Urfa Seyahat Rehberi

Urfa Seyahat Rehberi
  • 0
    0
    0
    0
  • Böyle mini mini gezilerle tüm GAP’ı tamamlamak üzereyim ama Urfa Merkez’e bir gezi daha gelir çünkü deprem sebebiyle Haleplibahçe Mozaik Müzesi ve Arkeoloji Müzesi kapalıymış. Büyüklükleri ve ve insanların yaptığı yorumlar açısından merak edilesi yerler buralar kapalı olduğundan biz gezimizde Urfa’nın çevresine odaklandık. He tabi bir de bir daha gelecek olmamızın sebeplerinden biri de gerçekten muhteşem mutfağı. Adanalılar kırılmasın ama Urfa’da yedikten sonra Adana mutfağı biraz değer kaybetti gözümde.

    Uygulama Oteli’nin yanındaki Gazel Butik Oteli tercih ettik. Balıklıgöl’ün tam karşısında. Emniyet Müdürlüğü’nün yanında restorasyonu yeni yapılmış. Uygun fiyatlı. Fiyat performans ve çok güzel restore edilmiş.

    İlk akşam uçaktan iner inmez Sembol Ocakbaşı ile açılışımızı yaptık. Birer adet içli köfte ortaya urfa ve patlıcan kebabı söyledik. Bu yaşıma kadar patlıcan kebabı yemediğim için kendimi çok kınadım. Benim kadar patlıcan seven biri için yazık olmuş. Urfa kesinlikle buralarda yediklerimizden çok farklı. Adana’da Adana yerken burada yediklerimize benzer ama iyi bir versiyonunu yiyor gibi hissetmiştim. Urfa’da cidden bir fark var. İçli köfte için içinde kullanılan kuzu eti benim gibi et kokusu takıntılılara çok uygun değildi. Ama dışının çıtırlığı baharatlandırılması gayet iyiydi. Ayranların geldikleri geniş ağızlı fincanları çok hoş bulduk.

    Tatlı yemek için Üstüneller Baklava’ya doğru yola çıktık. Açıkçası Google haritalardaki yeri tam doğru değil. Bölge de çok tekin değil siz bizim gibi bu yolculuğu hava karardıktan sonra yapmayın önermem. Baklavalar güzeldi. Ama gidin gündüz vakti yiyin.

    Baklava dönüşü ufak bir Balıklıgöl turu. Kavanoz kapağından balıklara yem vermece. Atıksız bir yöntem aslında. Kapakları da geri iade edince. Şu an bi’ mantıklı buldum. Akşam oralar suyun da etkisiyle mi dersiniz ekstra bir serin bulduk. Titreyerek otele dönüş.

    Ertesi sabah otelin yurt kahvaltısı kıvamındaki kahvaltısını yaptık. Fiyat performans kısmına bu da dahil üzgünüm. Daha iyi öğünleri yiyebilmek için midelere ufak bir hazırlık gözüyle bakıyoruz bu kahvaltıya.

    Göbeklitepe’ye doğru yola çıkıyoruz. Göbeklitepe bulunmadan önceki dönemde bile insanların gelip buraya çocuk sahibi olmak için dilek dilemeleri alanın mistikliğinin bir kanıtı niteliğinde. Alanı gezerken Atiye dizisinin üzerinden konuşuyoruz tabi ki. Buranın en ikonik figürü doğum yapan kadın Arkeoloji Müzesi’ndeymiş. Onu göremeden dönmek biraz üzüyor. Her taşın üzerinde farklı kabartmalar bulunuyor. Açıkçası rehberle ya da dijital rehberle gezmek daha keyifli olabilir. Burası ölümden sonraki ritüellerin varlığını da kanıtlıyormuş. O dönemde insanlar ölülerini parçalayıp kafataslarını yanlarına alıp, bedenlerini hayvanların yemesi için bırakıyorlarmış. (başka bir ekibin rehberinden dinlediğimiz bilgi.) Göbeklitepe’nin yanında zeytin bahçelerinde çalışan çocuklar bulunuyor. O zeytin bahçelerinin bulunduğu alanda da kazılar yapılmak isteniyormuş ancak arsanın sahibiyle anlaşılamamış.

