleri o anda geçti.
    "Şimdi, uzat bakalım kolunu."
    "Ama ben… Ne için tam olarak?"
    "Normalinin ne olduğunu bilmeden anormal bir durumu saptayamam, değil mi?"
    "Haklısınız."
    "Senin içini deşmeyeceğim ama merak etme."
    Hafif sırıtarak söylese de içten içe bunu yapmayı istediğini düşündüm o an. Belki şu anda bile ne kadar çok sorum olsa da karşısına çıkmıyor olmamın sebebi budur. 
    "Otopsi böyle bir şey mi?"
    "Neyin içinde ne aradığımı bilseydim buna benzerdi. En azından insanlar için böyle."
    O gece gördüğüm en büyük mucize mikroskop denilen bir aletin varlığı oldu. Gerçek olamayacak kadar farklıydı. Bir damla sıvının içinden gösterdiklerini hâlâ gözümde canlandırabiliyorum. Ne kadar tamamen anlamlı olmasa bile.
    "Sizdekinin kan olduğunu söylemek güç. Daha çok akyuvar sıvısı gibi. Alyuvar hücreleri daha az ve parçalı. Bir insanın kanı böyle olsa anında ölür."
    "Benim kanımla onun arasındaki fark ne?" Bir ortaklık kurmaktan kaçınsam da bir zamanlar aynı yapıda olan kanımızda farklılaşan neydi, merak ediyordum.
    "Tanımlı olmayan parçacıklar var. Mikroskopla bile zor görünüyorlar. Sende bunlardan yok. Bak bakalım sen görebilecek misin?"
    O an hayatımın en büyülü anıydı. Mikroskobun deliğinden baktığım zamanı, ellerimin mikroskoba değdiği anı düşündükçe içimde her zaman öfkeyi hissettiğim noktada bir ferahlama hissediyorum.
    "Bana aynı gibi geldiler." dedim. Sonsuza kadar o görüntüye bakma isteği duyuyor olsam da çok ilgili görünmemeye çalıştım. O an gördüklerimden hiçbir şey anlamıyormuş gibi yapmanın mantıklı olduğunu düşündüm. Doktora zeki görünmek tehlikeliymiş gibi geliyordu. Özellikle kırdığım ilk pottan sonra. İnsanlar gibi damarlarımızın olup olmadığını neden merak ettim ki.
    "Değiller. Ama o şey her neyse tespit etmesi uzun süreceğe benziyor."
    Tam bu noktadan sonra bana bir sonraki geceler için de çalışmayı teklif etmişti. Kemlilerin hangi işlerde çalıştığını, genel olarak neler yediğini ve kaç farklı türde hayat sürdüklerini rapor şeklinde hazırlamamı da istemişti. Dediğine göre benim kanımla benzemiyor diye bu Kemlinin anormal olması gerekmezmiş. Belki de nispeten konforlu bir hayat süren ben, diğer çalışan Kemlilerden zaten farklı olabilirmişim. Ayrılmadan önce de sadece kan almak için bile delik deşik ettiği koluma pansuman yaptıktan sonra beni süzüp, hâlâ anlamını çözemediğim cümleler söylemişti.
    "Bu işte parmağı olan her kimse, kesinlikle ne yaptığını biliyor. Eğer amacı gerçekten bu şeyi öldürmek olsaydı tek yapacağı onu yüksek dozda saf oksijene maruz bırakmak olurdu. Ama bence onu öldürmeye çalışmıyordu."
    Ardından, ilk fırsatta yanıma uğrayacağını söylese de henüz gelen giden olmadı. Son olarak söylediklerini tekrar irdelemeye çalışsam da bu sonuca varmasına ne sebep oldu tahminde bulunamıyorum. Ama bu doktor ilk izlenimde edindiğim kadar boş gelmiyor artık. En azından mesleğinde. 
    "Bir Kemli daha kaçmış, duydunuz mu?"
    Tam belediye başkanının benden istediği yazıyı yazmaya başlayacakken bu haberle bölünmüştüm. Meydandaki ani ölümden sonra kaçan on üçüncü Kemliydi. Bu bilginin de kaydını tutmam gerektiğini düşünüyorum. Bana haberi vermeye gelen, bana okumanın yasak olduğu kitaplardan da getiren insan kızıydı.
    "Haberim yoktu, siz nereden duydunuz?" dedim. Genelde karşısında heyecanlanmamaya çalışsam da her seferinde o geldiği zaman insan lisanım hep birazcık Kemliceye kayar. Ve nedense bu onu hep tebessüm ettirir. Bu konu hakkında yazmak bile anlatımı mı oldukça güçleştirmeye başladı. Hakkında yazdığımı açık etmiyor olsaydı aynı tebessümü yine yüzünde görebilmek için ona bu yazınımdan bahsederdim.
    "Bu kaçan bizim komşumuzundu. Kemlisinin giderken garip sesler çıkardığını ve evden bir şeyler çaldığını söyledi. Polislerle konuşurken bayağı üzgün görünüyordu. Kendisi Kemli yanlısı bir insandı. Kemlisi nasıl oldu da kaçtı anlamıyorum. Yani siz sevilmekten de mi hoşlanmıyorsunuz?" dedi. Yüzünde bir ima yoktu ama yine de cevabını gerçekten merak ettiği bir soru sorduğu ortadaydı.
    "Bence hoşlanıyoruz. Yani hepimiz için değişebilir. Birbirimizin kopyası değiliz sonuçta. Hepimiz farklı insandan doğuyoruz."
    "Öyle demek istemedim. Yani aranızda kötü olanlar da vardır elbette ama iyi olanların iyilikten anladığını düşünürdüm."
    "Komşunuz için fazla üzüldünüz sanırım. Eğer ekonomik durumu sınırın altında ise, dilekçe verdikten sonra ona yeni Kemli atayabilirim." dedim. Kelimelerimi doğru çıkarmaya başlamıştım.
    "Bu travmayı yaşadıktan sonra bunu ister mi bilmiyorum. Sadece kaçsa iyi ama hırsızlık da yapmış sonuçta."
    "Ah doğru. Bir de o var. Neler çalmış tam olarak, biliyor musunuz?"
    "Hepsini duyduğumdan şüpheliyim ama daha çok mutfak malzemeleri çalmış. Biraz şifalı ot, biraz da kap kacak. Yani teyze böyle söylüyordu."
    "Garip. Onlarla mı hayatta kalacağını sanıyor acaba?"
    "Belki de biri istemiştir."
    "Kim isteyecek ki?"
    "Biliyorsunuz, ölü Kemlinin üzerindeki notu herkes duydu. Not Kemlice seslerle yazıldığı için bütün Kemlilere hitap ediyor. Yani bu bir çeşit hazırlık olamaz mı?"
    "Buraya bunu sormak için mi geldiniz?"
    "Hayır, ben sadece sohbet etmek için… Uzun zamandır sizi görmüyordum. Kaçan Kemliyi de duyunca… Geçerken uğramak için…"
    "Benim ağzımdan laf almaya gelmişsiniz. Buna muhabbet mi diyorsunuz?"
    "Yanlış anlıyorsunuz."
    "Çok meşgulüm. Henüz belediyenin benden istediği yazıyı dahi yazamadım. Lütfen izin verir misiniz?" dedim. Onu bu cümlelerle kovmuştum. İnsanların kalbinin kırıldığını her seferinde unutuyorum. Ama bunu geç hatırlamak sadece içimdeki öfkeyi parlatıyor o kadar. Sonrasında bir şey yapamıyorum. Kemliler gerçekten birlik olmaya başlıyorlarsa diye ilk defa o zaman endişelenmeye başladım. Endişelerim ilerleyen zamanlarda da karşılığını buldu. Akşam haberlerinde önce insan dilinde sahiplerine bütün kemlilerinin televizyon başına gelmeleri söylendikten sonra yazım yayınlanmıştı. Önceden okuyup kaydettiğim sesim aynı anda şehirdeki bütün ses sistemlerinden çıkıyordu. O gece sabaha kadar belediye hoparlörlerinden belli aralıklarla önce insanlar uyarıldıktan sonra yine benim sesim verilmişti. Kaçan Kemlilerin bile (eğer hayatta kalmayı başaranları varsa) bunu duyduğuna eminim. Resmî belge değeri taşıyan yazımı buraya aktarmam gerektiğine inanıyorum.

    Sevgili Kemliler,
    Meydanda yaşanan elim olaydan sonra belediyemiz bazı önlemlerin alınmasını gerekli 
    görmüştür. Bu önlemler doğrultusunda her birinizden yaşadığınız evin bodrum katına bu gece 
    yarısı itibariyle inmeniz ve ikinci bir duyuruya kadar da çıkmayı talep etmemeniz 
    istenmektedir. Bunu yaparken ev sahiplerinizden gizli bir şekilde yanınıza yiyecek almanızı 
    tavsiye ediyorum çünkü onlar size yiyecek vermeyecekler. Bu süreçte -tam emin olmamakla 
    birlikte- muhtemelen sizden sıvı almak için bir doktor gelecek. Doktor size herhangi bir işlem 
    yapmaya başlamadan önce nefesinizi tutmaya başlayın. Doktorun geldiğini anladığınız ilk 
    andan itibaren bunu yapabilirsiniz. Söylediklerime uyun ve bunların dışına çıkmayın. Bu süreç 
    bittiğinde hepiniz eski hayatlarınıza kavuşacaksınız.
    Sevgiler.

    Ne işe yarayacağından şüphe etsem de oksijensiz kalmanın Kemlileri sağlıklı göstereceğini düşünüyordum. Tahmin yürüterek verdiğim bu tavsiyeyi Kemliler uygularsa kan değerleri, belki ölen Kemlinin değerlerine yakın çıkardı. Bu olursa neyi değiştirmiş olacaktım ona dair de bir fikrim yoktu. Sanırım bir şekilde ayak işlerinde çalışan Kemlilerin kan değerlerinin benzemesini istediğim asıl kişi bendim. Yeni düzen başlangıçta herkesin sabırla karşıladığı, kurtuluş için herkesin yerine getirmesi gereken kutsal bir görev, toplum huzuru için harcanan ufak bir özveri ve emek gibi görüldü. İnsanlar neyden korktuklarını bile bilmiyorlardı. Ama sınırların dışına çıkmamaya itinayla özen gösteriyorlardı. Kendi hayatlarının bu kadar değerli görülmesinden ve bu kadar hızlı önlem alınmasından dolayı minnettar olanlar çoğunluktaydı bile. Evlerine hapsolduklarını ve özgürlüklerinin mantıklı hiçbir gerekçe gösterilmeden ellerinden alındığını farkında dahi değillerdi. Kemliler içinse neyin güç neyin mantıksız olduğunu bilmiyordum. Önceden de özgür değillerdi ama karınları doyuyordu. Şimdi hem tutsak gibi dört duvar arasında ve karanlıkta kalıyorlar hem de açlardı. Uyanık davranamayan çok fazla Kemlinin yiyecek aşıramadığından emin gibiydim. 

    Fakir ve zengin ayrımı yaşam alanlarına net çizgilerin çekilmesi ile ayrılalı epey oluyor. Bu ayrışma Kemli tarihinden de geçmişe dayanıyor. İnsanlar kendi imkânlarına sahip olmayan herkesten nefret ediyor. Durumu kötü olan bir insan etrafındakiler de kendi gibi olunca mutlu oluyor. Zenginlerde de durum ufak farklılıklar dışında bu şekilde. Zengin birisi fakir görmeye zaten tahammül edemiyor ama etrafındaki zenginliğin sınırlarını da kendisi belirlemek istiyor. İki tarafın da kendi gibi olanı sevmesi keskin ayrımları oluşturalı epey oluyor. Tarih kitaplarından okuduğum kadarıyla orta halli insanı ifade eden, ekonomisi ne iyi ne de kötü olan ortalama gelirli insanlar tamamen geçmişte kaldı. Bir insan hem keyfen bir alışverişte bulunup hem de bankaya borçlanamıyor. Fakirlerin sadece temel yaşam ihtiyaçlarına ulaşımı var. Fakirler için çalışmaya devam eden Kemlilerin çokluğu bir yandan tuhaf geliyor ama bir yandan da kendilerine yakın gördükleri bir sahiplerinin olmasını istemelerini anlıyorum. Şimdiye kadar anlattıklarımdan yola çıkarak tahmin etmesi çok zor olmasa gerek ki asıl sorunlar fakir kesimin Kemlilerinde çıktığı için ben de şehrin bu tarafında yaşıyorum. Zenginler, Kemlilerini çalışacakları alan dışında görgü kuralları eğitimi de almış olanlardan seçiyor. Bunun yanında onlar bir sorun çıkardığı zaman Kemlisini sırtından tutup sorunu 
    çözmek için bana kadar getirmeye tenezzül etmiyor. Genelde onlara tatlı bir uykuyu layık görüyorlar. Oradaki Kemlilerin robotlaşarak çalıştıklarını bizzat kendi gözlerimle görmüştüm. Sorun çıkarmayalı o kadar uzun zaman geçirmişler ki her gün aynı olan işleri için tereddüt etmeden seri hareketlerde bulunabiliyorlardı. Bunların sonucunda orada yaşayan Kemlilerin tehdit olarak algılanmamasını bir yandan anlayabiliyorum. Her gün en ufak aksama göstermeden aynı işleri yapan bir canlının başka bir şeye vakit ayırmadığına kolayca ikna olursunuz. Ama tabii ki de zenginlere ucu dokunmayan bu kararın alınması için uzun analizlerde bulunmaya girişmediklerini biliyorum. Zaten bütün uğraş onların keyfinin kaçmaması için veriliyor. İnsanlığın tarihinde yaşanan son savaş, bu düzenin oluşumunu engellemek isteyen çokluğun isyan ile ortaya çıkmış. Yazanlara göre herkesin eşit haklara sahip olması eskiden normal bir şeymiş. Şu anda kulağa çılgınca geliyor ama sanırım bu gerçek. Bütün tarih kitaplarında nadiren aynı şey yazar. Bu bilgi onlardan biri. Zamanla bu eşitlik şaşmaya başlamış. Parası fazla olanlar daha fazla hak talep eder olmuşlar. Kendi istedikleri kararları duyabilmek için kendi adamlarını karar mercii yapmak uğruna çok para harcamışlar. Parası olmayanların bile gözünü boyamayı başarmışlar. Onlar kendilerini destekleyen bir sistem oluşturduktan çok sonra gözünü açanlar olmuş ama geç kalmışlar. Zenginler açısından bakacak olursak da kendilerince bir ayrıcalık görmeyi hak ettiklerini düşünmüş olmalılar. Para satın alamayacağı herhangi bir şey olmayacak kadar değerli bir madde. Bunun bir savaş doğurabileceğini başta kimse düşünmüyormuş. Savaş henüz başladığında dahi binlerce orta gelirli ve fakir ölmüş. Savaşın zenginler ve fakirler arasında olduğunu düşünmeyin. Zenginlerden parası dışında bir yeri kirlenen çıkmamış. Bütün çatışma haksızlığa isyan edenlerle para karşılığında fakirliğe isyan edenler arasında olmuş. Birçoğu öldüğünde dahi dinmeyen savaş artık tamamen fakirleşip savaşmaya ekipmanlarının yetmemesiyle son bulmuş. Zenginler bunu da dört dörtlük ayarlamış olmalılar. Bu savaşın dünyanın her yerinde aynı şiddetle yaşanmadığı söyleniyor. Yoğun araştırmalarıma rağmen savaşa dair ayrıntılara ulaşamadığımı hatırlıyorum. Bir adı var mı onu dahi bilmiyorum. Genelde kaynak olarak kullandığım kitaplarda küresel geçiş dönemi olarak anılıyor. Ama tabii ki de bu isim savaş hakkında araştırma yapmak isteyenlerin eş anlamlı kelimeler arasında boğulup kalması için konulmuş olmalı. (Dünya’da doğalgaz kullanımının yaygınlaşması hakkında da araştırma yapmak istesem bu savaşın göstermelik adıyla benzer anahtar kelimeler içeren makalelere ulaşırım ve bu konu önceliğim yaptığım bir araştırma konusu olmaktan çok uzak.) Savaşın ismi ne olursa olsun sonuçları savaştan sağ çıkmayı başaran herkes için aynı olmuş. Savaşın sonuçlarında biri olarak fakir kesim hâlâ daha kazandıklarının yarısından fazlasına devlete bile değil zenginlere vergi olarak veriyorlar ve temel yaşam ihtiyaçları dışında hiçbir şeye ulaşamıyorlar. 
    Şimdilerde yaşadığımız savaş daha sessiz sakin ilerliyor. (Son savaşı görenler yaşananları savaş olarak adlandırmanın abartılı bir ifade olduğunu düşünüyor ancak olanları açıklayabilecek daha doğru bir kelime olduğunu sanmıyorum). Kimse çatışmanın varlığını inkâr etmiyor ama dillendirmiyor da. Bazıları düşmanın kim olduğunu dahi bilmiyor, bazılarıysa kendi türü dışında karşı durabileceği biri olduğu için tarafını kolay seçiyor. Her türlü düşüncenin ortak paydasını biz Kemliler oluşturuyoruz. Savaşın ne zaman başladığının bilmediğini söylemiştim ama bitişine hep beraber tanık olacağımızdan eminim.
    Sessizlikle geçen onca günden sonra bu sabah masamda bir yazı ile karşılaştım ve işlerin yeniden çığırından çıkmaya başlayacağını anladım. Yazı belediyedendi. Bana doktorun talebini iletiyorlardı.
    Sayın Başsorumlu Kemli,
    Ölen Kemli başta olmak üzere tarihin ilk geniş çaplı kemli incelemesini yürüten sayın 
    doktorumuzun bodrumda yaşayan kemliler üzerinde yürüttüğü çalışmalar için yardım talebi 
    tarafımıza iletilmiştir. Bugünden itibaren asıl göreviniz askıya alınmış olup, doktorumuza 
    çalışmalarında yardım etmek üzere görevlendirilmiş bulunmaktasınız. İstisnai bir durum olan 
    bu çalışmanın sonucunda öğreniminize geçecek herhangi tıbbî bir bilginin sorumluluğunu, 
    yaşamınızda hiç kullanmamak ve hiçbir kemliye aktarmamak koşulunda üzerinize almış 
    olacaksınız. Bu yazı tarafınıza ulaşır ulaşmaz bütün görevlerinizi bırakıp derhal yeni 
    görevinizin başına geçmeniz beklenmektedir. Ortaya çıkacak herhangi bir sorumsuzluk veya 
    görev tanımı dışına çıkılması durumunda en ağır kemli cezasıyla cezalandırılacağınızı 
    bildirmek isteriz. Şimdiden yeni görevinizde kolaylıklar. 

