AFİYET OLSUN

AFİYET OLSUN
  • 0
    0
    0
    0
  • style="background-color: transparent; font-family: "Google Sans"; font-size: 16pt; white-space-collapse: preserve;">

    (Resim ile denk geldiğim an çalan müzikti.)


    Alelade bir ev, akşam üzeri kapıda bekleyen bir kadın, gözü yemekte bir kedi, iki kişilik hazırlanmış bir sofra ve karşılığı olmayan tek bir sandalye...


    Bazen öyle anlar vardır ki, beklemek ile bir ömür geçtiğini ve umutsuzluğa düşmeye meyilli hissettiğiniz o an. Vazgeçmenin eşiği, pişmanlığın ilk basamağı. Hiç gelmeyeceğini artık anladığınız vakit, dönüşü olmayan yola girdiğiniz zaman...


    Gönlümüz işten gelecek olan kocası olmasını istiyordu lâkin kadının gözleri artık ne ufukta ne de yolda.


    Hepimiz biliyoruz ki, hayat bazen o kadar da masum değil. Vaktinde gelmeyenlere, Aslında hiç gelmemişlere rağmen hâla bir umut o kapının eşiğinde beklemek.


    Neden mi bu kadar karamsarım? Bana sormayın. Her şeyi hazır olan bu masada ki iki tabağı, iki bardağı, iki kaşığı bulduğunuz gibi ikinci sandalyeyi de arayın. bulacağınız tek şey yalnız bir akşam yemeği ve beklemeyi hala bekleyen bir kadın olacak.


    Tek başına kalmış o sandalyenin konumu, öylesine bir yerde değil. Sandalyeyi masanın diğer tarafına koyabilecekken tavalarla asılı rafın olduğu duvara karşı koymuş. Kim her yemeğini duvara karşı bakarak yemek ister ki? 


    İnsanlar manzarayı her daim yeşillerde ya da mavilerde aramaz. Taşra bir yerde yaşan bu kadının her baktığı yer eminim ki manzaradır. O ise tek manzarasını ararken bir daha seyredemeyeceğinin farkında olarak eskiyi, ilk defa yalnız başına yâd etmeye hazırlanıyor.


    Tüm durumlardan ayrı bir köşede usulca yenilecek yemekler ile meşgul olmuş olan kedi ise çorba kasesinin önündeki kadının manzaragâhında oturuyor yani kadının her zaman ki oturup yemekleri servis ettiği yerde. Neden döşeme üstünde değil ki bu hayvan? Cevap, tabiki resmin içinde gizli.


    Peki neden yere veya eline ya da başka bir şeye değil de kediye bu bakışlar?  

    Ümitsizce beklerken de durup kediye bakıyor olmak belki de kendini avutmaya çalışmasının bir yolunu bulmaktır.


    İnsan eskileri ile doldururken kafasının içini, bitmeyen muhasebelere başlar. Hatırlayın eğer bir parka gidip çocukları derindem izlerseniz bir buruk mutluluk kaplar içinizi. iç çekerek uzun uzun  "Ah, eski günler..."

    Hiç tahmin etmediğiniz ve bir daha asla orada oynamaya gitmeyeceğinizin farkında olmadan gittiğiniz o son sefer...


    Bu kedi işte o burukluğu bırakan, maziyi hatırlatan son mutlu seferdi. İnsan sanırım artık olamadığı yere eskisini koymakla kafayı bozmuş bir varlık. Kendini bir kedide gören, kediyle geçmişlere giden bir varlık. Maalesef artık iki kişilik sofralarda yalnız başına yemek yiyen bir varlık da olacak. Yalnız başına soğuyan yemeklere rağmen, yalnız kadına afiyet olsun...




    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.