    Göbeklitepe’nin müze mağazasında çok güzel hediyelikler, süs eşyaları, kitaplar var pahalılar ancak müzekarta farklı oranlarda indirim olabiliyormuş yine akıllarda bulunsun. Müze mağazasının yanında Göbeklitepe için hazırlanan dijital sanat alanı var muhakkak baştan sona bir kez deneyimleyin. Göbeklitepeyi anlatan sürekli dönen video çok fazla kayda değer değildi maalesef.

    Halfeti’ye doğru yola çıkmadan önce Ciğer Dünyası Bekir Usta’nın yerinde ciğer, kuşbaşı ve tavuk şiş denedik. Hepsi, masadaki mezeler gerçekten çok güzeldi. 4,6 puan 3000+ kişi olmayı hak ediyor gerçekten Google haritalarda.

    Halfeti yolu biraz uzun. Kışın tekne turu yapmak için atkılar şapkalar hazır olsun. Tur 100 tl. Tekne dolunca kalkıyor. Bir saati yok. Özel turlar da varmış ama biz gerek duymamıştık. Gün batımı saatinde gitmek güzel manzaralar sunuyor bize. Çok soğuk olmasını ve bangır bangır çalan düğün müziklerini bir kenara bıraktığımızda keyifli sayılabilir ama yüksek beklentilerle gitmeyin. Batık şehir suyun altında bir kent bekliyorsanız görebileceğiniz tek batık şey o cami. Kekova tekne turunda daha çok batık bir şeyler görmüştüm üzgünüm. Bu bölgenin siyah gülü ünlüymüş. Mevsimi olmadığından yapay ve buzdolabı magnetlerinden alabildik. Bir de o çay molası verilen yer bu batık caminin yanında. Keşke bu tur esnasında Rumkale’de de bir mola verilse. Onu da çok pas geçtik.

    Rumkale

    Yerlerin birbirine uzaklığından ve kış saatinden kaynaklı hava kararmıştı bile. Bu gezinin bir diğer üzen konusu ise Birecik’te patlıcan kebabı yiyememiş olmak. Sıra gecesi rezervasyonumuza doğru yola çıkıyoruz.

    Rehavi Konağı’na gidiyoruz. Tarihi bir konutun iç avlusunun üstü tente ile kapatılarak mekan oluşturulmuş. İçerisi adını unuttuğum dikey sobalarla ısıtılıyor. Sıra gecesi yemeklerinden ümitli değildik ancak bizi çok şaşırttı beklentimizin çok üzerindeydi. Mercimek çorbasıyla giriş yaptık acılı ezme ve sanırsam lebeni vardı yanında. (yoğurtlu nohut mezesinin adını araştırdım ama çorbaymış galiba o da.) İçli köfte Urfa’da yediklerimin bence en iyisiydi. Ana yemek tabağında patlıcan kebabı, Urfa ve fındık lahmacun var. Mideme dokunmasın çok yemeyeyim diye düşünürken tüm tabakları bitirip mide fesadı geçirmem peki? Sıra gecesinin olmazsa olmazı çiğ köfte. Gerçekten her yiyeceğin hakkı verilmişti. Şıllık tatlısı biraz lezzetsizdi ama sanırım o da genel olarak yapılış şekliden kaynaklıymış.

    Bugünkü yolculuğumuz Harran’a. Harran kümbet evler konusunda Dünya’daki iki bölgeden biri. Diğeri de İtalya’da Alberobello’da. Bari olarak da biliniyor. Bu bölgeye girerken haritanın yanlış gösterdiğini öğrenip oralı bir beyefendinin peşine takıldık. Bizi Mardin Kültür Evi’nin önüne kadar getirdi. Harran’daki kalıntılar dünyanın ilk üniversite binası olduğu düşünülüyor. Bu sebeple Kültür Evi’nden bize rehberlik yapmak için gelen lise öğrencisi arkadaşımızla birlikte aracımızı park edip yola koyulduk. Bu üniversite binasının kalıntıları uzun yıllardır restorasyondaymış. Maalesef 6 Şubat depreminde restore edilen kısımların bazıları yıkılmış. Biz gittiğimizde de çalışma yoğun olarak devam ediyordu. Restorasyonda kullanılan taşlar ilgimizi çekti. Orijinal taşlarla olan farklılıkları zaman içerisinde su ve güneş faktörüyle birlikte eski taşlarla aynı rengi alıyormuş.