    Beyaz kâğıdın üzerinde siyah minik böcekler gibi kalmış insan harflerine bakarken yüzüme yayılan öfkeyi kontrol etmekte zorlandığımı itiraf etmek zorundayım. Yazının her bir cümlesi tehdit yansıtması için özenle kurulmuş gibiydi. Karşımda kırmızının her tonunu yansıtarak oturmuş belediye başkanını hatırladım. Bu yazıyı özel kalemine bırakmadan kendi elleriyle yazdığına dair derin bir nefret duydum. Ama odaklanmam gereken daha önemli bir durumu yansıttığı için kendimi toparlamalıydım. Doktorun yanına tekrar gideceğim için ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Ben, beni neden çağırmadığını merak ederken, o da neden hiç gelmediğimi sorgulayıp benden tamamen şüphelenmeye başlamış olabilirdi. Daha da kötüsü o araştırmalarına devam ederken bulduklarını öğrenmek benim için geri dönüşü olmayan yeni yollar doğurabilirdi. 
    Kemlilerin tarihinde de sorun yaratmadığı hiçbir alan yok. Ama keskin sorunların yaşandığı alanların başını sağlık alanı çekiyor. İlk doğan Kemlinin başına ne geldiğini kimse bilmiyor ama o dönemde ilk defa böyle bir durumla karşı karşıya kaldıkları için, doğan bebeklerin hastalıklı olup olmadığını da bilmedikleri için, bütün doğumlara yüksek önlemlerle girilmeye 
    başlanmış. Sanırım ilk defa bu şekilde sorun yaratmaya başladık. Bulaşıcı herhangi bir hastalık olmadığı anlaşılmadan hemen önce herkese doğum kontrol sınırlaması getirilmesi planlanıyormuş. Herhalde bu insanlık tarihinin asıl felaketi olurdu. Neyse ki o sırada sağlıklı doğumlar da yaşanmaya devam ettiği için insanlar binlerce uydurma hikâyeden istediğini seçip inanmayı tercih ederek sakin kalmayı başarmış. Bugün bile bu hikâyelerden anlatılanları kulaktan kulağa yayılmaya devam ediyor. Aralarında en meşhur olanlardan bir tanesi ben bile insanlar konuşurken duydum. Bir gün çatı katına sıkışmış bir kemliyle ilgilenmek için çağrıldığım evden dönerken üç tane genç kızın kendilerinden yaşça büyük iki kadınla tartıştığını gördüm. Kadın genç kızlarda kendince yanlış bir şeyler bulmuş olmalıydı ki onlarla yolun ortasında tartışma gereği duymuştu. Daha sonradan insan kızından öğrendiğime göre o kadınlar genç kızların uzaktan teyzeleri oluyormuş. Konuşmanın tamamını dinleyemesem de ağır aksak yürüyen türümün faydası ile o kadar uzun zamanda sokağı geçmem dikkatlerini çekmemişti ve 
    bu sayede tartışmalarına taşıdıkları Kemli efsanelerinden birine tanıklık ettim. Genç kızların kendini nereden savunmaya başladığına dair bir tahmin yürütemiyorum ama konu yetimhaneye bırakılmış bir insan bebekle ilgiliydi. Kızlardan sesi en özgüvenli çıkanı “O çocuğun annesi babası belli değil diye ömrünün sonuna kadar o kemlilerle aynı muameleyi görecek. Aradaki tek fark kemliyi kimin doğurduğunun belli olması. O bebek bir insan. Hem de çok güzel bir bebek.” dedi.
    “Kızım senin ne dediğini aklın bilip de mi konuşuyor? Doğan ilk kemlilerin o anası babası belli olmayan bebeklerden çıktığını söylüyorlar. Annesi yok diye acınıp daha çok ilgi gösterdikleri o bebekler hep bize lanet olarak geri döndü. Anası başında babası yanında bebeklerin kıymeti bilinmez oldu. Başımıza taş yağacaktı bu kemlilerle önceden bir haber diye gönderildi. Görmüyor musun şunların dışını. Hepsi eğri büğrü taşlara benziyor.” derken beni göstermişti. 
    İnsan dilini bilen bir Kemliye denk geldiğini asla tahmin edemeyeceği için ben de anlamayan gözlerle bir bakış atıp bilinçli bir şekilde yavaşlattığım yürüyüşümü hızlandırdım. Kızlardan birinin son cümlesini duyacak kadar sokağın sonuna varmıştım. “O kemlinin de kimden doğduğu bellidir. Annesini özlüyordur belki de. Bu onu lanetli yapmaz.”
    Tartışmanın bir yere varmadığını tahmin edebiliyorum. Aile yapısının bozulmasına karşılık bir mesaj niteliğinde Kemlilerin gönderildiğine inanmayı seçmiş birisiyle insanların kemlilerden üstün olduğunu savunan birisinin kavgasının sonucu her türlü beni de alakadar etmez zaten. O genç kızın son cümlelerini unutmam mümkün olmuyor sadece. Biz dünyaya lanet olarak gönderilmiş olsak bile bu bir annenin karnında doğduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Ama duygusallığa imkân olmayan zamanlardayız. Belki gelecekteki Kemlileri bekleyen güzel duygular vardır ama biz şansımızı savdık. O yüzden bu konuya takılmamalıyım.
    Doğum öncesinde yapılan kontroller bile bir yana, doktorlar ultrasonla dahi annenin karnındaki bebeğin bir Kemli olup olmadığını anlayamıyor. Henüz genel geçer fiziksel özelliklerimizden ayrıntılı bahsetmemiş olsam da insanlara temel anlamda benzediğimizi anlamışsınızdır. Bizim de insanlar gibi kollarımızı bacaklarımız var ve ultrasondaki yamuk kafalı bebek görüntüsünde farksız bir kafamız var. Anne karnındaki bir bebeğin durumu bu yüzden anlaşılamıyor çünkü insanlardan farkımız tamamen çıplak gözle görünceye kadar ayırt edilemiyor. Dışarıdan açıkça ayırt edilebilen onca farka rağmen, asıl farklılığın iç yapımızda olduğunu tahmin ediyoruz. Dışarıya farklı yansımamıza da bu sebep oluyor. Derimiz, doğduğumuz andan itibaren katmanlarına göre şekilleniyor. Kabarıp çatlamaya hazırlanan fırına yeni konulmuş mayalı poğaça hamuru gibi hayal edebilirsiniz belki. İlk halimizin pürüzsüz olduğunu garanti edemem ama ömrümüz boyunca son şeklimizi almaya uğraşıyor derimiz. Bir yıl önce gördüğünüz Kemliyi aklınızda tutsanız bile tanıyamazsınız. Sürekli değişen bir deriye sahip olmak hem tanınmamayı sağlıyor hem de sürekli bir değişimi. Sanırım katmanlı bir deriden sonra en büyük problemi deri rengimiz oluşturuyor. El ve ayaklarımızın aşırı ince ve zarif ama derimiz yüzünden de bir o kadar pis ve aşınmış görünmesi benim bile kafamda tezat oluşturuyor. Ben farklılıklar için kimseyi yargılamıyorum ama çoğu insan bunu yapıyor. Başta da bilim insanları. Sözüm ona bilim meraktan doğar. Çoğu, bizleri üzerinde denen yapacak kadar bile değerli görmüyor. Sırrını çözemedikleri en büyük gizem olduğumuzu inkâr edemezler ama sadece bu gerçekle yüzleşmek istemiyorlar. İlk zamanlar bazı bebek kemlilerin üzerinde deneyler yapıldığını ve bebeklerin kısa sürede öldüklerini duymuştum. Çoğu insanın bile bu söylentiden haberi yoktur. Sadece bir kasaba dedikodusu da olabileceği için fazla üzerinde durmamaya çalışsam da bu durumun Kemlilerin araştırılmasının bırakılmasında büyük bir etkisi olabileceğini düşünüyorum. Eğer üzerimizde bir şeyler denendiğinde hemen ölüyorsak, yeni türemeye başladığımız dönemde hizmetçi olarak kullanımımız mümkünken sırf merak 
    gidermek için onca harcamaya ve kayba gerek duyulmamış olabilir. Kulağa onların açısından mantıklı geliyor. Bilim insanları ne kadar meraklı da olsalar paralarını zenginler ödüyor ve onların dediklerini yapmak zorundalar. Ama yine de merak etmeden edemiyorum, eğer vücudumuzun gizemi çözülseydi hâlâ köle gibi yaşıyor olur muyduk? Belki de bu merakımızı 
    gözlerimizde erkenden gören yönetimin bizi tıp alanından uzak tutması kaçınılmazdı. Onları suçlamak istediğimde içimde yanan öfkenin sıcaklığını kelimelere dökebilmem mümkün değil.
    İnsanların içinde hâlâ isyan çıkarmaya hevesli olanlar var. Yüzyıllar önce yaşanmış Son Savaşı'nın yüceliğinden bahsedip duruyorlar. (Savaşa verilen resmi bir isim olduğundan habersiz birçok insan göre küresel geçiş döneminin adı Son Savaş) Ama artık insanlar tarih kitaplarında yazan insanlar gibi değil. Artık insanlar ölmemek istiyor. Mümkün olan en asgari koşulda bile olsa yaşamak istiyorlar. Azınlık olan bu savaş yanlısı insanları ise, güvenlikten sorumlu bütün birimler tarafından bir tehdit olarak nitelendirilmeseler bile mümkün olan en kısa sürede yok ediyorlar. Şimdiye kadar bu tarz suçlarla ilgili, propaganda olsun, halkı kışkırtma olsun, en ağır duyduğum ceza hapis cezaları dışında iklim dışı ülkeye sürgündü. İklim dışı ülke kapsamına giren ülkeler birbirinden suçlu kabul etmek üzere anlaşmış ülkelere deniyor. Kendi vatandaşı olmayan insanlara daha acımasız muamelede bulunulmasından türemiş bir anlaşma olarak geçiyor tarihte. Vatandaşına bu cezayı veren ülkenin daha sonradan af çıkarma gibi bir söz hakkı olmuyor ayrıca. Güncel olarak yürürlükte olan en acımasız anlaşmanın bu olduğunu düşünürken insanların uysal olmasını sağlayan en etkili kararın da bu anlaşmadan türeyen uygulamalar olduğunu düşünürdüm. Ancak Belediyenin mektubunu okumuş ve derin düşüncelere dalmışken son dakika haberini gördüm. En az 3 kişinin bir araya gelerek herhangi bir aktivitede bulunması yasaklanmıştı. Her türlü kararı uygulamakla koşullanmış bir insan topluluğunun sınırları zorlanmaya çalışılıyordu resmen. En ufak bir kışkırtmadan, yayılabilecek azıcık bir öfkeden bu kadar çok korkuyor olamazlardı. Kemlileri bodruma tıkarken insanları da güvenlik tehlikesi yalanıyla evlerine tıkmışlardı zaten. İnsanlar 
    sadece temel ihtiyaçları için alışveriş yaparken birileri ile sohbet edebiliyorlardı, artık ondan da mahrum kalacaklar. Ne yazık.
    "Sizi tekrardan görmek ne hoş Bay Kemli."
    "Bay Kemli? Sanırım bana isim taktınız."
    "Olur mu hiç. Onun yasak olduğunu biliyorum. Ben sadece hitap etmek açısından kullandım."
    Doktorla daha konuşmaya başlamadan dahi tavrında bir değişiklik olduğunu anlamıştım. Kemlilere hitap edilmez. Ne saygı için ne sevgi için. Bizim bir ismimiz de olamaz. Hepimiz Kemliyizdir. 
    "O yüzden yasak ya zaten. Unuttunuz sanırım." dedim.
    "Bir şeyi unuttuğum falan yok. Hadi boş verin. İşe koyulmamız gerek." dedi. Sohbeti istediği gibi başlatamadığı için canı sıkılmıştı sanki.
    "Araştırmanız nasıl gidiyor?" 
    "Henüz yeterince veri toplayamadık. Ama sonunda karşılaştırılabilir veriler elde ettiğimde bir sonuca yaklaşacağıma inanıyorum."
    "Aldığınız sıvılardan mı bahsediyorsunuz?"
    "Kısmen."
    "Anlamadım. Ne demek kısmen? Elinizde başka ipuçları da mı var, onları da mı araştırıyorsunuz?"
    "Sizden beri otopside bayağı yol kat ettik. Hepsini tek seferde anlatmayacağım. İzin verin de artık işe koyulalım."
    "Anlıyorum. Koyulalım ama ne yapacağımızı bilmeden size yardım edemem."
    "Sizin tek yapacağınız kemliler ile aramda çevirmenlik. Son zamanlarda hepsi bir tuhaf. Yani başta da tuhaflardı ama ben normalleri bu sanıyordum."
    Kemlileri önceden uyardığımı hâlâ hatırlıyordum. Zaten beni bu görevle ilgili tedirgin hissettiren en büyük etken buydu. Ama neden baştaki tavırlarında değişiklik olmuş olabilir hiç akıl yürütemiyordum. Tek düşünebildiğim, bu gezi sırasında bodrumda hapsolmuş kemlilerden öğrenebileceklerimdi. Onlara nazaran daha iyi bir hayat yaşadığımı düşünenleri benden hazzetmese de aralarında konuşmaya değer olanlar olduğunu biliyordum.
    Neden insanların dilinden anlamadığımız da koca sır yığınımızı süsleyen milyonlarca sıradan gizemden biri. Söylenenlere göre ilk Kemlilerden itibaren gelişim sürecinin başındaki bir Kemlinin etrafında olan hiçbir harekete ve sese tepki vermediği görülmüş. Belki çalışmalar en azından tanı koyma aşmasına gelebilseydi daha çok çıkarımda bulunuyorum olurdum. Ama benim tahminim kör ve sağır doğduğumuz yönünde. Buna doğumdan itibaren eğitildiğimiz uzun bir süre boyunca insanlarla hiç iletişim kurmadan ve hiç insan görmeden geçirdiğimiz yıllar da eklenince, insanların dilini çözemeyenlerin çoğunluğu oluşturması kaçınılmaz oluyor. Bu da türümüzü, yaşamı etrafındaki kendini andıran yapılı türdeşleriyle özel bir bağ oluşturmasına yöneltiyor. Sebebi göremiyor ve duyamıyor oluşumuzdan mı kaynaklanıyor emin değilim ama küçüklüğünü hatırlayan Kemli bulamazsınız. Biraz da bu yüzden Kemlilerin eğitim programıyla ilgileniyor olsam bile kör ve sağır teorimi ispatlayamıyorum. Deney yoluyla sonuç elde etmek katiyen yasak. Bunu bir kere daha hatırlatmak isterim. Kemliler sadece hizmet etmek için yetiştirilebilir, üzerinde araştırma yapılamaz. Ama eğer çocukluk yıllarını hatırlayanlarımız çıksaydı, birkaç soruya cevap bulabilirdik, deney yapmadan. Dil konusuna getirdiğim tek açıklamam bu yine de insan dilini öğrenen Kemliler de çıksa bile, insanları anlayamıyoruz çünkü onları gelişimimizi tamamladıktan sonra duymaya başlıyoruz. Tabii kendi aramızda ortaya çıkan dil olmasaydı, bu tamamen ikna olduğum kusursuz bir açıklama olurdu. Kendi dilimiz sadece ses ve nidalardan oluşuyor. Su demek için bir kelimemiz yok örneğin ama susayan bir kemli boğazın temizlemeye çalışır gibi ses çıkarır ve bunun kuruymuş gibi çıkmasını sağlar. Karmaşık kelimeleri de kullanabiliyoruz. Gururlandığını söylemek isteyen bir Kemli, yüzünde bir maske geçirdiğinde oluşan, maskenin deliğinden etrafa bakmaya çalışan biri gibi bakış atar vehomurdanır. Aslında bu seslerden kelimeler oluşturmaya da giderek yaklaşıyoruz. Dilimiz gelişiyor da denebilir. Ama tabii ki de bu uzun bir süreç. Ve biz ortak hareket etme şansına sahip olmadan bile gayet iyi gidiyoruz.
    Doktorla bodrumda Kemli ziyaretlerimiz benim açımdan oldukça yararlı gidiyor. Konuştuğum bütün Kemlilerin benden bir şeyler sakladıklarını anlasam da bana bilgi verenleri de oldu. Doktorun anlamaması için uzun konuşmalarımızı ona da uzun uzun çevirmeye çalıştım ama bir şeylerden şüphelendiğinden eminim. İşin tuhaf tarafı ben de ondan şüpheleniyorum. Onu daha ilk gördüğümde üzerindeki kasıntı rahatlık yerine gergin, sorgulayıcı bir tavra bırakmış. Keşke ikimiz de şüphelerimizi de açık açık ortaya dökebilsek. Bu yaşanan olayların gelişimi için de harika olurdu. Ama şimdilik doktor bir bilmece. Bodrumdaki Kemlilerden neler öğrendiğimi aktarmalıyım. Sessiz, sakin ve kendi halinde harlanan minik savaşımız belki de ilk defa 
    alevlenmenin eşiğinde olabilir.
    "İlk günlerden sonra bazı kemliler geceleri gelip havalandırmadan bir şeyler atmaya başladı. Attıkları kâğıtta yazanları izlememiz gerektiğini söylüyorlardı. Bir çeşit formülmüş. Okuma bilmediğim söyleyince bana kızıyorlar. Hangisi olursa olsun. Aslında başlarda hiç anlamıyordum ama bazı yazanları artık ezberledim. Belki de bu yüzden kızıyorlar. Daha önce hiç okumak için çabalamamıştım."
    Konuştuğum ilk Kemlinin bana hiç beklemediğim bir bilgiyle gelmesi beni şok etmişti. 
    "Ama nasıl oluyor?"
    "Oldu işte."
    "Ezberlediğin şey ne peki?"
    "Ya anlarsa?" Kemlinin ekipmanlarını hazırlayan doktora attığı bakıştan, geceleri ziyaretlerine gelen Kemliler tarafından doktor için de öğütler aldığını anlamıştım. 
    "Evet, hazır mıyız? Ben çalışırken ne yapması gerektiğini söyledin mi?"
    "Evet, söyledim. Son kez tekrar edeyim. Bu biraz kıt akıllı çıktı. Deminden beri konuşuyoruz, yine de tam anlamadı." 
    Başıyla umursamazca onaylayıp eldivenlerini takmaya koyuldu.
    "Bak şimdi tek yapman gereken bütün işlem boyunca nefesini tutmak. Zaten çok zor bir şey değil senin için."
    "Ama benim ezberlediğim notta…"
    "Notu unut! Dediğimi yap." O an için Kemliyi ikna eden şeyin açığa çıkan öfkem olmadığını biliyorum. Kendisini deşmeyi amaçlıyormuşçasına elinde kalın bir bıçakla yanına yaklaşan doktora karşı koyamayacağını anlamıştı, o kadar.
    "Bu sayede daha az canın yanacak." dedim. Sevecen olmaya çalışıyordum ama başaramadığımı 
    biliyordum.
    "Sen de onlardansın." dedi. Korku dolu bakışlarını doktorun üzerinden hâlâ alamıyordu.
    "Hayır, değilim. Ben sadece gizlice gelen kemlileri tanımasam da sizin için doğru olanı yapmaya çalışıyorum."
    "Notta yazanları yapan kemlilerin Kahraman olduğunu söylediler."
