1- Ölüm ve sonrası
Açılış olarak Ölüm’den bahsetmek dışarıdan bakınca ne kadar doğru bir hamle bilmiyorum ama benim için konuşması ve yazması en rahat konulardan biri oldu hep. Geçen seneye kadar belki de Ölüm’e hep karşı çok sert, aşılması gereken, yenilmesi gereken bir düşman olarak görüyordum. Ta ki geçen sene bir öğrencim babasını kaybedene kadar. Hayatımda belki de bu kadar çaresiz ve büyük bir yıkımı bu kadar derinden hissetmemiştim. Detayları vermeyeceğim ama son zamanlarda beni en çok sarsan olaylardan biri bu olmuştur.
O güne kadar hep kendi ölümümün ağır ağır, sağlam adımlarının çıkardığı sesle kendini belli edeceğini düşünmüş, onu yenebileceğimi, kendimi ona hazırlayabileceğimi düşünmüştüm. Ama fark ettim ki insanın kendi ölümü, insan için aslında en önemsiz şeymiş. Evet, belki daha önce ölmedik ama hepimizin ölüm hakkında düşünceleri var. Ölüm veya ölümü hakkında düşünmeden bu haftayı geçiren kimse olduğunu düşünmüyorum. Eğer varsa, ne yazık onlara.
Evet, insanın kendi ölümü. O kadar korktuğumuz, ama olup bittiğini bile anlamayacağımız, bence yaşımız kaç olursa olsun, hissedeceğimiz en çocukça his. Kendi ölümümüzden korkmamız. Denize ilk kolluksuz girdiğimiz an, okulun ilk günü veya bisikletten düştüğümüz ilk an gibi bir korku bu.
Ölümsüz olmayı çocukken çok düşünürdüm. Ecelimin asla gelmeyecek olması benim için en muhteşem şeylerden biri gibi gelirdi. Ama düşünsenize bu ne kadar korkunç bir şey olurdu? Çevrendeki tüm çiçeklerin solması, tanıdığın, sevdiğin tüm herkesin ölmesi ve senin tek başına kalman. Gerçekten korkunç.
Kendi ölümümü aştım. Ve gerçekten bence bu aşılması çok kolay bir şey. Arkamızda bırakacağımız insanları düşünmek elbette beni çok üzüyor. Onlarla yaşayabileceğimiz anılar, hisler, kavgalar bile özlenecek şeyler aslında. Ama tanıştığımız kaç kişiyle hayatımızın sonuna kadar gidiyoruz ki zaten? Ölümü aslında yaşıyoruz. Hep yaşıyoruz. Kavga ettiğin ve artık konuşmadığın dostlar, aile bireyleri, eski sevgilin. Senin için ölüden ne farkı var?
Arkamızda bıraktığımız veya bizi bırakan insanları hem iyisiyle hem kötüsüyle hatırlamak dışında yapabileceğimiz bir şey yok. Eğer iyiye ve kötüye fazla odaklanırsak, anılarımıza ihanet eder, gerçeği göz ardı etmiş oluruz.
Kendi ölümümü kabullendiğimde ve ahiret inancına sahip biri olmadığım için, yani öldükten sonra doğmadan önce neysem o olacağımı düşündüğüm için, hayatım daha değerli oldu.
Evet, belki ilk defa bunları düşündüğünüzde şöyle bir soru sorabilirsiniz kendinize ‘’Madem öldükten sonra hiçbir şey olmayacak, cezalandırılmayacağım veya ödüllendirilmeyeceğim, hayatımı neden iyi olmak için, başarılı olmak için veya direkt, neden şu an kendimi öldürüp neden çektiğim acıdan kurtarmayayım?’’
Soğuk havada cildine temas eden Güneş’ten neden vazgeçesin? Bu kadar gerçek bir histen vazgeçme. Uyumakkadar güzel bir histen, susadığında içtiğin sudan ve hatta içine çektiğin temiz havadan vazgeçme. Hava, sen aldığın her nefeste farklı, bir kere içine çektiğin havayı bir daha alamayacaksın, bunun değerini bil, aynı şekilde yaşamın da. Bir kere yaşayacaksın ve ölüm bu hayattaki en gerçek şey. Değişmeyecek en sağlam, en sinsi şey. Ne zaman geleceği belirsiz ne zaman senden birilerini alacağı belirsiz. Tek bir şansın var ve ölümü hatırlamadan yaşamın ne kadar değerli, kıymetli ve tek olduğunu anlayabileceğimizi düşünemiyorum.
Hayat yaşamak içindir ve sana yaşamaktan başka bir seçenek sunmaz, sen de yaşamak zorundasın. Evet biliyorum çok zor, ne kadar zor olduğuna sonradan değineceğim. Uzun uzun değineceğim ve zor şeyleri başarmanın her zaman daha iyi hissettirdiğinin de farkındasın. Kabul et.
Hayat bazen iğrenç, bazen çok güzel bazen ise çok durgun. Ancak yaşamak ve hayatta olmak en güzel his. Ve özünde, ölüm de yaşamın bir parçası. Son perdesi.
Kendi ölümümden sonra tanıdığım kimsenin beni görmesini, ardımdan bir damla yaş dökmesini ve hatta hatırlanmasını bile istemiyorum. Ne toprağın altına gömülmek istiyorum ne kül olmak istiyorum ve ne kadar bencil olsa da bir başka insana hayat olmak istiyorum. Mezar taşında adımın yazmasını geçtim, yerimin bilinmesini bile istemiyorum. Çünkü önemi yok. Bırakın dinleneyim, bırakın dinlenelim.
Öldüğümde kendimi, ıssız bir ormanda, bir açıklıkta, çıplak bir şekilde otların çimenlerin üzerinde sırt üstü hayal etmek istiyorum. Cesedim toprağa bereket olsun, belki ileride çiçekler açtırırım. Hayvanlar gelip leşlerimi yesinler, belki yavrularını besler, belki karınlarını doyururlar. Kuşlar gelip kalan kemiklerimi kemirsinler, sonra gagalarında benim kalıntılarımla gökyüzüne meydan okusunlar. Böcekler gözyuvamdan girsinler, burun deliklerimden çıksınlar. Tamamen geri dönüşüp doğayla bir olayım.
Ve yok olup gideyim. Ben bundan çok memnun olurum.
Hayat benim için bir lütuf, ölüm ise güzel bir sondur.
Yorum Bırakın