    Daha sonra kümbet evlerin olduğu bölgeye geri dönüyoruz. Bu şekilde korunmuş 3 ev bulunuyormuş. Bu evlerin ikisi şu an bu şekilde gezilere açık. Üniversite kalıntılarının oradan gelirken de üçüncüsüyle yolda karşılaşıyoruz. Her konik birimin altını bir oda kabul edebilirsiniz. İçeride ağanın odası hanımlarının odaları ve çocukların kaldığı odalar gibi kullanılıyormuş. Örneğin 25 odalı bir kümbet ev ağanın 7 hanımı 35 çocuğuna hizmet ediyoruz. Gezdirenlerde ağanın torunları oluyor genelde. Ağalık kültürü bu şekilde ailenin en yaşlısına geçiyor. Orada kalabalık olmanın öneminden bahsedildi. Eğer yeterince çocuğu olmazsa tarlalarını işletemezlerse başkaları tarafından el konulacağından bahsedildi. Tabi başka kötü konularda var kadına ikinci sınıf muameleler, içeri girerken hanımlar kafasını eğip içeri girmezse ve kafasını vurursa/düşerse kuma getireceği, balık parası konuları ve bunların gerçekten hala devam ediyor olması gerçeği beni biraz tokatladı açıkçası.

    Bu odaların her biri zarar görmemesi açısından tavanlarının düzenli sıvanması gerekiyormuş. Ve bu tavanların sıvası toprak ve samandan oluştuğundan günlük hayattaki kullanımda çıkardığı zorluklar sebebiyle artık yaşam alanı olarak kullanılmıyor. Bu sergilenmesi dışında kalan insanların avlularında bulunan kümbetler de depo olarak kullanlıyormuş artık.

    Harran’dan Urfa Merkez’e dönerken yolda Hz. Eyüp Cami’ne uğradık. Hastalığında inzivaya çekildiği mağarası 5 dklik sürelerle kadınlar ve erkekler ayrı gruplar halinde içeri alınıyor. Avlusu gerçekten güzel bir alan. Hastalığında içip iyileştiği su olduğu düşünülen sudan çeşmeler yaptırılmış. 5 litrelik şişelere dolduran teyzelerin arasından bir iki yudum içip bir de yüzümüzü yıkayarak uzaklaşıyoruz.

    Şöyle gündüz gözüyle tekrar bir Balıklı Göl’e gidiyoruz. Güzel, huzurlu bir alan olabilirmiş ancak insanlar hınca hınç doldurmasaymış diye düşünüyorum. Hz. İbrahim’in ateşe atılmak için hazırlanan mancınığın bağlandığı iki sütunu görüp dehşete düşüyoruz. (gece de görmüştük çünkü iyi aydınlatılmış.) Hz İbrahim makamına da uğruyoruz. Onun da mağarasını görüyoruz. Son olarak Urfa’nın çarşısından kuru dolmalar ve salça almak üzere giriş yapıyoruz. Kuru dolmalardan memnunum da salça beklediğim kadar iyi değildi. İlk defa kuru kabak gördüm. O da gerçekten iyiydi. Bu yazıyı yazmam çok zaman aldığından aldığım her şeyi yeterince deneme fırsatım oldu.

    Çarşısının yanında bulunan Gümrük Han’da Fıstıklı menengiç kahve içiyoruz. Açıkçası haritalarda gördüğümüz sunumda gelmemesi herkesi üzse de lezzetli bir kahveydi. Denenmeye değer.

    Daha sonra arkadaşımızın vesilesiyle akşam yemeğine misafirliğe gidiyoruz. Patlıcan kebabı lahmacun ve çiğköfteyi bir kez daha doyasıya yiyoruz ve Urfa’dan ayrılıyoruz.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.