    "Eğer notta yazanların amacı da doktorun araştırmasını sabote etmekse, benimki de öyle zaten. Oksijen alamadıkça sıvı değerlerinde değişme olacak. Öldüğü için artık oksijen alamayan kemlinin gibi."
    "Oksijen ne?"
    "Tıbbî bir terim. Havanın içindeki bir madde."
    Tam notta ne yazdığını tekrar sormayı planlarken araya tekrar doktor girdi.
    "Gerçekten, sen ciddi misin? Bu kadar uzun neyi açıklıyorsun? Sorun çıkarmayacağından emin ol, yeter."
    Doktorun varlığını Kemliye dediğimi yaptırma telaşından unutmasaydım, doktor benden şüphelenecek hiçbir şeye sahip olmazdı ve ben de araştırılmaksızın onu araştırıyor olabilirdim.
    "Korkuyor sadece. Elinde o şeyle çok da tatlı görünmüyorsun."
    "Haddini bil. Resmi konuşma dilinden uzaklaşma. Biz seninle arkadaş değiliz."
    "Tabii efendim."
    Doktorla konuşmayı yaparken Kemlinin nefesini tuttuğunu görmek içimdeki öfkenin bir nebze ferahladığını hissettirmişti.
    Yaptığı işlem benim kolumdan sıvı alırken yaptığında farklıydı ve kesinlikle daha acı verici görünüyordu. Az öncesinde yaşadığımız gerginlik yüzünden tam olarak ne yaptığını soramadım ama ilerleyen zamanlarda ne yaptığını mutlaka çözmüş olacağım. Gün boyunca gezdiğimiz diğer kemlilerin çoğu ketum çıktı. Konuşanlarıysa benzer şeyler söyledi. Günün sonunda 
    elimdeki en değerli şey ise Kemlilerin birinden sonunda bahsettikleri notları almam olmuştu. Notları görünceye kadar yazanları nasıl anlayıp da ezberledikleri kafamda kocaman bir soru işaretiydi. Artık net olarak anlıyorum ki bu notları gönderip akıl ve malzeme veren Kemliler kesinlikle bir dahi ve ne yaptıklarını biliyorlar. Yakında, ne yapmaya çalıştıklarını ben de çözebilmeyi umut ediyorum.
    Notta "Bu otu ezin ve çiğneyin." yazıyordu.
    Ses olarak karşılığı insan harflerine bile ihtiyaç duyulmadan görselleştirmesi mümkün bu kelimelerle anlatmak istediklerini çok net ifade edebilmişlerdi. Gerçek bir formül bu kadar akılcı olacaksa, yeni bir yazı dili için de harika bir ilk emirin temsiliydi.
    Bahsedilen ottan da bir tutam almıştım ve ne olduğunu anlamak için uzun süre botanik kitabı kurcaladım. Bu gizemli Kemli grubuna hayranlığım da o bitkinin ne olduğunu öğrendiğimde başladı. Bitki insan üzerinde kan durultucu etki gösteriyordu. Dahası bu sayede kanın besin değeri düşük çıkıyordu. Muhtemelen bunu dağıtan Kemlilerin asıl kullanım sebebi ise besleyici 
    özelliği ile hücre yenilenmesini ve çoğalmasını sağlıyor olmasıydı. Hücre denilen en küçük organizmanın bizde de olduğundan onlar da emin olmalılar. Bu bitkiyi düzenli olarak tüketen bir Kemlinin ne kadar hücresi yenilenebilir acaba? Bu doğal bitkinin daha bilmediğim de etkileri olabilir, tahmin dahi edemiyordum. Ama sanırım dışarıda bir yerlerde tahmin edenler vardı. Ben daha bu bitkinin varlığına dair en ufak bir ipucuna bile sahip değilken bile. Eğer onları bulabilirsem gittikçe kızışan Kemli - İnsan gerginliğinin bambaşka bir boyutunu bile açığa çıkarabilirim.
    "Uzun süredir ofisinde yoktun." dedi bir ses. Kafamda kurduğum milyon farklı yola çıkan ihtimallerle boğuşurken sesin kim olduğunu algılayamamıştım. 
    "Ah sen misin? Ne kadar uzun zaman oldu?" dedim. Aklıma ilk gelen cümleleri seslendirmiştim. Kafamın içinde bir yerlerde hâlâ olabilecekler hakkında düşünen bir kısım vardı sanki.
    "Seni en son gördüğümde konuşamayacak kadar meşguldün."
    "Hatırlıyorum. Kaba olduğum için özür dilerim."
    "Bu bir ilk olmalı."
    "Ne, tam olarak?" diye sordum. İnsan zekasının imasıyla baş etmekte hali hazırda zorlanan beynim (ya da kastan yapılma çarklarım) olabileceklere yeni bir soluk getirirken insan kızının imalarıyla asla baş edemezdi. 
    "Özrün. Bu kelimeyi bildiğini bile tahmin etmezdim." dedi. Elindeki kitapların kapağını kıvırırken yüzüme bakmadan konuşuyordu. Kırgınlığını anlayabiliyordum ama benden tam olarak nasıl geri bir yansıması olmasını bekliyordu, bir cevap bulamıyordum. Bir cevap vermemeyi tercih ettim. Üst üste dizdiği kitapların en üstünde olmakla cezalandırılmış zavallı 
    zooloji kitabının kapağını kıvırmasını onunla birlikte izlemeye başladım sadece. İnsan kızı için ne söylesem risk almış olacağım ama bana getirdiği kitaplar sayesinde insan dili bilen diğer Kemlilerden bile öne geçmiş ve gelişmiş bir Kemliyim. Onun adını bir gün resmi belge taşıma ihtimali olduğu için bu sayfalara taşımıyorum. Eğer kim olduğu öğrenilirse yaptığı 
    tamamen yasa dışı olduğu için ağır bir cezaya mahkum edilir. O gün gelişinde de bana kitaplar getirdi. Okumamın kesinlikle yasak olduğu bilim kitapları. Tam yenilerine ihtiyacım varken. Bu sayfalardan sonra insan kızından bir daha bahsetmesem daha iyi olacak. En azından bir nebze içim rahat etmiş olur.
    "Bugünler kabus gibi geçiyor. Sanırım son zamanlarda bodrum katındaki kemlilerden ölenler oluyormuş. Duyulmasın diye çok uğraşıyorlar ama bir şekilde…"
    "Ne dedin sen? Ölenler mi? Bu nasıl olabilir? Ben her gün kapı kapı bodrum geziyorum. Ölen yok aralarında."
    "Sizin gezdikleriniz daha dokunulmamış olanlar. Bunlar daha ilk günlerde doktorunu ziyaret ettiklerinden." 
    "Ama bu… doktor onlara bir şey enjekte etmiyor ki. Onlardan sadece biraz sıvı alıyor. Benden de almıştı. Bodrumdaki Kemlilerden bile önce."
    "Belki başka bir sebeptendir. Doktorun farklı bir şey yaptığını fark ettin mi hiç?" diye sordu. Bu soruyu buraya gelmeden önce uzun bir süre düşündüğünü hissettim. Sorusu çok netti ama benim bir cevabım yoktu. Bir cevabımın olmamasından daha çok canımı sıkan şey bu soruyu daha önce sormanın hiç aklıma gelmemiş olmasıydı. Otopsi yapılan Kemlinin ne hâlde olabileceğini ilk defa o zaman gerçek anlamı ile merak ettim. O ölen ilk Kemliydi. Ve artık başına ne geldiğini öğrenmek istiyordum. Doğruca doktora gidip hesap sormak mantıklı bir davranış değildi, bu çıkarımda bulunmakta çok zorlanmadım. Ama ofisimde durmş, elimde tıp kitapları, karşımda insan kızı, düşünürken; öğrendiğim hiçbir bilgiyi birbiriyle eşleyemiyordum. Ve bana yeni sorular dışında yeni cevaplar sunabilecek biriyle konuşmaya acil ihtiyacım vardı. Belki de geç kalmadan önce ya da çoktan geç kalmışken yapabilecek son bir mucize yaratmak için kendi fırsatımı kendim oluşturmak için son şansımdı. Yapılabilecek en zekice hareket doktorla konuşmak değildi ama şüphelerimden bazılarını gidermeye yetebilirdi. Bir de yeni şüpheler uyandırmaya.
    "Otopsi yaptığınız Kemliden n'aber?"
    "N'aber mi? Çalışmaya sarhoş gelmemelisiniz. Bu uzun süredir bodrumda olan kemlilerin canını iyice sıkabilir."
    "Sarhoş değilim. Ayrıca bu kesimde alkol lüks tüketime girdiğinden, bulunmuyor."
    "Bilmez miyim, acil müdahale ekipmanlarındaki saf alkolü seyreltip içmeye çalışan asistanlarıma katılmayı istemişimdir her zaman." dedi. Eski güzel günlerini hatırladığı belliydi, eski güzel, sakin ve stressiz günlerini.
    "Bu yasak ama. Bunun için mesleğinizden olabilirsiniz." dedim. Kuralları hatırlatmam gereken son kişi doktordu ama ben doğru cümleleri kurma konusunda ilk cümlemden itibaren başarısız oldum bile.
    "Sana büyük bir sırrımı verdim sanıyorsun, değil mi? Ben o sınırı aşalı epey oluyor."
    "Yasadışı başka şeyler de mi yaptınız? Bunun ölen kemlilerle bir ilgisi var mı?"
    "Senin görevin soru sormak değil. Daha öğrenemedin mi?"
    "Buraya kadar iyi gelmiştik oysaki." Doktoru kışkırtmanın doğru hamle olduğundan emin değildim ama işe yarayan bu olmuştu. Gevşek ve ucuz esprili sıradan bir doktordan, onu bu gerginliğe eviren tonla şey yaşamış olduğunu artık sadece bakışlarından bile anlayabiliyordum.
    "Otopsi yaptığım kemliyi görmek istemezsin, inan bana."
    "Neden? Gerçekten delik deşik ettiniz mi?"
    "Tam tersi."
    "O da ne demek?"
    "Tam tersi, tam tersi demek. Parçalanmadı, hatta eskisinden bile daha bütün halde. İnan bana."
    "Bu da ne demek oluyor?"
    "Eğer bugün haddinden hızlı çalışır ve kalan kemlilerden örnek alırsak, sana belki olanları açıklayabilirim. Ama tabii benim de sana sorularım olacak. Sen cevaplayabilirsen ben de cevaplarım."
    "Ama, ama bu hiç adil değil. Ben sadece sıradan bir…"
    "Kendini acındırma. Şimdiye kadar ne haltlar çevirdin anlayacağım. Sen anlatsan da anlatmasan da."
    "Ben hiçbir şey yapmadım. Yemin ederim."
    Sorguya çekerken sorguya çekilen olmuştum ve beklemediğim kadar hızlı çözülmüştüm. Kendimi inandırma çabamı hatırlamak dahi istemezdim.
    "Ölen kemlileri nasıl öğrendin o zaman? Sana da haber taşıyan dedikoducu komşuların mı var? Hiç sanmıyorum. Bir kemliyle hiçbir insan konuşmuyor artık. Bu işlerin içinde senin de olman dışında ihtimal kalmıyor. Haksız mıyım?"
    İtiraz etmedim çünkü insan kızı bir istisnaydı ve onu gammazlayamazdım. Onun adını bir daha geçirmeme kararıyla isabetli davranmış olacağım. Bu ondan son bahsedişim. Böylece dışarıdan şüpheli görünsem de haklılık payını doktora teslim etmiş oldum. 
    "Sadece tek bir şey söyleyin. Benim kolumdan aldığınız sıvı gibi işlem yapmıyorsunuz artık. Değişen ne?"
    "O günden beri çok şey değişti. Ama bu konudaki değişen tek şey ne kadar derinden sıvı o kadar zengin sıvı demekmiş, onu öğrendim." 
    "Bu kadar mı?"
    "Bu kadar."
    "Buna neden gerek duydunuz?" diye sordum. 
    "En son ölü gördüğün kemliyi tekrar görünce anlarsın."
    "Görmeden söyleseniz?"
    "Şimdi soru sormayı kes ve bodruma inelim. Hızlanmamız lazım." dedi ve bir gün öncesi çıktığımız evin karşı dairesine yöneldi. Tenha sokaklarda usulca yayılan sesimiz dışarıdan bakınca, evlerine tıkılan insanların ilgisini çekmeyecek kadar sıradan görünüyor olmalıydı. Doktor önde ben arkasında eve yönelirken muhabbetin sona erdiğini anlayan ne bir perde 
    inmişti ne bir kapıdan uzaklaşma sesi gelmişti. İnsanlar evlerinde usul usul oturuyor olmalıydı. Masum bir tahminde ancak bu açıdan bakarsam bulunabilirdim. Bütün Kemliler elden geçti. Doktorun bu kadar gergin olmasının başlıca sebeplerinden biri de (sadece tahmin yürütüyorum) yukarı mevkilerden baya yoğun şekilde sıkıştırılıyor olması. Nihayet son Kemliden sıvı almaya geldiğimizde, işimizi bitirmek üzereyken belediyeden çağırıldı. Yüzünün kireç gibi bembeyaz kesildiğini ilk defa o zaman gördüm. Tahmin edemeyeceğim kadar ağır baskı altında olmalı. Bütün kemli-insan ilişkilerinin geleceği bu 
    araştırmadan çıkacak sonuçlara bağlı. Aslında biraz düşündüm de baskı yapmakta haklı olabilirler. Bu araştırmanın sonucu çok önemli.Kemlilerin sıvı alımlarını tamamlarken öğrendiklerime göre, pencerelerden gizlice ot ve not dağıtan gizemli Kemliler yeni bir şey dağıtmaya başlamış. Tadının çok güzel olduğunu ve içince çok ferahlamış hissettiklerini söyleyen Kemliler bu sıvıyı da sorgulamadan tüketiyor. Hiçbirinin ölen Kemlilerden haberi yok. Bu haberi veren kişi de olamayacağımı biliyordum. Öğrenince çoğu çıldıracaktır. Karşılığında doktora da belediyeye de yapacak açıklama bulabileceğimi sanmıyorum. Bodrumdaki bütün Kemlilerin ölme ihtimali içimdeki öfkeyi, beni de yakacak kadar alevlendiriyor. Bu durum için suçlayabileceğim tek kişi bir insan olan doktor olmadığı için temkinli kalabiliyorum. Doktordan önce sürekli bir şeyler dağıtan Kemlilerin ne olduğunu bulmam lazım. Otun gizemini çözdüğümü sanmıştım. Dışarıda bir yerlerde ışık almayan havasız dört duvar arasına tıkılmış türdeşleri için yardım sağlamaya çalışan Kemlilerin varlığı rahatsız edici gelmekten uzaktı. Ama şimdi üzerine düşündüğüm her şey eksik geliyor. Baştan sona yanılmış gibi hissediyorum. Otun tek başına etkileri bu kadar güçlü olamaz ve bu ferahlatıcı sıvıyı da henüz içmeye başladılar. Mantıklı bir sonuca varmaya çalışınca istemsizce boşluğa düşüyorum. Keşke bütün bu olanları tartışabileceğim, özellikle de olayları algılamada benden daha iyi olan bir arkadaşım olsaydı. Böyle bir ihtiyacı şimdiye kadar hiç hissetmedim. 
    Biz Kemliler bir insan kadının karnından çıktığımız ilk andan itibaren sevgi ve ilgiden uzakta büyürüz. En başından sonuna kadar bu böyle geçer. Hayatımız budur. Varlığını bilmediğimiz bir duygunun eksikliğini çekemeyiz. Ancak taklit etmiş oluruz. Ama işler bu kadar sarpa sararken, belki de bütün Kemli varlığı tehdit altındayken, bir arkadaşın eksikliğini kesinlikle öfkemin bile derinlerinde bir yerlerde hissediyorum. Taklitse bile kesinlikle gerçekçi olmaya çok yakın. Belki de var olan bir arkadaşını kaybetmenin üzüntüsünü yaşamak için gerçekten arkadaşa sahip olmaya gerek yoktur. Bu duyguya ilk defa sedyede bizi terk etmeden önce, bizi sedyeden inmek için önünden çekmeye çalışırken, istemsizce eli tenimize değen insan kadının yokluğu sebep oluyordur. Varlığımızın ilk saniyelerinde kaybetmenin ne demek olduğunu yaşayarak öğreniyoruz. Dokuz ay süren bir sığınmanın kaybını en keskin şekilde yaşıyoruz. Bir insana aitken bir anda sahipsiz kalıyoruz. Aslında en zor zamanında ihtiyaç duyduğun bir arkadaşın eksikliğini en derin duygularla biz hissediyor olmalıydık ya da olmalıyız. 
    Doktorun otopsi yaptığı Kemliyi görmeye gitmeyi sürekli erteliyorum. Ölen Kemlilerin haberini gerçekten bir insandan aldığıma ihtimal vermeyeceği için, ben de böyle bir şeyi ona açıklayamayacağım için, ona verebileceğim tek cevap olarak pencere pencere gezen Kemliler kalıyor ve ben de bu gizemli türdeşlerimin henüz hangi amaca hizmet ettiklerini çözemesem bile bunu yapmak istemiyorum. 
    Geceleri insanların dışarı çıkması yasak. Bu yüzden artık sokaklar aydınlatılmıyor. (Zenginlerin cebine sokak lambalarından yapılan tasarrufla da güzel para giriyor olmalı) Nispeten koyu tenimizle de Kemli olarak karanlıkta seçilmemiz imkânsıza yakın. Bütün bunların yanında o Kemlilerin yakalanmamasının en başlıca sebebi aranmıyor olmaları. Kimse böyle bir grup 
    oluşturacak Kemli varlığına ihtimal dahi vermez. Doğan, eğitilen, çalışan hatta kaçan Kemlilerin bile kayıtları tutulur. Kaçan Kemliler dışında varlığını kaybedeceğiniz hiçbir Kemli yoktur. Kaçanların ise ormandan çıkamadığı ilk zamanlarda yine kayıt altına alınıyordu. Gözden kaçan Kemli olma ihtimali yok. Bu olaylar çıktığında kaçan Kemliler ise bir şekilde hayatta kalmış olsa bile, örgütlenip esir düşmüş türdeşlerine akıl verecek kadar kendilerini eğitecekleri imkân ve zamana sahip değiller. Yoktan var olan bu topluluğun gizemi beni günden güne yeni soru bataklıklarına çekiyor. Varlıklarından haberdar ve gece sokağa çıkabilecek kadar onlar gibi olan tek varlık ben olduğum için bu riski göze almaya karar verdim. Niyetlerinin ne olduğunu tahmin dahi edemesem de sorunca bana açıklayacaklarına inanacak kadar saf değilim. Ama insanlara düşman oldukları için mi yoksa Kemlilerin dostu oldukları için mi bütün bunları yapıyorlar, öğrenmem lazım. En önemli sorum ise -ne kadar bu yazıyı kişisel yorumlardan uzak yazma kararı almış olsam da buna uymadığımı farkındayım ama emin olmadan önce yazmama konusunda daha fazla sabredemeyeceğim- bodrumda ölen Kemlilerin olduğunu öğrendiğim ilk günden beri meydandaki Kemlinin de bu grubun sorumluluğunda olup olmadığı. Belki kazara belki kasıtlı olarak. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok ölüm, ölmeye fazlasıyla uzak olan bizler için çok büyük telaşa sebep oluyor. Kimseyi suçlamak amacında değilim ama bu telaşın müsebbiplerinin bir an önce ortaya çıkması her şeyin bir an önce son bulması için şart gibi 
    görünüyor. Bu konuda elimden ne geliyorsa yapacağım.

