Charles Darwin, Türlerin Kökeni kitabında şöyle bir ifadede bulunuyor: “Doğa durmadan değişimler yaratır; insanoğlu onları kendine elverişli yönde biriktirir. Bu anlamda, insanoğlunun kendine yararlı ırklar yarattığı söylenebilir.”
İnsan, ürünü olduğu doğa ile yaşamı boyunca mücadele etmiştir veya etmek zorunda kalmıştır. Onun doğa ile olan mücadelesi, birçok kültürün, ideolojinin, inancın, düşüncenin ve teorinin de temel kavramlarını oluşturmuştur. İdeolojilerin veya daha genel anlamda düşüncelerin, farklı şekillenişlerinde, insanın doğa ile ilişkisinin anlaşılmasının ve yorumlanmasının etkisini görebiliriz.
Öncelikle insana özgü olan düşünme yeteneğinin üstünde durarak başlayalım. Düşünce Ahmet Cevizci’nin “Büyük Felsefe Sözlüğü” yapıtında şöyle tanımlanmıştır: “İnsana özgü olan düşünme faaliyetinin, iç ya da dış uyaranlara yanıt olarak gelişen düşünme ediminin ürünü; insanın zihinsel faaliyetleri ile dış uyaranlar arasında kurduğu bağlantının sonucu olan şey. Kişinin bir konu üzerindeki yargısı, bir nesnenin fikirlerle oluşturulmuş soyut tasarımı; bilinçli insan varlığının kavramları birbirine bağlamasını ve yeni bilgilere ulaşmasını mümkün kılan işlemler, süreçler bütünü.”
Düşüncenin, doğa ile girişilen mücadele öne çıkarılmasının temel nedeni, insanın doğayı kontrol altına alma itkisi, hazzı veya amacı olduğundan bahsedebiliriz. Önceleri var olmak, yaşamını sürdürebilmek için doğayla mücadele eden insan, doğayı metalaştırarak, onu sömürü çarkının odak halkası haline getirdi. Dolayısıyla, doğa ile mücadelede insanı diğer canlılardan ayıran nokta, doğa karşısında değişen amaçlarıdır.
Biz, bu yazımızda insanın, doğa karşısındaki çıraklık dönemlerine değineceğiz. İlk olarak “İnsanın Sağkalım Sorunları” başlığıyla başlayabiliriz. O dönemde yaşamda kalmak, bir sonraki nesillerin varlığını etkilemekte, dolayısıyla nihai amaç, birincil sorun olarak karşımızda durmaktaydı. Sağkalım kavramını üreme süreci de kapsayarak açıklayabiliriz: Ayrımsal üreme, evrimsel sürecin alt çizgisidir, doğal seçilim sürecini güden motordur. Bir organizmanın üreyebilmesi, önce en azından bir süre için hayatta kalması gerekir. Darwin, bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Hayatta kalma olasılığı olanlardan daha fazla birey ürediğinde, her birey için bir var olma mücadelesi söz konusudur, aynı türden bir bireyin başka bir bireyle, ya da farklı türlerden bireylerle, ya da yaşamın fiziksel koşullarıyla.”
Bu anlamda sağkalım kavramı üzerine düşünürken adaptasyon sorunlarını, koşullarını incelemek evrimsel psikolojinin anlaşılması için önemli bir yerde durmaktadır. Yaşam, içinde çeşitli zorluklar barındırır. Bugün gelinen noktada doğanın karşısında daha korunaklı ve güvenli bir gelişmişliğe sahip olsak da ölüm, insanlar için hâlâ vardır ve hâlâ korkutucu noktadadır. Dolayısıyla, insanlar, survival (sağkalım) ile ilişkili tehlikelerle bir arada yaşamaktadır. Darwin, bunu “Doğanın Düşman Güçleri” olarak tanımlamıştır. Darwin’in “Düşman Güç” olarak ifade ettiği bazı durumları şöyle sıralayabiliriz: “Aşırı iklim değişimleri, sert ve zorlayıcı havalar, gıda kıtlığı, toksinler, hastalıklar, parazitler, yırtıcı hayvanlar ve kendi türünün üyeleri. Darwin’in ifade ettiği düşman güçler, bugünün modern dünyasında daha az tehlike barındırsa da doğa karşısında insanın kurduğu sömürü ve baskılama beraberinde yeni tehlike formları yarattı. İklim değişikliğinin neden olduğu yangın, sel, kasırga vs., geçtiğimiz yıllarda deneyimlediğimiz Covid ve insanların birbirileriyle olan savaşımın neden olduğu ölümler gibi, bazı tehlikelerin dinamiği ve nedenleri değişse de sonuçları güncelliğini korumaktadır. Eski insanı düşünmeye geri dönersek, Evrim teorisi düşman güçlerinin insanlar için adaptasyon sorunu yarattığını ve evrimsel süreçte kuşaklar boyunca yinelenen zorluklar olduğunu ifade eder. Doğanın düşman güçleri, süzgeç görevi görerek başarılı olanın sağ kaldığı çözümleri tercih etmiştir. Bunun sonucunda doğanın düşman güçleri karşısında -hastalıklara, parazitlere, yırtıcılara, sert kışlara ve uzun süren kurak yazlara- yenik düşenlerin elenmesi dayatılmıştır. Darwin’in söylemiyle bu yazımızı şimdilik sonlandıralım: “Muazzam yaşam savaşında ... her organizmanın yapısı en temel ama çoğu zaman gizli biçimde diğer tüm organizmalarla ilişkilidir. Yiyecek ve barınak için onlarla rekabet ederek ya da ondan kaçmak zorunda kalarak ya da avlayıp onu yiyerek.”
Dizimizin bir sonraki yazısında insanın, “doğanın düşman güçleri”nden korunmak için nasıl geliştiğinden, nelere dikkat ettiğinden bahsedeceğiz.
Yorum Bırakın