    İleri görüşlü biri hiç olamadım. Bu kavramı ilk defa duyduğum tarih kitabında da liderlerin bu özelliğe sahip olmaları gerektiğini anlamıştım. Geleceği öngöremeyen bir lider şimdiye yön veremez. Hâlâ daha bana etkileyici gelen bu özellikten mahrum olmayan Kemlilerin olduğunu dün gece yaptığım ufak bodrum gezgini Kemli araştırmamla öğrendim. Uzun zamandır kendimi Kemlilerin başı ve hepsinden üstün Kemli gibi gören benim için bile öğrendiklerim 
    kabullenebileceğimden fazlasını oluşturuyor.
    Gece çok fazla dikkatli olmaya bile önem vermeyerek sokağa çıktım. Evlerden yayılan aydınlık bile takılıp düşmeden ilerlemek için yeterliydi. Kafamdan, eğer bekçi veya polis görürsem doktorun yanına gittiğimi söylemenin yeterli olacağını kuruyordum. Beni yeterince güvende hissettiren bu bahaneyi aynı şekilde karşımdakinin de geçerli bulacağından emindim. Ben yasaların da izin verdiği, doktorun asistanlığını yapan yardımcı bir Kemliydim. Kendi varlık bütünlüğüm için endişelenmesem de tek dileğim, bütün kontrol ve sıvı alımları bitse de sokak Kemlilerinin bodrumdaki Kemlileri hâlâ ziyaret ediyor olmasıydı. Ki böyle olduğundan neredeyse emindim. Belki başarılı bir liderin önsezisi kadar değil ama içimde hissediyordum. Bir amaç uğruna hareket ettikleri bu kadar barizken durmaları için hiçbir sebep yoktu. Kendilerini kimsenin peşine düşmediği, varlığına engel olmaya çalışmadığı, bütün düşmanlarının hep bir adım önünde, adeta görünmeyen bir kahraman olarak görüyor olmalıydılar. Beklediğim gibi de oldu. Gözetlemek için daha üçüncü sokağa girmiştim ki daracık bodrum penceresinin önüne yatmış iki tane Kemliyi gördüm. Görüntüleri zaten belli belirsiz anlaşılıyorken, kendi varlığımı belli etmemek için saklandığım sokak lambasının ardından ne yaptıklarını göremesem de işlerini bitirdiklerini çıkan pencere kapatma sesinden anladığımda, peşlerine düştüm. Hiç tahmin etmediğim ilk şey daha sokağın bitimindeki dönemeçte yöneldikleri yolu görmekle başladı. Bu yol ormana çıkan yoldu. Kemlilerin hiçbir zaman yönelmeye cesaret edemediği için esir hayatı yaşamayı tercih ettiği, oduncu insanların bile şehrin öte yakasındaki ormana kadar yol kat edip yine de tenezzül etmediği ormana doğru giden yola girmişlerdi. Tek yürüyeni bir bıçkınlık yapıp sahiplerinden kaçan Kemliler olan yol. İlk kaçan Kemlilerin uyuyan bedenlerini geri getirdiğimiz yol. İki Kemli, Kemliler için ölüme çıkan tek yol olan bu yola girmişlerdi ve ben onların peşine düşüp bu yolu kat etmekte tereddüt etmedim. Orman yolu taşlıydı. Ses çıkarmamak imkânsızdı. Bu yüzden onlarla senkronize adımlar atmaya çalışıyordum. Varlığımı fark etmedikleri için şaşkındım ama bana tuzak kurduklarından şüphelenmeye başladığımda kaçmak için geç kalmıştım. Ormanın içine doğru sıklaşan ağaçlara varmadan hemen önce kollarıma sarılan iki tane Kemlinin pençesine düşmüştüm. Hiç debelenmeden kaderimi kabul ettim ve bunu söylemek utanç verici olsa da ilk fırsatta yalvarmaya başladım. Kendimi açıklamadan önce diğer Kemlilere yaptıkları gibi bana da huzur içinde öleceğim bir şey içirmeleri ihtimali içimdeki yanan öfke topunun yerini korkuyla değiştirmişti. 
    "Her ne amaçlıyorsanız ben onu açığa çıkarmaya gelmedim. Yemin ediyorum. Sadece kim olduğunuzu öğrenmek istedim. Kemliler ile insanlar arasındaki sorunun çözülmesi için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım." Daha birçok inanmadığım sözlerle bağırırken sonunda etrafımda bir kalabalık toplanmaya başladı. Beni birkaç adım sürüklemeleriyle bir anda durmamız bir oldu. Liderleri olduğunu tahmin ettiğim Kemli çok yakınımda durup konuşmaya başladı. Benim varlık durumumu analiz etmeyi umursamıyordu sadece kendini açıklamakla ilgileniyordu. Yalvarır bir ifadeyle suratına bakakalmışken onun benim ne halde olduğumu önemsemeyişini hiç unutmayacağım.
    "İnsanlarla bizim aramızdaki sorun çözülmeyecek. Hem de hiçbir zaman. Bizi güçsüz olduğumuz için köle gibi kullanmaya devam edecekler. Buna hakları var sanıyorlar. Bu sanrıları yüzyıllarca daha geçmeyecek. Dünyada ne değişirse değişsin, Kemlilerin insan hayatındaki yeri hep aynı kalacak. Ama biz insanlığın bu yanılgısını kökünden bitireceğiz." dedi. Sesinde öfke 
    vardı, sakin ve sade, ağırlığı kelimelerine tam anlamıyla yansıyan oturaklı bir öfke. 
    "Bütün Kemlileri öldürerek mi?" diye sordum. Öfkesi bu kadar kendinde bir adam ilk bakışta belli belirsiz bir harekette bulunmaz gibi hissettirdi. 
    "Biz Kemlileri öldürmüyoruz. Anlaşılan sen her şeyden bihabersin."
    "Asıl siz bihabersiniz. Pencere pencere ot dağıttığınız Kemliler ölüyor. Hiç ne yaptığınıza dönüp baktınız mı?"
    "Onlar kendilerine verilen notları öğrenip otları içmede gönüllü oldular. Çünkü onlara ebedi kurtuluş vadettik. Ve vaadimizi de adım adım yerine getiriyoruz."
    "Ebedi kurtuluş ölüm mü?"
    "Ölümü anlamıyorsun. Düzgünce oturup konuşmakta fayda var. Bu zamana kadar seninle iletişime geçmedik çünkü mertebeli insanların arasında yaşıyorsun. Kafanın nasıl çalıştığından emin değildik. Ama seni gözlemlemeyi ihmal etmedik. Madem artık buraya kadar geldin, bir Kemli olarak bilmen gerekenleri senden esirgeyemeyiz. Senin tıp kitapları okuyan akıllı bir 
    Kemli olduğunu biliyorum. Bizi anlayacaksın." dedi ve ilk andan beri yakınımda durarak konuşmaktan vazgeçerek önümden çekildi. 
    Ormanın içine kurdukları düzeni görünce nutkum tutuldu, itiraf etmek zorundayım. Kemlilerin mimarî yetenekleri herkesçe övülür ama bunlar basit motor beceriler olarak görülür. Herkes aklımızın olmayışının el becerimize yansıdığını düşünmesine sebep olur. Ama ben içten içe bunun doğru olmadığını hem zekamızın hem de el becerimizin olduğunu biliyordum. Özgürce 
    çalışabildiği zaman ise Kemlilerin içindeki asıl cevherin ortaya çıktığını da bu sayede öğrenmiş oldum. Her şey tahtadandı ama işlenişi kusursuz birer mücevher gibi parlıyordu. Her yapının girişine özel bir tasarımla hangi çalışmalar için kullanıldığı yazılıydı. Kullanım kolaylığıyla estetiği bir arada yansıtan her girişin kendine ait bir yolu vardı. Hayranlık duymamak imkânsızdı, ormanın derinliklerinde hiçbir gözlemcinin dışarıdan varlığını fark edememesi için her ev etrafı ağaçlarla çevrili bir yapı olarak tasarlanmıştı. 
    "Meydanda ölü bulunan Kemliden başlayalım" dedi, benim çevreye attığım hayran dolu bakışları iltifat olarak algılamasıyla bana karşı gardının gevşediğini hissettim.
    "O Kemliyi bulduklarında ilk beni çağırdılar. Polislerden bile önce." dedim. 
    "O Kemliyi bir uyarı niteliğinde meydana biz bıraktık. Olacak olanların ön özeti gibi."
    "Bunun için neden uyarı yapma gereği duydunuz?"
    "Bunun insanlar için uyarıya dönüşmesi zaman alacaktı. O yüzden tam amacına ulaşmaya da bilirdi ama biz her iki şekilde de önlemler alınacağından emindik."
    "Neden zaman alacaktı? Yani asıl vermek istediğiniz mesaj başka mıydı?"
    Sorumu yok sayarak başka bir telden anlatmaya başladı. İnsanlar böyle durumlar için başka ruh haline bürünmek derler. Bir anda farklı bakmaya başlarlar. Eğer bize de üflenen bir ruh varsa, o sırada karşımdaki bu lider Kemlideki kesinlikle başka bir anlam gayesine bürünmüştü.
    "Bizler nice kasaba, köylerden buraya kaçan ve hayvanların seslerinden kurtulmanın yollarını bulan bir avuç savaşçı Kemliydik. Mazimiz ayrıntılarla anlatmanın günler süreceği kadar eskiye dayanıyor. İlk başta amacımız sadece hayatta kalmaktı. Başarıncaya kadar uykunun tadından tatmamak. Zamanla sayımız arttı. Ormandaki hayvanlara dayanamayanımız da çok oldu. Ama onları orman girişlerine koyduk ki ne senin geldiğin yoldan ne de başka kasabalardan, köylerden gelen insanlar, geldiklerinde çok fazla içeri girmeden geri dönsünler. Zamanla Kemliler az da olsa gelmeye devam ettiler ama insanların gelişleri kesildi. Biz yine de önlemleri hiç elden bırakmadık. Gözcü dediğimiz Kemliler görevlerini hiç aksatmadı. Zamanla 
    hayvanları avlamayı öğrendik. Evcilleştirdiklerimiz de oldu. Saklamaya lüzum yok, aramızda çok acımasız olanlar da var, onlar yakaladıkları hayvanların dillerini koparmayı seçti. Zamanla temel sorunlarımız hallolmaya başlayınca konuşmaya, sohbet edip hayatlarımızdan bahsetmeye daha çok zaman olmaya başladı. Ama her birimiz sahibinin hayatından anılar anlatıyordu. Hiçbirimizin kendi anısı yoktu. Öylesine yaptığı hiçbir şey. Zevk duyduğu tek bir gün. Bizim de insanlar gibi anılar biriktirebileceğimizi ilk defa o zaman düşünmeye başladık. Ve ilk defa o zaman, bu düzenin değişmesi gerektiğinden yakınmaya başladık. Bizim de köleliğini yaptığımız insanlar gibi evimiz, kendi hayatımız için yaptığımız mesleğimiz, kendi 
    yataklarımız olabilirdi. Değişmesi gerekenlerin çokluğu üzerine dert yanıp durduk. Ama en temelde değişmesi gereken tek bir şeyin yattığını fark ettiğimizde işe koyulmaya karar verdik." dedikten sonra uzaklara daldı. O günlere geri dönmüş gibi bir hâli vardı. Ama benim sabrım olayları yavaş yavaş dinleyecek kadar taze değildi. "Nedir o?" diye dikkatini çekmeye çalıştım.
    "İnsanlar gibi hayat yaşamak için insan gibi olmalıydık. İnsana benzemeliydik. Daha çok onlar gibi olmalıydık. Biz de insandan doğuyoruz. Aslında aslımız insan. Biz de onlar gibiyiz. Sadece bunun açığa çıkmasına ihtiyacımız var. Tabii bunun kendiliğinden olmayacağını da biliyorduk." Son cümlesi o dönemde yaşadıkları bütün coşku, heyecan, umudun söndüğü anın bir tekrar canlandırması gibi çıkmıştı. Bir Kemlinin öfke dışında bir duyguyu bu kadar iyi taşıdığını ilk defa o zaman gördüm. Dinlediklerim karşısında içimde hissettiğim gerginliğin de üzerime tam oturduğuna eminim. Yavan bir karşı çıkışta bulunmaktan kendimi alıkoyamadım.
    "Ama bu mümkün değil." dedim. Hissettiğim gerginliğin en temel kaynağı kendimi tehlikede hissetmemdi.
    "Biz mümkün olduğuna inanmak istedik. Ve bunun için çalışıp çabalamaya da hazır onlarcamız vardı. Kolay olmayacağını biliyorduk. Geceleri köylere gidip malzemeler çalmamız gerekti. Duyduğumuz haberlere göre bunlar için de köle olarak çalışan Kemliler suçlanıyordu. O zamanları hatırlıyor musun?"
    "Hatırlıyorum. Eğitimim daha yeni bitmişti. Göreve yeni başlıyordum. Aslında bir nevi bu sebeple başlamıştım."
    "Belki de bu sessiz savaşın başlangıç kıvılcımları o zamanlarda atıldı. Aslında çok önceden de sorunlar oluyordu ama çözümü bizi yok etmekle kolayca buluyorlardı. Tabii bu hırsızlıkları çözemediler."
    "Bütün bunların ölen Kemliyle ne alakası var?"
    "Çaldıklarımız sadece yiyecek ve giyecek değildi. Kütüphanelerden kitaplar çaldık. 
    Aktarlardan şifalı otlar çaldık. İnsanların sahip olduğu her şeye sahip olmak, öğrendikleri her şeyi öğrenmekle başladık insan olmaya."
    "Kitap çalındığını hiç duymamıştım. İlaç da."
    "Kitaplar insanların ilgisini çekmiyor. Kütüphaneden kitap alıp geri getirmeyen, bir kenarda o kitabı unutup giden insanlar biz Kemlilerin sayısından çoktur."
    "Haklısınız. Bunlar için Kemlileri suçlamazlar. İlaç çalan insan da çok oluyor zaten. Bunlar gündem olmayı çoktan bıraktı."
    "Kesinlikle. Biz de bu süreçte çok şey öğrendik. İnsan doktorlardan bile daha çok araştırma yaptık. Deneyler için çok fazla Kemli gönüllü oldu."
    "O ölen Kemli de bu sırada mı öldü, yani bir deney için?"
    "Hayır. Deneyin amacına tam olarak hizmet eden bir Kemliydi o. Kurtuluşun başlangıcı."
    "Ne demek bu? Deneyin tam olarak amacı ne ki?"
    "Karnından doğduğumuz insanoğlu gibi olmak. Yeniden insana dönüşmek. Dokuz ayda gelişip bu hale geldiğimiz gibi adım adım geri insana dönmek."
    "Sen kafayı mı yedin? O şey ölüydü." diye çıkıştım. Tepkimi hiç garip karşılamadan cevap verdi.
    "Evet, öyleydi ama o sadece ilk aşama. Sadece sabaha karşı bekleme ile ikinci aşama başlayacaktı. İnsanların onu araştımak isteyeceğini biliyorduk. Daha önce yapmadıklarının aksine. Ölümünün neyden geldiğini öğrenmek isteyeceklerdi. Aslında sadece ertesi sabah oluncaya kadar meydanda bıraksalar ikinci aşamanın başlangıcı ile büyülenip neler olacağını, nefeslerini tutarak beklerlerdi. Ama gözcümüz onun akşama doğru götürüldüğü haberini getirdi. Sen de oradaymışsın."
    "Evet, oradaydım. İnsanlar şaşkına dönmüş durumdalardı. İlk defa bu kadar kısa sürede galeyana gelen bir kalabalık gördüm."
    "Beklemedikleri mesajlar aldığında insanlar ayaklanma isteği duyuyorlar. İçeriği ne olursa olsun hayatlarının olağan akışlarına karşı bir tehdit işitiyorlar sadece. Geri kalan her şeye kulaklarını tıkıyorlar."
    "Dediğiniz gibi oldu yine de. O gün sabaha kadar doktorla çalıştık. Ama her gün yapmam gereken bir işim olduğu için, sabah olmaya yakın ayrılmıştım."
    "Ne yazık. Yani senin için. Değişimi gören doktorun neler düşündüğüne, nasıl tepkiler verdiğine şahit olmak için neler vermezdim."
    "Ne oluyor tam olarak? Doktorun ağzında gevelediği bir şeyler vardı ama bazı sebeplerden dolayı gidip görme fırsatım olmadı."
    "Kızaran derinin renginde, ikinci aşamanın başlangıcında açılma başlıyor. İnsan derisinin pembeliğine ulaşması birkaç hafta sürüyor ama başlangıç için fark edilir seviyede bariz bir ton farkı oluşuyor. Daha sonra kat kat olan deride toparlanmalar başlıyor. Vücudumuzun sahip olduğu yersiz ve dağınık şişlikler inmeye başlıyor. İkinci aşamanın dışarıdan başlaması oldukça 
    önemliydi. İlk önce iç organlardan insan olmaya başlasaydık, asla böylesine bir plan uygulayamazdık. O doktor değişim dışarıdan da fark edilir seviyeye gelinceye kadar, otopsi bahanesiyle ne yaptığını da bilmeden o Kemliyi delik deşik ederdi."
    "Ama ölüyken nasıl olur da…"
    "Kemli bünyesinin ölmesinin hiçbir sakıncası yok. Aksine bu sayede insan vücuduna sahipken insan bilincine de sahip olunuyor. Bilinç konusunda da farklılıklarımız varken insan bedeninde Kemli algısı zor olurdu. Gerçi şu aşamada da oldukça zorlanılıyor. Ancak çalışmalarımız sürüyor. İlerleyen zamanlarda her şey çok daha farklı olacak."
    "Henüz yapmadığınız şeyler de mi var?"
    "Adım adım gitmeyi, acele etmemeyi düstur edindik. Planlarımıza göre aksi giden şeyler olsa bile. Doktor incelemelerinde neler yaşandığını açıklamakta gecikti mesela ama biz de yolumuzu buna göre şekillendirerek devam ediyoruz. Keskin kararlar almaktan başından beri çekinmedik. Sokağa çıkma yasaklarından dolayı ölüm haberleri istediğimiz gibi yayılmadı. Ama biz ne yaptık, yeni ilaçlar dağıttık, insan olmalarını hızlandırmanın yollarını daha da genişlettik."
    "Siz neden hâlâ Kemlisiniz peki?"
    "Eğer planımız işler ve bodruma kapatılan Kemlilerin insana dönüşümünün tamamlanmasına müsaade edilirse, bizler de bu devrimin mimarları olarak insanlığın karşısına çıkacağız ve yaptıklarımızı anlatacağız. Bu yeni çağın kapılarını bütün dünyaya açacağız. Bizim de insan olduğumuzu herkese baştan hatırlatacağız. Ardından her adımı incelenirken bizler de insan olacağız. Bizi destekleyen milyonların olacağından şüphemiz yok. Bunların arasında doktorlarından politikacılarına herkes olacak. İşte o zaman geri dönüşü olmayan değişimin ayak seslerine ayak uydurmayan kimse kalmayacak."
    "Sırf doğru söylediğinize inansınlar diye mi hâlâ Kemli kalıyorsunuz? Bunu yapacak bir sürü Kemli bulacağınıza eminim." 
    "Sadece bundan değil. Başka sebepleri de var elbette. Ama en önemli sebep bu. Bu yönde aldığımız kararların arkasında duruyoruz." dedi. Etkileyici şeyler anlattığını farkındaydı, aynı şekilde etkilenmemi bekliyordu. İtiraf etmem gerekli etkilendim de. Ama insana dönüştürdüğü Kemlilerden gururla bahsederken sahip olduğu Kemlilikle daha çok gurur duyuyor gibi hissetirmişti.
    "Bütün bu yaptıklarınız çok büyük şeyler. Ama henüz çok az Kemli için bunları başardınız. Tabii doktor onları bodrumlardan yok etmek üzere toplatmıyorsa. Dünyanın her yerindeki Kemlilere ulaşmayı nasıl başarabilirsiniz ki? İnsanlar buna izin vermez. Onlar bizi köle gibi kullanmaktan memnun. Özellikle zengin kesim. Oradaki Kemlilere dokunma şansınız bile yok."
    "Bütün bunları biliyoruz ama bir küçük adım, atılacak daha büyük adımların teminatıdır. Biz bu yolda ilerlemekten vazgeçmeyeceğiz. Elbette kolay olmayacak ama daima bir yolunu bulacağız ve bu yolda yürümeye devam edeceğiz."
    "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Yıllardır insanlarla yaşayan birisi olarak bu güveniniz beni dehşete düşürüyor."
    "İnsanlarla mı yaşıyorsun, insanlar için mi yaşıyorsun? Senin dehşetinin bizim hayallerimize, planlarımıza erişebilmesi mümkün gibi gözükmüyor. Soruların cevaplarına kavuşunca bizi anlarsın sanmıştım. Sen de insanlar gibi olmuşsun ama başka bir şeye dönüşerek. Senin düştüğün dehşet bizim için kurtuluş ışığının ta kendisidir."
    "Sizi anlıyorum."
    "Yanılıyorsun."
    "Daha konuşmadığımız çok şey var. Size en başında sormam gerekenler var." dedim ama benimle konuşmaya olan ilgisini çoktan yitirmişti. Etrafımızdaki Kemliler de birer birer işlerinin başına geri dönmüştü. Sohbetin bu bölümünden sonra onları anladığımı ikna çabasına kapılmıştım ama nafileydi. Beni çoktan kapı dışarı ettikleri yüksek tavanlı tahta kaplı toplantı salonuna girdiğimden çok daha farklı bir hoşgörüyle kovulmuştum. Belki sadece yalvarışlarımdan kaynaklı kötü niyetli bir Kemli olmadığıma kanaat getirmiş olmalılardı ki, zihniyetimi ölçmek için bir yardım talebinde bulundular. Ufak bir yardım. Bir test gibi.
    "Doktoru gözetleyen bir gözcümüz vardı. Bir süredir geri gelmiyor. Başına bir şey gelmiş olmasından daha da kötüsü doktora yakalanmış olmasından korkuyoruz. Doktorla çalıştığını kendin de söyledin. Ona gidip neler olup bittiğini kontrol etmen dikkat çekmez."
    "Haklısınız. Yanına gidebilirim." dedim. 
    "Doktorun şimdiye kadar yetkilileri uyarmasını, hatta bütün dünyaya olan bitenle ilgili saçma sapan açıklamalar yapmasını bekliyorduk ama hiçbirini yapmadı. Topladığı bütün Kemlileri yok etmesi korkunç olur. Eğer onları yok etmediyse bile kendince bir şeyler planlıyor olabilir. Ki bunu yapmaya kesinlikle hakkı yok."

    İşte bu insanlığın tarih kitaplarının hiçbirinde yazmayan bir başkaldırıydı. Konuştuğum Kemlininse insanlardaki liderlerde olmayan bir cesareti var. Gözlerinde diğer Kemlilerde olan yağ bağlamış zardan yok, derinden yansıyan bir parıltı vardı. Bir insan bile cam gibi ışıldayan (parlak) gözleriyle böyle keskin bakamaz. O Kemlide içinde yanan hırsın müthiş bir yönetimi 
    vardı. Kendisini kontrol eden ikinci bir mekanizması vardı. İkiliğin benliğinde müthiş bir dengesi vardı. Hem öfkeli bir Kemli hem de bilge bir liderdi. 

    Bütün konuşmadan, gölgesini üstümden atamadığım keskin bakışlardan geriye kalan şaşkınlığımı hayatımın yaşayacağım kalan kısmında üzerimden atabileceğimi sanmıyorum. Öfkemin yanında bir yerlerde yanan yeni kıvılcımın varlığıyla bunu hissediyorum. Dün gece dışarı ilk adımımı attığımda görebileceklerim konusunda tahminde bulunabildiğimi sanıyordum. Dışarıdan son adımımı çektiğinde ise o tahminlerin esintisinin dahi aklımda yeri kalmadı. Benim için o iki adımın arasında geçen zaman bir mucizeydi. Zamanında akıl denilen şeyin insana özgü olmadığına okuma yazma öğrenebildiğimden dolayı, inanmıştım. Ama bu benim gibi sadece insanların kitaplarını okuyabildiği için duyduğu mutlulukla yetinen zavallı bir Kemli aklı değildi. Onlar okumuşlardı ve bunun üzerine düşünmüşlerdi. Öğrendiklerinin üzerine yeni bilgiler katmışlardı. Yeni şeyler denemişler, belki sayfalarca kitap yazacak kadar çok yeni şey keşfetmişlerdi. Bunun savaşı haklı çıkarabilecek bir yanı olduğuna inanmaya başlıyordum. Ormandaki Kemliler uzun zamandır oradalar ve bu şehre olan etkileri sadece 
    kütüphanelerden kitap çalmakla sınırlı olamazdı. Henüz sormadığım yüzlerce soru vardı, aklıma gelmeyenlerle birlikte belki de binlerce. Onlarınsa anlatmadığı milyonlarca şey olmalıydı. Asıl Kemli tarihi orada yatıyor. Ormanda.Savaş artık fiziksel anlamına da bürünmeye başladı. Her ne sebeple olursa olsun, insanlar kendi evlerini hapishane yerine koyan kararlara isyan etmeye başladı. İnsanlar ilk defa, sokağa çıkma yasağı devam etmesine rağmen, sokağa döküldüler. Üzerine masraf yapmadan işlerini yapan Kemlileri ölen herkes öfkeli olmakta çok haklı. Duyduğuma göre doktor ölü Kemlilerin yanında 
    dün gece boyunca bodruma hapsedilen ve ölmesi yakın olan bütün Kemlileri de toplatarak fakir kesimin ayaklanmasının fitilini ateşleyen kişi olmuş. Onlarla ne yaptığını görmek için sabırsızlanıyordum.

    Ormandaki Kemlinin anlattıklarından sonra doktorun olaylara bakış açısına sahip olmak için can atıyordum. Kendisini o da büyük bir mucizenin içinde olarak görüyor mudur acaba, sanmıyordum. Ama yakın zamanda da öğrenebilecek gibi 
    görünmüyordum. Çünkü gelgitli doktor düşüncelerime ket vuran bir engel daha çıktı. Belediye başkanının gönderdiği yazıda özel olarak dışarı çıkmamın yasaklandığını öğrendim. Bir yasak gibi değil de arkadaşının güvenliğinden endişe eden babacan bir tavırla yazdığı yazıyı başka koşullarda okuyup duygulanabilmeyi çok isterdim. Oysaki tek endişesinin Kemlilerle insanlar 
    arasında iletişim kurabilen tek kişi olduğum için, Kemlisinin ölmesinden endişe eden insanların onları bulmam için benimle görüşmek isteyeceklerini biliyor olmasıydı. Belki de insanlar gerçekten beni görmediği sürece benden yardım istemeyi akıl etmeyecekti. Yıllardır Kemlisiyle ilgili her sorununu benimle çözmeye alışmış insanlar sadece bir süreliğine ara verdiğim 
    görevimle beni tamamen hayatlarından çıkarmışlardı. İnsanoğlu nankör olur lafını duymuştum bir keresinde, söyleyen kişinin neyi kastettiğini sanırım artık anlıyordum. Belki onlara da kızmamalıyım sonuçta şu aralar isyan etmekle fazla meşguller. Açıkçası insanlarla Kemlileri hakkında konuşmayı ben de istemiyordum. Dahası sağlığı yerindeyken Kemlisinin yanındaki 
    son kişilerden olduğum için beni suçlayanlar da çıkacaktır. Böyle düşününce doktorun da benim aldığım yazıdan aldığını görür gibiyim. Tabii belediyeden gelen yazıları yüzü kireç tutmuş gibi olmadan okumaya mecali kaldıysa. Protesto için meydana yürüyen insanların savuşturulmasında zenginlerin parasını ödediği askerler öne sürülmüş. Yaralananların olduğunu duymak içimdeki öfkeyi alevlendiriyor. Ormandaki Kemliler bu olanları da öngörmüş müydü acaba. Varlığını insan olarak devam ettirmek bir amaç olarak edinilebilir ama bu başka insanların zarar görmesine sebep olacaksa derhal vazgeçilmesi gereken bir amaçtır. Belki de bu yaşananların şimdiye kadar insanların işleri uğruna ölen Kemliler anısına olduğunu düşünüyorlardır. Yüksek dağların eteklerinde ender yetişen şifalı bitkiler toplaması için gönderilen ve düşüp, parçalanarak ölen Kemlilerin nadiren yere ulaşan ufak parçaları için bile bu bir bedele karşılık gelmiyordur. Sadece düşününce onları o kadar yüksek yerlere ekipmanı olmadan gönderen orman bakanlığının ceza alması gerekiyor. Evindeki Kemlisini sadece pazar alışverişi yapsın diye tutan yaşlı bir kadının değil. Bu tarz birebir karşılaştırmalarda her zaman için güçlünün yenilmesi, bu tarz birebir karşılaştırmaların hiç yapılmıyor olmasının temel sebebi zaten. Bazı masum Kemlilerin bu zamana kadar zarar gördüğü gibi bazı masum insanların da zarar görme zamanı meydanda toplanan ilk kalabalıktan itibaren başladı.

    Yeni kitaplarımı incelerken gözüme bir şey çarptı. Daha önce de evrim kavramına dair yazılar okumuştum. Evrim teorisinin çok eski araştırmalara dayandığını biliyorum. Geçmiş zaman bilim insanlarının belki daha özgür olmasından belki de zihinlerini özgür bırakmaktan hiçbir koşulda vazgeçmemelerinden olsa gerek, kitapta bahsi geçen bütün makale ve araştırmalar en yakın dönem olarak bir önceki yüzyıla dayanıyor. Yeni dönemde evrimi dert edinmek zorunda olmayan bir yaşam şekli benimsendiği için de olabilir, kısa süren bir insan hayatına denk gelecek bir olaydan bahsedilmediği için de olabilir. Ama bu kitapta evrimin canlı varlıklar üzerindeki kısa süreli etkilerinden de bahsediyor. Böyle bir şeyi ilk defa duyuyorum. Bunun mümkün olduğunu bile bilmiyordum. Benim bildiklerime göre, evrim bir süreç ve bitiş noktası 
    diye bir şeyden bahsedemeyiz. Her canlı bu sürecin parçasıdır ama ömür olarak bariz değişimler deneyimleyecek kadar uzun yaşaması imkânsızdır. Milyonlarca yıldan bahsedildiğini hatırlıyorum. Belki de yanlış hatırlıyorum. Ama burada yazana göre gen hafızası bundan binlerce yıl önceki atasının da özelliklerini taşıdığı için yaşanan değişimlerin insan tarafından 
    fark edilmeyen fiziksel ve ruhsal yansımalarını psikolojik yoldan davranış yani benim anladığıma göre takındığı karakterle dışa vuruyormuş. Buna kısa süreli etkiler denmesinin sebebi sanırım insanların ömrünün kısalığından kaynaklanıyor. Yüzyıllar önce belki savaş görmüş belki pamuklar içinde yaşamış birisinin hayat tecrübeleri bugün hâlâ dışarıda birbirlerinin toplumsal olaylara verdiği tepkilerde açığa çıkıyor olabilir. Belki de daha derin kavramlar işin içine girince kulağa bu kadar basit ve sıradan gelmez ama benim de sorunum bu. Keşke kitapların bir de yorum kısmı olsa. En azından konuyla ilgili kitap yazacak kadar bilgisi olmasa da sunabileceği ufak bilgi birikimi olan insanların cümlelerini de duymuş oluruz. Bu konunun dikkatimi çekmesinin bir sebebi var. Düşününce belki de ormandaki Kemliler genlerdeki fiziksel değişimi fiziksel olarak da dışa yansıtmanın yolunu bulmuştur. Belki de hücrelerin yenilenmesini hızlandırarak Kemli genlerinin evrimini hızlandırmıştır. Okuduğum tek bir yazıyla yıllardır süren araştırmaları çözmeyi beklemiyorum. Ormandaki bilge Kemliler, uzun süredir insan olmanın yollarını ararken keşfettikleri ile bütün sorularıma cevap olabilirlerdi. Ama yine de ufak bir fikir edinerek aklımdaki sorulara yenilerini eklemiş oldum.

    Kemlisini kaybeden insanlar öfkesini dışa vurmanın yeni ve dehşet verici yollarını bulmaya devam ediyorlar. Doktorun ölüme uzananlarıyla beraber bütün Kemlileri toplatması belki de en kötü kararı değildi ama yine de doğru bir kalıba büründürmeyi akıl edebilirlerdi. İnsanlara diğer Kemliler gibi ölmemesi için tedavi altına alınacağını söylenmesi, Kemlisini seve seve onların gözetimine vermesini sağlardı. Dışarıdan getirilecek yeni Kemliler, ileri bir zamanda teslim edilerek bütün kaos başlamadan bitebilirdi. Ne yönetimin ne doktorun aklını başına alarak düşünecek kadar bile öngörüsü kalmamış. 
    Son zamanlarda sokaklarda yaşananları düşününce hâlâ bir ihtimal ölmemiş olan Kemlileri insanlara geri teslim etmeyi bile düşünüyor olabilir. Sokaklardaki vahşeti görünce, meydanda başlayan isyanların ilk günlerinin bahar şenliği eğlencesi olduğuna ikna olabilirsiniz. Öyle ki o sıralarda yaralanan insanları şanslı sayıyorum. Bu aralar, yaralanmak bile ölümün ikiz kardeşi gibi. Onlar daha çok ölmedikleri için paçayı kurtarmışlar, yaralı oldukları için de fiziksel huzurdan uzak olan insanlar. Bu kategoriye girmeyen herkes için hayat şu an işkence. Bu bölgeden dışarıya haber çıkmaması için yoğun önlemler alınıyor ama eğer bu konuda dışarıdan buraya haber girmemesi için aldıkları önlemler kadar başarılılarsa bütün dünyada burada 
    yaşananların yanında medeni kalacak yeni bir tür isyan akımının yaşandığı gerçek olmalı. Duyduğuma göre Kemli yanlısı insanlar burada Kemlilere karşı bir tür yok etme denemesi yapıldığını iddia ediyormuş. Görünüşte haksız sayılmazlar. Ancak ormandaki Kemlilerin ortaya çıkmak için neyi beklediğini anlamıyorum. (Doktordan haber almak dışında.) Kemli türü tarafından yapılacak bir açıklama, deneylerine ait detayları içermek zorunda bile değil, insanların büyük bir kısmının kulak kesileceği ve büyük ihtimalle ikna olacağı bir etki yaratır. Adım adım kıvama getirecekleri için, baştaki zengin toplulukların da kulak kabartacağı kesin. Belki de üzerine yoğunlaştıkları tıp alanın insan psikolojisiyle ilgili güncel bilgilerini de 
    incelemeye vakit ayırsalardı şu an isabetli kararlar almakta başarılı olurlardı. Sanırım bunları söylemek bana düşmüyor.Eğer  insana dönüşen Kemliler yok ediliyorsa "biz insan olabiliyoruz" diye ortaya çıkan bir avuç Kemliye kimsenin inanmayacağını tahmin ediyor da olabilirler. Belki de böyle yapınca Kemlilerini geri isteyen sokağa dökülmüş insanları da kendi saflarına çekmekten uzaklaşırlar. İnandırıcı olmanın temelinde bir şeyleri insanların gözüne sokarak yapmanın faydalı 
    olacağınının olduğunu tahmin etmek zor değil. Ama meydana deneyin birinci aşamasında bir Kemliyi bırakıp, dönüşümü ortaya çıkarması için bir insandan medet ummak kesinlikle büyük risk. Özellikle medet umdukları doktorun nasıl bir tip olduğunu o gece görselerdi, planlarını daha başlamadan iptal ederlerdi. Eleştirmeye hakkım olmadığını biliyorum ama bu kadarını söyleyeyim dedim. Onların bütün uğraşlarının yanında benim gözle görülür hiçbir çabam olmadı. Şimdiye kadar bu düzeni daha iyi hale getirmek için çok fazla şey düşündüm. Ama düzeni değiştirmeyi hiç düşünmedim. Şimdi buna cesaret eden birileri çıkmışken acımasız eleştirilerimin yardımının dokunacağı hiçbir yanı yok. Aslında bütün bu karmaşanın arasında, ormandaki Kemliler haber beklemekle zaman kaybederken, yönetim doktoru tek sorumlu ilan ederek çıkan bütün sorunlardan kendini sıyırmaya çalışırken, doktorsa kim bilir elinde yüzlerce Kemliyle neler yapıyorken, sokaktaki 
    her şeyden habersiz insanlar sıradan hayatlarında sahip oldukları tek lüksün ellerinden alınmasına canlarını ortaya koyarak karşı çıkarken, kilidi açacak şeyin doktoru ziyaret etmemin olacağını biliyorum. Bir gece yarısı kimseye görünmeden otopsi yapılan yere gidebilirim. Her şeyin başladığı yere. Muhtemelen en çok ilerleme gösteren Kemlilerin, ilk Kemliyle beraber 
    tutulduğu yere. Ama bunu yapmıyorum. Aklımı kurcalayan şeyler var. Kişisel şeyler. Tamamen kendimle alâkalı. Hatta bunlar o kadar kendimle alâkalı ki güncel Kemli tarihini anlatmaya çalıştığım bu yazında yer almaması gereken şeyler olabilir. Daha çok bir genç kızın günlüğüne saklaması gereken şeyler. Belki de ileride yanlış anlaşılmamak adına bahsetmem gereken şeyler de olabilir. Hiçbir şeyden emin olamıyorum. Aslında bu tarz bir sorun bahsettiğim. Her adımın ilerleyebileceği iki yol var sanki. Hangisini seçeceğimi düşünmekten adımlarıma kramp giriyor. (evet krapın ne olduğunu biliyorum, nasıl olduğunu açıklamayacağım)
    Şu an olaylar o kadar karışık ki yaşananları olumlu ve olumsuz diye ikiye ayıramıyorum. Aynı anda her şey mümkün gibi hissediyorum. Son aldığım haberlere göre başka şehirlerden eylemlere destek vermeye gelen Kemli yanlısı insanların sayısı artmaya başlamış. Sanırım artık o şehirlerdeki zenginlerin de ellerine cebine atıp buraya parasını ödedikleri polislerden 
    göndermeleri gerekecek. Böyle giderse topladıkları Kemlileri nereye götürdüklerine dair herhangi bir ipucu kovalayacak kadar bile akıl kullanmaktan uzak isyan eden insanların can ve mâl kaybından başka eline bir şey geçmeyecek gibi duruyor.

    Ölen Kemlilerinin yerine yenilerinin verileceğinin açıklanması bütün bölgeyi huzura kavuşturacaktır ama aynı akıl yoksunluğuyla şiddete başvurmayı tercih eden kesim sadece fakir halk değil. Belediye başkanın şehri terk ettiği söylentilerine inanmamak elde değil. Uzaktan emirler vererek ortalığa saldığı adamlarının da can güvenliğinden endişe ettiğini sanmıyorum. İki tarafından kendi derdine düştüğü bu kavgada uğruna kavga ettikleri ölü Kemliler aslında kimsenin umurunda değil. Olaya böyle bakınca iki tarafı da suçlu görmekten kendimi alamıyorum. Şimdiye kadar 
    zenginleri daha da zengin etmek uğruna, adım adım bütün hakları ellerinden alınırken böyle isyan etmeyen halk, kendisini karşısında üstün hissettiği son canlı türünün elinden alınmasına karşı kayıtsız kalamadı. Tarihte hiçbir toplum biçiminde insanların işçisi sebebi bilinmeyen bir durumdan öldüğünde kendi hayatını ortaya koyarak isyan edeceğini sanmıyorum. Ama bu hayat düzeni akarken kimse, karşısında egosunu tatmin ettiği son kalesi olan, kendisinden esirgenmeyen son hizmeti kaybetmeyi kaldıramadı. Yıllardır alıştıkları bir düzendi bu. Zincirin son halkası olmaktan onları kurtaran son halkaydı, sahip oldukları Kemlileri. Ne kadar acınası bir hiyerarşide yaşadıklarını bile tamamen unutmuşken, bir anda uyandılar güzellik 
    uykularından. Bu insanlar bir şekilde tükettikleri hayatlarında mutlulardı demiyorum, sadece hayatlarını sorgulamıyorlardı. Yapılması gereken günlük işlerini düşünecek kadar yoruyorlardı beyinlerini. Birçoğu da Kemlisinden memnundu. Gerçek anlamda. Zengin kesime gönderilecek kadar eğitim almadığı için buraya gönderilenlerin yanında, kendi isteğiyle yetersiz kalarak fakirliği seçenler de çoktu. Karşılıklı anlaşamasalar bile birçok insan için Kemlisi ideal yol arkadaşıydı. İçten içe biliyorlardı. Onlara yardımcı olmayı önemseyen birileri vardı. Yanı başlarında. Hiç sesleri çıkmadan işlerini yapan. Şimdi ise yaptıkları kavganın motivasyonunda yer etmeyecek kadar küçük ayrıntılar bunlar. 

    Belediyenin hâlâ tam yetki verdiği doktorun dediklerini yaptığını varsayıyorum. Aksi bir durumda belediye topladığı Kemlileri topluca yok etmiş olmalı. Ormandaki Kemlilerin kayıp gözcüsünü de düşününce bu ihtimalden korkmuyor değilim. Her gün sorunlarıyla uğraştığım Kemlileri insan olarak hayal etmektense toplu mezarların içine istif yapılmış olmalarını gözümde daha kolay canlandırabiliyorum. Varlığı hep tehdit altında olan bir türdük. Varlığımızı lanet olarak görenler topluca yok edilmemiz gerektiğini savunuyordu. Bu her zaman kapımızda bekleyen bir ihtimaldi. Her olay adım adım aktığı dere yatağını doldurdu. Bense bütün ufak tefek sorunları çözerek, herkesin Kemlisiyle arasını düzelterek uzun zamandır taşmak üzere 
    olan sel felaketini sonsuza kadar önleyebileceğimi sanıyordum. Ben bütün Kemlilerin ve insanların ortak paydasıydım. Ayrıcalıklarım vardı. Bu ayrıcalıkların hepsini bu taşkının hiç yaşanmaması için kullanıyordum. Kemlilerin eğitim programını ben hazırlamıştım. Onları uygun oldukları işlere ben dağıtıyordum. Onlar için insanlarla ben konuşuyordum. Yeni hayatlarına başlamadan önce onlara günlük işlerinin hepsini sırayla anlatıyordum. 
    Yaşanabilecek küçük anlaşmazlıklar için hazırladığım ufak bir el kitabı bile yapmıştım. Kemlilerin ve insanların hayatındaki değişmez tek ortak varlık bendim. Ben olmadan Kemliler var olamazdı. Ama ormandaki çılgın bilge Kemlilerin yaptıklarından sonra hiç var olmayacaklardı. Artık bana ihtiyaç duymayacaklar, ben insanların teşekkür ettiği tek Kemli olmayacağım, artık Kemli kalmayacak. Nasıl olduğunu düşünmesini beceremediğim bir dünya düzeni doğacak. Her yer insan olacak. Kimse insan gibi konuşan bir Kemli aramayacak. Çünkü Kemlileri olmayacak. Zenginler bir zamanlar olduğu gibi yeniden insan hizmetçiler tutacak. Her şey değişecek. Sanki hiç var olmamış, insanlar için onca iş yapmamış, saat gibi işleyen beynimiz hiç kullanılmamış gibi unutulacağız. Yeni doğan Kemliler daha ilk günden insana dönüştürülecek. Belki aralarında Kemli bırakılanlar da olacak ama onlar da buldukları ilk fırsatta insan olmanın bir yolunu bulacak. Hiçbirimiz hatırlanmayacağız, kimse tarafından kimseye anlatılmayan hiç yazılmamış bir öykü olacağız. Böyle bir dünya gerçek olabilir mi?

    Doktoru görmeye sonunda karar verdiğimde içimdeki öfke hâlâ nereye yöneleceğini şaşırmış bir halde herkese karşı alevleniyordu. İnsan kızından uzun süredir haber alamıyor olmak beni doktoru görmeye gitmeye ikna eden şey oldu. Doktoru görüp bütün bu olanlara etki edebilirim. Bu isyanlar durabilir. Daha fazla insanın zarar görmesine gerek yok. İnsan kızından bahsetmeme kararı aldığımı hatırlıyorum. Ama işin aslında ondan bahsetmeyi hiç bırakmadım. Dışarıyla ilgili duyduğum bütün ayrıntıları hep ondan işittim. Benim endişelerimi paylaşmayı her zaman önemsedi. Benim için endişelendiğini görmek ise bu süreçlerde hâlâ oturup düşünmeyi akıl edebilecek kadar sakin kalmamı sağlayan tek şeydi. Onun bu olağanüstü gelişen yaşam koşullarında zarar görme ihtimali bu kadar yüksekken kimsenin ilgilenmediği bir yazında bahsinin geçmesinden korkmam çocukça geliyor şimdilerde. Ona bir şey olduysa diye korktuğum bir hayat istemiyorum. Aynı şekilde o da istemiyor. Bunu her fırsatta dile getirdi.
    Doktoru görmeyeli ne kadar zaman geçti saymamıştım ama ilk gördüğüm adamdan yıllar yılı yaşlı bir adamı gördüğümden şüphem yoktu. Her şeyin sonunun geldiğini bir insanın gözlerinde görebileceğimi bilmiyordum. O gözlerde artık nasıl göründüğünü bildiğim bir duygu yatıyordu, korku.
    "Sana yanıma gelmeni söyleyeli ne kadar zaman geçti? Nerelerdesin?"
    "Belediye başkanı sokağa çıkmamı engelledi. Yapabileceğim bir şey yoktu."
    "Yalanlarını kendine sakla. Belediye mi kaldı? Başımda kimler var benim, hiçbir fikrin var mı? 
    Bütün bu imkânlar nereden geliyor hayal edebiliyor musun?"
    O sırada kollarına iki yana açıp gözlerini belerterek dona kalarak ofisinden etkilenmemi beklemiş olabilir. Ama ben olayın kendimi ilgilendiren kısmına takılmaktan kendimi alamadım.
    "Hükümet peşine düştüyse beni her şeyden uzak tut. Kemlilerin hakları muhtarlık sorunlarına kadar var. Ondan fazlası direkt idam. Bilmiyorsan, söyleyeyim."
    "Eğer başına bela olmak isteseydim, bodrumdaki Kemlilere yardım için çağırmadan önce olurdum. Ölen Kemlilere olanların hepsini senin başına yıkardım. Tabii sen ölen Kemlilere ne olduğunu bilmiyorsun bile."
    "Ne oluyormuş?" Laboratuvarda ikinci gecesini görmediğim ölü Kemliyle o döneme kadar yaşadıklarından sonra benim hiçbir şey bilmediğimi kendince yoklayan doktorun bana duyduğu şüphe hâlâ bodrum bodrum gezdiğimiz dönemde kafasında kurduklarından ileri gitmemişti.
    "Hepsi garip şeylere dönüşüyorlar. Daha çok insan gibi. Ama tuhaflar. Tuhaf hareketleri var. Sanki gözleri açık uyuyor gibiler. Hayalet gibi bakıyorlar. İnsana benziyorlar ama insan gibi bakmıyorlar."
    "Tamamen insan gibi mi görünüyorlar, ama tamamen?"
    "Çok ufak farklar var. Ben incelediğim için fark ediyorum. Değilse fark edilmeyecek şeyler."
    "İnceliyor musun? Sana bu kadar izni kim verdi? Ben belediyeyi oyaladığını sanıyordum."
    "Oyalama diyemeyiz. Her şeyi rapor etmiyorum o kadar."
    İlk potumu kırdığımı o zaman fark ettim. Doktor irileşen gözbebeklerini üstümden ayırmadan devam etti. "Sen belediyeyi oyaladığımı nereden çıkardın? Neyi sakladığımı biliyor muydun yoksa? Yoksa ölen Kemlilerden haberin var mıydı?"
    "Hayır, hayır. Bir tuhaflık olduğunu sezmek için bunu bilmeye gerek yok. Bir anda bütün Kemlileri toplattınız, hiç açıklama yapılmadı, halka düşman olundu. Garip şeyler bunların hepsi."
    "Sana yalan söyleme dedim. Başka ne biliyorsun, hemen anlat."
    O an net olarak bir taraf seçmek zorunda olduğumun ayırdına vardım. Ormandaki Kemlileri ele verip doktorun son olarak kesin çözüm sunan bir rapor yazmasını ve bu işten başına aldığı bütün beladan, Kemlilerle birlikte kurtulmasını sağlayabilirdim ya da doktora hiçbir şey anlatmayıp ve hemen oradan çıkıp ormana gider ve Kemlileri uyarıp harekete geçmelerini sağlayabilirdim. 
    Planladıkları gibi ölen Kemliler insana dönüşmüştü ve yok edilmemişlerdi. Muhtemelen tam olarak bekledikleri an buydu. Zamanın geldiğinden şüphe duymadan yıllardır planladıkları zafere ulaşmak için hazırlıklarını yaparlardı. Ama ne yapmam gerektiğine karar veremiyordum. Hangi seçenek daha iyi bir fikirdi seçmenin imkânı yoktu. Doktor bendeki tedirginliği sezip 
    daha ikna edici olmaya karar vermiş gibi devam etti. "Senin haberin yok. Hükümet Kemlilerle ilgili net bir karar alabilmek için benim nihai raporumu bekliyor. Her saniye baskı altındayım. Üstelik bu işin uzmanı değilken bile işler sarpa sarmaya başladıktan sonra bile, şimdiye kadar Kemli inceleyen tek doktor olduğum için yerime yeni birini getirmeyi de kabul etmiyorlar. Bu işten paçayı sıyırabilmek için her yolu denedim ama benden şüphelenmeye başladıklarında beri gözlerini üzerimden ayırmıyorlar. Buranın kilometrelerce ötesinden itibaren gözetlenmeyen hiçbir yeri yok. Kuş uçsa polisin haberi oluyor. Artık kaçamayacağımı kabul ettiğimden beri tek derdim bu işi kökünden çözmek. O yüzden sen gelinceye kadar da bu raporu zaten yazmayacaktım. Senin bir şeyler bildiğini biliyorum. Ben bu işe sonuna kadar battım ama bana bildiklerini söylemezsen seninle birlikte bütün Kemli türünü de peşimden batırırım. Tek bir raporuma bakar. Hükümetler toplanıp gerekirse toplu bir katliam yapmaktan bile çekinmezler. Sizi tehdit olarak algılamalarını sağlayabilirim. İnan bana. Şimdi, ne biliyorsan anlat."
    "Kemlileri gerçekten topluca yok etmezler. Zenginler istemezler bunu. Onların Kemlilerinde sorun yok."
    "Sen öyle san. Zenginlerin hayatından haber sızıyor mu sanıyorsun buraya. Onların çevresinde çöp atamazsın ama uzaktan kokusunu duymaya bile tahammül edemezler. Hediye paketi gibi kaplayıp yüzünü bile görmek zorunda kalmadan çalıştırdıkları Kemlilerinin yerine insanları koymayı dert edecekler mi sanıyorsun. Sen bilmezsin ama eskiden zaten böyleydi."
    "Zenginlerin hayatına dair çok şey bilmiyor olabilirim ama Kemlilerinin iyi olduğunu biliyorum."
    "Şimdi de bana yalancı mı diyorsun.?"
    "Beni konuşturmak için yalan söylüyorsun. Bizi topluca yok edeceklerini de uyduruyor olabilirsin."
    "Şansını denemek ister misin? Çeneni açmadan dur bakalım neler oluyor? Raporum hazır bile seni titrek kafa. Eğer inanmıyorsan sana tek bir ipucu vereyim. Kemlilerin hepsi toplatıldı ama sence hepsini oturup inceleyelim diye mi topladık. Neye dönüştüğünüz umurumuzda mı sanıyorsun? Bu bulaşıcı bir hastalık değil. Sadece buradaki Kemlilerde sorun var. Ama bunu bir tek ben biliyorum. Belediye öyle sanmıyor. Kemlilerin bulaşıcı bir hastalığa yakalandığını sanıyorlar. Topluca yok edilmelerine karşı çıkacak kimse kalmayacak raporumu gördüklerinde. Öyle şeyler uyduracağım ki kimsenin tanımadığı Kemli bedeninizin bir parçası bile bulunamayacak ileride. Hepinizi yakarak gömecekler."
    Yaptığımın bahanesi olmadığını biliyorum. Ama ormandaki Kemliler bütün Kemlilerden daha değerli değildi. Eğer bir grup Kemlinin kendi türünü hedef aldığına hükümet ikna olursa, geride kalan Kemlilere dokunmazlardı. O an ikna olmam gereken tek ihtimal buydu. Gerisi ufakta silikleşen bir kuyruklu yıldız kadar uzaklarda ve yanılsama olabilecek kadar karanlığa 
    gömülüydü. Doktorun yazması gereken tek rapor bir grup Kemli üzerineydi. Aralarında sıradan bir yiyecek kavgası kadar basit gösterilecek sıradan sorunlar içermeliydi. Fare zehrini keşfetmişler diyebilirdi, derin bir öfke değil öylesine bir kavga olarak göstererek çocuk kandırmaca oynamalıydı hükümetle. Bu türümüzün devamı için gerekliydi. Bir grup Kemlinin 
    zehirleyip öldürdüğü bir grup Kemli. Yaşanan olayların çemberi bu kadar dar olmalıydı. Bunun insanlarla bir ilgisi yoktu. Ayrıca nasıl Kemli öldürüleceğini keşfeden Kemliler de yok edilirse insanlar için gelecekte de bir tehlike kalmayacaktı. Her şey tam olarak yerine oturuyordu. 
    Doktora her şeyi anlattıktan sonra bana insana dönüşen Kemlileri göstermesini istedim. Hepsi yatağa sıkı sıkıya bağlıydı. El ve ayak bileklerini kaplayan deri kelepçelerin ne kadar sıkmak zorunda kaldıklarını görünce, içimizde yanan Kemli öfkesinin vücudumuzda eksik olan kaba kuvvete dönüştüğünü hissettim. Yatağa bağlanmış bir Kemli güçsüz görünürdü, ama bunlar biraz daha uğraşsalar yatakla birlikte ayağa kalkabilirlermiş gibi hissettiriyorlardı. Yine de kendilerini ele veren bir zayıflıkları vardı. Belki güçlü ama bir yerlerden taşıyıp getirdiği bir zayıf nokta gözlerine yerleşmişti. Uzun süre bakmak isteyince gözlerindeki bulanık bakışlar yatakta yatanların öylece insan olmadığını gösteriyordu. Gözlerinde dünyaya bakmayı engelleyen bir perde var gibiydi. Anlamsız inlemeler eşliğinde hafif titriyorlardı. Sanki içlerinde ufak bir Kemlilik kalmıştı. Ormandaki Kemli, Kemli bilincinin de öldüğünü söylerken bunları mı kastetmişti, sorabilmemim bir şansı olsun istiyordum. Orada yatan Kemlileri görünce ormandakilerin neden hâlâ insan olmadıklarını da daha iyi anladım. Bu şekilde 
    tamamen işlevsizdiler. Belki insan bedenine sahip olmuşlardı ama içeriden neye dönüştüklerini kim bilebilir. Belki hızlanması gereken tek evrim derimizin daha açık renkli görünmesini sağlayacak pigment genleri değildir. Belki zihnin bir yerlerine saklanmış, evrimini kendi tamamlamak zorunda olan genler vardır. İnsan biliminin ulaşamadığı bir yerinde, vücudu kemik 
    ve kaslar dışında ayakta tutan başka bir şey. Belki insanların ruh dediği şey. Belki bizim sahip olmadığımız bir şey.

    Doktor çok kısa sürede raporunu sundu, ormandaki Kemliler yakalandı ve insana dönüşen Kemlilerin akıbetini hiçbir zaman öğrenemedim. Doktorun farklı emelleri olduğuna emin olsam da onu hiçbir şeyle suçlayamam. Bu işin içine girmeyi o seçmedi. İlk Kemlinin bulunduğu gün acilde nöbetçi doktor olmak dışında konuyla alakası yoktu bir zamanlar. Şimdiyse Kemliler hakkında tüm dünyadan daha fazla şey biliyor. Bütün bildiklerini de alıp tatile çıkmasını beklemezdim zaten. Olayların en başındaki doktor bunu yapardı ama köprünün altında çok sular aktı. 
    İnsanlar için de Kemliler için de eski düzene dönmek kolay olmadı. Yaşananlar Eski günler diye anılamayacak kadar yeni olduğu için insanlar genelde konusunu açmamaya çalıştığı için yeni düzen daha hızlı oturuyor da diyebiliriz. Çok fazla kayıp verildi ve kimse üzerine oturup konuşmak isteyeceği kadar masum değil. Herkesin sınırı aşmakta kendini haklı hissettiği hızlı zamanlar yaşandı, şu anda kimsenin övünerek anlatabileceği basit hikâyeler değil hiçbiri. 
    İlerleyen zamanlarda abartılı eklemelerle her birinin farklı versiyonlarını duyacağıma eminim. O zamana kadar şimdilik herkes süt dökmüş kedi suretinde gezinerek uysal davranma konusunda anlaşmış gibi davranıyor.Maddi olarak da manevi olarak da bu kadar zarar görmüşken belediye de halk da üzerine düşen kimsenin bahsetmediği rollerini yerine getirmeye daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor. 
    Sınırların dışına taşan isyanların bastırılması buradaki isyanların bastırılmasından daha uzun sürdü. Dış dünyada isyan etmek için hâlâ sebep bulabiliyorlarken bile, buradaki insanlar 
    kaybettikleri Kemlilerin katilinin başka Kemliler olduğuna çabuk ikna oldular. Acılarının yeni dağıtılacak Kemlilerle dindirileceğinin sözünü veren belediyeye güvenleri belki de bu sayede bu kadar hızlı tazeledi. Aylarca canları pahasına isyan ettikten sonra tek bir sözle uysal halk rolüne geri dönmeyi kabul etmiş oldular. Eski acınası hayatlarına dönmekten memnunlar. 
    Hangi kelimelerle ifade etmeye çalışırsam çalışayım bu örtülü huzuru içten içe herkes istiyordu. Eski hayatıma döndüğüm için ben de memnunum. Yeni düzende yeni bir el kitabı oluşturuyorum. İnsanlar öyle olmasa bile Kemlisinin başka bir Kemliyi öldürme planı yapmasından bir süre endişe edecek gibi duruyor. Böyle bir şey yaşanmayacak olsa bile kolaylık sağlayacak iletişim yöntemleriyle her iki tarafı da rahat ettireceğim. Düzenli olarak eğitimdeki Kemlileri denetime gidiyorum. Bu sayede başlayacağım yenilikler öncesi her birinin güvenini kazanacağım. Benim neler başardığımı önce gözlerimde görecekler. Daha sonra onların kurtuluşu olacağım.
    Yeni düzen oturuncaya kadar olacaklar hakkında yazmak istemedim. Bu aşamaya gelinceye kadar da birden çok sorun yaşandı, ancak bunlar savaşın bir parçası değildi. Yeniden kuruluşun bir parçasıydı. Bunlar da Kemli tarihinde yerini alması gereken olaylar olabilir. Ama savaş kesinlikle doktorla yaptığım konuşmayla son bulmuştu. Artık Kemlilerin sorun çıkarma oranı bile azaldı. Şimdilik hiçbiri ormanda yaşayan bir avuç Kemlinin neler yapmaya çalıştığını öğrenemeyecek. Kendi içlerinde de göze batmamaya çalışarak ölümden uzak durmaya çabalamak ağırbaşlı her Kemlinin yeni öfke kontrol yöntemi olacak gibi duruyor. Her biri diğerinin gözüne iyi görünmeye çalışırken kimsenin ölümü keşfedeceği de yok tabii. Kendi içlerinde bir düzen tutturacaklarına emin olduğum için eğitimlerine daha çok vakit ayırmakta zorlanmıyorum. Eğitim programının ne zamandır elden geçmesi gerektiğini biliyordum. Biz Kemlileri sadece insanların ihtiyaçlarına yönelik 
    yetiştirmek yerine iyi olan özelliklerine de odaklanma zamanı geldi. Bir gün geldiğinde Kemliler bugünlere ulaşabilmek için neleri atlattıklarını öğrenecekler ve Kemli olarak özgürleşmenin ne kadar önemli olduğunu keşfedecekler. Bunun için önce bu satırları okumayı öğrenmiş olmaları gerekecek ardından iyi olduğumuz tek konunun üzerinde en iyilerden bile iyi hale gelmiş olacaklar. Başta söylemiştim bizler iyi koşarız, bunun özgürlük yolunda kullanılabilecek her hâli için bütün Kemliler eğitilecek. Asıl günü geldiğinde bütün Kemliler Kemlice yaşamanın ne demek olduğunun tadına varacaklar. O zamana kadar çok işim var. 
    İnsanların bu satırları okumaması için yazı dili olarak Kemli dilini oluşturmam ve bunu Kemlilere öğretmem gerekecek. Bunun ne kadar gerekli olduğuna belediyeyi ikna etmem zor olmayacaktır. O kadar kaosun Kemlilerin birbirini anlamadığı için ölüme kadar götürdükleri bir kavganın sebep olduğuna inanırlarken Kemlilerden endişe etmemeleri imkânsız. Her şeyi adım adım planlayacağım. Ve acele etmeyeceğim. Ormandaki bilge Kemliler gibi. Onlar son adıma kadar kusursuzca geldikleri planlarında tek bir hatayla kaybettiler, bir insana güvendiler. Ben bu hatayı yapmayacağım. Her şeyi tek başıma yapacağım. Yeni hazırladığım programla diğer Kemli eğitim kamplarının da sorumluluğunda söz sahibi olacağımdan eminim. Bu süreci 
    ne kadar iyi yönettiğimi bütün yöneticiler görmüş olmalı. Henüz bir tebrik mesajı almasam da buna adım gibi eminim. 
    Bir gün gelip belki bir kaza sonucu, belki boğazıma takılan bir yumakla, ölüp gittiğimde bütün Kemliler, ilk ve tek yegâne kurtarıcılarını sonsuza kadar minnetle hatırlayacaklar.

    Son olarak bugünlerde Kemliler hakkındaki bilgisizliğin korkunç boyutta oluşuna tüm dünyadan tepkiler gelmeye başladığı için Kemliler hakkında araştırma yapıyor olmak adına Kemli doğum oranlarının artış hesaplaması yapılıyor. Bunun için geçen yıla göre doğan Kemli sayısında artış olup olmadığının belirlenmesi için yeniden sayım yapılmasına karar verdiler. "Uzmanlar" bir artış olmayacağı tahmininde bulunuyorlar. Aslında bu sadece halkı sakin tutmak için yapılan arkası boş bir tahmin. Neden Kemli doğduğunu bilmiyorken, bu oranın artıp azalmasına dair tahminde bulunamazsın. İnsanları kandırmak istedikleri iki nokta var; hâlâ yeteri kadar Kemli var, fazlası olmayacak (kimse yokluğunu istemese de haddinden fazla Kemliyi de kimse istemez), şimdiye kadar Kemlileri araştırmakta geç kalmıştık ama bakın işe bir ucundan başladık işte. İkisinin de koca bir yalan olduğuna kimsenin kafa yoracak kadar dertsiz tasasız bir hayatı yok tabii. 
    Kemli tarihi benim sayemde yok olmaktan kurtulduğu için ara sıra kendimle gururlanıyorum. Dünyanın bir ucundaki Kemli, kendi bölgesindeki baş sorumlu Kemliye hayranlık duyuyor olabilir. Ama ben hayranlık duyulan Kemlilerin bile hayranlık duyacağı bir şey başardım. 
    Varlığımız sonsuza kadar insanlık tarihindeki yerini koruyacak ve bu satırlar nihayet özgürce 
    okunacağı zamana ulaştığımızda ben kendi özel adı olan ilk Kemli olacağım, Kahraman Kemli. 
    O gün gelene kadar tek işim araştırmak ve yazmak olacak. Çünkü Kemli tarihi yeni başlıyor. 
    SON


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.